müzik - hâl / Aygen Bilge

 

- ‘’Beklenen’’ beklenen bir albümdü sizden ve nihayetinde geçtiğimiz günlerde buluştu dinleyicisi ile. Bu ilk solo albüm ama kuşkusuz ki sizin müzik yolculuğunuz çok uzun bir süredir devam ediyor. Siz aslında sanat tarihi mezunusunuz peki müzikle ilk tanışmanızı ve aldığınız eğitimi dinleyebilir miyiz sohbetimizin başında?

- Aslında ilk müzik eğitimimi ailemden aldım diyebilirim. Çünkü evde daimi müzik ve bizzat müzikle uğraşan kişiler vardı. Babam ve küçük ağabeyim çok iyi akordeon çalarlardı. Büyük ağabeyim de bateristti. Ablam ve annem de çok iyi birer dinleyiciydiler. Böyle olunca da ister istemez müziğin içine giriyorsunuz zaten. Elimde ütü kordonu, üzerimde ablamın giysileri, sehpadan sahnemde şarkı söyler, gösteri yapardım. Okulda tenefüslerde, özellikle - biz o zamanlar “çay” derdik - partilerde bana hep şarkı söyletirlerdi. Bu böyle devam etti. Ciddi anlamda ilk müzik çalışmalarıma ise üniversite yıllarındayken başladım.

Evet doğru; İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi mezunuyum. Üniversitenin Serdar Öztürk yönetimindeki çok sesli korosunda alto olarak görev yaptım. Acapella ve çok sesli yaptığımız bu çalışmalar bana derin bir müzikal deneyim kazandırdı. Ayrıca, çok değerli opera sanatçıları Selma Berk ve Ayşe Sezerman’dan aldığım şan dersleri de bana çok şey kattı. Bunun dışında  ne yazık ki yakın zaman önce kaybettiğimiz Selmi Andak hocamdan da sahne sanatları ve solfej eğitimi aldım.

- Kendisini rahmetle anıyoruz bir kere daha bu vesile ile. Birlikte özel çalışmalar yaptınız ve sizin için nasıl bir heyecandı o yıllar, size kattıkları neler oldu beraberinde?

- Onun kaybı, yaşadığım derin acılardan biridir. Selmi abi ki, kendisine öyle hitap etmemizi isterdi, eşsiz bir insandı. Bir kere onun öğrencisi olabilmek büyük bir ayrıcalıktı. Bunu yaşayabilmiş olmaktan dolayı çok gururluyum. Kendisiyle ilk kez 1992 yılında tanışmıştım. Sık sık evindeki stüdyoda demo kayıtlar yapardık. Her bir öğrencisiyle kendi çocuğuymuş gibi ilgilenirdi. O gün performansımız varsa, iyi hissetmemiz için her şeyi yapardı. Bana ilk sahne deneyimimi yaşatan ve izleyiciyle tanıştıran odur. Bende çok emeği vardır. Ondan öğrendiklerim birkaç satırda anlatılacak gibi değil. Mekanı cennet olsun…

Bana kazandırdığı en güzel şeylerden biri de eşim Önder Bilge oldu. O da onun öğrencilerinden biriydi. Üçümüz birlikte kayıtlarını halen sakladığım çok güzel çalışmalar yaptık. Çeşitli festivallere katıldık ve pek çok lokalde sahne çalışması yaptık.

- Daha sonrasında eşiniz Önder Bilge ile JingleART çalışmalarınız başladı ve o günden bugüne de devam ediyor. Bu isim altında ve bu birliktelik ile birçok çalışmanın altında imzanız var. Bunlardan biri de Ersen Dadaşlar ile birikte yayınladığınız ortak çalışma. Türkülere özel bir isimle yepyeni bir soluğun katıldığı bu çalışma bir hayli de ilgi gördü dinleyici üzerinde. Siz nasıl tepkiler aldınız bu birlikteliğe, nasıl anımsıyorsunuz bugün o çalışmayı?

