Renkler / Çisel Onat
- Çisel, söyleşimize seni tanıyarak başlayabilir miyiz?
- Uzun yıllar gerekir aslında ve bol da sabır! Belki de sadece şunu söyleyebilirim; konuşmak yerine yazıyorum, herşeyi de müzikle yaşıyorum! Bazen dengesiz, bazen istikrarlı, bazen çok geveze, çoğu zaman da suskun, dikkatli ama panik, biraz yorgun biraz heyecanlı, bazen kıskanç ama çokça gizli kıskanç, 9 köyden kovulan, yeri geldi mi yalana sığınan ama sonra dua edip günah çıkaran, uykusuz, her zaman duvarlı, derin ama yüzeydeki halini gösteren biriyim ben sanırım! Sanmıyorum ya, öyleyim evet! Yaş; günüme göre değişir, boy; ideal en azından tırmanmak zorunda kalmıyorum : ))
Kilo; iç güveysinden hallice !!! : )))
- Yazmak nasıl bir aşk sende? Nasıl tanıştın ve zamanla neler kattı sana, nelerden vazgeçirdi sonra?
- Çocukken canım sıkıldığında ya da bir şeye kızdığımda tepkimi ifade ederken yani konuşarak anlatırken kendimden sıkıldığımı ve bu agresif-depresif rolün bana hiç uymadığını fark ettim. Bir anda kendimi kalem ve kağıt olmadan sokağa çıkamıyor bir halde buldum! Sonuç olarak yazmaya başladım. Her şeyi okumaya başladım, ne bulursam, ne görürsem okuyordum. İlkokulda kompozisyon yarışmalarına katıldım ve hiçbirinden yenik ayrılmadım. Ödüller yazıları, yazılar ödülleri getirdi ve en sonunda kitabımı yazdım işte. Nelerden vazgeçirdi dersen; sanırım konuşmaktan vazgeçtim! Bu iyi bir şey değil aslında…
- Bu uzun soluklu birliktelik nihayetinde ilk kitabını bizlerle buluşturacaksın. Kitabını özetlemen gerekirse tek bir cümleyle nasıl anlatabilirsin yani neler okuyacağız sayfalarında? Hangi yayınevi ile çalıştın? Ne zaman okuyacağız kitabını?
- Liman yayıncılık ile çalıştım. Mert Ayhan! Güveniyorum Ona ve aslında inanıyorum işini sahiplenişine. Yüce yayıncım! : )) Tek cümleyle özetlenseydi aslında kitap yazar mıydım bilmiyorum. Ama denemek gerekirse sanırım; SEVİŞMENİN HİÇBİR RİSKİ YOKTUR, İÇİNDE AŞK YOKSA!
- Neler bekliyorsun bu ilk çalışmandan?
- Devamının gelmesini istediğini hissettiğim okur kitlesi bekliyorum! Umarım olur ve ben de daha çok şey yazabilirim!
- Ne kadar zamanda yazıldı bu kitap?
- Bu soru bana sorulduğunda 26 sene + 2 ay demiştim. Meğer Picasso'nun böyle bir sözü varmış, ilk defa duymuştum. Demek ki benden de bir Picasso olabilir! : )))
Evet 26 sene + 2 ayda yazdım kitabımı!
- Özellikle insan portreleri ve ilişkileri yazılarının temel unsurunu oluşturuyor ve elbette en çok da aşk. Yazılarının kahramanlarını gerçek hayattan mı seçiyorsun? Peki nasıl gözlemlerin sonucu olarak karşımıza çıkıyor bu yazılar ve nasıl kabul görüyor okuyanlar tarafından, nasıl eleştiriler alıyorsun?
