- ‘’İstanbul’un İzleri’’ isimli albümünüz Kalan Müzik etiketi ile raflarda yerini aldı. Siz küçük yaşlarda müzikle tanıştınız ve keman çalarak başladığınız yolculuğunuz daha sonrasında İstanbul Devlet Konservatuarı Opera bölümüne kadar uzandı. Peki o süreçte nasıl bir heyecandı müzik sizin için o yıllarda, bu süreç eğitimin yanında neler katmış oldu hayatınıza?
- Sesler her zaman kendimi en iyi ifade ettiğim araç oldu benim için. Keman müziğin o gizemli yolculuğundaki ilk değerli anahtarımdı. Çocukluğumda çizgi film müzikleri, doğanın ve şehrin sesleri hep eşlik ettiler bana. Okul yaşamımın da büyük bir parçası oldu müzik.. okul koroları, müzik yarışmaları, konservatuvar süreci... Öğrenciliğin, aslında belki de hayatın, başka şeklini bilmiyorum. Arkadaşlarımın ‘eğlenme vakti’ dedikleri şey benim için ‘müzik vakti’ydi. Ben hep müziği takip ettim. Hala da öyle...
Yaşamım boyunca müziğin akademik hayatıma, duygusal, sosyal gelişimime ve kişiliğime çok olumlu katkıları oldu. Ben de müzikten edindiğim bu katkıları yine müziğime geri yansıtmaya, iyi bir enstrüman olmaya çalışıyorum.
- Öyle ki tercihinizi cazdan yana kullandınız ve bu aşkınızı müziğin önemli isimleri ile çalışarak devam ettirdiniz. Ama ötesine de gitmeyi arzuladınız ve müziğin diğer tarzlarına da kapalı kalmayarak o renklere de açık oldunuz. Öncelikle sözlerinizi, bestelerinizi nasıl şekillendirdi bu haller ki albümünüzde yer alan her şarkıda farklı bir kompozisyon çıktı ortaya?
- Müziği tek bir tanım ya da tarzla sınırlayamadım hiç. Sadece içine girdikçe daha da merak ettiğim, daha çok öğrenmek istediğim zengin bir dünya oldu benim için. Farklı müziklere yatkınlığımda, ailemin müzik arşivinin çeşitliliği de etken olsa gerek. Çok güzel plaklar çalardı evde. Geceleri de müzik hep açık olurdu, öyle uykuya dalardık kardeşimle... Bunun için aileme büyük teşekkür borçluyum. Tüm bunlar farklı seslere ve renklere olan açıklığımı kuvvetlendirmiş olmalı. Zaten hayattaki görüş ve eylemlerim de hep birleştirici, farklılıkları bir araya getirici olma yönünde seyretti. Bu albüm de aslında biriktirdiklerimin ve hayal ettiklerimin bir yansıması...
- Albüm hakikaten ayrı bir yolculuğa çıkartıyor bizleri. Anlatımın, söylemin içinde yine çok enteresan bir durum var; müziğin birleştirici, pozitif ve umut dolu olması gerektiğine olan inancınızdan dolayı mı büyük büyük sancılar yok bu albümde ve yerine sıcak, samimi, içten dokunuşlar var. Aynı zamanda Psikolojik Danışmanlık Bölümü Lisans ve Yüksek Lisans diplomanızda var; burada da biraz bu yanınız devreye girmiş gibi, kuşkusuz kendi içinde öyle bir hassasiyet durumu da var, öyle değil mi?
- Gözlemleriniz için çok teşekkürler. Ne mutlu bana müziğimde ufak da olsa pozitif ve umut dolu bir anlatım geliştirebilmişsem. Gerek aldığım psikoloji eğitimi, gerekse karakterimin yatkınlığı nedeniyle farkındalık ve değişim yaratabilmek benim için önemli. Örneğin; ‘kendine inanma’nın insanın başlıca ihtiyaçlarından biri olduğunu düşünyorum. Ama ne tuhaf ki aslında en doğal şeyler, en zor meselemiz haline gelebiliyor. Sevmek, inanmak, gülmek...bunlar bebekken zaten kendiliğinden yaptığımız şeyler. ilk adımlarımızı, yürüme isteğimiz ve inancımız olmadan kimse attıramazdı bize. Bunları hatırlatmak ve umudu yaymak gibi bir dileğim var.
Öğrenmemiz ve öğretmemiz gereken şeylerle dünyaya geldiğimize inanıyorum. Karşımıza çıkan zorlukların da gerçekte öğretmenlerimiz olduğuna... Çevremizde olan bitenlerin bizi aşağı çekmesine izin vermemiz gerekli. En zor anlarımda hep bir işaret gelerek bana yol göstermiştir. Bazen iç ses olarak, bazen bir müzikle, bazense bir dost aracılığıyla... İhtiyacı olduğu anda birine müziğimle ulaşabilmek, moral verebilmek beni mutlu eder mesela, tıpkı bana ulaşanlar gibi...
