müzik - hâl- konsept / Aytunç Akdoğu

Gommalar

 

- Sevgili Aytunç öncelikle Gommalar’ı sonra seni tanıdım, performanslarınıza tanıklık ettim ve biraz daha öteye gidelim istedim, hadi keyifli bir söyleşi olsun o halde; hem seni hem de senden Gommalar’ı dinleyelim.  Herkes duyduğu ilk anda sormadan edemiyor, sahiden nedir adınızın hikayesi?

- Gommalar; Sertunç Akdoğu, Onur Kasapoğlu ve Görkem Müniroğlu tarafından kurulan 3 kişilik bir müzik grubu olarak başladı yola. Bu müzik grubuna Gommalar isminin verilmesinin en temel nedeni aralarındaki dostluk ve kardeşlik ilişkisinden dolayı, Sertunç, Onur ve Görkem’in birbirlerine ''Gomma'' diye çağırmasıydı. Yani sizin dilinizde ''Kanka''. Ayrıca, grubun bu samimi ilişkiyi dinleyicisi ile de kurmak istemesi isimleri ile anında özdeşleşmelerini sağladı. Hatta bunun çok komik bir hikayesi de vardır; Onur ve Görkem doğal olarak bizim eve sürekli girip çıkarlar ve o dönemde annem Sertunç, Onur ve Görkem’i, sürekli birbirlerine Gomma diye seslenirken duyuyormuş da, sonradan anlattı hanımefendi, meğerse, çok uzun bir süre onların birbirlerine ''Bomba'' diye çağırdığını sanmış. Bu hikayeyi ilk duyduğumuzda, yerlerde sürünmüştük ailece...

- ‘’Güzel insanlar bir araya gelince güzel şeyler olacak, her insanın içindeki güzellik bir araya gelince dünya cennet olacak’’ diyorsunuz? Sahiden inancınız var mı? Var olduğunu hissediyorum çünkü görebildiğim kadarı ile o kadar sıcak ve samimisiniz ki, dilerim bu enerjiniz hiç eksilmez?

- Bu konuda söyleyecek o kadar çok şeyim var ki... Şimdilik kısaca evet inanıyorum ve inanıyoruz demek istiyorum. Bu konuyu uzun uzun açabilsek, çok farklı yerlere gireriz biliyor musun? Bir gün sadece bunun üzerine bir röportaj yapmalıyız bence. Bu tırnak içinde ifade edilen sözler kısaca şunu demek istiyor aslında; hepimizin içinde sönmeyen bir ışık var ve bu ışıklarımızı birleştirsek, öyle koca bir güneş oluştururuz ki, kollektif aydınlanmayı gerçek anlamda ancak o zaman deneyimleriz.

- Gommalar’ın bana ulaştırdığın bir konser kayıtı var ki bir hayli kalabalıksınız ve anlattıklarından öğreniyorum ki çok kısa bir zamanda bir araya geldiğiniz gibi çok fazla doğaçlama olmuş her şey; bu başarılması pek kolay bir şey gibi durmuyor, o çok kişi olduğunuzda her şey nasıl gelişiyor, nasıl yürüyor?

- Şimdi tabii Gommalar yola üçkişi olarak başladı ama devamı nasıl gelişti önce onu anlatmalıyım. Kıbrıs küçük bir yer, ve şu an burada genel kesimden biraz daha farklı şeyler yapmaya çalışan, sisteme uymak yerine sistemi analiz edip iyi yönde değiştirmeye çalışan, yani; uyanış sürecinde olan, ve uyanırken de uyandırmaya çalışan genç bir kesim var. Tahmin edileceği gibi herkes birbiri ile Gomma. Ben, İngiltere’de University College Falmouth’da Müzik Performans’ı okudum. Final yılımda, İngiltere dışına çıkıp bir proje yapmam gerekiyordu, ben de Kıbrıs’a geldim ve final projem olarak birbiri ile rezone edebilecek tüm müzisyenleri bir araya getirerek bir konser yapabiliriz diye düşündüm. Bu proje sadece benim projem değildi, aslında hepimizin hayalini kurduğu bir şeydi, sadece doğru zaman buydu sanırım. Projemiz, sonunda 25 kişilik bir ekibe dönüştü. Dönüşürken de, şekillendi açıkçası.  