- Her roman yazarının otobiyografisidir” kime aitti bu söz şu an hatırlamıyorum ama bu çok doğru bir söz aslında! Bana sorulacaktır “kendinizi mi anlattınız” diye… Mutlaka kendimi anlattığım, kendimle yüzleştiğim satırlar var yazılarımda ama aslında çevresine duyarlı ve onu izleyen biriyim ben. Yani herkesin hikayesinden etkilenip bir şeyler yazabiliyorum. Hayal kurma yeteneğimi de bir tek yazı yazma konusunda sonuna kadar destekliyorum. Ötesinde Polyanna olmak gerçekten sıkıcı! Aşk her şeyin içinde yok mu? Var. Aşka takılmış biri değilim ama aşkın benim üzerimden ağır geçtiğini biliyorum. Yani mutlaka yazdıklarıma da yansıyor bu yüzden. Kabul görmesi ise pek de umurumda değil aslında. Bu ülke pozitiflerin ülkesi değil. Negatifsen pozitifi çekersin. Sonuçta okuyana nasıl karışamazsam okuyanın okuduğunu kabullenip kabullenmemesine de karışamam…
- ‘'Kadın modelleri'' isimli bir yazında onlardan sıkıldığının altını çizip her bir örneğe inceden eleştirilerini katmışsın mesela, bu hemcinslerini kızdırmadı mı hiç? Ya erkekler örneğin onlar için böyle tespitler içeren bir yazı yazmış olsaydın?
- O yazım hiç beklemediğim tepkiler aldı insanlardan. Özellikle de kadınlardan…
Kadınların erkeklere teslimiyetçi ruhları beni kızdırıyor. Kadınların tepkileri o kadar ağır ve yersizdi ki şaşırdım. Çünkü aslında o yazının özünde ben tamamen kadınlardan yana bir tablo çizmiştim. Zeka ürünü bir yazıydı bence. O yüzden anlayamadılar sanırım… Kolay yoldan gitmedim sonuca. Zorladım yani okuyanları… Anlayan anladı! Gerisi de elbet birgün anlar…
- Bu ilk kitabını hangi okuyucu kitlesi yani aslında hangi cins daha çok üzerine alınacak sence?
- Beklenenin aksine kadınlar kendini bulacaklar aslında anlattıklarımda, her kadının zaman zaman yaşadığı iniş çıkışlar var yazdıklarımda. Ama gerçeği sorarsan ERKEKLERİN bu kitabı okumaları için çok fazla dua ediyorum. : )))
- Bu yolculuğun boyunca kimler seni yalnız bırakmadı? Kimlerin kalemi ve duyguları ile beslendin ve yine kimlerin duygularında kaybolup bir yerlere gittin?
- Kitabımın arkasında KAYNAKÇA bölümü var. Orada beni besleyip, bana ilham veren insanların tek tek yazıyor isimleri. Hayatıma giren herkes benim mitolojimi oluşturuyor yani… Mesela sen… Senin yazdıkların beni düşündürüyor, seviyorum kelimelerini. Emre Kalcı, bence bu ülkede kelimeleri şiire yakıştıran ender adamlardan biri O. Bu kitabın yazılmaya başlandığı ilk noktada da Cüneyt Asi Duru var. Ve tabii ki Sezen Aksu dinleyerek çok fazla şey yazdım. Ve dahası kitabımın içinde…
- Ya şiir? Kelimelerini şiir olarak da bizlerle buluşturduğunu biliyoruz, şiir sende nasıl bir kayboluş? Bir tanesini bizlerle sayfalarımızda paylaşır mısın?
- Şiir konusunda aslında iddialı değilim. Ben konuşamadığım için içimdeki her şeyi yazı olarak döküyorum. Bu kısa sürmüyor. Şiir duygunu kısa cümlelerle anlatabilme yetisi bana göre. Ben sanırım kısa süren şeylerde pek başarılı değilim. : ))) Ama tabii ki de paylaşırım…
Bugün İyi Değilim Sevgilim
Bugün iyi değilim sevgilim,
İyi uyanamadım bu sabah,
Ağlarken buldum kendimi, yalnız ve hissiz…
Neye neden ağladım bilmiyorum dün gece
Ama bugün iyi değilim sevgilim
Sana uyanamadım bu sabah,
Garip bir heyecan var içimde,
Tuhaf bir titreme ellerimde,
Ellerim acıyor, gözlerim de…
Ben yine senin sesini duymayı bekleyeceğim, hep o aynı hevesle,
Bir su sesi arayacağım evde, uyanman için yine o ses çıkaran terliklerimi giyeceğim,
Uyanmana kıyamayacağım sonra, kapının önünden geçerken adımlarımı susturacağım…
Birazdan uyanacaksın,
Kapıyı açıp beni camın önünde bulacaksın
Ne düşünüyorum, neden düşünüyorum hiç anlayamadan
Öylece bakacaksın…
Yutkunacağım yine, hissiz bir günaydın dilimde,
Zar zor kalkacağım ayağa,
Dünya dönüyor oysa,
Her yer karanlık!
