müzik - hâl / Dilek Koç

 

- Mimarlık eğitimi alırken müzik derslerine başladınız ki daha sonra Yunanistan’a yerleştiniz ve orada da Bizans müziğinin etkisinde kaldınız ve bu anlamda çalışmalara katıldınız. O yıllar adına nasıl bir heyecan oldu peki bu siz de ve öncesine baktığınızda daha mutluydunuz her şeyden öyle değil mi zira müzik artık hayatınızın tamamını ele geçirmeye başlıyordu.

- Yunanistan’a yerleştikten sonra beni Bizans Müziğine çeken unsur daha çok Bizans Müziğinin Türk Müziği ile yani bizim makamsal müziğimizle olan birebir ilişkisiydi. Zira Yunanistan’a yerleştikten sonra daha çok Türk Müziğinin ve Halk Müziğimizin derinliklerine inme ihtiyacı duydum. Âşık Veysel’i, Dede efendiyi daha farklı bir gözle dinlemeye başladım. Tabi ki bir de işin içine gurbetlik girince bu bir ruhsal ihtiyaç haline de geldi. Bu arada Bizans Müziği diye adlandırılan müzik tarzı aslında Ortodoks Kilisesinin ayin müziğidir ve bizim makam sistemimizle aynı kalıpları kullanmaktadır.

- Hayatın öyle bir yerindeydiniz ki artık iki ayrı ülke vardı ama hayatın birçok anında birbirlerine o kadar yakınlardı ki siz de tam merkezinde bu işi görerek, yaşayarak daha bir hissederek yapmaya başlamıştınız artık. Ve artık konserler de sizi bekliyordu ki ilk profesyonel sahne süreci nasıl başladı peki?

- Hayatımda Yunanistan vardı artık. Günlük hayata şüpheli baktığım dönemlerdi ilk geldiğim dönemler. Gerçi genel yaşayış tarzı olarak ülke değil bir şehir değiştirmiş gibiydim. Farklılıkların yanı sıra ortak yanlarımızı keşfettikçe içimdeki sınırları ortadan kaldırıyordum.  Yunanlılar için Türkiye, Türkler için Yunanistan tabu olmaktan çıkmamıştı bundan 10-12 yıl önce. Bu kısa zaman içinde çok şey değişti. Halklar birbirlerini öcü olarak görmemeye başladı.

Besteci Yorgos Kazancis ile bir dizi konserler vererek başladım ilk profesyonel sahne hayatıma 2001 yılında. Onun “Serra” albümünde çok sevilen bir bestesini Türkçeye uyarlayarak seslendirmiştim. Çok olumlu kritikler geldi müzik çevresinden. Kazancis ile çalışmamın akabinde başka bestecilerle, gruplarla ve sanatçılarla çalışmaya başladım.

- Birçok Yunanlı müzisyen ile birlikte çalıştınız ki internet ortamından bizler de izleme şansını bulabiliyoruz. Mesela bir TV programında onların bir şarkısını Türkçe olarak yorumluyorsunuz ya da o her iki kıyının da kalbimi çarpan türkülerini birlikte seslendiriyorsunuz. Bu dostluğu nasıl tarif ediyorsunuz, oradaki mutluluğun tarifi kelimelerle nasıl anlatılır?

- Ne mutlu bana ki böyle kalp çarpıntılarına yaşayarak, buna neden olarak tanıklık ediyorum. Hayat felsefem insanları sevmek bunu ailemden kazandım. Din, ırk, dil... Bunlar bizim tesadüfen bulduğumuz şeyler. İki halkın zannettiğimizden çok daha derin yakın ilişkileri oldu… Yüzyıllarca komşu olarak yaşadılar. Kültürlerini birbirlerine aktardılar. Müzikleri, yemekleri, oyunları, atasözleri kaynaştı harman oldu. Bugün bu harmanın müzik yoluyla bir aktarıcısı olduğum için çok mutluyum.

- ‘’Politiki Kouzina’’ ya da Türkçe adı ile ‘’Bir Tutam Baharat’’ filminin müzikleri içinde bir tanesi var ki Evanthia Reboutsika’nın ‘’Baharat Tarçın ve Buse’’ isimli şarkısının Türkçe sözlerini siz yazdınız yine şarkıyı siz seslendirdiniz. Hani öylesi güzel bir anlatımdı, öylesi güzel bir yorumdu ki bu etkilenmemek mümkün değildi? Bu projenin içine nasıl dahil oldunuz?

