- Ailenin müziğe olan yeteneğini keşfetmesi ile birlikte küçük yaşlarda bağlama ile tanışıyorsun. O yıllardan başlayarak bugünlere doğru yol alalım mı?
- Babamın böyle bir heyecanı vardı. Diğer kardeşlerimde denedi öncelikle bunu, onlara mandolin dersleri aldırdı ama istediğinin gerçekleşmesi benimle oldu. Mersin’e yerleşen ve Orhan Gencebay, Müslüm Gürses gibi starların kendisinden ders aldığı bir müzik hocası varmış ve beni hemen tutup ona götürdü. Bağlama dersleri almaya başladım; bir de özel yaptırmıştı babam benim için bağlamamı, çok değerliydi ve tutkuyla da bağlanmıştım. Daha sonra hocam babama bendeki yetenekten bahsetti ve kısa zamanda aldığım yolu bir şekilde değerlendirmemiz gerektiğini söyledi fakat o zaman maddi durumlarımız çok iyi değildi. Hemen ertesinde babam Almanya’ya yerleşti ve ilk giden işçi kafilesinin içinde yer aldı. Daha sonra işlemlerimizi hallettikten sonra bizi de yanına aldı; ben o zamanlar 12 - 13 yaşlarında falandım. Ben orada da bağlama çalmaya devam ettim elbette; hatta gecelerde falan da boy göstermeye başladım. Sonra hayatımızda acayip bir değişim süreci oluştu. Çevremde duyduğum tüm sesler bir anda değişmeye başlamıştı ve bunu çok sık söyledim, çok isabetli de bir şeydir bu. Yaşadığım ortam ve hayatın içinde bağlama artık bir heyecan vermiyordu. Yani o anki yaşadığım hayat ile bağlama bir kopukluk içindeydi. Ondan sonra en yakın sesi piyanoda buldum. Artık oradaydım ve bana en yakın sesti, öğrenmeye öyle devam ettim.
Kafamda Türkçe sözlü müzik yapmak vardı ama piyano ile yabancı müzikler çalmak da; bir de küçük grubumuz vardı artık ve onlarla çeşitli projelerimiz de oluyordu, stüdyolara girip kayıtlar falan yapıyorduk.
- Bu süre içerisinde keşfedeceğin bir şey daha olacaktı daha sonra öyle değil mi? Dans ile de tanışacaktı Ahmet.
- 1979 yılında ben Almanya’ya yerleştim. 80’lerin başları break dance modası başladı tüm dünyada. Ben de bu esnada modern dans dersleri almaya başladım ve otomatik olarak müziğe de eklenmiş oldu dans.
- Müzik yanı bir yana sen her şeye rağmen Türkçe sözlü müzik yapmaktan vazgeçmedin ve zaman içerisinde taşlar yerine oturdu tabi. Peki Ahmet nasıl keşfedildi?
- Almanya’da yaşadığım süreçte Türkçe sözlü besteler, aranjeler yapıyordum kendim için. Dışarı çıktığım zaman yer aldığım projelerde yine İngilizce söylemeye devam ettim ama. Hatta Türkçe adına kendimi geliştirmek, kendimi dışa vurmak ya da daha iyi anlatabilmek için kütüphanelere gidiyordum ve saatlerce Türkiye’den gelen kitapları okuyordum. Bu durum beni şarkı sözü yazarken çok besledi.
Türkçe sözlü çalışmalarımı o zaman dinleyen herkes hatta yabancılar bile çok beğeniyordu ve bunun üstüne gitmem gerektiğini söylüyordu. Sadece yapıyordum ve hazırlıyordum, ne olacaktı bilmiyordum. Ama bir noktadan sonra bunları içimde tutamayacağımı fark ettim ve bir anda bir uçağa atladım Türkiye’ye geldim. Hiçbir kimse ile belirli bir görüşme ayarlanmış falan değildi üstelik. Sadece hayatla dost olduğumu biliyordum ve bana iyi davranacağına emindim.
