müzik - hâl / Alihan Samedov

ÖZEL

 


- Müzikle tanışıklığınız küçük yaşlarda başlıyor ve eğitiminizi da bu yönde başarı ile tamamlıyorsunuz. Öncesinde biraz o yıllara dönelim ve bu süreci konuşalım istiyorum. Nasıl başladı her şey; hayatınıza nasıl karıştı notalar; kimler destek verdi ve yanınızda oldu bu zaman zarfında?

- Müziğe başladığımda daha okula gitmiyordum. Doğduğum, Azerbaycan’ın Sumgayıt şehrinde her mahallede birkaç müzisyen vardı. Onlar prova yaptıklarında, duyduğum müzikler beni de çok etkilerdi. Hiç unutmam, rahmetli babamın eve ilk müzik aleti alması, evde bayram havası yaratmıştı. O günden itibaren müzikle içiçe olup bu günlere kadar geldim.

- Balaban, klarnet, tütek, zurna, obua, saksafon başta Azeri diğer çeşitli sazlar ile birlikte birçok çalgı aletine bugün başarı ile hâkimsiniz. Kuşkusuz balaban’ın yerini biliyoruz ve ayrıca değinmek isteyeceğiz ama diğerleri ile aranız nasıl oldu? İlk hangisi ile başladı mesela bu yolculuk ve sonra nasıl devam etti?

- İlk müzik aleti nağara (koltuk davulu) oldu. Kalabalık aile olmamıza rağmen evde bir adet nağara vardı. Doğal olarak biz kardeşler arasında kimse paylaşmak istemiyordu, herkes benimdir diye nağarayı elinden bırakmazdı. Beş kardeş, hepimiz nağarayı çözünce, evde her kesin nağarası oldu. Evimize ikinci müzik aleti Garmon (akordeona benzer körüklü müzik aleti) girince nağarayı unutup ona merak salmıştık. Kardeşler arasında doğal olarak kavgalar da oluyordu. Yani müzik aletini bir türlü paylaşamıyorduk. Ta ki,  rahmetli babamın o sözünü duyana kadar. “Kim iyi çalarsa garmon onun olacak”. O günden itibaren evde bir yarışma başladı. Bir nevi yetenekler konuşuyordu, daha öğretmenimiz yoktu. Herkes kendi yeteneğine göre bir şeyler yapıyordu. Sonunda müzik okuluna ben kayıt oldum. Garmonu 5 sene okuyup bitirdikten sonra müzik lisesine gitmem gerekiyordu ama garmon branşı olmadığı için obua’yı seçtim. Böylelikle ilk nefesli müzik aletiyle tanışmış oldum. Gün geçtikçe Azerbaycan’ın yöresel müzik aletlerine de merak sarıp onları da kendi yeteneğimle öğrenmeğe başladım. Kısaca diyebilirim ki, her öğrendiğim müzik aletinin bir mazisi var fakat yazmaya kalkarsam her halde kitap yazmış olurum :)

Üniversite yıllarımda herkes beni birçok müzik aleti çalabilen müzisyen gibi tanırdı. Bu yetenek her müzisyende olmadığı için insanlara enteresan geliyordu. Üniversitemizin yanında Koreografi Okulu vardı, Azerbaycan’ın en önemli dans okullarından biriydi. Çok sevdiğim ve Azerbaycan’da önemli dans kariyeri olan, Uluslararası Dans Akademi mezunu olan, rahmetli Kahraman Nasirov beni yeni kurduğu “İstedad” dans ekibine davet ettiğinde sorumluluğum daha da artmıştı. Bu orkestrada ben klarnet, zurna, balaban, tütek ve de bildiğimiz çay tabaklarında müzikler yapardım dünyayı dolaşarak. Ama ne zaman balabanın sesini duyurunca, seyircilerdeki değişikliği hissederdim.  Adeta tüm gözler balabana kilitlenirdi. Konser sonrası bana yaklaşıp balabanı inceleyen çok seyirci olurdu.

Yanılmıyorsam Türkiye’ye ilk gelişim 1988 veya 1989 yılardı. Yine Antalya da yapılan Uluslararası Dans Yarışmasına katılmıştık. Ekip olarak birinciliği kazandıktan sonra Fransa’ya davet edilmiştik.  Ama Türkiye bana o kadar yakın gelmişti ki sanki daha önce burada yaşamıştım. Çok kısa zamanda birçok arkadaşlarım oldu. Birkaç yıl sonra da Türkiye’ye davet edildim ve halen burada yaşamaktayım.

