F.Gül Yanık

fgulyanik@gmail.com

 

 

 

TEK KİŞİLİK ORDU

 

 

 

 

 

 

Evet, tek kişilik bir ordudur Bülent Özdemir. Gözlerinizi kapatıp dinlerseniz, arkasında çalan bir orkestranın olduğuna o kadar inanırsınız ki, gözlerinizi açtığınızda onu sahnede tek başına görmek mucize gibidir. Sadece gitar çalar oysaki sahnede. İlaveten duyduğunuz ritm, davul ve bas ise onun gitarı çalarken çıkartabildiği sesler arasındadır! Nasıl mı? Bu sorunun cevabı halen muallâkta olmakla birlikte, cevabın bir kısmı onun gitarı tersten çalması ile açıklanabilir (: Tersten çalma sebebi ise solak oluşudur.

14 yaşındayken davul çalarmış Bülent Özdemir. İzmir’de yazları düğünlerin yapıldığı bir açıkhava salonunda, Anılar isimli orkestranın davulcusunu izleyerek, öğrendiklerini evde sandalyeleri, çatal bıçakları bir araya toplayarak uygulamaya başlamış (: Grubun davulcusunun gelmediği gece – ki Almanya’ya kaçtığı söyleniyor-  davul çalabileceğini iddia eden bir tek o olduğu için, orkestra üyelerinin onun çalmasına izin vermekten başka seçenekleri kalmamış. Ve o gece hiç eğitim almadan bu kadar iyi davul çalabilmesine hayret etmişler.

 

Yine o yıllarda kurdukları grubun gitarcısının gitarıyla da geceleri çalışırmış. Ama solak olduğu için kalın tellerle ince tellerin yerlerini değiştirmesi gerekirmiş her gece. Bu zahmetli operasyondan tamamen kendini kurtarıp en sonunda tel yerlerini hiç değiştirmeyerek, yani bas teller aşağıda olmak üzere gitarı tersten çalmaya başlamış. İşte ne olduysa ondan sonra olmuş zaten (: Kendine has çalış üslubuyla, çıkarabildiği sesleri anlatsam inanmazsınız. Gidip gözünüzle görmeniz, kulaklarınızla duymanız lâzım. Sanki Bülent Özdemir önde, orkestranın diğer hayalet enstrümanistleri arkada gibi garip bir durum var (:

Gitar ve davul deneyimlerine bakınca; Bülent Özdemir belki de, bir insanın “gerçekten” isteyip de yapamayacağı hiçbir şey olmadığının kanıtı… Bu arada, konservatuarda piyano eğitimi aldığını da ilave edelim. Gerçi, eminim onu da kendi başına öğrenebilirdi bu müzikal aşkı ve yeteneği  ile…

1984’te Caz ve Rock ağırlıklı bi repertuar ile Absolute Band isimli grubu kuruyor. Bodrum’da aralarında Robert De Niro, Al Pacino ve Dustin Hoffman’nın da olduğu çok sayıda dinleyiciyi kendilerine bağlayan inanılmaz performanslar sergiliyorlar. Grubun yanı sıra solo performanslara da başlıyor. 1987-93 arası Akrep Nalan’la müthiş bir uyum içerisinde gerek Bodrum’da gerek İstanbul’da sahne alıyorlar.

Çok uzun bir süre sahnede Caz müziğiyle kendini ifade eden Bülent Özdemir’i Türkçe müzik ve beste yapmak konusunda ikna eden Sezen Aksu’ya da ne kadar teşekkür etsek azdır. Sezen Aksu’dan aldığı motivasyonla ilk bestesini bir Gülten Akın şiiri olan Deli Kızın Türküsü’ne yapıyor Bülent Özdemir. Bu olağanüstü şarkı aynı zamanda da Sezen Aksu’nun 1993 Eylül’ünde çıkardığı 11. stüdyo albümünün adıdır.  