Bu kısım çok ilginçtir. İstanbul’da ilk günüm, otelden çıktım, 1.Levent’e geldim; bir durağın önündeyim. Orada sordum insanlara; bir stüdyo arayışım vardı ama neresi olacağı hakkında bir fikrim yoktu. Tek derdim şarkılarımı dinletmekti birilerine. Birinin tarifine uydum ve bir zile bastım, geldiğim yer meğerse FT stüdyosuymuş. Bir bayan kapıyı açtı ve karşısında beni gördü; tipinden duruşuna marstan gelmiş gibi farklı bir beni :) Oradakilere şarkılarımı dinletirken içeri Fuat Güner girdi ve gel bakalım yarın, bir dinleyelim dedi. Ertesi günü gittiğimde ben, elimde ilk albümüme dair şarkılarım vardı aranje edilmiş halleri ile elimde ve onları kendisine dinletmeye başladım hemen. Derken diğer stüdyodan duyanlar olmuş ve içeriye Özkan Uğur girdi ilk olarak. Şarkıları dinledikten sonra hepsinin bana ait olduğunu ve aranjesine kadar ilgilendiğimi görünce şaşırdı kendisi de, sen neymişsin be abi diye şakalaşmalar oldu hatta :) Ali Kocatepe, Fahir Atakoğlu, Harun Kolçak falan da katıldı sonra yanımıza ve onlar da olumlu şeyler söyledi hakkımda. Daha sonra döndüm ve Özkan Uğur’dan bir telefon aldım. Sen güzel şeyler yapmışsın ve biz bunları tanıtalım insanlara, gel ve güzel bir şekilde bir şeylere başlayalım dedi. Tekrar geldim ve Raks ile sözleşmeler yapıldı ve albüm çıktı, ondan sonrası malum.
Benim hayalimde müzik vardı hep ama kendimin bile duymadığı ama duymayı çok istediği ve üzerinde sürekli çalıştığı, kendini geliştirdiği, müzikal olarak da farklı bir duruş gösterecek şeyler olacaktı bunların diğerlerinden. Bu benim kriterimdir zaten farklı bir şey yapmıyorsan yapmanın da anlamı yoktur. Var olanı tekrarlamanın anlamlı olduğunu düşünmüyorum yani. Başka ters bir şey söyleyeyim, ben de yeni bir şey bulmuyorum ama ben kendi hikayemi farklı yorumluyorum. Sesimle - müzikal yorumumla başkalaştırıyorum o şeyi, buna inanıyorum.
|
- Aslında popülerliği kabul etmediğini – sevmediğini biliyorum günümüz diliminde ama farklı bir şey yaptığın için ister istemez öne çıktın, ona dahil edildin ve aranılan bir isim oldun o yılların içinde popülerdin de artık. Bir anda gelen albüm bir anda büyük satışlara ulaştı; ardı ardına klipler çekildi, konserler verdin. Candan Erçetin’in ilk albümünde bir çalışman yer aldı anımsıyorum. Arayı çok açmadan yeni albümler sundun sonra. Bu tüm süreç boyunca peki neler yaşandı adına?
- Türkiye'de müzik adına çok ciddi şeyler öğrendim kariyerim boyunca. Bunlardan biri de şudur. Popülerlik evet, çok dönem bizzat yaşadım içinde ama şu an baktığımda popülerliğin insanı hasta ettiğine inanıyorum bu ülkede. Bu hastalığa bulaşmak istemiyorum artık. Benden uzak dursun. Mümkün olduğunca kendimi korumam gerektiğini düşünüyorum bu durumdan. Evet; ben sadece müzik yapmak istiyorum. Fakat olabilecek tüm şeylere de kendimi kapamıyorum. Örneğin bu yeni çalışmam, yarın - öbür gün çok farklı yerlere gidebilir mesela, farklı kapılar açabilir. Ama eskiye göre çok daha birikimim var artık, sebebi de şu. Birinci, ikinci, üçüncü albümde ben Türkiye’yi tanımıyordum yeterince, tecrübem azdı Kadri. Candan’ın o yıllarda söylediği bir şey vardı mesela. Sendeki müzik bilgisi bende bendeki hayat bilgisi sende olacak, vay Türkiye’nin haline demişti :)
- Bir de şöyle bir durum vardı öyle değil mi? Ahmet’in yaptığı müzik zaman içerisinde anlaşılacak demişti müzik otoriteleri, gerçekten haklı oldukları bir yan var mıydı?
- Birinci albüme baktığım zaman bugün mesela funk, fusion, R&B, hiphop öğeleri var o çalışmada. Yani hakikaten bir zenginlik görülüyor. O dönemdeki insanların alışkanlıkları, pop müziğin gelişimi, süreci başka bir noktadaydı. Dolayısı ile daha kolay algılanabilir, hissedebilir, sevilebilir bir durumdaydı o şarkılar.
- Mesela tarzına bir ad koyamıyordum ben tam olarak.