- Evet; Azerbeycan’ın milli müzik aleti balaban’ı bizlere ve tüm dünyaya tanıtan bir isimsiniz ki; metodunu üç dilde bir kitap halinde topladınız ve daha yakından tanımak isteyenler için bir kaynak oluşturdunuz. balaban hakkında her şey kuşkusuz bu kitapta var ama kısaca bu enstrümanı nasıl tanımlayabilirsiniz bizlere?

- Balaban, benim yüreğimin dilidir.

- Türk Halk ve Sanat müziğine dair araştırmalarınız da oldu beraberinde. Peki öncesinde bu kararı almanıza sebep özel bir durum var mıydı ya ötesinde neler yaşadınız? Sizi ve sonrasında dolaylı olarak dinleyiciyi neler bekledi adınıza o ilk yıllarda?

- Türkiye’ye yerleştiğim zaman birçok sanatçının albümüne yardımcı oluyordum. Halk ve Sanat müziği beni çok etkilerdi. Ve o günden itibaren araştırmalar yapıp daha da inceliklerini öğreniyordum. Öyle türkülerle karşılaşıyordum ki her gün dinlemekten yorulmuyordum. Sonunda “Balaban Türküler” adında bir albüm yaptım. Amacım gençlerimizin türküleri sevmesini sağlamaktı. Hiç unutmadığım bir olayı sizle paylaşmak tam yerinde olur. “Balaban Türküler” albümü piyasaya çıktıktan sonra bir dinleyicim bana şöyle yazmıştı…

“Ben yıllardır yurtdışında yaşayan ve yabancı müzik dinleyen bir dinleyicinizim. “Balaban Türküler” albümünüzü dinledikten sonra türkü dinlemeye başladım. Bu kadar güzel türkülerimizin olduğunu bilmezdim. Çok teşekkür ederim bana, türkülerimizi sevdirdiğiniz için”

Bu tür mektuplar, benim müzik yaşantımda, sorumluluğumu daha da artırıyor.

 

 

- ‘’Balaban 7’’ geçtiğimiz sene yayınlandı ve önceki serilerinde olduğu gibi yine dinleyicisini ayrı bir büyülemeye devam etti. Öncelikle dünden bugüne yayınlanan bu albümler ile kemikleşmiş bir kitle yakalamayı başardınız. Kendileri ile nasıl bir dostluk içinde oldunuz? Müziğinizi buluşturmak ve dünyanızın kapılarını aralamak böyle, nasıl bir heyecandı beraberinde?

- Bugüne kadar Türkiye’de benim 7 albümüm ışık yüzü gördü. Ayrıca ismime çıkan birkaç albüm daha var. Dünyada ise birçok ülkede yüzlerce karışık albümlerde ismim geçer. Bu benim işim. Şu an “Balaban - 8” albümü hazırlıkları içerisindeyim. Başlamadan önce diğer albümlerimde yapamadığım güzellikleri burada yapmayı düşünüyorum. Her zaman dinleyicilerimden gelen mektupları okur, onların isteklerini de gücüm yettiği kadar yerine getiririm. Bazen öyle istekler oluyor ki, hiç düşünmeden albüme koyuyorum. Her halde işin en heyecanlı tarafı bu olsa gerek.

- Dediğiniz gibi bazı çalışmalarınız yurtdışında da yayınlanan albümlerde yer aldı ve hatta yine gerek ülkemizde gerek dünyada müziğinizle birçok yapımda (jeneriklerden belgesellere, TV programlarından film müziklerine) buluştuk. Müzikte başarılı olabilmenin kriterleri nedir peki? ‘’Müzisyen’’kimdir ve nasıl hakkı verilir?

- Her müzisyen isminin dünyada geçmesi için çalışıp durur. Şu bir gerçek ki, güzel müzik kendiliğinden dünyaya yayılır. Yeterki, müzisyen kendi yorumunu ve yenilikler üretebilsin. Müziğe yenilik getiren her müzisyen başarılıdır diye düşünüyorum.  

- Bugüne kadar çok değerli müzisyenler ile de çalıştınız ve ortak projelerde bulundunuz ki; bu    konuda seçiciliğinizi ayrıca biliyorum. İçinde yer alacağınız çalışmalarda nelere dikkat edersiniz peki en çok? Özellikle çalışmaktan keyif aldığınız ya da bundan sonrası adına bir buluşma temennisi içinde olduğunuz isimler var mı bu anlamda?