Bir bardak çay için bütün kutuyu boşaltacağım yine demliğe,
Ve belki de asla öğrenemeyeceğim yemeği pişirmeyi kısık ateşte,
Sofrayı kuracağım usul usul,
Kırarcasına tabakları raftan alacağım,
Sesi duyacaksın, “yine mutfakta sen varsın” diyeceksin,
Camlar açık olacak, bir karanfil sigarası kokusu olacak evde,
Boğulacaksın!
Bu anlaşılmaz halim, seni yoran bu suskunluğumdan boğulacaksın,
Gülümsemeye çalışacağım,
İçimde hiçbir sahtekarlık olmadan ama dudaklarımı da açmadan güleceğim,
Yine düşüneceksin, sabah sabah ne oldu diyeceksin,
Sofraya oturacağız, ben gelmeden asla kahvaltına başlamayacaksın,
Çayını dolduracağım, usulca karşına oturacağım,
Sen asla benim an be an seni izlediğimi anlayamayacaksın,
Huzur bulacağım sende… Yine!
Ama rüya bu ya işte, iyi uyanamadım bu sabaha sevgilim,
İyi de olamayacağım…
Her sabah herkese gülerek günaydın diyen kadın bu sefer ben olamayacağım…
Konuşmadan ya da anlamsız sözlerle çatal bıçak sesine karışacak kalbimin atışı,
Duyamayacaksın… Yine!
Zaman geçecek, saate bakacağız,
Hazırlanma vakti gelecek,
Birbirimizi görmeden tesadüfen seçtiğimiz aynı renkleri giyeceğiz,
Aynada kendime bakacağım,
Saçımdan, duruşumdan rahatsız olacağım,
Güleceğiz biraz bu halimize…
Belki biraz daha iyi olacağım,
Sabah hali diyeceksin,
Ben, hiç böyle uyanmazdım eskiden diyeceğim,
Karışacak aklım, kalbim aksayacak,
İyi olmaya çalışacağım…
Anahtarlar, camlar, elektrikler…
İçinde yaşanmışlık olan bir evde ne varsa her şeyi kontrol edeceğiz,
Mutlaka bir yerde bir hata yapmış olacağım,
Sen arkamdan ya bir camı ya da bir musluğu kapatacaksın,
Bu dalgınlığım, bu umarsızlığım beni o an yine senden habersiz kahredecek,
İnsanlar girecek günümüzün içine, aramıza, sözümüze,
Biz asla seninle yalnız kalamayacağız…
Kaldığımızda da asla “beni” anlayamayacağız…
Ve gece olduğunda ben bu sabahın tekrarlanmaması için dua edeceğim,
Sen Tanrı ile aramda konuştuklarımı asla duyamayacaksın,
O da beni anlayamayacak…
Sana da anlatamayacak…
Aramızda kalacak!
Gözlerimi kapadığımda nefesini duymaya çalışacağım,
Zamanın akması için yalvaracağım,
Her gece tekrarlanan bir yalnızlığın sabaha asla sağ çıkmayacağını anlatamayacağım sana!
Beni suçlayacaksın, seni hiç hesaba katmadan…
Ve belki de ben yine iyi uyanamayacağım yarın sabaha…
Ve sen yine anlamayacaksın!
- İnternet ortamında başta Derki olmak üzere birçok sitede yazıların ya da çalışmaların ile karşılaşıyoruz? Bu ortamı ve buralarda paylaşılan edebiyatı nasıl değerlendiriyorsun?