Yeri gelmişken bahsedeyim, Bülent Özdemir hiç söze beste yapmamış. Hep önce müzik, sonra sözler var olmuş. Deli Kızın Türküsü şiiri besteden önce yok muydu diyeceksiniz… Evet vardı. Aynı merakla ben de sordum bu soruyu. Bana bu bestenin hikâyesini anlattığında ise tüylerim diken diken oldu!

Sezen’le son albümü üzerine konuştukları bir gün, Sezen bir türlü albüme adını verecek şarkıyı bulamadığını ve bir şeylerin eksik olduğunu söylemiş. Bülent Özdemir o sırada gitarıyla doğaçlama bir şeyler çalmaya başlamış. İnanılmaz ama Sezen aynı anda kafasında yankılanan Gülten Akın şiiriyle bu melodinin birbirleri üzerine oturduğunu fark ederek, Gülten Akın’ın kitabını eline alıp, Deli Kızın Türküsü şiirini açmış. Bülent Özdemir çalarken, o üzerine söylemeye başlamış… “İnanılmazdı” diyor Bülent Özdemir. “Nasıl oldu da o şiirle bu beste cuk diye örtüştü hayretler içinde kaldım. Ama Sezen artık bir şey duyduğu anda onu hemen kendi yazdığı ya da okuduğu herhangi bir sözle, şiirle birleştirebilen acayip bir vizyona sahip. O olmasa kimsenin aklına o şiirin bu şarkı olabileceği gelmezdi” diye anlatıyor.

Bu ilk besteden sonra, aranjörlük ve prodüktörlüğe de başlıyor Bülent Özdemir. Yıldız Tilbe’nin ilk albümünün hem aranjörü, hem müzik direktörü; hem de Sana Değer, Hoşça Kal, Çizilmemiş Resim isimli şarkıların bestecisidir… Hazal’ın da ilk albümünde aranjör ve besteci (Bozuyorum Yeminimi, Sevdalım) olarak emeği vardır. Niran Ünsal, Zeynep, Linet, Cenk Eren gibi isimlerle de çalışmıştır.

Bülent Özdemir’i aslında tanımayan yok. Bu köşe yazısı sayesinde onunla yeni tanıştığını sanan okurlarımız da aslında yanılıyorlar. Siz onu çooook yakından tanıyorsunuz. Yukarıdaki şarkılar hadi size hiç değmedi diyelim. Hadi garip bir tesadüf oldu ve bir şekilde duymadınız. Ama aşağıdakilerden kurtuluşunuz yok. İddia ediyorum en az 3 tanesinin nakaratını mırıldanabilirsiniz…

Sezen Aksu - Deli Kızın Türküsü, Kınalı Kuzum
Ajda Pekkan - Senden Sonra Tufan, Amazon
Nilüfer - Hüzün
Nükhet Duru - Uslandım Artık
Sibel Can - Lale Devri, Benim Yerime de Sev, Gel Kıyma
Aşkın Nur Yengi - Siyah Beyaz
Ferhat Göçer - Cennet, Sen Söyle Hayat, Hançer
Ebru Gündeş – Kaçak
Işın Karaca - Kalp Tanrı’ya Emanet
Demet Sağıroğlu - Sus Söyleme, Affetme Kendini, Ben Anneme Çekmişim

Sardunya’da “Bülent Özdemir Orkestrası” ile o orkestraya enfes yorumuyla eşlik eden Hande’yi izlemeye muhakkak gidin! Söyleşinin sonuna bu performanstan bir tadımlık ekledik ama onları sahnede izlemenin kıyas kabul etmeyeceğini bilmenizi isterim.

Bülent Özdemir - Hande

 

- Kuşlardan aldığımız son haberlere göre, kendi solo albümünüzü çıkarmak yönünde olumlu sinyaller vermişsiniz (: Bu projeyi ne zaman hayata geçireceksiniz?

- (::: Kuşlar doğru söylemiş… Evet, başta ailem olmak üzere, tüm sevenlerim, dinleyicilerim artık bir albüm bekliyorlar, hatta geç bile kaldığım konusunda hemfikirler… 2010 Nisan ayında bitirmeyi planladığım bir albüm hazırlamaya başladım.