- Biliyor musunuz, birçok sanatçı sırf balaban sesi olsun diye albümüne balaban kaydı yaptırmak istediğini biliyorum. Bu tür olaylarla karşılaştığım zaman o sanatçıyı kırmadan, balaban yerine şu olursa daha iyi olur tavsiyesinde bulunup oradan ayrılıyorum.  Balabanın yakıştığı müzik var, yakışmadığı var. Her müzik aletinin başka güzellikleri var. Önemli olan yakışanını bulmak. Bunun için ben de anlayan müzisyenlerle çalışmayı severim.

Bugüne kadar da örnekleri CD’lerimde mevcuttur. İster dünyanın bir numarası olsun, balabana yakışmıyorsa, onunla hiçbir zaman düetim olmaz.  “Taş yerinde ağırdır”.

- Yirmi yıldan bu yana birçok ülkede konserler verdiniz, birçok festivalin içinde yer aldınız? Sahnede olmanın ve dinleyici ile bu kez böylesi bir atmosfer içinde buluşmanın tarifi nedir, nasıl bir soluk orası? Konserler önümüzdeki günlerde kaldığı yerden devam edecek mi?

- Konser vermek, dinleyicileriyle buluşmak, her sanatçının arzusudur. Ben konser vereceğim yerleri de, dinleyicilerime olan saygımdan dolayı her zaman seçerim. Kasım ayında Bakü’de Haydar Aliyev sarayında olacak konserimi işlerimden dolayı aralık ayına ertelemek zorunda kaldım. Nasipse Bakü konserinden sonra yeni çıkacak “Balaban - 8” albümünün tanıtımı için birkaç ay yurtdışında konserlere katılmalıyım. Her sene olduğu gibi 2010 da İstanbul’da mutlaka konserim olacak.  Zamanı gelince dinleyicilerim bu bilgiye ulaşacaklar.

- Ülkemizde son yıllarda müzik adına yaşanan hareketlik yeri geldiğinde fazlası ile heyecanlandırırken bizleri yeri geldiğinde ciddi ciddi de düşündürüyor. Düne göre bugün gelinen noktayı siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Çok fazla takip etme şansını bulabiliyor musunuz? Nereden nereye geliniyor ve yine nereye gidiliyor, nasıl bir koşu bu?

- Dünyada bu aralar bir değişiklik var, ister müzik adına olsun, ister başka bir sahada. Önemli olan bu koşuya katılmaktır. Takip konusuna gelince ise olan bitenleri ben de takip ediyorum. Başka türlü olmaz zaten.

- Bir başka aşkınızın da satranç olduğunu öğrendim hatta bu işin öğretmenliğini yapıyorsunuz beraberinde. Bu yanınızı ve size kattıklarını öğrenebilir miyiz? Haricinde hayatınızın diğer tatları nelerdir ve müziğin sustuğu yerde nasıl bir dünyanız vardır?

- Satrancı çocukluğumdan beri severim. Satranç hayatımızın her alanında var. Fakat bunu gören de var, görmeyen de. Çok yorgun olduğum zaman imdadıma satranç yetişiyor. Çünkü beni başka dünyaya götürüyor. Orada yapmak istediklerimin sonucunu daha önceden görebiliyorum. İşte bu yüzden, hayatta da yaptığımız işlerin sonucunu görmemizi sağlayan tek oyundur.

- Son olarak başta müzikle uğraşan gençlere olmak üzere okurlarımıza iletmemiz adına bir mesajınız olabilir mi?

- Müzikle uğraşan gençlerimize önce kendi kültürümüzden başlamalarını tavsiye ederdim. Sonrası daha kolay oluyor. Okurlarımıza ise her zaman müzikli günler geçirmelerini diliyorum. Zaman ayırıp bu söyleşiyi dinleyen her okurumuza, şahsen, teşekkürlerimi bildiriyorum.

- Tanımaktan sizi çok mutlu olduk. Nice albümde, nice söyleşide yeniden görüşmek üzere, çok teşekkürler.

- Sizleri tanımakla, ben de çok mutlu oldum. Saygılarımla.

 

 

Alihan Samedov - Sen Gelmez Oldun

 

Alihan Samedov Web Sitesi

Söyleşi : Kadri Karahan / Kasım 2009