- İnternet aslında çok tehlikeli ve gerçekten de hissedileni aktaramayan bir platform. Benim gibi biri için sadece anlık haberleşmelerin ve hızlı dosya alışverişinin çoğu zamanda garantili olmayan bilgi arşivine ulaşmanın bir yolu. Derki benim için çok önemli. Orada kazandığım okuyucularım beni gerçekten hırslandırıyorlar ve mutlu ediyorlar. Hasan Sonsuz Çeliktaş'ın yaptığı bence daha önce kimsenin bu kadar profesyonelce yapmadığı bir şey. Ama bana sorarsanız ben kağıt kokusunu duymadan, o sayfalara dokunmadan bir şeyler okumayı sevmiyorum! Bazı konularda eski kafalıyım!
- Yine tüm bunların ötesinde bir de basın danışmanlığı yanın var ve bu vesile ile de bu ortamın içindesin? Bize biraz da bu yanından bahsedebilir misin?
- Evet. Sadık Karan ile çalışıyorum. Bak Gidersem Dönmem diye bir şarkıyla çıkış yapmıştı. Sadece müzik aşkım yüzünden bu işe başladım. Ve sorarsan, Sadık olmasaydı sanırım bu işi yapmazdım! O benim için bir şans. Gerçekten büyük şans!
- Her kitabın bir ithaf edileni vardır. Sen kitabını kime ithaf ettin?
- 26 sene boyunca hayatıma giren ve çıkan herkese…
Kendime bir de…
Bir de…
Bir de…
- Ne zaman daha çok yazarsın? Ne için, hangi ruh halindeyken mesela? Kendini yazarkenki halinle çizer misin bize?
- Geceleri… Her an yazabilirim aslında, otobüste, cafede, yolda… fark etmez ama durup baktığımda içime sinen her şeyi gece yazdım. Mutluyken de yazabilirim, mutsuzken de… İlla aşk acısı çekmem lazım yazmak için diyen ruhları anlamıyorum. Bu tamamen bir şartlanma ve aslında kısıtlı yetenekler gibi geliyor bana… Yazan, söyleyen her zaman yazar da söyler de… Yazarken kucağımda da olabilir defterim, masada da… Su olur mutlaka yanımda ve mutlaka müzik… O an ne hissediyorsam onu dinlerim… Ve yazarım!!!
- Yazmak neleri kolaylaştırıyor hayatında? Neleri zorlaştırıyor?
- Dediğim gibi konuşmak yerine yazmak beni rahatlatıyor ama susmak insanı hasta edebilir. Bu hiç iyi değil!
- Yazdıkların farklı yorumlara sebep olabilir? Bunu göze alarak mı yazıyorsun yoksa tedbirli mi?
- Hiçbir şeyi tedbirli davranarak yazmadım. Yazmayacağım da! İnsanların ne düşüneceklerini düşünerek yazarsam kendimin ne düşündüğünü görmezden gelmiş olurum. Bu da asla samimi ve gerçek olmaz. Samimiyetsizlik de bana göre değil. Aslında insanların ne düşündükleri değil, benim onlara ne düşündürttüğüm önemli benim için!
- Bu aralar çok dinlediğin bir şarkı var mı? Neler hissettiriyor sana?
-Sadık Karan'ın yeni albümünde bir şarkısı var. İnanılmaz bir beste ve yorum bana göre…
Çok şey düşündürtüyor aslında da nasıl anlatılır bilmem. Hikâyesi çok özel benim için, keşfedildiği günden bugüne kadar o şarkı ile ilgili bir sürü ve çok ciddi yaşanmışlıklar var.
Bir de sanırım bu aralar sürekli müzik setini açtığımda Lucia Micarelli'nin Oblivion'u var. Bana son zamanlarda güzel şeyler yazdırdı bu şarkı. Dinlemeniz gerekir!
- Yazarlık bu ülkede bir kariyer olabilir mi sence?
-Kesinlikle olabilir. Aslında herşey kariyer olabilir ama insanların bakış açıları ve mesleklerindeki profesyonellikleri bu mesleklerin ağırlığını ortaya çıkarmalı ki maalesef çok da ileri bir seviyede değiliz kariyer sahibi olabilmek ve bir konuda uzmanlaşabilmek için. Herkes her şeyi yapabileceğini sanıyor. Benim karşıma geçip “ne var ki yani ben de kitap yazabilirim” diyen bir sürü insan var. Yazın o zaman! Yazın da okuyalım. İşte bu bakış çok yanlış. İnsanlar her şeyi kolay zannediyorlar. İnsanların mesleklere ve aslında özellikle de sanata bakışlarında inanılmaz bir hafife alma durumu var. Her şeye kolay ulaşıyorlar, herkes her yerde artık. Herkes yazar, herkes şarkıcı… Ne acı aslında değil mi? Ne kadar basit düşünceler… Yazık!