- Evet. Ben bugün bile bir ad koyamıyorum açıkçası. Sadece samimiyetle söylediğim şey bu. Ben farklı bir yorum getirebildiğim için hayata diğer her şeyin de anlamlı devam ettiğini düşünüyorum sonra. Hani satması, ticari boyutu vs. hiç umrumda değil. Zaten öğrendiğim şeylerden biri de bu. Eğer bir sistemin parçasıysan ve sistemi bir şekilde besleyip ve ondan beslenmek istiyorsan o zaman zaten senin verimliliğin de sınırlı oluyor. Sisteme hizmet ediyorsun, sistem ayakta kalıyor ve sen de beraberinde payını alıyorsun, yaşamını devam ettiriyorsun. Bu çok doğal bir anlaşma. Ben sanırım müzik bakış açımla biraz sistem dışı bir insanım. Yoksa neden bu kadar başkalaşıyor, farklılaşıyor ki müziğim. O bölümlerini anlamadığım yönleri de var. Ben sadece yapıyorum bu. Hayatın son derece sade, basit bir dili var, bunu seviyorum ve mümkün olduğunca bu yalınlığı yakalamaya çalışıyorum. Beğeniyorlar mı harika, beğenmiyorlar mı, o da bir anlaşma.
- Tüm bu zenginliğine rağmen on yıldır yeni bir çalışma sunmadın ama bizlere.
- Evet sebebi de şu; bir iyileştirme süreci başlattım kendime. Kendimi yeniden kurmaya başladım. Oradan oraya çekilmeyi, sürüklenmeyi kısaca o popülerliği bütünü ile yaşamayı istemedim. Bunu yaşamış olsaydım bugün olmayacağımı gördüm o zamanda. Dur dedim kendime, kafan çok karıştı, duyguların çok karıştı. ‘’Aşık’’ albümü bunu ortaya çıkardı bende. Kariyerini dondur dostum eğer ki bir talep olursa, insanlar yeniden isterse, sağlıklı bir şeyler olursa yeniden dahil edersin kendini dedim, sen yine müziğini yapmaya devam et dedim.
- Peki bu geçen süre içerisinde hiç kimse Ahmet’i merak etmedi mi? Neler oldu, neler yapıyorsun ya da neden böyle yapıyorsun demedi mi hiç kimse?
- Yapımcıların hiç aklına gelmedim mesela. Şöyle bir durum var ama. Bir insan on yıldır albüm yapmaz da yurt içinde ya da dışında hala tanınır mı, hala sevilir mi, saygı görür mü? Böyle bir şey var ki ben bunu görüyorum, hissediyorum. Neden bizi mahrum ediyorsun müziğinden diye çok kişi sordu hep zaten, geçen sene katıldığım Okan’ın programından sonra bu durum daha da üstlere çıktı. Bir yığın mail aldım ve kendime aynen şöyle dedim: Hadi uyan kardeşim. Müziği ben zaten yazıyorum ve yapıyorum, ciddi de bir birikim oluştu. Geçen sene bir maxi single hazırladım. Bu sevgiye karşılık onu internetten hediye ettim dinleyicilerime. Kendimi hatırlatmaktı istediğim biraz da, güzel de bir şey oldu, hem talebin boyutunu da görmüş oldum. Sonra da ciddileştim ve tamam dedim, hem kendi adıma hem de insanlar adına keyif alacağım bir albüm olması adına işe koyuldum.
- Ve şimdi ‘’Metropol’’deyiz. Bu albüm öncelikle sürpriz düetlerle dikkatimi çekti.
- Tüm bu düet yaptığım arkadaşlarımla tanışıyordum, iletişim içindeydim. Dedim ki biri ile düet yapmak ya da böylesi bir flört içinde olmak çok kolay ama ben böyle yaklaşma içinde olmadım. Öncelikle ben kimleri dinliyorum, kimleri özel buluyorum işe bunları düşünerek başladım. Örneğin albümünü çok başarılı buldum ve ilk düşündüğüm isimlerden oldu Jehan Barbur. Şarkıyı da çok beğendi, seve seve dedi ve gerçekleştirdik. Enerjisi yüksek bir albüm bu; sert - keskin hatları ve dinleyiciyi zorlayacak yanları da var mesela. Tuğçe San’a bağlayacağım lafımı. Tuğçe 90’larda Türkiye’de Türkçe sözlü dans müziği yaptı ve üstelik son derece ciddiydi bunu yaparken. Eğer bugün bir dans müziği şarkısı yaptımsa bunu düet yapalım şeklinde düşüneceğim birkaç isimden biriydi. Duruşunu, soundunu, sesini iyi buluyordum. Kabul etti sağ olsun, şarkıyı seçtim ve gönderdim. Bugün çıkış yaptığımız o dönemlerden biri ile yeniden bir şeyler yapmak benim için de ayrı bir keyif oldu.