- Şarkılarınızın albümle bizlerle buluşması fikri nasıl başladı, nasıl gelişti; ne kadar bir sürede hazırlanıldı, kimlerle çalıştınız ‘’İstanbul’un İzleri’’nde ve daha sonrasında ilk tepkiler nasıl oldu albüme, yayınlandığı günden bugüne biriktirdikleriniz neler oldu adına?
- Uzun yıllar psikolojik danışmanlık ve müzisyenlik birlikteliğini eşit bir dengede sürdürdüm. 3 yıl önce ise, müziğin yaşamımda daha büyük bir yer kaplaması kararına vardım. Bir süredir biriktirdiğim, etkilendiğim şeyleri yazıyordum. Sonra o satırlar yavaş yavaş melodilere döküldü. Müzikal algı ve birikimine çok güvendiğim sevgili Burç Bora Uyan benim sunduğum melodi ve fikirleri, birbirinden güzel düzenlemelerle zenginleştirip derinleştirdi. Birlikte büyüttüğümüz ezgilerin profesyonel anlamda bir prodüksiyona dönüşüp dinleyiciye ulaşma aşamasında ise sevgili Doruk Öztürkcan devreye girdi. Doruk’un aslında elektronik müzik yönelimli olması beni çok daha fazla heyecanlandırıyordu. Çünkü belli bir noktaya farklı açılardan bakabilen insanların birlikteliğinin işin niteliğine katkısının büyük olacağına inanıyordum. Bundan hareketle çok özel insanlar müziğime dahil oldular. Jean-Pierre Smadja, Donovan Mixon, Bulut Gülen, Kağan Yıldız, Ferit Odman. Her birinin kendine özgü dokunuşuyla müzikler son şeklini aldı.
Albümle ilgili olarak dinleyicilerden çok güzel geri bildirimler alıyorum. Başından beri müziğimin doğru kişilere ulaşacağına inanıyordum ve bu konuda yanılmadığımı görüyorum. Elbette ki, hayalini kurduğum yolda ilerlerken bazı pürüzlerle de karşılaştım. Ama bunların hemen hepsinin benden kaynaklanan yanlarını gördüm zaman içinde ve anladım ki bir şeyin planladığın gibi gitmemesi aslında düşündüğünden de güzel bir şekilde gerçekleşeceği için olabiliyor.
- İlk klip çalışmanızın albümle aynı adı taşıyan şarkınıza çekildiğini öğreniyorum, İstanbul’unuzu ve izlerinizi bir de şarkınız / şarkılarınız dışında dinleyelim istiyorum. Nasıl bir dostluk var aranızda bu şehirle, nasıl besliyor ruhunuzu ya da nasıl mutluluklar katıyor, peki yoruyor mu arada, üzüyor mu?
- İstanbul, doğup büyüdüğüm şehir. Her şeyin iki farklı yüzü olduğuna inanıyorum. Nerede doğacağımızı seçemiyoruz belki ama nasıl yaşayabileceğimizi seçebiliyoruz. Ben İstanbul’un her şeye rağmen ayakta kalmayı başaran, mücadeleci yönünü seviyorum en çok. Herkesi kucaklamaya açık olan samimiyetini, gördüğü her ne ise de ona fazlasıyla karşılık veren dürüstlüğünü seviyorum.
İstanbul coğrafi konumu ve üzerindeki sayısız kültürün derin izleriyle çok özel ruha sahip bir şehir. Bu ruhu ile bana çok fazla şey katıyor ama onu nasıl yaşadığımız, potansiyellerini nasıl kullandığımız düşünüldüğünde, bizim bu şehri yorup üzüyor olma ihtimalimiz daha yüksek gibi geliyor bana.
- Sevenleriniz, dinleyenlerimiz bugüne kadar birçok sahnede dinleme şansını buldu sizi. Nisan ayında da Nardis sahnesinde buluşacağız şarkılarınızla. Sahne elbette her müzisyenin hayatında belki aynı ama ayrı bir yerde, size neler katıyor bu buluşmalar?
Müzikte en çok önem verdiğim konulardan biri ‘iletişim’. Müzisyenin enstrümanıyla, diğer müzisyenle ve dinleyicisiyle iletişim kurduğu müzik, bence en iyi müzik. Aslında bir buluşma noktası sahne ve siz bu özel an için belki günler öncesinden bedenen ve ruhen hazırlanıyorsunuz. Ne kadar hazırlanırsanız hazırlanın, aslında o ‘an’ içinde oluyor her şey.
Bu noktada samimiyet ve doğallık çok büyük önem kazanıyor benim için. Sahnede maskesiz olabilmek ve kendimi dinleyiciye doğrudan ifade edebilmek için çalışıyorum. Doğaçlama tutkunuyum, yeni ve farklı şeyler denemeye bayılıyorum. Burada dinleyicinin de rolü büyük ve her konserde karşılıklı olarak yeni ve özel bir deneyim yaratıyoruz. Bu bazen çok daha yüksek enerjili oluyor, bazen ise daha sakin... Hiç değişmeyen şey ise; ilk şarkı öncesindeki tatlı heyecanım ve son şarkıda konserin hiç bitmemesine yönelik isteğim...