- Hepimize ilaç gibi gelecek eminim! Nasıl bir albüm tasarlıyorsunuz?

- İçinde daha önce değişik yorumculara verdiğim şarkılardan maksimum 4 tanesini, yine 4 bayan (isimler sürpriz) sanatçımız ile düet yaparak yorumlayacağız. 4 tane de yeni beste olacak. Yani 8 şarkıdan oluşan bir albüm düşünüyorum. Farklı olan bir şey de, elektrik gitarlara biraz yükleneceğim. Her renkten biraz kullanacağım; Akdeniz, Rock, Caz ve de biraz damar, eheheheh (:

- (: Heyecanlandım! Peki şunu sorayım: Dillerden düşmeyen bazı bestelerinizle ilgili yer yer magazin basınında karşılaştığımız haberlerde bu besteleri seslendirenlere karşı, size gereken saygıyı göstermediklerinden ötürü haklı olarak öfkeli ve kırgın bir tutumunuz var. Kendi albümünüzü yapmak isteme sebeplerinizden biri de bu olabilir mi?

- Genellikle şarkıları seslendiren yorumcular, şarkının tutmasıyla elde edilmiş başarıları kendilerine mal etme gibi müthiş bir egoizm sergiliyorlar.. Bu nasıl iştir çözebilmiş değilim. Ortada bir başarı var ise, başta şarkıyı besteleyen ve o şarkıya söz yazan insanların emeği ve duyguları sayesindedir. Bu sırayı aranjör, enstrümanistler, tonmaister  diye uzatabiliriz. Siz istediğiniz kadar iyi yorumcu olun, elinizde sağlam bir eser yoksa hiçbir şey yapamazsınız.. Yoksunuz.. İyi bir şarkı ve söz insanları yakalıyorsa, yorumcunun payı diğerleri kadardır, ne eksik ne fazla.. Ve burada maddî/manevi her türlü kazanç eşit olmalıdır.. Hiçbir ülkede eser üretenler bizim ülkemizdeki kadar sömürülmüyor.. Telif yasası yıllardır standart dışı, ilkel….. Son 4 yılda ürettiğim hit olmuş şarkılardan aldığım telif rakamını söylesem, gülmekten ağlarsınız.. Peki bu hit olmuş şarkıları seslendirenler ne kazandı dersiniz? Onu da tahmin etmek zor değil.. Milyon dolarlar.. Burada büyük bir haksızlık söz konusu.. Yıllardır kültür bakanı ve bakanlığı, bu haksızlığa çözüm bulamadı, bulacaklarını da sanmıyorum.. Bütün dünyada (dijital ortam) müzik telif hakları, eser sahiplerine çalışır. Bizde ise plakçılara (yeni adı yapımcı). Bu işin maddî boyutu.

Bütün bu olan biteni görüyorsunuz, yaşıyorsunuz ve içinizde çözmeye bırakıyorsunuz… Sonra (empati yapıyoruz), senin şarkınla ve arkadaşının sözleri ile X kişi çıkıyor, meşhur oluyor, para kazanıyor, bütün baskın, TV, radyo vs. onunla ve şarkısıyla yatıp kalkıyor, ama sen yoksun.. Adın bile geçmiyor.. X kişi o anda egosuyla haşır neşir.. Aklına bile gelmiyorsun. Ha bazen şöyle bir mazeret de buluyorlar: “VALLAHİ UNUTUYORUM!!!” Ne komik değil mi?...

Burada basının da çok büyük zaafı var. Hiç araştırmamak, hep hazıra konmak. Birgün kahvaltıda gazeteye bakıyorum, koskoca bir manşet: “Sezen’in şarkısını dinlerken anıra anıra ağladım!” Şarkının adı “KAÇAK”. Haydaaaa!!! Sözlerini Sezen Hanım’a yazdırmıştım. Eser, şarkı, müzik benim… Ben… Ben… Yokum...

