Bir
Şair ... Bir Dünya ... / Beria Sezer
Güzel
bir günün sabahı kendisini ziyarete giderken bir arkadaşımı aradım
ve dedim ki ona çok heyecanlıyım. Sebebini söylediğimde şaşırdı
ve dedi ki hiç düşünme eminim çok güzel bir söyleşi ve konuşacak
çok şeyiniz olacak. Kapıyı açtığında ve Beria Sezer ile ilk merhabalaştığımda
daha dindi heyecanım. Evet çok güzel bir insanla karşılaşmıştım
ve çok sıcak karşılanmıştım. Bir masa hazırlamıştı bana, önce kahvemizi
alalım dedi sonra sohbetimize başlayalım. Ben kahveyi yaparken sen
şiirlerime, fotoğraflarıma bir bak istersen. Yardımcım bugün yok,
bugün iş bana düşüyor, orta şekerli yapıyorum.
-
Sohbetimize sizi tanıyarak başlayabilir miyiz ?...
-1334 tarihinde İstanbul'da doğdum. İlkokul imtihanımı Çandarlı
İlköğretim okulunda verdim. Sonra Ankara'ya döndüm ve Hüseyin Avni
Bey'in özel okulunda orta mektebi bitirdim ki orada ilk kız mezun
ben oldum. Babamın işi dolayısı ile İstanbul'a gelmek zorunda kalınca
burada Boğaziçi Lisesine kaydedildim. 1937-1938 mezunu oldum ve
Kabataş Lisesinde olgunluk verdim. Daha sonra ailemin alman filolojisinde
okumamı istemesi ile üç ay kadar burada okudum. Eşimle tanıştım
ve evlendim. Eşim Operatör Doktor Muzaffer Sezer ile evlendim ve
40 senelik bir hayatım ve iki oğlum oldu. Büyük oğlum piyanisttir
ve dersler vermektedir. Küçük oğlum ise Diş tabii olmakla beraber
şu an İsveç'tedir. 5 tane torunum vardır.
Fotoğraflar
yalnız masada değildi ve evin duvarlarına, dört bir yanına çerçeve
çerçeve dağılmıştı hatta. Belli ki bir yalnızlığın en güzel kalabalıklığı
oluyordu bunlar. Beyaz piyanodan tutun şamdanlara mesela, hepsi
ayrı bir göz dolduruyordu ki dedi sonra kendisi bana, daha çok antika
eşyam vardı, bu eve giren saraya girdiğini sanırdı, sattım hepsini
üstelik çok ucuza. Hatta biliyor musun bu apartman çok güzel bahçeli
bir evdi dedi eskiden, ayak uydurmak zorunda kaldık zamana. Bak
sana fotoğrafını göstereyim. Yeşilliği görüyor musun, ne yazık ki
şimdi sadece bu fotoğrafta?
- İlk kez ne zaman tanıştınız şiirle ?...
-Çankaya'da son derece güzel ve doğası harika olan bir ortamda,
geceleri mehtabın adeta yeşilliği yıkardı, o zaman işte şiir duygusu
fazlası ile içime doğdu. Bunun esas sebebi ise Atatürk'e olan sevgim
ve bağlığımdı ve takdirimdi. Kendisi benim okuduğum mektebe gelmişti
ve gerçekten muhteşem bir insandı. Şiir böyle doğdu yani bir anda.
Atatürk'ün ismi geçtiğinde ikimizin de gözleri dolu dolu olmuştu.
Kendisine yazdığınız bir şiirinizi okudum dedim ona. Ve sonra diğer
şiirlerinizi. Dostluğu anlattığınız, sevgiyi anlattığınız. Dedi
ki günümüzde sevgi bile ne yazık ki hep yanlış anlaşılıyor. Sonra
sevginin güzelliklerinden bahsettik uzun uzun. Eşinden bahsetti
fotoğraflarına dokunarak ve dedi o gitti ben kaldım ve ona, o hâla
buradaymış gibi davrandım. Tanışıklığını kendisi ile ve yaşadıklarını
bir çırpıda özetlerken gözler bir yerlere gitti geldi, gitti geldi
o yorgun gözler bir yerlere özlemle.