Öncelikle hem fikir olduğumuz şeylerden bir tanesi, müziği, farkındalığı artırmak ve bilinç düzeyini yükseltmek için bir araç olarak kullanmaktı. Bu felsefeden yola çıkacak olursak, bunu başarmanın getireceği sonuç barış, sevgi ve kardeşlik içinde, doğa, canlılar ve evren ile bir bütün hissedip yaşamaktır. İşte bu felsefe üzerinde el ele verildi, tek ses, bir hareket oluşturuldu ve Gommalar adını kullandık yine, bizi bütünleştirdiği için. Lefkoşa surlar içinde Bedesten adında tarihi bir yapıda gerçekleşen ilk konserimizde, aramızdan 5 kişinin besteleri söylendi ve bu konser hem 25 Kıbrıslı müzisyeni bir araya getirdiği için hem de verdiği mesajdan dolayı, gerçekten çok büyük bir ses uyandırdı. Savaştan çıkalı çok olmadığını düşünecek olursak yorgun, halsiz ve ayağa kalkmaya çalışan Kıbrıs’ımızın, bu konser Kıbrıs halkı için bir umut, bir bütünleşme, bir motivasyon, bir sevgi seli, sıcacık bir sarılmaydı bence. Mutluluktan ağladı annelerimiz babalarımız. Bu süreç nasıl gelişiyor diye sorarsan, çok kısa ifade edeyim; görev paylaşımı, fikir paylaşımı, zaman adama ve fokus.

- Herkese kapınızın açık olduğunu söylüyorsunuz ama bir kıstasınız mutlaka var öyle değil mi? Ben katılmak istiyorum mesela aranıza, ne yapabilirim :)

- Kıstasımız yukarıda ifade ettiğim şeyleri okuduğunda, “bu deli ne diyor be!?” dememesi aramıza katılacak olan kişinin. Bu tarz bir harekette, müziği, sanatı ego merkezli yapan arkadaşlar barınamıyor ne yazık ki. Anlatabildim umarım : ) İçten, samimi, paylaşımcı ve yaratıcı olan herkes aramıza katılabilir. Mesela iki büyük konserimizi de bir şiirle açtık, sen de şiirlerinden bir tanesi ile bize katılabilirsin. Ne güzel olur :)

- Gommalar çalışmalarını Kıbrıs’ta yürüten bir ekip, başlı başına ayrı bir oluşum; çekirdek bir kadronuz var ve sık sık konserler de yapıyorsunuz orada, çeşitli festivallere de katılıyorsunuz; bir şekilde Kıbrıs sizi tanıyor, nasıl bir dinleyici kitlesi var orada; nasıl mutlusunuz?

- Kıbrıs’ta çok güzel bir dinleyici kitlemiz var. Hepsi pırıl pırıl insanlar, hayata dair güzel felsefeleri ve hala umut dolu bakışları olan arkadaşlar. Dünyanın şu anki sistemine isyan eden, direnen, değişime açık, bilinçlenme patikasındaki insanlar Gommalar hareketi ile birebir özdeşleşebiliyorlar. Salamis Harabelerinde verdiğimiz konsere 2000 civarında dinleyici gelmişti, bu Kıbrıs gibi küçük bir adada çok güzel bir rakam. Katılan ve destekleyen herkese içten teşekkürler ediyoruz.

- Geçtiğimiz günlerde İstanbul’a geldiniz ve bir konser verdiniz, önümüzdeki ay içinde bir konseriniz daha olacak. Sizi burada da tanıyan ve seven bir kitle var ki ben de hayranlıkla izledim konserinizi, gerçekten keyifliydi. Repertuarınız ilgimi çekti, nasıl belirliyorsunuz şarkıları? 