Kral TV diye bir kanal, bizlerin şarkılarını yayınlayıp, binlerce dolar para alıyor, altında ismimiz yok.. Defalarca protesto çektim, nihayet son altı aydır yazıyorlar tüm şarkıların bestecisi ve söz yazarlarını… Bu da işin manevi boyutu.. Şimdi gel de beste yap, söz yaz, üret… NİYE? Neden? Herkes kazanıyor üreten ve yoktan var edenler dışında.

Albüm yapma nedenimin ise bunlarla hiç ilgisi yok… Bu benim müziğimi sevenlere ve dinleyenlere vefa borcum.. Öyle istiyorlar (::

- Peki, Türk Pop Müziği’nde şu an gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? En sevdiğiniz dönem hangisi?

- Türk Pop Müziği, 70’li yılların sonuna kadar, yabancı melodilerin Türkçe sözler ile icra edildiği bir dönemdi ağırlıkla… Nadiren de olsa, Türk menşeli şarkılar da yapılıyordu, ancak grup müziği daha fazla ilgi görüyordu. Anadolu temaları işleyen ve Anadolu Rock dediğimiz çok güzel icracı gruplar vardı. Mesela Moğollar, Cem Karaca, Apaşlar, Kardaşlar, Dervişan, Barış Manço, Kaygısızlar, Kurtalan Ekspres, Alpay, Ersen ve Dadaşlar, İlhan İrem Türkçe müzik yapılması adına çok önemli adımlar atmışlardır. Hâlâ büyük bir zevkle dinleniyorlar…

Türk Pop Müziği’nin (popüler müzik) gelişiminde Orhan Gencebay’ın katkıları hiç kuşkusuz çok büyüktür. Gerek melodi zenginliği, gerekse orkestrasyon ve armoni uyumu bakımından, birçok sanatçı ve enstrümaniste farklı ufuklar açmıştır. Türk halkının ruh yapısını çok iyi analiz etmiş olması da müziğindeki başarısıdır.

Türkçe Pop Müzik’e büyük kalite katan yıllar ise Onno Tunç, Aysel Gürel, Sezen Aksu üçlüsünün birlikte ürettiği 80’li yıllardır. Tadı hâlâ damağımızda… Kayahan usta ve Adnan Ergil, Nilüfer ile unutulmaz eserler kazandırdılar Türk Popu'na. Timur Selçuk, Fikret Kızılok, MFÖ, Bülent Ortaçgil, Özdemir Erdoğan gibi önemli müzik adamlarımız ve ozanlarımız farklı kategoriler ve renkler kazandırdılar ülke müziğimize.

90’lı yılların başında bir duraklama olur gibi iken, Levent Yüksel, Sertab Erener büyük bir ivme kazandırdı yeniden.. 1994’te ise aranjörlüğünü ve müzik direktörlüğünü benim yaptığım Yıldız Tilbe’nin Delikanlım albümü tavan yaptı. Albüm Türkiye ve yurt dışında yaklaşık (bize söylenilen) 4.5 milyon sattı.

Tabi başarılar tesadüfî olamaz, büyük emek ve özveri ister… Ben 1974’ten 90’lı yılların sonuna kadar geçen sürenin, Türk Popu’nun altın yılları olduğunu düşünüyorum. Daha sonraları “Ya tutarsa” mantığı ile hareket eden sektör, kendi bindiği dalı kestiğinin farkına vardı ama geç oldu. Korsan da işin cabası. Ha bir de “Sabah erken kalkan albüm yapar” furyası başladı ve müzik sektörünün ümmin sistemi göçtü… Hasta komada… Kolay da çıkamaz komadan...