- Mahmut Yıldırım, Esra Güner, Brenda, DJ XXXL gibi isimler ile de karşılaşıyoruz.
- Mahmut Yıldırım uzun bir süredir ‘’Kurtlar Vadisi’’nde seslendirme yapıyor. Bu anlamda yeni bir isim değil aslında. Kafamda duymak istediğim isimlerdendi. Mahmut’un ses rengi çok güzeldi ve kafama en yakın sesti. Antakya’da yaşıyor ve oradan katıldı bu projeye. ‘’Öyle Bir His Bu’’ isimli şarkıda Brenda ile karşılaşacaksınız. Çok iyi bir caz vokalisti; akademik eğitimli kendisi ve uzun yıllardır birçok mekanda sahne aldı kendisi de. Benim ayrıca ''Mr.Voice'' projemde de birlikte çalışıyoruz.
- ''Mr.Voice'' ilginç bir proje hakikaten.
- Benim hazırladığım bir konsept bu. İngilizce sözlü birçok tarzın şarkısını yeniden aranje ettim. Bu projeye özel 50 şarkılık bir repertuar hazırladım. Bir sahne konsepti var ama herhangi bir yeri yok, her yer sahne. Amerika’da ya da Avrupa’da bu iş çok ciddi yapılıyor, ben de son 4 yıldır Türkiye’de uyguluyorum. Seçkin insanların özel davetlerine gidiyoruz ve evlerinde ya da seçtikleri yerlerde yemeklerine müziklerimizle eşlik ediyoruz. Bu projeyi zaten harici bir yerde kullanmıyorum tamamı ile bu buluşmalara endeksli bir sahne.
- Mevlana dizeleri ve ‘’Yedi Öğüt’’ albümün dinlediğim en çarpıcı çalışmalarından biri.
- Bu ülke çok bilge insanlara sahip. Mevlana, Pir Sultan Abdal, Aşık Veysel bunlardan sadece birkaçı. Felsefesini benimsemiş ya da belki birebir uygulamış biri değilim Mevlana’nın ama küçüklüğümden beri hayranlık duyduğum dizeleri taşıyordu ‘’Yedi Öğüt’’. Bu albüme almamın sebebi öncelikle duyduğum hayranlık, bana iyi şeyler verdiler çünkü. Bana verilen iyi şeyleri ben de onlara iyi bir şekilde vermek istedim. Manevi anlamda benim kendileri ile kurduğum bir bağlantı. Üçüncü albümde de ‘’Uzun İnce Bir Yoldayım’’ vardı anımsarsan Aşık Veysel’den. Bağlama çalmayı bana sevdiren eserlerden biriydi o da. Az ve öz çok şey anlatmaktır bu.
- Ve İstanbul. Albüme adını da veren şarkıda diyorsun; Türkülerin türküsü, bu şehrin gürültüsü, nesillerin öyküsü, renkli beton örtüsü, ben bir İstanbulluyum, Allahın biricik kuluyum’’. İstanbul’un yeri bir başka gerçekten öyle değil mi?
- Bu şehirden öncesine baktığımda da hayatım hep metropollerde geçmiş. Gerek çalıştığım gerek yaşadığım her yer hep metropoller olmuş, böyle bir hayatım var. Son 15 yıldır İstanbul’dayım. Burası çok başka bir yer. Bir sonraki albümümde de ‘’Hey Koca İstanbul’’ isimli bir şarkım olacak. Bu kadar sene yaşıyorsam sanırım İstanbul ile ilgili bir şarkı söyleme hakkına da sahip olmuşumdur artık. Metropol hayatı yaşayan birinin hikayeleri, hayata bakış açısı, hissettikleri, ilişkileri işte her şey bu albümde. Bu anlamda isabetli bir isim albüm için. Evet İstanbul’u çok seviyorum.
- Bundan sonrası adına neler olacak Ahmet, neler planlıyorsun?
- Basın danışmanın Seda Çetin öncelikle. Electronic clup performansları Ataner Şapçı, akustik clup performansları ise Önder Bilge yönetecek. Yapımcım Hakan Eren. Bu ekip diyelim kafa kafaya verecek ve ortaya güzel işler çıkacak eminim. Zira TV programları teklifleri gelmeye başladı ve iyi olanları değerlendireceğiz.