- Gommalar, bir müzik grubu ve sosyal bir hareket aynı zamanda. Gommalar büyük konserleri büyük bir ekiple veriyor ama senin de daha önce ifade ettiğin gibi, bir-iki çekirdek alt grup var Gommalar grubunda. Biz ‘Gommalar Cover Band’ adını kullanıyoruz mesela ve Simge Akdoğu, Onur Kasapoğlu, Görkem Müniroğlu ve ben olmak üzere 4 kişiden oluşuyor bu grup. Adından da anlayabileceğiniz gibi cover parçalar çalıyoruz, ve bunu yaparken de kendi yorumumuzla hayat vermeye çalışıyoruz seçtiğimiz parçalara. Gerçek anlamda, yüreğimize dokunan, dinlemeyi sevdiğimiz, bizi derinden duygulandıran veya keyiflendiren parçalar otomatik olarak repertuara ekleniyor. Dolayısı ile söylediğimiz her parçayı severek yapıyoruz, ne mutlu ki.

İstanbul bizi çok heyecanlandırdı, yeni bir dinleyici ile buluşmak o kadar keyifliydi ki, ikinci konserimizi 12 Nisan tarihinde Sakman Club’de gerçekleştireceğiz. Bu arada bu konserde senin de şiirlerinle bize desteğin olacak şimdiden çok teşekkür ediyoruz, başka sürprizlerimiz de olabilir ayrıca :)

- Harika bir konser olacağına eminim :) Peki grup olarak çalışmanın artıları - eksileri neler

- Grup olarak çalışmanın artıları, bir sürü farklı elementin bir araya gelip sihirli bir müzikal tarife oluşturması ve bu oluşurken ki süreç... Görkem; heykeltraş, bisiklet tutkunu, yoga eğitmeni olma yolunda, dağcılık yapıyor ara sıra, perküsyon çalıyor ve öğretiyor, windsurfing vs gibi extreme sporlar yapan çok konuşkan, hayatta her şeyi deneyebilecek bir dost. Onur ise tam tersine, daha introvert, duygularını daha çok kendi içinde yaşayan, gitar çalan, inanılmaz güzel futbol oynayan, çok duygusal, dürüst, sevgi dolu, içten ve samimi bir dost. Onur’un çok ama çok güzel bir sesi var, ama söylemiyor, patlamaya hazır duyguları var. Simge, çantasında öyle küçük ilginç parçalar, cisimler taşır, çantası yere düşüp saçılsa, bu kız bunlarla ne yapıyor, çantasında bunlar ne arıyor diye gülmeye başlarsınız, ama onun için her bir küçük taş parçası, ya da kuş tüyü, ya da ne olduğunu anlayamadığınız o plastik şey derin bir mana taşır. İşte Simge öyledir, içini açtığınızda onlarca yüzlerce değerli parçacık dökülür önünüze, ve sesini duyduğunuzda işte budur hissettiğiniz. Kızılderilidir o, kendi flütlerini kendi yapar, doğadan topladığı şeylerle sevdiklerine hediyeler hazırlar, kendi halinde bir tanrıça. Ben ise sadece çiğ besinlerle beslenen, doğal tedaviler , yaratılış mekaniği ve çok boyutlu gerçeklikler ile derinden ilgilenen bir sistem aşığıyım! Sence bizim grup çalışmalarımız nasıl olur :) Rengarenk bir paylaşım.

Eksileri pek yok, bazen disiplinde düşüş olabiliyor çünkü herkes başka şeylerle de meşgul ama o kadar.

- Bu noktada hayatının şarkısını öğrenelim mi? Seni bir şarkı baştan sona öyle bir anlatsın ki peki o hangisi olsun :) 

- Daha bulamadım o şarkıyı, belki de dünyaya gelme nedenim o şarkıyı yazma teşebbüsünde bulunmak ve o yüzden ya bütün bu içgüdüsel çabam. Aşık olduğum çok şarkı var, bunun yanı sıra.

- Aytunç biraz da seni tanıyalım mı? Müzik yolculuğun nerde, nasıl başladı; daha sonra nasıl tamamen dahil ettin dünyana, nasıl bir eğitim süreci bekledi seni, nasıl geçti o yolculuk?