- Ülkemizde son yıllarda alternatif olarak tabir edeceğimiz müzik çok daha fazla sesini duyurmaya başladı, siz de öyle düşünüyor musunuz? Artık büyük büyük paralarla yapılan işlerin yerini samimi bir şekilde yola çıkarak, titiz bir şekilde hazırlanan albümler almaya başladı. Daha bir mutlu sanki dinleyici de, müzisyen de? Bu gelinen durumu siz bir müzisyen olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Bu değişimin ben de farkındayım. Hatta bunu sadece müzik değil her alanda hissediyorum. Uzun yıllardır, sadece ülkemiz değil, tüm dünyada insanlığın özünden hızla uzaklaştığı, manevi değerlerin yerini çılgınca tüketimin aldığı bir dönem yaşıyoruz. Her şeyin bir sonu olduğu gibi, bunun da zamanının dolmakta olduğuna inanıyorum. Tüketim kültürünün sonunda kendini de tüketmesi ve üretimin hakettiği değeri geri kazanması kaçınılmaz.
Bu durum tabi ki beni çok mutlu ediyor. Son zamanlarda gerçekten çok güzel albümler yapılıyor ve ben bu müzikleri dinlemekten, paylaşmaktan mutluluk duyuyorum. İyi ve yaratıcı işler, yeni iyi işleri beraberinde getiriyor. Yaptığı işe değer katan, çok çalışıp emek harcayan, ego ve hırslarının esiri olmayarak kollektif çalışma ve işbirliğine açık olan herkesin önce kendisine, sonra çevresine faydalı olacağına ve kalıcı izler bırakacağına inanıyorum.
- Peki size dünden bugüne kimler eşlik etti müzikleri ile, çok ama çok özel hayranı olduğunuz isimler kimler, yine bugüne dönecek olursak, bugün hangi müzisyenleri keyifle dinliyorsunuz, takip ediyorsunuz? Bir gün birlikte çalışmayı çok istediğiniz bir müzisyen var mı mesela?
- Hmm... Aslında o kadar çok ki... Beni etkisi altına alan ilk müzikler Japon animasyon müzikleri oldu küçük bir çocukken. Halen de etkisindeyim sanırım :) Samimi olan her müziği dinliyorum aslında. Ama son yıllarda dinlemekten ve söylemekten en çok keyif aldığım, caz ile elektroniği buluşturan Acid-jazz ve Brazilian jazz müzikleri.
Çok özel hayranı olduğum kişi için Elis Regina diyebilirim. İlk dinlediğim andan itibaren müziği, ifadesi ve duruşu ile beni derinden etkilemiş olan ve hayata erken veda edişinin dünya müziği için büyük kayıp olduğuna inandığım bir şarkıcı Elis.
- Son olarak İstanbul Echo’nun çalışmalarından bahsedelim istiyorum ki sizin tarafınızdan yürütülen bir çalışma bu ve eminim hayatında müzik olan her gencin kendini içinde bulacağı hoş bir deneyim? Bize biraz bahsedebilir misiniz projeyi, amacını ve katılmak isteyenler için şartlarını?
- Tabi ki, memnuniyetle. Proje, İstanbul Modern’in Garanti Gençlik Atölyeleri bünyesinde yer alan ücretsiz bir etkinlik. İstanbul Echo Atölyesi, sesi güzel olan veya olmayan, herhangi bir enstrüman çalan veya çalmayan, müziği seven ve kendini müzikle ifade etmek isteyen tüm gençlere açık. Amaçlarımızdan biri İstanbul’un bize verdiklerini seslerle ona geri vermek...
Proje, İstanbul Modern Eğitim Ekibi’nin gençlere, atölye sonunda somut bir ürün elde edecekleri farklı bir müzik deneyimi yaşatmak beklentisi sonucunda ortaya çıktı. Bu beklenti, (yıllardır çocuk ve gençlerle müzik yoluyla pek çok farklı çalışma yapmış olan) beni oldukça heyecanlandırdı. Atölye gençlere, özgürce sesler çıkararak kendini keşfetme; bireysel farklılıklarına rağmen diğerleriyle birlikte müzik yaratma imkanı sunuyor. Başlangıç noktamız İstanbul ve İstanbul’un sesleri... Ancak her atölyede birbirinden farklı deneyimler yaşıyor, birbirinden özgün müzikler üretiyoruz. Ortaya çıkan müziklerin kayıt ve miks sürecini sevgili Okan Çoban yürütüyor. Daha sonra bu şarkılar katılımcılara cd formatında hediye ediliyor ve İstanbul Modern’in web sitesinde paylaşılıyor. Sadece bir günde ortaya çıkan işlerin niteliği açıkçası İstanbul Modern Ekibi ve katılımcıların kendilerinde bile şaşkınlık ve hayranlık uyandırıyor.
- Çok teşekkür ederim bu keyifli söyleşi için, yeniden görüşmek üzere, çok sevgiler.
- Değerli sorularınız için ben de çok teşekkür ederim :) Sevgiler.