- Bu çok önemli projenin içinde yer almak benim için tarifsiz güzel bir duygu. Şunu da belirtelim Rebuçika, Türkiye de Çağan Irmak’ın “Babam ve Oğlum ve “Ulak” filmlerinin müziklerini de yapan çok değerli bir besteci. Rebuçika beni ET1 televizyonundaki bir canlı performansımı gördükten hemen sonra aradı ve teklifi getirdi. Bir hafta içerisinde parçanın Türkçe sözlerini yazmam ve kaydını yapmam gerekiyordu. Yetiştiremeyeceğimi zannediyordum. Ama bir hafta boyunca gecenin herhangi kör bir saatinde beynimde uçuşan kelimelerle uyanıyordum ve bunları parçaya uyarlıyordum. Söz yazma süreci sanki bir rüyaydı dünya  ile ilişkim kesilmişti. Stüdyo kaydı sırasında filmin yönetmeni Tasos Boulmetis de oradaydı ve ben parçayı kayıt ederken ağlıyordu. Boulmetis İstanbul’dan göçen bir Rum. Türkçesi çok iyi. Galiba başardım dedim içimden… Film, film müzikleri de dahil olmak üzere 8 dalda birden Selanik Film Festivali’nde ödül aldı, hasılat rekorları kırdı. Albüm bir çok kez platin plak ödülü aldı.

- Geçtiğimiz sene ‘’Sevdalım Aman’’ isimli bir albüm yayınladınız. 14 türkü - çalışma yer alıyor bu albüm içinde. Tüm bu başarılı projelerden sonra bir albüm yapmanız elbette kaçınılmaz ama burada sizin üzerinize sanki daha hassas bir rol de düşüyor ve repertuarı hazırlarken nasıl bir süreçten geçiyorsunuz en başta bunu merak ediyorum.

- Şunu belirteyim benim ilk kişisel albümüm “Karşı”  2006 yılında çıktı. “Sevdalım Aman” 2010 yılında. Her iki albümde de asıl konu 1922 mübadelesiyle Küçük Asya’dan, Kapadokya’dan göçen Rumların, Yunanistan’a göçle beraber taşıdıkları ve Yunanistan’da hala sevilen türküler ve şarkılar. Bunların bir kısmı Tundas, Papaioannou ve Kazantzidis tarafından Yunancaya da uyarlanmış, bir kısmı zaten hem Türkçe hem Rumca söylenegelmiş geleneksel parçalar. 10-12 yıldır Yunanistan’da pek çok Küçük Asya derneklerinin gecelerine katılıyorum. Yunanistan’da yüzlerce dernek var her sene geceler düzenlerler, bir bölgenin, kentin hatta köylerin bile dernekleri var. Kültürlerini, danslarını, müziklerini devam ettirmeye çalışıyorlar. Göçen Rumların büyük bir kısmı hem Türkçe hem Rumca, bir kısmı da sadece Türkçe konuşuyordu. Özellikle Kapadokyalı Rumlar, Bafra’dan göçenler sadece Türkçe biliyorlardı. İşte bu gecelerde ya da konserlerde, bazen benden ‘’Konyalı’’ türküsünü 10 kez istiyorlardı. Kapadokyalıların milli marşı gibi bir şey bu türkü. ‘’Şu Sille’den Gece Geçtim’’ türküsünü benimle beraber söylüyorlardı. ‘’İndim Havuz Başına’’ türküsünü istiyorlardı. Diyorlardı ki “benim ninem bunu çok söylerdi”… ‘’Çanakkale Türküsü''nü isteyenler de oluyordu konserlerde; ne iş ya diyordum. Ama Yunanca'sını da buldum Çanakkale’nin son albümde var. Bekledim de gelmedin özellikle İstanbullu Rumlarım ve tüm Yunanistan’ın çok sevdiği Yaseri Asım Arsoy eseri... Ayrıca son albümde sadece çok özel bazı koleksiyonlarda kaydı bulunan “Çökme” türküsü var. Bu türküyü Kayseri’nin Ağırnaz köyünden göçen sadece Türkçe bilen Rumlar getirmiş, kendi türküleri bu, Türkiye’de bilinmiyor. O insanlar şimdi Gümülcüne yakınında Askites köyünde yaşıyorlar. Ben onlardan öğrendim Türküyü. Tüm bu parametreler benim repertuarımı oluşturuyor. Ortak melodiler, ortak ritimler, ortak duygular.

- Öncelikle Yorgos Mavromatis’in kaleminden bir yazı ile açılıyor bu albüm ki bu iki kültürün dünden bugüne yolculuğu özet halinde sunuluyor dinleyiciye. Beraberinde sesi ile Glikeria konuğunuz oluyor ve düetlerinizi dinliyoruz. Kanundan klarnete tamburdan uda ortak enstrümanlarımız eşliğinde bir geçide tanıklık ediyoruz beraberinde. Bu albümü peki sizden dinlesek hani, bu yolculuğu nasıl özetliyorsunuz size kattıkları ile yaşattıkları ile?