- İlk yazdığınız şiirden bugüne geldiğimizde,
nasıl bir yolculuk oldu şiir sizde ?...
-Şiir benim için son derece romantik olmaktı ve rüyalar
alemine dalmaktı. Bunun benzerini hiçbir şeyde görmedim. Bakınız
ben hep hayal dünyamda yaşadım. Eşimle birlikteyken bile ki o beni
hiç incitmedi ve bana karşı son derece müşfik oldu. Ama ben bu alemden
hiç kopamadım.
Günümüzde dedim mesela televizyon izliyor musunuz? Hayır dedi
her şeyin yozlaştığını biliyorum. Herkesin birbirine çok kötü davrandığını
görüyorum. Bizim zamanımızda bu yoktu diye ekledi. Herkes birbirini
sayardı, severdi. Şimdi insan dışarıya çıkmaya bile korkuyor. Sonra
bir iki gün önce yaşadığı bir durumu örnek olarak gösterdi, başka
bir durumu ben örnek olarak gösterdim. Bir süre bu gerçekler bitmek
bilmedi. Bu arada bir kahve daha alır mısın? Memnuniyetle. Sen dedi
doğru söyle karnın aç mı? Dedim ki inanın hayır, kek bana yetiyor
sağolun. Sohbet değil mi dedi bu hoş sohbet, belki de bizi tok tutan
bu, ne dersin?
- Siz ayrıca eski Türkçemizi de biliyorsunuz?
Günümüz Türkçesi hakkında neler düşünüyorsunuz?...
-Eski Türkçeyi bana babam öğretmişti ve bunu o eski şiirleri
okuyabilmem için istemişti. Şimdi okuyabiliyorum ama yaz deseniz
yazamam tabii. Yeni Türkçemiz bizi aydınlığa götüren bir söyleşi
ve okuma tarzı mesela. O yüzden o eskilerden kalmış olan tarihin
bir ifadesidir ki sıcak bakmamam sırf bu yüzdendir.
Babasının disiplininden bahsetti mesela, annesinin öğütlerinden
kısaca. Onlara borçlu olduğu her şeyi sonra. Kolay mıydı dedi o
devirde, kız başına böyle yol alacaksın. Bakıyorum günümüzde bile
bu çok zor diye ekledi. Kız kardeşin var mı? Evet dedim. Al onu
bir gün bana getir dedi, size güzel bir masa hazırlayayım, benimde
siz gibi dostlarım var onları da çağırayım. Siz gibi dostlarla olmak
bana hayat veriyor. Peki dedim ama sizden bende bir söz istiyorum.
Şiir buluşmalarımız oluyor ve bir gün mutlaka sizinde aramızda olmanızı
diliyorum. Olmam mı dedi seve seve. Benim içinde güzel bir moral
olur bu. Anlaşmıştık.
- Bir şiir anlayışınız var mı? Şiirlerinizin
ortaya çıkmasında aradığınız bir temel sebep mesela.
-Sadece en temel sebebi söyleyeyim, duygularımın kuvvetli
oluşuna inanmam ve onları kaleme alabilmemdir.
Dedim ki; internet dünyasında bir şiir sitesinde şiirlerinizi
okudum, bir tanesi hatta çok büyük bir başarı ile seslendirilmişti.
Oğlum dedi yapmış böyle bir şey ve sonra bana anlattı çok hoşuma
gitti bu. Sonra sordu bana dedi ki; sen şimdi tarif et, bende bilgisayar
ile tanışmak istiyorum neler yapmalıyım? Tamam dedim harika olur
bu, büyük bir keyifle anlatmaya başladım. Önce şunu sonra şunu yapmanız
gerekiyor. Yok dedi ben öyle unuturum sen yaz en iyisi. Mesela şiir
sitelerini çok merak ediyorum.