- Müzik yolculuğum kendimi bildim bileli vardı. Daha bayağı küçükken, oyunlara dahil edilmediğim dönemler olmuştu, ben de kaldırımda oturup, çakıl taşları ile oynar, hayaller kurar öyle mutlu olurdum. Sanırım küçükken kendime özel bir dünya yaratmışım ve orada bulduğum huzuru başka hiçbir şeyde bulamamışım. İşte müzik hep böyleydi benim için, bir kurtuluştu, bir var oluştu, huzurdu, ifade idi. 10 yaş civarı beste yapmaya başlamıştım, ilk bestelerimden bir tanesi, kuzenim ile yazdığım ‘’Sen Kendin Sildin Kalbimdeki Sevgiyi’’ adında bir şarkıydı, daha sonraları o kuzenimle Gommalar’da tekrar müzik yaptık.

Ortaokul, lisede korolarda yer aldım, 4 farklı üniversitede müzik okumaya çalışarak, ama hepsinden de ‘kesme kalıp sanatçılar’ eğitmeye çalıştıklarından dolayı ayrıldım ta ki sonunda University College Falmouth’ta artık kendime daha yakın bir eğitim bulana kadar. O yolculuk biraz yorucu biraz da isteksiz bir yolculuktu benim için, bana kalsa ilkokul biter bitmez beste yapmaya ve albüm kayıtlarına başlayabilirdim, ama askerlikten dolayı üniversiteyi bitirmem gerekti, istemeye istemeye. Eğitim süreci benim için hep kalıplara uyamama sıkıntısı ile geçti. Ve şunu belirtmeliyim, kendimi bildim bileli ne yapmak istediğimi ve nasıl yapmak istediğimi biliyorum ve vizyonumda gördüklerimin de gerçek olacağına yüzde yüz eminim.

- Kardeşlerin Sertunç ve Simge de müzisyen ve zaten Gommalar’ın bir üyesi. Ailenin desteği nasıl oldu bu seçime, kardeşler olarak birbirinizi bu kimlik çatısı altında yani müzisyen olarak nasıl tamamladınız?

- Ailemiz bizi hep çok destekledi. Annem de babam da birer melek. Bizi o kadar güzel yetiştirdiler ki, her zaman ayrı bireyler olarak kendimiz olabildik, kendi felsefemizi savunabildik, kendi hayallerimizin peşinden koşabildik ve evimizde her zaman sevgi ve içtenlik dolu bir ortam oldu, büyü gibi, masal gibi, anlatırken gözlerim doluyor. Anneciğimi ve babacığımı çok seviyorum ve onlara bizi destekledikleri için sonsuzlukta teşekkür ediyorum.

Simge, Sertunç ve ben, kardeşiz ama aslında çok farklı üç bireyiz. Karakterlerimizden tut müzikal esansımıza kadar, çok farklı olduğumuzu düşünüyorum ben. Sertunç Kıbrıs, barış, sevgi ve uyanış üzerine yazıyor daha çok gitarıyla. Simge kızılderili ve uzak doğu melodilerini, o kabilelerde doğup büyümüş bir kız gibi söyleyebiliyor ve kendi bile şaşırıyor bunun nasıl olabildiğine, sanki önceki hayatlardan hücrelerine kazınmış bir bilgi gibi. Ben piyano ağırlıklı besteler yapıyorum ve çoğu zaman yüksek bilince ulaşmak üzerine bir şeyler karalıyorum. Üçümüzü ayrı ayrı dinleseniz üç farklı koku gibiyiz. Birbirimizle kesiştiğimiz çok özel noktalar da olabiliyor tabii ki müzikte ve o noktada hissettiğimiz şey sihir oluyor. Simge ile biliyorsun, Gommalar Cover Band’da beraber söylüyoruz ve birbirimize çok güzel destek oluyoruz. Sertunç ve Simge’nin kardeşi olmak bana onur veriyor, öyle özel bir enerji küresinin içindeyiz ki söylerken, sanki bedenimden yükseliyorum bazen

.

- Önümüzdeki günlerde hayata geçireceğin bir albüm projen var ki bu anlamda çalışmaların sürüyor. Yorumcu kimliğinin ötesinde söz yazıyorsun ve beste yapıyorsun; ben bazı kayıtlarını dinledim ki elbette çok başarılı ayrı ama aynı zamanda da farklı; sen sanırım biraz zoru seçiyorsun?