- “Sevdalım Aman” ve “Karşı” da aslında bir yaşanmışlık söz konusu. Tarih bize  iki halkı sadece kavga eden, savaşanlar olarak gösterir. Ben bunu değil de aslında beraber ne güzel şeyler yapabiliyoruzu göstermek istiyorum. Tanıklık ettiğim hikayelerde mübadeleyle göçenlerin yanlarına bir şey alamadıklarını ama bazılarının kanunlarını, udlarını bırakamadıklarını, yanlarında götürdüklerini öğrendim. O nedenle pek buzuki kullanmam daha yeni bir enstrüman olduğu için. Ama yeri geldiğinde o da orkestra ya katılır. Glikeria yanık sesli, Yunanistan’da her tarzı olduğu gibi geleneksel tarzı da mükemmel yorumlar. Onunla beraber, albümdeki buluşmamıza kadar iki konser vermiştim. Benim için çok önemli anlardı o anlar. Yunanistan’ın divası ile aynı sahneyi paylaşmak büyük bir onurdu benim için. Ona teklifi götürdüğümde büyük bir heyecanla kabul etti. Sevgili Glikeria’ya çok teşekkür ediyorum buradan da. ‘’Sevdalım Aman’’, ‘’Berber Oğlan’’, ‘’Ali’m’’ ve ‘’Bir Dalda İki Kiraz’’ı iki dilde beraber söyledik. Ayrıca albüm kayıt sırasında bebeğim çok küçüktü onun heyecanı, sevgisi, yorgunluğu vardı,  müzisyen arkadaşlarımın büyük desteği benim için çok önemli. Onlara da teşekkür ediyorum.

- Onlarla beraber ağlayarak ve gülerek bu işi yapıyorum demiştiniz bana ve yakından takip ederek bu işi herhangi bir popüler kaygı telaşına düşmeden devam ettirdiğinizi eklemiştiniz. Peki bu samimiyet kuşkusuz geri dönüşleri de beraberinde getiriyor. Sizi takip edenler, sizi sevenler bu albümü nasıl karşıladı peki, nasıl tepkiler aldınız gerek Türk gerek Yunanlı dinleyicilerinizden, nasıl sarıldılar ‘’Sevdalım Aman’’a?

- Onlarla beraber ağlayarak ve gülerek demiştim. Bu on yıllık müzik yolculuğum boyunca, her konserde  kökenleri Anadolu olan Rumlarla karşılaştım, onların çok gözyaşlarına tanık oldum, eğlencelerine ve coşkularına da. Ya türküyü biliyorlar ya büyük ninelerini, dedelerini hatırlıyorlar. Bir şekilde kulaklarında çınlanmış oluyor bu türküler. Hatta bana bazen bilmediğim mısralarını söylüyorlar parçaların. TRT repertuarlarında olmayan sözler, bana fısıldıyorlar.

Albümün aylarca Yunan televizyonlarında reklamı gösterildi. Satışlar çok güzel gidiyor. Hatta şirket telefonla arayıp teşekkür etti bir gün. Biliyorsunuz Yunanistan çok kötü bir ekonomik bunalımdan geçiyor, her şey askıda halkın ekonomik gücü azaldı. Bu koşullar içinde ben de memnunum albümün gidişinden.

- Bu albümü dinleyici ile buluşturmanız adına kuşkusuz konserleriniz oldu ve olmaya devam edecek? Sahnede olmak ve yüreğinizi yüreklerle bu şarkılar bu türküler ile buluşturmak nasıl bir mutluluk sizin için peki? Önümüzdeki günlerde mesela sizi Türkiye’de de dinlemeyi istiyoruz ve bunun için daha çok beklememeyi diliyoruz.

- Evet  konserler çok güzel gidiyor ancak artık kış sezonu kapanıyor ve yaz konserlerine başlayacağız ancak devlet bu sene festival ve konserlere çok az bütçe ayırdı bakalım göreceğiz.  Benim için önemli olan şu: Yunanistan’dayım ve repertuarımın yarıdan çoğu Türkçe. Tüm Yunanlılar Türkçe bilmiyor ya da kökenlerinde göçmenlik yok ama her ne olursa olsun dinleyicilerin ritme, melodiye katıldığını görmek, coşkularını görmek benim için mutluluk verici.

