Gitarı perdesiz olanın, kalbi de perdesiz midir? Böyle, şeffaf, olduğu gibi yani… Perdesiz gitarı keşfeden Erkan Oğur’u ne zaman dinlesem, sesi sanki toprağın altından, kaynağından kopup da gelir… Sanki bütün perdeleri aradan kaldırıyor gibidir… Şimdi Cenk’in “İle” isimli albümünde de bu var.
Albümden önce, Cenk’in “perdesizleşmeye” nasıl karar verdiğine bir bakalım ((:
Özetle şu: Perdeli gitar çaldığı üniversite yıllarında, bir arkadaşından kendisine alması için bir albüm istiyor. Ama arkadaşı ona istediği albümü değil, Erkan Oğur’un “Bir Ömürlük Misafir” albümünü getiriyor… İşte böyledir; hayat bazen sizin hiç farkınızda olmadan bütün benliğinizle istediğiniz bir şeyi, hediye gibi önünüze koyar ve fark etmenizi sağlar… Bu albümü dinlemesi, eline penseyi alıp gitarının perdelerini sökmesine neden oluyor. Sonra da rahmetli mimar babasının yardımıyla gitar sapının zımparalanıp hazır hale getirilmesiyle “perdesiz dünyanın” kapıları aralanıyor.
Cenk Erdoğan, 1997’de bursla girdiği Bilgi Üniversitesi Müzik-Kompozisyon bölümünü 2001’de birincilikle bitirdi. Türkiye’nin ünlü caz müzisyenleri ile caz kompozisyonu çalıştı. Geleneksel müziğimizdeki tambur, bağlama gibi temel öğeleri kullanarak, perdesiz gitarda Türk makamları konusunda ustalaştı. Caz armoni bilgisini, geleneksel motiflerle iç içe geçirerek yarattığı harman, yurt dışındaki müzik okullarından davetler almasını; oralarda atölye çalışmaları ve konserler vermesini sağladı.
Davet edildiği Berklee Collage of Music (Boston) ve Queens College of Music’te (New York) perdesiz gitar ve makamlar üzerine verdiği derslerin yanı sıra onlara Klasik Türk Müziği’ni tanıtma fırsatı da buldu.
Ben bunu çok önemli buluyorum. Şu anda, Türkiye’de özellikle pop ve rock müzikte armoniler, “sound”lar ve düzenlemeler batıdan örnek alınarak uygulanıyor. Bizlere ait olan ve dünyanın hiçbir yerinde uygulanmayan motifleri, nota kanunlarını batıyla buluşturmak, müziğimizi tanıtmak bence dikkate değer.
Batı armonisinde koma sesler olmadığı için (Türk müziğinde 2 nota arasında tam 9 koma aralığı bulunmasına karşın, batıda iki nota arasında sadece diyez ya da bemolden oluşan yarım ses aralıkları vardır) bizim geleneksel müziğimiz onlara ilginç ve anlaşılması güç geliyor. Derinine inildiğinde, başlı başına bir derya olan, kendine has bir “üslup”u da içerisinde barındıran, bize ait bir “sanat”ın, batıya öğretilmesini çok anlamlı ve takdire değer buluyorum. Kendi içimizde sahip olduğumuz müzikal zenginliklerin farkına varmak ve fark ettirmek bence her Türk müzisyeninin görevidir. Ama biz genelde (istisnalar hariç) batıyla entegre olamıyoruz; daha çok kendimizi ona adapte ediyoruz ne yazık ki…
Cenk, Amerika’ya sadece Türk Müziği formlarını tanıtmadı, aynı zamanda dünya çapında bir enstrüman haline gelen ve dünyada ilk kez Erkan Oğur tarafından keşfedilen Perdesiz Gitar’ımızla orada bu formları çaldı. Hatta “Bu da kemençe gibi elimizden gider de kendilerine mal ederler sonra” diye hayıflanarak, bize ait olanı korumak adına perdesiz gitarla yapacağı bir albüm olması gerektiğine ilk orada karar verdi ((:
2008’de Baykuş Müzik etiketi ile çıkan trio albümde perdeli-perdesiz gitar, e-bow ve yaylı tambur çalan Cenk’e, davulda Arda Baykurt, kontrbas ve bas gitarda ise Alper Kılıç eşlik etmiş. Albümün kayıtlarını, miksini ve prodüktörlüğünü yapan Sinan Sakızlı’nın beşinci parçada çaldığı soprano saksafonu da atlamayalım.