- Belki hâlâ umut vardır. Bu hastalık, sizin gibi müzikâl birikimi ve yeteneği sağlam olan bestecilerin üreteceği mucizevi bitkisel bir harmanla tedavi edilebilir belki. (: Birbirinden güzel pek çok beste yapmışsınız ama ne kendinize ait, ne de başkalarına ait herhangi bir besteye söz yazmamışsınız. Bu konuda sizinle yaptığımız bir sohbette “Gül, ben söz yazarsam arabeskin dibine vurup, adamı öldürüyorum, o yüzden pek bulaşmıyorum.” demiştiniz ahahahah (:

- Bu söz yazma konusunu konuşmasak (::::

Profesyonel anlamda yaptığım ilk şarkıma söz yazmıştım.. Her çalıp okuduğumda ev ahalisi (evdekiler) hüngürdüyor, “Vah vah”lar, çekip kendi aralarında gizli gizli konuşmalar.. Hatta annem bir keresinde, “Oğlum tanıdık bir psikolog var neyse derdin bari ona açıl.” demişti… Çok gülmüştüm…

- Ahahahahhahah (:::::

- Arkadaşlarla birlikteyken söylediğimde, “Offff!”lar, “Ahhh!”lar, bir daralma, bir efkâr… Bir arkadaşım “Bu şarkıyı en baba, Cengiz Kurdoğlu okur, bence ona ver.” dedi, ben de öyle yaptım. Sağolsun gerçekten müthiş okudu…

- Aaa hangi şarkı?

- Cennetim Sensiz (::::
İlk ve son söz yazma girişimimdi.

- Ooooo baya damar! Ama çok samimi!

“alımdın yeşilim canımdın karam
düştüm aşkın derdine yaşamak sensiz haram
alın yazım tutacak dalımdın her an
cennetim sensiz ise ben cenneti neyleyim”

Peki bestelerinize yazılan sözler sizin müziğinizle ifade etmek istediğiniz duygulara karşılık geliyor mu? Yoksa, karşılık gelmese bile, ifade etmek istediğiniz duygunun dışında, söz yazarına ilham veren bir başka duygunun da bestenizle örtüşmesi hali daha mı cazip geliyor?

- Şarkılarımı besteledikten sonra, söz yazarı arkadaşlarıma dinletiyorum. Bazen konuyu ben seçiyorum, bazen de onların hisleri doğrultusunda, sözleri şarkıya adapte ediyoruz. Müziğin, kişi üzerinde daha derin ve yoğun duygular oluşmasını sağladığı gerçeğinden yola çıkarak, müzik üstüne sözü yazmak çok daha verimli ve başarılı oluyor.. Belki de bu yüzden şarkılarımı çok beğeniyorsunuz.. Ne dersin Gül? (::

- Haklı olabilirsiniz… Çünkü şarkılarınızda samimi, sıcak ve dinleyen hemen herkesi sarabilecek kıvamda; sanki tanıdık, bildik bir şeyler var. Hepimizin hayatından bir kesiti çağrıştırıyorsunuz belki de. Bu melodiler size nereden ve ne şekillerde geliyor, ilham perilerinizle ilgili sırlarınızı merak ediyorum (:

- Sevgili Gül, 15 yaşımdan beri profesyonel (para kazanarak) anlamda müzik yapıyorum. Bu süreçte, birbirinden farklı onlarca tarz müziği çalma fırsatım oldu. Caz’dan Arabesk’e, Rock’tan Alaturka’ya, Halk Müziği’nden Folk Müziği’ne kadar çalınabilecek ne varsa icra ettim. İzmir’de doğdum ve büyüdüm. Müziğe başladığım ilk grubumda baterist (davulcu) idim. Düğünlerde çalardık, ancak başlama şarkımız King Crimson’dan Epitaph’tı. Düşünebiliyor musun bir düğün orkestrasından böyle şarkılar dinlemek!

- Bana da inanılmaz geliyor:

 “Confusion will be my epitaph.
As I crawl a cracked and broken path
If we make it we can all sit back
And laugh.
But I fear tomorrow I’ll be crying,
Yes I fear tomorrow I’ll be crying.”

