| 
            
              | 
 Asya Gülgün Özkan  adimkadin@gmail.com |                    Belgin Güven iki kere kalbim durduğu halde yaşama döndüm ...    - Öğrencilik  yıllarınızın sizin bugünkü kariyeriniz üzerinde etkileri var. Eğitimizi  bırakmanız, yurtdışına gitmeniz ve de daha sonra döndüğünüzde kaldığınız yerden  devam etmeniz. Bize biraz o yıllardan bahseder misiniz?  - İlk üniversite  sınavlarına girerken konservatuarı çok istedim.   Ama rahmetli babam kabul etmedi, otoriter bir babaydı. Asla karşı  gelemezdik o zamanlar, ama ben sonra yumuşattım onu. Sıralama vardı o zaman,  babam yaptı sıralamayı ve İstanbul Üniversitesi Alman Filolojisini kazandım.  Aslında puanım çok yüksekti, işletme, hukuk hepsine yetiyordu, ama babacığımın  aklına kim girmişse, öğretmenlik kız için iyidir diyerek en başa onu yazmıştı  maalesef. Sonra o dönemleri biliyorsunuz, 79-80. Bizde olayların dışında  kalamazdık elbet, gururla söylüyorum solcuyum, bizde ucundan kıyısından bulaştık  işte. Yanımda bir arkadaşım vurulunca babamda beyninden vurulmuşla döndü. Tam  hatırlamıyorum, ama burs için yeterliydi puanım ve burslu öğrenci olarak acele  İsviçre’ye amcamın yanına yollandım. Üniversite öncesi alınması gereken  eğitimler vardı, dil eğitimi ve sonrası lise sonu tekrar okuyordunuz o  zamanlar. Dil eğitimine başladım, aslında Almancam iyiydi. Dil okuluna gidip  gelirken Drama akademisi dikkatimi çekti. Paramda yok, kendime işler buldum.  Sabahları okula giderken gazete dağıtıyordum, öğlen bir cafede bulaşık  yıkıyordum vs. Drama akademinde okudum 2 yıl. Asilik hep vardı serde yani :) Babam beni öbür eğitime devam ediyorum sanıyordu.  Sonrasında öğrenildi, ve ben apar topar dönmek zorunda kaldım. Döndükten sonra  tekrar üniversite sınavlarına girdim, ve kaderin cilvesine bakın ki gene aynı  bölümü kazandım. Ama bu sefer Yabancı diller yüksek okulu, almanca bölümü. Bu  arada yarışmayı kazandım, Milliyet güzellik yarışması ki buna da annem babamdan  gizli benim adıma başvurmuştu, sonrasında babacığında gurur duydu ama. Ve  mankenlik, oyunculuk başladı, ama okulum ön planda olduğundan çok yoğun  çalışmadım. - Yine o yıllarda  kazanılan bir dereceniz var ki siz Milliyet Gazetesi tarafından Türkiye güzeli  seçildiniz. Size neler kattı bu yarışma ve tescilli bir güzel olmak nasıl bir  duyguydu adınıza? - Bana neler kattı?  Hımmm düşünmem lazım, mankenliğe başladım ve ardından asıl hedefim olan  oyunculuk geldi. Birde mankenlik sayesinde hemen hemen tüm dünyayı dolaştım, bu  benim için harika bir şeydi. Yarışma gecesini tam olarak hatırlayamıyorum,  aşırı heyecandan beynim silmiş sanırım. Ama sonrasında basının ilgisi falan  beni şaşırttı. Sakin hayatım bir anda değişmişti. Bu değişime uymakta çok  zorlandım, bazı arkadaşlarım bana garip davrandılar, oysa ben değişmemiştim ki …  Ben bendim gene, bunu anlamaları çok zaman almadı Allah’tan.  - Daha sonra evlendiniz  ve bir şekilde hayallerinizi yarım bırakmadınız ama ertelediniz? İçinizdeki o  oyunculuk aşkı hiç sönmedi öyle değil mi? Bugüne kadar birçok tiyatro oyununda,  sinema filminde ve TV dizisinde karşılaştık sizinle. Sizin için oyunculuk nasıl  bir aşk? Herhangi bir seçiciliğiniz var mı oynayacağınız rollere karşı? - Evet ani bir aşk sonucu evlilik geldi. Eski eşimle sinema  setinde tanıştık, karı-kocayı oynuyorduk. Ve sette evlenmeye karar verdik.  Hemen hamile kalınca pek çok şeye ara vermek zorunda kaldım tabii. Ama  dediğiniz gibi içimdeki aşk devam ediyordu. 