- Müzik piyasasında çok güzel şeyler yapan, her yaştan yetenekli arkadaşlarımız var, ama çoğu toprağın altında, şimdi artık yavaş yavaş filizlenmeye başlıyorlar belki. Gözümüzü şaşı yapacak kadar yakın olan popüler müziğin ise benim için ne kadar büyük bir hayal kırıklığı olduğunu sana anlatamam. Benim için popüler müzik dünyası; al, ye, kandırıl, sus, dans et ve yine satın al furyasının krallığı. Bunları, eleştirmek, ortaya çıkarmak, irdelemek ve analiz etmek de benim yapmak istediğim en öncelikli şey. Yani müziğin sadece üç beş notayı bir araya getirip sallanmak ve üç beş kalıplaşmış sevgi ya da ayrılık sözlerini bir araya getirmek olduğunu düşünenlere, her şeyin ses ve ışıktan meydana geldiğini hatırlatmak isterim.

Müzik, yani ses frekanslarının sihirli matematiksel birleşimi ile oluşan ses bütünü, var oluşun bir ifadesidir, kutsaldır, tanrısaldır. Ve üzgünüm ama birileri bir yerlerde çok büyük haksızlıklara uğrarken, ya da uyutulup, susturulurken, veya beyni yıkanırken ve kandırılırken, bunları müzik gibi inanılmaz güçlü bir araçla insanoğluna anlatmak yerine, hoppidi hoppidi şarkılar yapıp para kazanmaya çalışan şirketlerin kuklası olup ün ile egomu beslemek bana göre değil. O yüzden, evet şarkılar biraz farklı ve bu yol da zor bir yol olacak, ama bittiğinde ne mutlu olacağız değil mi? :)  Bir de sanki son 15 yıldır, hep aynı şarkıyı dinliyorum, aynı klibi izliyorum ve aynı sözleri duyuyorum gibi geliyor, yaratıcılığa öyle susadım ki. İşte bu noktada, sanırım bayağı fikir uçuşuyor kafamda. Bana da onları hayata geçirmek düşüyor bu noktada.

- Yayınlanacak ilk çalışmanın büyüsünü şimdiden bozmak istemiyorum ama konuşmadan da geçmek olmaz; en azından küçük ipuçları alalım; yayınlandığı zaman detaylı sohbetini ayrıca yaparız. Bu albüme ya da bir albüme ne kadar hazırsın, neler bekleyecek bu çalışmanda dinleyicileri?

- Bildiğin gibi standart albüm konseptinde çalışmak istemiyorum ben. Örneğin her altı ayda bir, iki şarkı çıkarmak hayalim. Bu şarkıları dinleyiciye ulaştırırken, müzikal ve görsel anlamda gerçekten güzel bir şeyler çıkarmak istiyorum ortaya. Her şarkının da farklı versiyonlarını yapmak istiyorum. Yani bir şarkıyı ele alalım. O şarkının bir orijinal versiyonu olabilir, bir trans versiyonu, bir de kilise vokalleri versiyonu olabilir. Böylece aynı şarkıyı dinleyici 3 çok farklı şekil ve ruh hali ile dinleme şansı bulacak ve aynı resmi farklı renklerle nasıl boyarız adına, hem benim için çok yaratıcı bir prosedür olacak hem dinleyici farklı diyarlara aynı şarkı ile gidebilecek. Şu an, bitmeye ramak kalmış bir sürü şarkı var, hepsi benim için teker teker çok özel şarkılar. Bitmiş de bir sürü şarkı var, işte bu aralar onların orkestrasyonlarını yazmaya başlıyorum. Dinleyicileri, var oluşu sorgulayan, onlara ölümsüz olduklarını hatırlatmaya çalışan, sevgi denilen şeyin sandıkları şey olmadığını iddia eden, farkındalık, olası gerçeklikler, böyle olsaydılar’ı şöyle olsaydılar’ı merak eden şarkılar bekliyor.

- Sen aslında orada, dünyanda mutlusun; üretkenliğini biraz da buna borçlu olduğunu söylemiştin, yaşamının o yanı sakin ve bu seni tetikliyor ama bir yanda da hayat buralarda atıyor ve bunu biliyorsun; bir gün mesela albümle birlikte yeni bir dünyaya hazır mısın, neler planlıyorsun, biriktiriyorsun yarınlar adına?