- Bir şiir kitabınızın bir dönem içinde yayınlandığını
biliyorum. Bize biraz o kitabınızdan bahsedebilir misiniz? Şiirlerinizi
yeniden bir kitapta toplamayı düşünür müsünüz?...
-Eşim Muzaffer Sezer bir dönem iki roman yayınlamıştı. ‘'Hekim
Aşkı'' ve ‘'Aşk ve Hakikat'' isimleri ile. O dönem bende ‘'Hüzün''
ismini verdiğim bir şiir kitabı yayınlamıştım ama şu anda görmek
isterseniz mümkün olmayacaktır. Kitabımın olmasını istemem şimdilerde
biraz bu yüzden. Sırf beni sevenler için bir anı olsun istememden.
Ben 89 yaşındayım ve evet bir şiir kitabım olsun artık istiyorum.
Ben kaç tanesini okudum dedi, sen şiir okumayacak mısın? Çok
utandığımı şiir okurken ve iyi bir yorumcu olmadığımı kendisine
hatırlattım ama dedim, bakın size dergilerimizi getirdim. Hepsinde
şiirlerim var, ben gittikten sonra siz okusanız olmaz mı? Bir şiirimi
okumadım belki orada ona ama bütün şiir hayatımı bir çırpıda özetlemeden
kendimi alamadım ya. Ah dedim umarım sizi yormadım, şiir olunca
mevzu susmak ne mümkün değil mi? Buradan günümüz şairlerine ve şiirlerine
bir soru ile devam edelim mi?
- Peki ya günümüz şiiri, günümüz şairleri?
Takip edebiliyor musunuz ?...
-Günümüz şiiri hakkında bir şey söyleyemeyeceğim çünkü;
dünümüz şiiri bizi, kişiliğimizi, duygularımızı, yaşantılarımızı
aksettirirdi. Bu şimdilerde var mı belki ben göremiyorum. Ama tabii
her insanın kendine göre bir duygu akışı vardır ve hep olmuştur
bu. Onun için çok fikrim yok açıkçası. Bakınız mesela bir Ahmet
Haşim. Bir ‘'Merdiven'' şiiri.
Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak ...
Diyorum ya ben son derece duygusal bir yapıdayım. Dile gelen somut
şeylerden çok hoşlanmıyorum. Belki yanlışım ama bilmiyorum. Benim
sade bir dilim var ve bunun sebebi altında yatanın duygularım olduğunu
düşünüyorum.
Ve devam ettim, bu noktada genç şairlere iletmek istediğiniz
bir mesajınız olabilir mi? Sadece şunu söyleyebilirim dedi, gerçek
duygularını hiçbir tesir altında kalmadan dile getirmelerini isterim.
Ben öyle yaptım çünkü, ben şiiri öyle sevdim. Bakınız dedi ve ekledi
bir şiirim var ismi ‘'Boğaziçi Lisesi''. Herkes vapurlarla oraya
gezmeye gelirdi, oyunlar oynanırdı, şarkılar söylenirdi. Yıkıldı
ve yerinde yeller esiyor şimdi. O günler şimdi, o anlar, anılar
sadece bu şiirde gizli.
- Bir Şair ' Şiire işinizmiş gibi bakmak zorundasınız
' diyordu bir söyleşinde ... Ya Beria Sezer şiire nasıl bakıyor
? ...
-Şiir duyguların dile gelmesidir, romantizm ile karışık
bir havadır. Doğal olarak şiiri, bir iş olarak asla kabul edemem
ben.
Bu arada fotoğrafınızı çekebilirim değil mi dedim, bu güzel
günün anısına, yer alması için söyleşimizin yanında. Başta pek sıcak
bakmadı ki bende açıkçası biraz ısrarcı oldum ama. Tamam ama uzaktan
ve bana da bu fotoğrafları göndermen şartıyla. Sonra beraber yeniden
albümlere daldık diğerleri ile konuşmaya. Bir tanesi bana onu çok
özlediğini söyledi. Bir diğeri onu çok sevdiğini. Bir hüzün aldı
mı bizi, dedim hadi tamamlayalım söyleşimizi. Bakın şimdi sizden
ne istiyorum.