Şu an bir şarkıya bir klip hazır. ‘’Git Hadi Durma’’nın klibini Orçun Benli çekti. 3D teknolojisi ile yansıyacak sizlere. Beş tane şarkıya özellikle klip istiyorum.
Bu arada ilk buradan söyleyeyim. Sürpriz bir düet daha dinleyeceksiniz benden. Önümüzdeki günlerde yayınlanacak albümünde. Zeynep için bir şarkı hazırladım ben ve gayet keyifli bir çalışma çıktı ortaya, keyifle yorumladık ayrıca. Bakalım nasıl bulacaksınız?
- Son yıllarda müzik piyasasında çok ciddi bir hareketlilik var; sağlıklı bir şey mi bu sana göre?
- Türkiye; kendi hayatını kendi karıştıran bir ülke. İsterse hayatını kolaylaştırabilir ama bunu seçmiyor. Müzik piyasasının durumu da bu: karmaşık ve kendi içerisinde iç dinamikleri farklı. Ben başta yargılıyordum artık yapmıyorum. Genel olarak anladığım bu. Bunun içerisinde kendi adıma bir kontrol sağlamaya çalışıyorum, sağlıklı bir şekilde başardığımı düşünüyorum. İlk iki albümde bu kontrol üzerimdeydi ama üçüncüde uçtu gitti. Bundan sonra o kontrolü kaybetmeyeceğim. Bu albümde durduğum yer belli, bundan sonrakilerde de bu olacak.
Yapımcıların bir araçları var. Özellikle son beş yıldır yeni isimler sunulmaya çalışıldı. Pop piyasası adına bence başarılı olunamadı burada. Bunu başaran rock müzik prodüktörleri oldu. Manga’dan Emre Aydın’a çok önemli isimler kazandık bu anlamda. Pop müzik direktörleri bu anlamda bir örnek almalı kendilerinden. Seçerken daha itinalı, daha doğru projeler seçip ön plana çıkartabilirler.
Ülkemizde çok başarılı müzisyenler var. Hayranlıkla takip ediyorum bunları. Ama ne yazık ki birçoğu belki istenmeyerek oluyor ama bir şekilde ne yazık ki kabul görmüyor. Bunun değişmesini bekliyorum. Ama bu uzun bir süreçte gerçekleşecek ya da gerçekleşmesi gerekir diye düşünüyorum. Olması gereken ve doğal olan da bu. Bir yerde dalgalara karşı yüzmek gerekiyor.
Önümüzdeki beş yıl içinde yalnız sürprizlere açık olunsun diyorum. Bence pop müzikte ciddi bir yükseliş olacak, çok iyi albümler çıkacak. Birçok baskı vardı müzisyenin üzerinde. Ben artık onların kalktığını düşünüyorum insanların üzerinden ve artık çok rahatlar. Daha yaratıcı kimlikleri ortaya çıkacak. Bir de şu var elbette. İyi bir şey mutlaka yolunu buluyor zaten. Mesela sana az önce bir şarkısını dinlettim bir arkadaşımın. Ama bir tür no name durumu söz konusu maalesef ve benim de kendisine şöyle bir önerim oldu. Alalım bir tanesini mesela, kliplendirelim onu ve bir nabız yoklayalım. Yurt dışında yapılan şeyler burada da olmalı. Birçok isim çıkmadan önce birçok yerde şarkı hakkında görüşler toplanıyor. Dünyada bir Seal örneği var bu anlamda daha sonra popülerliğe kavuşan ve daha birçok isim. Çok çaba gerekmese bile kişinin kendine ait bir formülü olması lazım.
- Film müzikleri de yapıyorsun bildiğim kadarı ile sanırım yakın zamanda bir yeni proje de var bu anlamda.
- Bu anlamda çok iş yapayım diye bir derdim yok ama çalışmaktan keyif aldığım birkaç yönetmen var. Birbirimizi anladığımızı düşündüğüm isimler bunlar. Bahsettiğin proje bir fantastik komedi olan ‘’Naro ve Taco’’. Sürpriz de bir kadrosu da var filmin.
- Ve son olarak müziğin sustuğu yerdeyiz. Hayatının diğer renkleri nelerdir Ahmet; nelerden keyif almayı seversin haricinde?
- Bol bol film izlemeyi seviyorum. Son birkaç aydır yoğunlaşamasam da spor yapıyorum bol bol. Arkadaş sohbetlerimiz keyifli oluyor. İki kedim var onlarla vakit geçirmek çok ayrı bir mutluluk.