- Kesinlikle hazırım. Her şeyin bir bedeli var, bunu biliyorum. Şu an Kıbrıs’ta dağ yamacında küçük ama çok tatlı bir köy evinde kalıyorum ve orda evin içi çiçekler ve sarmaşıklarla süslü, piyanom da orda, kendime beste çalışmalarımı devam ettirmek için çok sıcak ve huzurlu bir ortam oluşturdum. İstanbul’da yaşamaya çalışıyor olsam şu an, o hayat kavgasından, beste yapmaya vakit kalmayacağını biliyorum, daha önce deneyimlediğim bir şey. O yüzden şu an bestelere yoğunlaşmak ve o huzur dolu ortamda olmak hayallerim için yapabileceğim en doğru şey. Tabii şartlar ne gösterir bilemeyiz, eğer bir şekilde İstanbul’da da bu ortamı oluşturabilme şansım olursa, hiç durmam, çünkü şu an bir şeyler beni İstanbul’a çağırıyor. Albüm çalışmaları hızlandıkça, Kıbrıs - İstanbul arası bir denge oluşturacağım kesin :) birbirimizi sıkça göreceğiz Kadri’ciğim. Biriktirdiğim çok şey var, ve herkesle paylaşmak için sabırsızlanıyorum.

- Geçtiğimiz günlerde değerli dostumuz Sevtap Ünal’ın konserinde kendisi ile bir düet yaptın; her şey bir anda ve ne güzel gelişti. Bir gün için yine sahneyi paylaşmak istediğin ya da bir şekilde bir proje dahilinde çalışmak istediğin başka isimler var mı?

- Senin ve Sevtap’ın sayesinde oldu bu, ne kadar güzel insanlarsınız, tekrardan bu güzel şansı bana verdiğiniz için çok teşekkür ederim ikinize de. Çok keyif aldım Sevtap’ı hem dinlemekten, hem onunla beraber söylemekten. Sevtap’ı öyle çok sevdim ki, gerçekten anında içim ısındı, hissettim içinin güzelliğini. Sevtap ile, ve beraber müzik yaptığımızda ‘içtenlik’ bulabildiğim herkes ile her zaman müzik yapmaya açığım.

- Aytunç şiir yazıyor musun? Yazıyorsan eğer soruyu değiştireceğim ve bir şiirini bizimle paylaşır mısın diyeceğim :)

- Yazmıyorum. İtiraf etmeliyim ki, keşfetmem gereken bir diyar orası.  Ama tanışığım şiirle, çünkü şarkı sözü yazmak da ayni yollardan geçerek oluyor. Şarkı sözlerini de buraya yazarsam, bu sefer galiba biraz zamansız olur değil mi :)

- Hayatın merkezi müzik ama kuşkusuz dünyanın içinde birçok renk var; hangi yanlarında ve hangi anlarında mutlusun, seni ayrı yerlere sürükleyen başka uğraşıların ya da keyiflerin neler?

- Sağlıklı olan her şey. İçimde en yoğun hissettiğim şeylerden bir tanesi tedavi gücü. Bir şekilde müzikle de tedavi etmeye çalışıyorum bir nevi, hem kendimi hem dinleyen herkesi. Bunun yanı sıra, zaman geldiğinde kesinlikle doğal tedaviler konusunda kendimi geliştireceğim kesin. Şu an Raw Diet yani çiğ beslenme üzerine iyice araştırıyorum, her öğünümü hazırlamak ayrı bir keyif ve mutluluk veriyor bana. Ya da pancar, havuç, nar veya yeşilliklerin suyunu sıkıyorum ve şişeliyorum. Onları yan yana koyup renk cümbüşünü izlemek çok özel bir tutku benim için, sonra da içmek tabii ki. Bitkilerle uğraşmak çok huzur veriyor, elim toprağa değdiğinde huzur buluyorum. Bazen seramik yapıyorum. Spor yapıyorum, uzun koşular veya uzun esnetme seansları beni çok rahatlatıyor. Keylontic Science benim için müzik kadar önemli bir şey hayatımda, onun ile ilgilenmeye çalışıyorum elimden geldikçe. Doğa gezileri. Yeni ufuklar. Geçenlerde mesela ilk kez, alçı yonttum, ve çok keyif aldım. Böyle...