- Bir Şair ... Bir Dünya ... bölümümüzün klasiği
... Sizden küçük bir isteğimiz bir doğaçlama ya da küçük bir dize
olabilir sohbetimizin sonunda bizlerle paylaşabileceğiniz ...
Özledim çok özledim gözlerinin rengini
Yüreğimi titreten o sıcacık sesini
Özledim çok özledim alev gibi sevgini
Özlemek duygusunu söylesem bilir misin?
Nerede olursan ol koşar da gelir misin?
O sıcacık sevgini hep bana verir misin?
Ve o evden çıkarken, o eli öperek yetinemedim. Boynuna sarıldım
Beria yüreğin. Ve dedim sizin artık bir dostunuz hatta deyiminiz
ile bir torununuz daha var. Ne olur beni unutmayın. Vallahi dedi
öyle bir iyi geldi ki bu söyleşi, sabah ayaklarım ağrıyordu, şimdi
baktım geçmiş. Sende beni unutma ve yine gel olur mu? Bu dört duvarın
arasında nadir dışarıya çıkıyorum dediğini anımsadım, sahile inip
yürümeyi özlediğini bu güzel insanın. Ve onun adına onun adımlarıyla
sahile attım kendimi sonra. Kış bahar açmıştı adeta ve selamını
ilettim kendisinin tüm adalara.
- Teşekkür ederiz ... Tüm hayallerinizin gerçekleşmesi
dileklerimizle, başarılar size ...
Şiirleri ...
ATAMA TAŞ OLAYDIM
İSTANBUL 11 / XI / 1938
Bu karanlık renklerle sabah mı bana gelen ?
Yoksa gecede miyim siyahlık mı dökülen ?
Böyle sabah mı olur, hani bunun güneşi ?
Görmedim, görülemez daha bunun bir eşi.
Renklere de ne oldu ? hepsi birden silinmiş
Karanlık, örtü gibi, niye her şeye inmiş ?
Bilmem ki; arz mı durdu, yoksa güneş mi söndü ?
Neden, niçin, bu sabah, yurdum siyaha döndü ?
Bu rüzgar ne söylüyor ,bana böyle derinden ?
Gidenin kederinden, gidenin kederinden.
Sus ! sen, kudurmuş rüzgar, artık söyleme yeter.
En zalim işkenceden, haberin daha beter.
Demek artık alıyor, Ankara O'nu benden
Demek O'na dönecek, mağrur başlar her yerden
Bu günü görmedense; yıldırımla dolaydım.
İstanbul olmadansa, Atama taş olaydım.
MUTLULUK ŞARKISI
Birer birer düşüyor sonbahar yaprakları
Sarı yeşil kırmızı bakır renkli sapları
Öylesine güzelki topraktaki duruşları
Rüzgarla uçuyorlar uzayıp giden yolda
Ümitle koşuyorlar sevgilileri kolda
Arzular pırıl pırıl bu renklerin sonunda
Binbir güzel istekle hayalleri süslersin
Mutluluk şarkısını rüzgarlarla söylersin
Uçuşan yapraklarda sevgilini düşlersin
Söyleşi
/ Foto : Kadri Karahan / Aralık 2004
İbrahim
Özcan'a teşekkürler ...
Beria
Sezer'den teşekkür ...
Özellikle
Merihli Şiir Sitesinde yayınlanan ATAMA TAS OLSAYDIM
adlı şiirime ve diğer şiirlerime sesi, müziği ile bambaska bir
hava veren Doç.Dr.N.Ege GÜRAL 'a ve herkese sonsuz tesekkürler
ederim ... Sağolsunlar, varolsunlar...
|