            Oyunculuk benim için tarif edilmez bir duygu. Uykusuzluktan,  yorgunluktan ölsem de setlerde çok mutluyum ben. Düşünsenize, içinizde  barındırdığınız ya da barındırmadığınız bir sürü karakteri canlandırıyor,  onları ete kemiğe büründürüyorsunuz. Bundan daha büyük mutluluk var mı? Benim  için yok.               Seçiciliğim yok, aslında olma şansıda fazla yok. İş bulma  olanağınız çok fazla olmadığından önünüze konanı oynuyorsunuz. Ben seçerim  diyenlere de inanmıyorum, ancak belli bir isme sahipseniz olur bu. Geri kalan  tüm yan oyuncular seçmezler, seçilirler.Ama tabii ki her oyuncunun oynamak istediği hayali  vardır, kendimin çok dışında bir rolü oynamak isterdim. Birde iyiyi  oynamaktansa kötü karakteri canlandırmayı tercih ederim, kötü daha renklidir,  içinde daha çok şeyi barındırır çünkü, bu da benim gibi hiperaktif ve renkli  kişiliğe daha uygun gibi geliyor, daha keyifli. Ama bir dizi hariç hep iyiyi  oynattılar bana.
 - ‘’Ölene kadar oyuncu  kalmak istiyorum’’ diyorsunuz kendinizi tanımlarken bugüne kadar özellikle  içinde olduğunuz hangi proje sizi çok etkiledi? Bir gün için özellikle  çalışmayı istediğiniz bir yönetmen, bir oyuncu içinde olmayı istediğiniz bir  yapım var mı?  - Çok etkilendiğim proje yok, çünkü henüz oynamadım :) Ama  Çağan ve Ferzan’ın tüm projelerinde olmak isterdim. Olmaz mı, Çağan Irmak ve Ferzan Özpetek. Taptığım  yönetmenler. İkisiyle de çalışmadan ölürsem gözüm açık gideceğim :)  - Belgin Güven'in zor  adımları oldu mu, hayatı adımlarken hiç tökezlenip düştüğünü, yara aldığını,  kanadığını söyleyebilir mi bize? Hayat bir yolsa, bu yolun herhangi bir  yerdinde yorulduğunu hissetti mi?  - Çok tökezledim, düştüm ama tekrar kalktım. Ben Anka kuşu  gibiyim, küllerimden yeniden doğarım. Yaralarım tamamen iyileşmez ama ben  onlara baktıkça yürüdüğüm yolu görürüm. Her yaşadığım zorluktan dersimi alıp  çıkmaya çalışıyorum.. Biliyorsunuz hayatınızda hepiniz bazı tecrübeleri tekrar  tekrar yaşarsınız. Bunun sebebi o olaydan almanız gereken dersi alamamanızdır.  O sınavı başarıyla verdiğinizde bir daha o tecrübeyi yaşamazsınız. Bunların çok  geç farkında oldum ben de. Bazı günler ölmeyi bile düşündüm, ama farkındalığım  arttıkça yaşadığım her zorluk bana güç kattı, artık karşıma çıkan zorluklara  mutlulukla bakıyorum, yaşasın öğrenecek bir ders daha çıktı diyorum. Biraz  garip gelebilir size ama Bodrum beni böyle yaptı. - Şu anda Bodrum’da  yaşıyorsunuz ve hayatınızdan ne kadar memnunsunuz tam da o hayatın neresinde  duruyorsunuz bir kadın olarak? Yapmak istediklerinizle, yapmış olduklarınız nasıl  bir dengede? - Bodrum da yaşamak benim çocukluk hayalimdi. Biliyorsunuz  evrensel çekim yasası işliyor. Uzun yıllardır hayal ederdim, ama şimdi sırası  değil derdim içimden. Bir gün birden zamanı geldi dedim. Ve dedikten kısa bir  süre sonra kendimizi ailece burada bulduk. Çok zor günler yaşadık ilk etapta,  ama bunları aştık artık, ve ben her gün şükrediyorum bu cennette yaşama şansım  olduğu için. Mesela geldikten bir ay sonra kalp krizi geçirdim. Ve çok  kısa sürede hastanedeydim. İki kere kalbim durduğu halde yaşama döndüm.  İstanbul da olsam bu kadar kısa sürede hastaneye mümkün değil yetişemezdim.  