- Peki ya aşk? Çisel nasıl âşık olur? Aşkı nasıl yaşar? Ve aşık mı acaba?
- Aşk… Bir anda âşık olmam aslında. Hiç olmadım. Vakit geçirmem lazım. Tahammül sınırlarımı ne kadar zorlayabiliyorum görmem lazım. Neler yapabiliyorum, midemde garip bir ağrı hissediyor muyum, suskunlaşıyor muyum, her şeye rağmen devam edebiliyor muyum onu görmem lazım. Çok fena âşık olurum ama mantığımı ve maalesef gururumu kıramadığım anlar olur. Bir anda duvarlarımı koyarım karşımdakine, belli etmem bir şeyi, liseli kızlar gibi ki aslında artık onlar da değiller, utangaçlaşırım. Sevdiğim biri için ama az insan için ki çok az âşık oldum galiba her şeyi yapabilirim. Yapıyorum da… Bana öyle geliyor ya da… Karşıdaki insana sormak lazım bir de : )))
Şu an aşık mıyım? Onu da karşı tarafa sormak lazım. Âşık gibi mi davranıyorum acaba diye. : )))
Bu devrin insanı değilim aşk söz konusu olunca. Bundan bir 70 sene önce yaşamam gerekirmiş, benim aşk ve sevgi anlayışım o dönemin sadakat ve kutsallık anlayışına uyuyor çünkü.
- Basın Danışmanlığı sana kaçamak cevaplar verme tekniğini öğretmiş sanırım. : )) Bir gün için hayalin ne Çisel? En çok neyi gerçekleştirmiş olmak seni mutlu eder, nasıl bir yarın istiyorsun kendine?
- Bu soruyu geçen gün sordu benim için çok önemli olan biri. Aklımdan geçeni söyleyemedim bir türlü iki kelimeyi yan yana getirerek çünkü dile getirmekten korkuyorum aslında. Ya olmazsa ya başaramazsam korkusu var bende çocukluğumdan beri. Garantici biriyim. Emin olmam lazım. Bir süredir yazar olabilme konusunda ve müzik hayatındaki sahip olduğum basın danışmanlığı kariyerim üzerinde bir hırs var içimde. Aslında bak hala kaç dakikadır net bir cevap veremiyorum. Ya olmazsa hayal kırıklığına uğramayayım diye işte : )) Ama net bir şey söyleyeceğim, ömrümce yanımda olacak biriyle, eksilmeyecek bir sevgiyle beraber yaşlanmak manevi anlamda istediğim şey. Maddi olarak sorarsan kitapları sabırsızlıkla beklenen, birçok dile çevrilen bir yazar ve aranan, hakkında “tam bir profesyoneldir” diye konuşulan bir basın danışmanı olmak istiyorum. E tabii bahçeli bir evim, bir de motorum ve yatım olursa hayır demem : )))
Huzura muhtaç olmadığım bir ömrüm olsun yeter aslında!
- Ve köşemizde her konuğumuza söyleşimizin sonunda sorduğumuz bir soru? Renklerden en çok hangisi ve neden?
- Siyah. Herkese kötü şeyleri ifade eden bir renk olduğu için. Ben siyahın olmadığı bir hayat yaşayamam sanırım. Her anlamda… Gardırobumda da yaşadıklarımda da siyah olmalı…
- Kalemini ve yüreğini tanımak güzeldi, birlikte nicesine. Söyleşimiz için çok teşekkür ederim. Kitabına gelecek yorumları heyecanla bekliyoruz!
- Ben teşekkür ederim sana! Bu benim bu kitapla beraber yaptığım ilk röportajım. Gerçekten sorularına cevap verirken düşündüm ve keyif aldım. Bence de daha nicelerine…
Söyleşi : Kadri Karahan/ Mayıs 2007