- Biz 1993 yılından beri birlikte çalışıyoruz. Jingle seslendirmeleri ve sahne çalışmalarıyla başlayan bu birliktelik yaklaşık on yıldır JingleART çatısı altında devam ediyor. Yapımcı kimliğimiz JA Records ile pek çok başarılı prodüksiyona da imza attık. “Anadolu Sevdamız” da bunlardan biridir. Aslında benim için iddialı bir albümdü. Sonuçta jazz sanatçısı olarak tanınıyordum ve benim türkü söylemem çok ilginç ve cesaret gerektiren bir durumdu. Ersen abi çok ısrar edince kıramadım. Stüdyo çalışması 8 ay sürdü ve her gün bir fiil 4-5 saat Türküler üzerinde çalıştık. Türküleri batı sound’unda ve çok sesli yorumlamamız dinleyiciye farklı bir bakış açısı kazandırdı. “Anadolu Sevdamız” gurur duyduğum, etüd mahiyetinde bir çalışmadır. 

- ''OCEAN of EMOTION” (Atilla Engin & The İstanbul Orchestra) adı ile geçen yıl ABD’de yayınlanan bir albümde de vokaliniz var beraberinde. Jazz Fushion tarzının ülkemizdeki sayılı temsilcilerindensiniz. Bu tarzın bir yorumcusu olarak bu müziğe ilgi nasıl ülkemizde yine beraberinde yurtdışı konserlerinizde nasıl bir ilgi ile karşılaşıyorsunuz, bu albüm nasıl karşılandı örneğin?

- Atilla Engin ve The Istanbul Orchestra ile gerçekleştirdiğimiz “Ocean of Emotion” albümü de müzik hayatımda gurur duyduğum başka bir çalışmadır. Atilla abi ile 2001 yılında tanıştık. Benim Jazz Fusion’a yönelmemde çok büyük etkisi olmuştur. Türkiye’de, “popüler müzik” denilen ancak bana göre belli kaygılarla dinleyiciye dayatılan müziğin dışında her çeşit müziğin belli bir dinleyici potansiyeline sahip olduğunu düşünüyorum. Şükür ki, bu dayatma kültüre karşılık, seçici bir kesim var ve bu kesim kimin ne yaptığını çok iyi biliyor. “Ocean of Emotion” yurtdışında yayınlandı. Cdbaby.com’da satışa çıktığı anda özellikle Türk müzikseverlerden büyük ilgi gördü. Jazz Fusion ülkemizde henüz emekleme aşamasında ancak gördüğümüz ilgi bu tarzın yakın bir zamanda daha da büyük kesimlerce benimseneceğinin bir göstergesi.

- İlk solo albüm sohbetimizin başında da dediğim gibi ‘’Beklenen’’di. Bu albüm için peki nasıl bir hazırlık süreci yaşadınız? İki anonim bir cover şarkı dışında sözler sizin müzikler ve düzenlemeler Önder Bilge’nin imzasını taşıyor? Bu albümde beraberinde kimlerin desteğini aldınız, kimlerle çalıştınız?

- ''Beklenen” gerçekten birçok açıdan bizim de beklediğimiz bir albüm. Çünkü hazırlık aşaması oldukça uzun sürdü. Araya başka projeler de girdi. Albümde yıllar önce yaptımız fakat hiçbir albüme almadığımız şarkılar da var. Cover şarkı almayı düşünmüyorduk ancak “Le Freak” Önder ile benim çok sevdiğimiz bir şarkıdır. Türkçe versiyonunu yapma fikri aniden gelişti ve onu da albüme aldık. İki anonim Türküye de yer verdik albümde. Bunlar aslında “Anadolu Sevdamız”da da yeralan türkülerdi. Ancak bu albümde solo versiyonları var. Onun dışındaki şarkılar tamamen yeni. Sözler bana,beste ve aranjeler Önder’e ait.