Demek ki yaşadığımız her şeyin bir anlamı var. Evren bizim için en hayırlı  planları yapıyor ve uyguluyor. İstanbul’a kısa bir süre için gitmek zorunda  kaldım, by-pass ameliyatı için. Bu konuda yaşadığım tecrübeler bile bana  evrenin mükemmel işleyişini öğretti. İnanılmaz tesadüfler sonucu en iyi  doktorla karşılaştım ve mükemmel bir ameliyat sonrası sağlığıma kavuştum. Yapmak istediklerimin hepsini gerçekleştirdim aslında.  Şimdi Bodrum’da bir dizi ya da film (bir sinema filmi çekmeden ölmeyeceğim :) çekilse de oynasam diyorum. Piyasadan uzak kaldım  biraz, ama gene de mutluyum. Küçük bir meyhane en büyük hayalim, deniz  kenarında, minicik, sevdiğim dostlarıma ellerimle mezeler yapacağım. Birde  çiftlik tabii ki, hayvanları o kadar seviyorum ki onlarla dolu bir çiftlik  istiyorum. Bunlarda gerçekleşir umarım.  - Ya içinizi çizen bir  yaranız, ara ara bu yaranın sancısını çektiğiniz bir hayal kırıklığınız? Şimdilerde  düşlediğiniz hayaliniz var mı, varsa bu düşe ne kadar yakın bir yerdesiniz?  - Her insan gibi benimde yaralarım var, ama artık  kanamıyorlar. Hayal kırıklığım ya da pişmanlığım yok hiçbir şey için, çünkü  yaşadığım her şey bana bir şey kattı, dediğim gibi yaşanan her şeyin bir anlamı  var bizim için, önemli olan bunun farkında olmak.Düşlediklerimi az önce söyledim, bir sinema filmi, bir  meyhane ve bir çiftlik. Bunlar için bir çabam yok şu anda, olursa kendiliğinden  olur biliyorum.
  Bir de para olmasa  diyorum dünyada, takas sistemine dönsek mesela, al patatesimi ver soğanı  şeklinde yaşasak. Böylece herkes bir şeyler üretmek zorunda kalır. Ama  insanoğlu bunu da mahveder sanırım, “benim elimdeki mal daha değerli, al bunu  bir kilo sen bana 5 kilo ver “olabilir tabii. Benim hayalimde herkesin  birbirini sevdiği, asla yargılamadığı bir dünya var, ve burada lükse, paraya  ihtiyaç yok. Fazla mı ütopik? Aslında ben sadece basit bir hayat istiyorum. Birde en önemlisi tüm insanların kalbine sevgi  aşılayabilme gücümün olmasını isterdim. Günümüzde yaşadığımız tüm sorunların  kökeni sevgisizlik çünkü. - Günümüzde evlilik  kurumunun değerlerinin çok fazla sarsıldığına ne yazık ki çoğumuz ya kendimiz  ya da bir yakınımızda yaşayarak tanıklık ediyoruz. Evliliğe bakış açınızı,  düşüncelerinizi, erkeklere ve toplumun mihenk taşı olan bu kuruma olan güven  duygunuzu bizimle paylaşır mısınız lütfen?  - Çok güven sarsıcı şeyler yaşasam da ben inancımı  yitirmedim. İlk evliliğimde aldatılmayı birebir, hem de kendi evimde, yaşadım.  Uzun süre kimselere güvenemedim. Ama şimdiki eşimle tanıştığımda, daha onu ilk  gördüğüm anda “O” olduğunu anladım. O benim ruh eşim. Şu an mutlu olsam da  aslında evliliğin bireyleri kısıtladığına inanıyorum. Özgürlük benim için çok  önemli. Özgürlükten kastım, tek başıma bara gidip eğleneyim değil elbette. Bazı  kısıtlamaları siz kendi kendinize koyuyorsunuz zaten, karşınızdakine saygı bu.  Ama eğer karşınızdaki sizi kısıtlıyorsa bu dayanılmaz bir şey. Bir de evlilikte  aşktan çok arkadaşlık önemli. Evleneceğiniz kişiyle iyi arkadaş  olabilmelisiniz, ortak zevkleriniz olmalı. Ama yeri geldiğinde karşınızdakini  özgür bırakmalısınız. Bağımlılık çok iyi bir şey değil, insanın gelişmesini  engelliyor.  kadın olduğum için çok mutluyum, içimde barındırdığım zenginlik harika bir şey ...  - İnsan olmanın dışında  kadın - insan olmak zaman zaman zorluyor mu biz kadınları? Kadın olmak; evlat,  eş, kardeş, anne, dost-arkadaş, olmanın dışında kadın olmak nasıl bir şey? - İyi bir şey :) Ben  kadın olduğum için çok mutluyum., içimde barındırdığım zenginlik harika bir şey.  Bir erkek asla evli-çocuklu bir kadın kadar başarılı olamaz. Kadın çalışır, eve  gelir, ev işlerini halleder, çocuğuyla ilgilenir, hepsine yetişebilir. Kadınlar  aslında erkeklerden daha güçlüdür. Hastalıkta bile… Erkek grip olduğunda  ölümcül hastaymış gibi davranıyor, oysa kadın ayakta geçiriyor.  Ama Anadolu da kadınların yaşadıkları beni delirtiyor. 13  yaşında evlendirilmeler vs. - Ayıplar, yasaklar,  günahlar … Sizce bu çember içerisinde kadın mutlu mu? Toplumumuzda  yakıştırmasız kadın olmak niçin bu kadar zor?  - Ayıp, yasak… Kime göre, neye göre? Ben bu kavramlara  inanmıyorum. Kimseyi yaptıklarından ötürü yargılayamayız. Toplumuzda yakıştırmasız bir kadın olmak zor değil  aslında, ya da aldırmayacaksınız demeliyim. Kimse bana “dul kadın, neler yapar”  diyemedi, diyemez, biraz da sizin tavrınızla ilgili sanırım. Aslında deseler de  takmam ya :) Küçük yerleşim birimlerinde ise  durum farklı maalesef.  - Ya aşk! Bir kadın  aşka nasıl inanmalı ya da hala inanmalı mı, bulduğuna inanıyorsa, yaşarken  nelere dikkat etmeli beraberinde? - Elbette inanmalı. Ben sonuna kadar aşkın yanındayım.  Aşksız yaşanır mı?  Bulduğuna inanıyorsa kimseye aldırmadan dibine kadar  yaşamalı, sonunu asla düşünmemeli, aşkı kısıtlayan bu sonunu düşünmeler çünkü.Ben aşkı bulduğumda dibine kadar yaşarım, asla ne olacak  diye düşünmem. Eşimle ilişkimiz de böyle başladı. Çok enteresan hikaye, ama  burada anlatma istemiyorum.Beraberlikte en önemli şey karşılıklı saygı. Çok klişe  gibi gelebilir bu cümle ama gerçek. Birbirinize saygınızı yitirdiğinizde aşkta  biter. Birde bağımlı olmayın asla, kendi dünyanızı da muhafaza - edin.  - Sancısız, bunalımsız  nefes için mi yalnızlığın çıldırtıcı sığınağını aşk'a tercih ediyor çoğu kadın,  neler acıtıyor bizi bu kadar ? - Acımasından korkmak acıtıyor bence. Oysa çivi çiviyi  söker misali yaşamak lazım. Yaşadığından kendi adına dersini aldıysan bir  sonraki ilişkin çok farklı olacaktır mutlaka. Sen geliştikçe ilişkilerin de  doğru yönde gelişecek, olgunlaşacaktır. Yani önemli olan SEN’sin, senin  gelişmen. Ama yalnızlığında dayanılmaz hafifliği olduğu bir gerçek :)                Aslında ilişkilerde yaşadığımız çözümsüzlükleri de biz  üretiyoruz, ah bunun bir farkına varabilsek, tüm olayları  yaratan biziz, karşımıza çıkan herkes te  bizim aynamız.  - Belgin Güven hiç aşka  gecikti mi, ya da aşk ona geç kaldı mı? Aşk demişken günümüzde kadın - erkek  ilişkisini nasıl gözlemliyorsunuz? İlk kadın mı son kadın mı? Aşk'ın özünde ne  var, sürekliliği için neler gerekiyor, sizce aşk ne ile besleniyor? - Aşka hiç gecikmedim, o da bana. Günümüzdeki ilişkiler  maalesef üzüntü verici, gel-geç şeyler yaşanıyor çoğunlukla. Aşka beklentisiz,  önyargısız yaklaşmak, ne olacak diye düşünmeden doğaçlama yaşamak gerektiğini  düşünüyorum. İlk kadın son kadın, ne fark eder ki…  Aşk deminde söylediğim gibi kesinlikle saygı  ile besleniyor. Aşk’ın özünde ise kendini arayış var.  - Aldanma, aldatma,  aile, mutluluk, vazgeçilmez, özlem, korku, mutluluk, geçmiş, gelecek, güven,  ölüm... Bu kelimelerin sizdeki yeri nedir?      - Aldanma ve aldatma - kesinlikle insana özgü  ve her zaman yaşanılabilir şeyler. Kimseyi yargılamamaya çalışırım, ve hep  dediğim gibi bu olayın bana kattığı dersi almaya çalışırım. Aslında karşımıza  çıkan herkes bizim aynamızdır. Kendimizde düzeltmemiz gerekenleri gösterirler  bize, tabii görmeyi, farkında olmayı başarabilirsek.               Aile - benim  için çok önemli, ama bağımlı olmamayı da başarmamız lazım. Biraz karışık  görünebilir, ama hayat zaten düalitelerden oluşmaz mı?               Mutluluk - Tamamen  bizim elimizde, beni çok küçük şeyler mutlu edebilir, yağmur sonrası çıkan  toprak kokusu, bir kedinin bana sürünmesi, guruldaması, denizin kokusu, bir  çocuğun masum gülüşü, iyi bir yemek vs vs…               Vazgeçilmez -  Hiçbir şey vazgeçilmez değildir benim için. Özgürlük hariç               Özlem - hem  zor hem güzel bir duygu, en çok özlem duyduğum rahmetli babam, arkamda olmasına  o kadar alışmışım ki çok özlüyorum. Birde oğlumu çok özlüyorum bu aralar,  İstanbul da yaşamayı tercih etti.               Korku - Bu  kelime direkt örümcekleri çağrıştırıyor bana, öyle büyük korkum var ki görünce  kekelemeye başlıyorum. Bana zarar vermeyeceklerini bildiğim halde neden  korkuyorum onuda çözemedim. Bunun dışında hiçbir şeyden korkmam, Allah’tan  başka demeyeceğim, en sinir olduğum laftır. Allah’tan niye korkasın ki, onu  sevmelisin.               Geçmiş - Adı  üstünde geçmiştir.               Gelecek - benim  yarattıklarımdır. Geleceği, yaşayacaklarımızı bizler seçeriz ve yaratırız.               Güven - Oğlumun  adı :) Sevgi o benim için. Kendi anlamıyla ise, olması şart bir  duygu, güvensiz yaşanmaz çünkü, insanı depresyona sürükler.   Ölüm - Bana  kötü bir şey çağrıştırmıyor, ruhum o olgunluğa erdiğinde elbette öleceğim, ama  sadece bedenim ölecek. Ruhum tekamülüne devam edecek. Bu yüzden güzel bir şey  benim için ölüm.  - Bir web adresiniz var  ve burada dostlarınız ile günlük hayatınızı da paylaşıyorsunuz ve bizler  buradan öğreniyoruz ki yazılarınızdan tutun hobilerinize renkli bir dünyanın  içindesiniz, size sürekli dost olan uğraşlarınız var. İçinizdeki bu zenginliği  neye borçlusunuz? - Bilmiyorum  aslında. Hiperaktifim, tek bir şey bana yetmez, sürekli bir şeyler üretmeliyim.  Burcum akrep, ama yükselen burcum kova, bu da yaratıcı yönümü tetikliyor  sanırım. Resim yapıyorum, takı tasarlıyorum, hikayeler yazıyorum, şimdi de örgü  bebekler yapmaya başladım. Ama mesela örgüyü hiç bilmiyordum, hayatımda ilk  defa elime tığ ve şiş aldım, inat edip netten baka baka öğrendim. Ama gidipte  atkı örmüyorum, bana cazip gelmiyor çünkü, daha ilginç şeyler olmalı, amigurumi  bebekler bana çok keyifli geldi. Yarat yaratabildiğin kadar. Bu konuda Derya  Baykal’a bayılıyorum. Gerçi biraz da maymun iştahlıyım, mesela bir hafta deli  gibi resim yaparım, ama gece gündüz, nerdeyse uyumadan, bir hafta sonra  sıkılırım gibi. Dönem dönem değişiyor yani.Meditasyon  ve tai chi-yoga ise vazgeçilmezlerim.
 - Bu keyifli söyleşi için ‘’Adım Kadın’’ olarak size sonsuz  teşekkürler.  - Ben sizlere teşekkür ederim, sevgiler.   Belgin Güven Web Sitesi   OCAK 2009   |