Sevindirici haber “Sevdalım Aman” çok yakında Pera Music’ten Türkiye’de piyasaya çıkıyor. Bunun akabinde kendi memleketimde de konserler vermek istiyorum. Mutlaka en kısa zamanda gelmek istiyorum.

- Bugüne kadar kuşkusuz birçok anınız oldu, birçok karesini saklıyorsunuz hayatın ama sizin için en unutulmazı hangisi oldu içlerinde? Hani öyle ki o soluğu aldınız ve diğerlerinden biraz daha fazla sakladınız?

- Ne diyeyim en değerli ‘an’larımdan birisini söylemek isterim. Çocukluğumun büyüleyici seslerinden, Zülfü Livaneli ile beraber yaptıkları düetlerle çok sevdiğim Maria Farantouri ile Atina Büyük Salon’da Reboutsika için verdiğimiz konser. Aynı sahnede yer almak onunla. Hiç unutamam. Bilirsiniz çocukluk hatıraları önemlidir.

- Dünden bugüne özellikle dinleyicisi olduğunuz müzisyenleri merak ediyorum. Beraberinde müzik dünyamızda yaşanan hareketliliği takip edip edemediğinizi öğrenmek istiyorum. Size göre son yıllarda nasıl işler ortaya çıkıyor ve yaşadığınız yerden ne kadarına yetişmeniz  mümkün oluyor? Bir gün için özellikle çalışmayı istediğiniz bir müzisyen var mı?

- Livaneli, Ruhi Su, TRT radyo sanatçıları benim ilk müzik kulağımı şekillendiren belirleyen unsurlardır. Onun dışında Erkan Oğur bugün çok beğendiğim bir sanatçı ama her şeyi dinlerim ve severim. Rock, blues, halk müziği, klasik Türk müziği, dünya müziği ve arabesk. Arabesk hoşuma gidiyor, bundan utanmıyorum ve iyi arabesk söyleyebilen, çalabilen sanatçıların çok yetenekli olduklarını düşünüyorum. Müzik dünyasını takip etmeye çalışıyorum edebildiğimce buradan. Türkiye’de yetenekli müzisyenlerin ve yorumcuların ne kadar çok olduğunu görüyorum. Dilerim bir gün onlarla beraber çalışma fırsatım olur.

- Hayat yolculuğunuzda müzik elbette ön planda ama ya o notaların kısa da olsa sustuğu yerde … İşte tam o yerde nasıl bir portre var karşımızda onu öğrenelim istiyorum. Diğer tatları, renkleri, mutlulukları nedir hayatınızın; Gününüzde başka neler iz bırakır, saklanır?

- Şunu söyleyeyim oğlum henüz çok küçük olduğu için müzikten arta kalan zamanım onun için ayrılmış durumda. Dışarı fazla çıkmıyorum, kendi konserlerim dışında çok az konsere gidebiliyorum. Evimde oğlumla ilgileniyorum..Yani anne Dilek Koç..henüz yuvaya göndermedim ancak eylülden itibaren sosyal gelişimi açısından göndermeyi düşünüyorum. O zaman biraz daha kendime ait planlar da yapacağım. Ayrıca yeni albüm için de çalışmalarıma başladım. Bu da bana heyecan veriyor.

- Son olarak bir mesaj almak istiyorum sizden ki buradan dinleyicilerinize ulaştırmak adına, neler söylemek istersiniz sevenlerinize, dinleyicilerinize …

- Bunu sıkça Yunanistan’da yaptığım söyleşilerimde de tekrarlarım. Yunanistan bana şunu öğretti: farklılıkları sevmek, hoş görmek ve farklılıklardan korkmamak. O Konstantinoupolis desin sen İstanbul de. Şekillerle uğraşmamak. Bizim toplum olarak o kadar yüce değerlerimiz var ki onları korumak, yaşamak, yaşatmak. Mevlana’yı, Yunus’u v.b.

- Çok teşekkür ediyorum bu keyifli söyleşi için ve bu kıyılardan o kıyılara aynı sevdanın yolcusu olarak selamlarımı iletmek istiyorum. Yeniden görüşeceğimize inanarak her şeyden öte dost kalabilmelere inanarak. Çok sevgiler. 

- Ben de insan sıcaklığında buram buram güzel sohbetiniz için teşekkür ediyorum. Tüm okuyuculara ‘Karşı’dan sevgilerimi selamlarımı yolluyorum..

 


Dilek Koç - Sevdalım Aman


Dilek Koç & Glykeria - Zeytinyağlı Yiyemem Aman (Giati Thes Na Fygeis)

 

 

Söyleşi : Kadri Karahan / Mayıs 2011