Albümün en güzel yanı her şeyin canlı kaydedilmiş olması ve demo sürecinin olmaması. Şarkılardaki doğaçlama bölümler albümdeki akışı, doğallığı ve “perdesizliği” arttırmış; sükûneti ve huzuru korumuş… Albümle ilgili bir diğer özellik de; kullanılan özel pan tekniği (“doğal pan”) sayesinde, gözlerinizi kapatıp dinlediğinizde, sanki bütün her şey karşınızda çalınıyormuş hissini veren o eşsiz duyum…
Albümün adı yazının başında belirttiğim gibi: “İle.” Türkçedeki bağlaç göreviyle aynı görevi görüyor aslında… Birçok şeyi birbirine bağlıyor: Doğu ile Batı’yı; Geleneksel Türk Müziği ile Caz’ı; Cenk ile Dinleyici’yi; Perdesiz Gitar ile Cenk’i; Dinleyici ile Perdesiz Gitar’ı… Ve bunun gibi sınırsız birçok kombinasyonu içeren bir “ile” bağlacı bu albüm ((:
Albümün ilham kaynağı; perdesiz gitarın mimarı; ve Cenk’in müzik serüveninde belirlediği rotayı seçmesinde büyük etkisi olan Erkan Oğur’u da albümün teşekkür bölümünde anmayı ihmal etmemiş Cenk.
Bu arada şunu da belirteyim; bir enstrümanist ve besteci olmanın ötesinde, Cenk’i bir çok albümde aranjör olarak da görürüz. Örneğin Jehan Barbur’un ikinci albümündeki düzenlemeler Cenk Erdoğan imzası taşır.
Bu arada sayısız televizyon dizisine, belgesel ve filmlere de müzik yapmıştır. Bunlardan en belirgin olanı Çağan Irmak’ın yönettiği, müziklerin filmden daha çok konuşulduğu ve 2009 Yeşilçam ödüllerinde, en iyi film müziği alanında ödül sahibi olan Issız Adam’dır.
Şimdilerde, Radyo Cazkolik’te “Guitarphonic” isimli programı hazırlayıp sunuyor. Bence bu programın adı da ileride “Perdesiz” olarak değişmeli. (:
Kışın ilk ayı…
Soğuk, karlı, puslu havalar…
Açın perdeleri;
Dışarıda görülecek çok şey var…
- Tarzının caza daha yakın durduğunu görüyorum. Son yılların trendi Türkçe Pop Müzik yapmıyorsun (: Onun yerine "farklı" ve "özel" olduğunu düşündüğüm bir şeyi yapıyor; caz ile geleneksel Türk müziği motiflerini harmanlıyorsun. Elektronik değil akustiksin. Ben sana ve müziğine bakınca, henüz Türkiye'de "yeterince" keşfedilmemiş yeni ufuklar görüyorum, sen ne dersin?
- Ne diyeyim teşekkür ederim öncelikle beni ve müziğimi algılayış biçimin için. Caza yakın duruyorum evet çünkü diplomamı caz kompozisyon bölümünden aldım, Türk müziğine yakınlığım ise tamamen duygusal. Ciddi bir bağım var bu toprağın müziği ile. Aslında dünya üzerindeki tüm toprak müziklerine ilgim var: Flamenko, Afrocuban müzik vs. Türk müziği makamları ve yapısı bence insanın direkt kalbine giden yolu bulmuş, bir hicaz makamının ulaştığı yere herhangi bir akoru 20 kez çevirseniz de ulaşmanız zor diye düşünüyorum. İşte ben de bu yola kendimce baş koydum; bestelerimi, çaldığım soloları hep kalbin bir yerine dokunması niyetiyle çalıyorum. Kimi zaman ulaşmak zor oralara ama yolda geçen zaman müziği çıkarıyor ortaya. Yolda geçen zaman soyutu somuta çeviriyor diyebiliriz.