- Peki ya aşk? Aşkı nasıl tanımlıyorsun, nasıl bir aşıksın, ne kadar inanıyorsun bu kavrama?

Çok sevdiğim bir dostum bana bir zamanlar bir şey söylemişti sevgi adına, onu tekrarlamak geldi içimden. “Biz, hep güneş doğar, güneş batar deriz” demişti, “Halbuki güneş hep ayni yerde durur, biz döneriz” yani özünde şunu söylüyor ki, biz sırtımızı döndüğümüzde güneşi göremeyiz evet, lakin, güneş aslında hep oradadır. İşte Kadriciğim; aşk, sevgi öyle bir şeydir ki, sen ve ben inansak da inanmasak da vardır ve hep ordadır. Biz ona sırtımızı dönmeyi seçersek yaptığımız sadece ve sadece kendimizi kandırmak olur.

Aşk, benim için koşulsuz sevgiyi ifade eder. Aşk bir nesne, bir cisim, bir kişi ile sınırlı kalamaz doğası gereği. Var oluşun tohumudur sevgi, tanrı bilinci saf sevgidir, her şeye, herkese ayni anda duyulabilir. Ama aşkın farklı formları vardır Kadri, bir kişi ile yaşanan sonsuz bütünleşmeye ve ironik gelse de bir kişide bulunan sonsuz özgürlüğe ölümüne inanırım ben. Aşk, sevgi, var olan her şey ile bütünleşmemiz ve/veya kendi içimizde tamamlanmış hissetmemizdir. Bu noktaya varabilmek için, bilincimizin belli bir evrimleşme süresinden geçmesi gerektiğini derinden hissettim hep. Şu an deneyimlenen bu karmaşanın bir sürü nedeni var, bu konuda da o kadar çok söyleyeceğim var ki, bu da ayrı bir röportaj olurdu. Kimseyi suçlayamıyorum, kimseye kızamıyorum kısacası, çünkü sevgisizlik travmasının nedeni o kadar çeşitli ve katman katman ki ve iyileşmek, yeniden katıksız sevebilmek için, bedensel, duygusal, zihinsel iyileşmelerden öte, çok boyutlu spiritüel anatomimizdeki blokajların ve deformasyonların tekrar düzelmesi gerek ki yüksek bilinç boyutlarından frekansları şu an kısılıp kaldığımız üç boyutlu gerçekliğe indirip deneyleyebilelim. Resmin çok küçük bir parçasını görebiliyoruz, inan bana...

Ben hayatımda hiç gerçek anlamda bir kişiye aşık olduğumu düşünmüyorum, karşılıklı olarak bunu en derini ile deneyebileceğim biri girmedi hayatıma henüz. Ama bir şekilde, hep içimde bu bilgiyi kutsal bir sır gibi taşıdım, aşk vardır, sadece oraya varabilene.

Ben nasıl bir aşık olurdum? Korkusuz, dürüst, fedakar ve sonsuz. Ve yaptığımız bu röportaja, kayıtlarda kalması için yazmak istiyorum. İçimde bir his var. Aşk çok yakında :)

- Şimdilik bu kadar ama yeniden karşılaşacağız, kaldığımız yerden devam edeceğiz; iyi ki karşılaştırdı hayat bizi, güzel nice buluşmalarımız olsun; sana ve Gommalar’a sonsuz sevgiler, keyifli sohbet için teşekkürler :)

- Benim için de çok keyifli bir söyleşi oldu bu. Ben de teşekkür ediyorum. Daha nicelerine.

 

Aytunç Akdoğu - İstanbul

Aytunç Akdoğu - Ayrıntılar

Sevtap Ünal & Aytunç Akdoğu - Hatıralar

 

 

 

 

 

 

Gommalar Facebook Sayfası

 

Söyleşi / Fotoğraflar (Gommalar Fotoğrafı Hariç): Kadri Karahan

Nisan 2012