Çok değerli müzisyenlerde çalıştık. Michael Rance, Robbie Tempel, Mike Lewitt, Darrel Pierson, John Sesser, Roland Klimek. Bunun yanısıra; Volkan Öktem, İsmail Soyberk, Erdinç Şenyaylar, Sendur Güzelel, Serhan Yasdıman, Göksun Çavdar, Ozan Bircan, Uğur Varol, Ekin Tümer, Murat Cinan da eşsiz tınılarıyla albüme renk kattılar. Esen Elektronik’in de desteğini belirtmeden geçemeyeceğim.     

- Bu şarkılar bir yanı ile Anadolu’nun o eşsiz motiflerinde diğer bir yanı ile jazz fushion renginde. Bu denli bir harmanı ya da bu denli bir zenginliği peki nasıl karşıladı dinleyici? Bugüne kadar albüm ile ilgili gelen tepkiler nasıl?

- Dediğim gibi jazz fushion çok yeni bir tarz ülkemiz için. Bu tarzın enstrumental ya da yabancı dilde seslendirilen bir müzik olduğunu düşünenler bile var. Oysa jazz fusion, jazz’ın başka müzik türleriyle birlikte kullanılması anlamına geliyor ki bunların arasında ülkemizde en rağbet göreni türkülerle olan karışım. Bizim müziğimizde de tamamen bizden, Anadolu’dan motifler ve deyişler var. Tabiri caizse “halkın bağrından” gelen bir müzik var. Biz sadece bunu batı formlarında sunuyoruz. Çünkü eğitimimiz o yönde. Çünkü bu engin kültürü farklı alanlara, daha da ileriye taşımak istiyoruz. Tabii ki müziğimizin içindeki çok seslilik dinleyicinin Türkçe bir eserde alışık olmadığı bir olgu. Ancak iyi bir müzik dinleyicisinin, özellikle Türk halkının kendisine verilenle yetinmeyip, araştırmacı, yeniliklere ve gelişmelere açık olması gerektiğini düşünüyorum. 

- Albüm ile ilgili çalışmalarınız bundan sonrasında nasıl yol alacak peki? Örneğin klip çalışması düşünüyor musunuz? Ya sahneler? Sizi bu şarkılarınız ile yakın bir zamanda dinleme şansımız olacak mı?

- Klip çalışması düşünüyoruz. Sahne konusunda da çeşitli teklifler alıyorum. Her iki konuda da görüşmelerimiz devam ediyor. Fazlasıyla seçiciyim. Kaliteli müzik dinlemeyi seven ve isteyenlerle buluşabileceğim ve aynı atmosferi soluyabileceğim mekanlarda sahne almayı çok istiyorum. Bir karara vardığımızda sevenlerimiz ve takipçilerimizle paylaşacağız.      

- Dünden bugüne birçok değerli müzisyenle çalıştınız ama bugüne kadar böyle bir şansı bulmadığınız ve birlikte çalışmayı özellikle istediğiniz bir müzisyen var mı peki? Yine bağlantılı olarak özellikle dinlemekten keyif aldığınız isimler kimler bu anlamda? Son yıllarda kimleri başarılı buluyorsunuz?

- Türkiye’den bir isim vermek benim için çok zor. Öyle ki müziğine ve sesine gıpta ettiğim pek çok ismin belli kaygılarla belli kalıplara yenik düştüğünü görmek beni çok üzüyor. Yurtdışından ise sayamayacağım kadar çok isim var. George Michael, Elton John, George Benson, Peter Cetera, David Foster… Michael Jackson’ın benim hayatımda çok özel bir yeri var. O ne yazık ki gerçekleştiremediğim en büyük hayalim olarak kaldı.

- ''Beklenen’’ kuşkusuz ki dinleyip tüketilecek bir albüm değil, yıllar sonra bile biz bu albümü dinlemekten büyük keyif alacağız. Bir albümün kalıcı olmasının kriterleri nelerdir peki sizin gözlemlerinizle, başarılı bir müzisyen nasıl olunur, nasıl sağlıklı kalınır ve öyle yol alınır?