- Müziğinle en çok ne anlatmak istersin?
- Ben zaten anlatmak istediğimi anlatıyorum acaba dinleyen anlıyor mu? Bence soru burada önem kazanıyor. Aslında üreten insan ne yaptığının çok da farkına varırsa o işi özgürce yapamaz; bence biraz da akışına bırakıp, hatta uzaktan bakıp yazdıklarına ve hatta kendini eleştirip sonuca ulaşmak lazım. Sonrası dinleyen kulakların işi onlar söyleyecekler “burada şunu anladım, burada da hiçbir şey anlamadım” diye. (:
- Sen yurt dışındaki müzik okullarında (Berklee Collage of Music-Boston, Queens College of Music- New York) yaptığın atölye çalışmaları ile perdesiz gitarımızı ve Tamburi Cemil Bey'den Hüsnü Şenlendirici'ye kadar en özgün müzisyenlerimizi tanıtmışsın. Genelde tam tersi oluyor, yani oralardan buralara sürekli yeni "sound"lar ithal ediliyor. Oysa bizden de batıya ihraç olabilecek müzikal birikimlerin boyutu hiç de azımsanacak gibi olmasa gerek. Biraz bunlardan bahseder misin?
- Evet, 2005 yılında böyle atölye çalışmaları yaptım hala da devam ediyorum. Ayrıca sanılmasın ki sadece yurt dışına yapıyorum, yurt içinde de sıkça üniversitelere gidiyorum. Yurt dışında iş değişik tabiî ki; bizim müziğimiz, nota yazım sistemimiz çok farklı ve zor geliyor onlara. Koma seslerini anlamakta, duymakta çok zorlanıyorlar ama en çok zorlandıkları, nota sistemini anlamak. Aslına bakarsanız eğer biz de batının kullandığı nota sistemini kullansaydık Türk müziği çok daha yaygın bir hale gelirdi. Aslında böyle çalışmalar var ama benim düşüncem bazı şeylerin olduğu gibi kalmasından yana. Hint müziğinin hecelemesi değiştirilmeye çalışılmıyorsa bizim nota yazımız da değiştirilmemeli.
Şimdi okuyanlar biri ritim diğeri melodik yapı diyecekler, o zaman da cevabım şu: Türk müziği, geleneği icabı MEŞKederek öğrenilir. Usta-çırak ilişkisi; benim bu ilişkiden anladığım sadece karşılıklı ud çalmak değil. Çay içmek, sohbet etmek, yürümek, birbirini anlamaktır bütün bu süreçlerden sonra "ustan" sana müzikle beraber bir "hayat" da öğretir. Şimdi bu öğretiyi silip nota kitabına sığdırmak bir geleneğe hakaret değil mi? Bu sebepten Türk müziği bence diğer müzikler kadar dünyada yayılmayacak, ancak ilgilenenler gelip öğrenecekler ve bu keyfin tadına varacaklar.
- Erkan Oğur'dan büyük ölçüde ilham aldığını, albümündeki teşekkür bölümünden anlıyoruz. Erkan usta dışında müziğiyle sende derin izler bırakanlar kimler?
- Erkan Oğur tabiî ki benim ışıklarımdan bir tanesi. Tabiî ki tüm feyz aldıklarımı saymak imkânsız çünkü ben çok araştıran bir gitaristim ama başlıca kişiler söyle; yurt dışından John Abercrombie, Paco de Lucia, Kurt Rosenwinkel, Lars Danielsson, Beethoven, Bach, Gil Avens, Stravinsky vs. Bizim topraklarımızdan ise; Neşet Ertaş, Aşık Veysel, Cengiz Onural, Murat Aydemir, Derya Türkan vs.