- Şaka gibi.. İzmir’de müzik çok önemli ve iyi yapılan ciddi bir iştir. Bu yüzden iyi enstrümanistler ve yorumcular çıkarır. Kısacası küçük yaştan itibaren oldukça iyi müzisyenlerle çalışma fırsatım oldu. Bu, şu anki müzik bilgimin temelidir.. Tanrı’nın bana verdiği kabiliyeti de iyi kullanmam, diğer enstrümanları da çalmaya ve farklı soundları yakalamama sebep oldu. Davuldan gitar çalmaya geçişim, melodi üretme isteğimle olmuştur.. Müziği tarz ayırt etmeden çalmak, doğal olarak melodi ve armoni bilgimi çok üst seviyelere taşıdı.

Yapmış olduğum bestelerimin beğenilme nedenlerinin başında, kayıtsız şartsız sevmek, insanı, doğayı, yaratılmış her şeye sevgi ile aşk ile bakıyor olmak ve bu duygularımı seslere dökebilmek, bunu dinleyenlere ulaştırıyor olabilmek yatıyor.

Daha sonra da müzikteki kurulum ve ahenk, ezginin samimiyeti, tanıdık olması gelmektedir. Burada biraz toplum psikolojisi bilmenin de yararı olduğunu düşünüyorum.. İyi bir sanatçı olmanın ilk şartı, objektif bakışınızın çok kuvvetli olması, yaşadığınız toplumu tanımanız ve gelgitlerini iyi analiz etmenizdir.

Şarkılarımı yaparken bazen kendi gelgitlerimi, bazen de objektifime takılan yaşanmışlıkları irdeleyerek yola çıkıyorum… İlhamım: Sevmek; kayıtsız şartsız sevebilmek…

- Yıllarca Caz ve Rock yaptınız ve bu alanda ilerlemek istiyordunuz. Ta ki Minik Serçe 90’lardaki bir uçuşunda omzunuza konup, kulağınıza Türk Pop Müziği alanında sizin bestelerinizin çok ses getirebileceğini şakıyana dek (:  Ve bu sizi Sezen Aksu’nun Deli Kızın Türküsü albümüne ismini veren şarkının bestesini yapmaya sevk etti… Sonrasında ise bu alanda hiç unutulmayacak eserler birbirini kovaladı…

Ama yine biliyoruz ki Frank Zappa, Deep Purple, John McLaughlin, Chick Corea gibi isimler gönlünüzün bir köşesinden size göz kırpıyor. Bu bölünme hali sizi rahatsız etti mi ya da ediyor mu?

- Beni müzik yaparken tanıyanların hemfikir oldukları en önemli bulgu, hangi tarzı çalarsam çalayım, o anda onu büyük bir keyifle, zevkle, icra ediyor oluşum… Dedim ya müzik aşkların en büyüğü ve benim o anda neyi hangi tarzı çaldığımın bir önemi yok. Ancak, yıllarca büyük bir zevkle çaldığım Caz ve Rock’tan asla kopmadım, kopamam da.

- İlerde Caz’a ve Rock’a kaldığınız yerden devam etmek yönünde bir düşünceniz var mı?

- Home stüdyomda her fırsatta gitarımla, bir Alan Holdsworth, bir Frank Gamble ya da bir Steve Wai şarkısını çalışıyorum.. Bu tarz bestelerimi de dağarcığıma koymaktayım. Uygun zamanda (3 yıl içinde) iyi bir grup kurarak, icraata başlamayı planlıyorum. Hiçbir şey kolay olmuyor ve sabır işin güzelliğini arttırıyor.

- Sizinle yapılan söyleşilerde, özellikle size sorulmasını çok istediğiniz ama halen ve bir türlü sorulmamış bir soru var mı? Varsa, o soruyu ben sormak istiyorum (:

- Evet: “Hangi futbol takımını tutuyorsunuz?”Bu soru sorulmamıştı. Ehehehe.
Evet bir Karşıyakalı olarak tabi ki “KSK” (:

 

Bülent Özdemir - Hande (Sardunya Performans)

 

Bülent Özdemir Web Sitesi

 

KASIM 2009