- Öncelikle “Beklenen”i böyle değerlendirdiğiniz için teşekkür ederim. Gerçekten de bizim müziğimiz tüketim müziği değil. Yıllar sonra bile aynı keyifle dinlenebilecek bir müzik. Bana göre, bir albümün ya da sanatçının kalıcı olması samimi ve orijinal olmasından geçiyor. Kimseye benzemiyor, farklı bir şey yapıyorsanız zaten evrendeki o yer size ayrılmıştır, siz de hemen fark edilir ve tek olursunuz. Sanat felsefede “insanın oyun oynaması” olarak tarif edilir. Oyun bir çocuğu nasıl geliştiriyorsa sanatla uğraşan insanın da gelişmesi doğaldır. Başarılı bir müzisyen ya da gerçek bir sanatçının tüm algıları açık olmalı, çevresinde olup bitenlerle, yaşadıklarıyla beslenmelidir. Sanat ülkemizde maalesef zor ve lüks bir uğraştır. Bu anlamda sanatçı zor olanı seçtiğini kabul edip bu uğurda, çok çalışmayı, pek çok fedakarlığı göze almayı da bilmelidir. Yetenek, eğitim ve çok çalışmayla birleştiğinde başarı zaten kendiliğinden gelir. Her başarı da bana göre bir uyarıdır. Alınan yolu unutmamak ve varılan noktayı korumak gerekir. Sanatçı, hümanist, alçak gönüllü olmalı, beden ve ruh sağlığına azami dikkat sarf etmelidir. Ancak bu şekilde seçilen bu zorlu yolda başarı daimdir.     

- Dinleyicileriniz ile çeşitli platformlarda paylaşım içinde olduğunuzu biliyorum. Sizin için en çok ne merak ediliyor? Size en çok ne soruluyor? Dünden bugüne sizi yalnız bırakmayan müziksever dostlarınıza buradan neler söylemek istersiniz?

- Tanınan, bilinen biriyseniz tabii ki özel yaşamınız, ne yiyip ne içtiğiniz bile soruluyor. Çok ilginç sorularla karşılaştığımı itiraf etmeliyim. Hepsini mümkün olduğunca cevaplamaya çalışıyorum. Yetişemediğim anlar da oluyor. Benim için en değerli paylaşımlar müziğe gönül vermiş genç arkadaşlarımla yaptıklarım. Onlara kendi deneyim ve bilgilerimi aktarmak, bir şeyler kazandırabilmek beni çok mutlu ediyor. Müziğimle insanların yüreklerine dokunmak bana sonsuz bir haz veriyor. Mesela geçtiğimiz günlerde katıldığım bir organizasyonda engelli kardeşlerimle buluştuk. Onların gözlerindeki pırıltıyı görmek her şeye bedeldi.

Beni seven, takip eden, destekleyen tüm dostlara sonsuz teşekkür ediyorum. İyi ki varlar. Çünkü biz sanatçılar da onlarla var oluyoruz.

- Ve son olarak müziğin sustuğu yerdeyiz. İşte tam da o noktada başka hangi tatlarını yakalıyorsunuz hayatın, sizi mutlu eden başka ne gibi renkleri var dünyanızın? Bir gününüze takılan diğer noktalar nelerdir?

- Bir şarkımda da söylediğim gibi hayat “Emrivaki bir yolculuk”. Ben her anından keyif almaya bakıyorum ama zaman zaman da başka bir şarkımda olduğu gibi “Dönsem yine annemin kucağına, veda edip bütün zorluklara” diyebiliyorum. Durup düşünecek, irdeleyecek, eleştirecek zamanımız yok bence. En iyisini umut edip en zoruna da hazırlıklı olmalı sanırım. Benim dünyamda, sağlıklı bir vücut, severek yaptığım bir iş, benzersiz bir eş ve iki güzel çocuk var. Daha ne isteyebilirim ki…

- Vakit ayırdığınız için çok teşekkürler. Daha nice albümde yeniden görüşmek üzere size ve tüm ekibinize çok sevgiler.   

- Çok keyifli bir sohbetti. Ben teşekkür ediyorum.

Aygen Bilge Web Sitesi

Önder Bilge Web Sitesi

JingleART Web Sitesi

Söyleşi : Kadri Karahan / Ağustos 2010