- Merak eden okurlarımız için biraz teknik bir soru sorayım: Perdesiz gitar, perdeli olana kıyasla müzikal duyum açısından ne gibi farklılıklar yaratıyor? Perdesiz gitarın yaptığı ama perdelinin yapamadığı neler var?
- Perdesiz gitar, perdeli gitarın yapabildiği neredeyse her şeyi yapabiliyor, bir de bunun üstüne komaları çalma imkânı veriyor daha ne olsun. Tabiî ki ritim çalmak zor çünkü tel direk ağaçla temas ettiği için cızlamalar fazla olabiliyor, burada da ustalık devreye giriyor tuseyi dengelemek ve cızırtıları mümkün olduğunca aza indirmek gerekiyor. Bir de perdeli gitarda çok rahat yapabildiğimiz akor çalma olayı var, perdesizde bu çok çok zor. Entonasyon dediğimiz, notaların tam seslerini piyanodaki gibi tınlatabilmek oldukça meşakkatli bir yol ama okuyanlara şunu söyleyeyim; zamanla yapılabiliyor. Sadece biraz sabır lazım. Bir de perdesiz gitarın insanı sakinleştirdiğini düşünüyorum ben.
- Albümdeki parçaların mazisinden bahsedelim biraz... Mesela en eskisi kaç yıllık?
- En eskisi 1999 yılında yapıldı "Daddy Goes", diğer parçalarım da takip eden yıllarda yapıldı. Buradan şunu belirtmek isterim ki "Sabah Bozlağı" ve "Sonbahar" doğaçlama çalarken neredeyse bir seferde çaldığım müzikler, daha sonra tabiî ki üzerinde geliştirmeler yaptım.
- Şarkıların yapılış/ortaya çıkış sürecinde bizlerle paylaşabileceğin ilginç deneyimler, komik öyküler var mı?
- Aslında böyle komik olaylar falan yaşanmıyor, genelde parça yazarken tek başıma olduğum için durup dururken gülme krizine girmiyorum zira bizim oralarda "kendi kendine gülene deli derler" tabi buradan hareketle müzik de bir delilik hali diyebiliriz (:
- İlerisi için ne gibi hedeflerin var? Mesela ikinci albüm yolda mı (:
- İkinci albüm yolda tabiî ki, ortalama 2 sene aralıklarla albüm yapmak istiyorum. Aslında bir adet bitmiş proje var ama azıcık daha demlenmesini istiyorum. Bu arada yurt dışında dahil olduğum ve yabancı müzisyenlerle çaldığım albümler çıkmaya devam ediyor: Pin Rada ile Melborn-İstanbul Sessions, Unplugged&Fretless World Collection of Acoustic Fretless Guitarists, Maki Nakano&Yann Pittard ile Japonya’da çıkan Musique Vagabonde.
- Müzik dışındaki kimliğine gelecek olursak... Hayat felsefen?
- Hmmmm hayat felsefem bence az önceki sorulara verdiğim cevaplarda var. Şunu söyleyebilirim; hayat aslında hırslara kapılmayacak kadar kısa. Etrafına bakıp detayları yakalamak, keyif almak, nefes almak lazım... Müzik hayatımın büyük bir parçası ama ailem olmadan, kızım olmadan bir bütün olmak zor, müziğin de tamamlanması zor, insan ne yaşarsa onu çalar. Yaşamadan çalmak imkânsız, yaşamanın içinde kavga, sinir, küfür, aşk, meşk, sarhoşluk, yemek, her şey var.
- Son olarak: bugüne kadar seninle yapılan söyleşilerde sorulması unutulmuş ve haliyle cevaplanmamış olan bir soru var mı? Varsa, cevabıyla birlikte paylaşır mısın?
- Böyle bir soru yok. Teşekkür ederim sorular için ve okuyanlara da keyif -İLE- okumalarını dilerim.