müzik - hâl / Edward Aris

 

Soğuk bir günün sıcak bir mekanında buluştuk Edward Aris ile. Bugüne kadar birçok albümde karşılaştığım ve hep merak ettiğim bir müzisyendi Aris.

Dedem akordeon çalardı, babam da öyle, birkaç kere elime almışlığım olmuştu benim de. Bizim evde çok sevilirdi akordeon ve bir ustası vardı karşımda, tüm sıcaklığı ile, tüm canlığı ile. O kadar çok şey konuştuk ki çok kısa sürede, uzun ve keyifli bir yolculuk bu, Aris hoca hepsinden öte tüm dünyasını  sığdırmayı başarmıştı elime uzattığı dosyasında. Ve güvenip de bana incelemem adına kısa süreli emanet edecekti hatta. Yer aldığı projelerden tutun da resmi tüm yazışmalarına, tüm haber küpürlerinden tutun da çalışma programlarına. Hayran kalmamak gerçekten mümkün değildi bu titizliğe ve bir yolculuğa karışacaktım ben de ama kısa bir özetini kendi anlatacaktı o gün beraberinde. En baştan tam da bugüne, merak ettiklerime içtenlikle yanıtı verecekti.

 

 

- Müzisyen bir aileden geliyorsunuz, öncelikle akordeon ile nasıl tanıştınız onu merak ediyorum.

- Müzikle tanışmam ağız armonikası ile başladı. Dört yaşındaydım ve doğumgünümü kutlamaya hazırlanıyordum. Ne hediye istediğimi soran herkese aynı yanıtı vermiştim: Ağız armonikası. O gün inanın tam 35 tane ağız armonikası gelmişti hediye. Annem çıldırmıştı :) Onların hepsi depo müzede duruyor hatta. Onla başladım sonra yavaş yavaş körüklü enstrümanlara yol aldım. Nelerdi bunlar: Akordeon, konsertina, melotirol, melodeon, garmoşka, bandoneon gibi. Tabi bunların bir kısmı hediyeydi, kimisi harçlıklarımı biriktirip aldığımdı, kimisi dedemden kalanlardı.

Benim dedelerim Fransa’dan Türkiye’ye gelen ve burada tren yollarında mühendislik yapan adamlardı. Burada bir tarih yatıyor aslında, çünkü o yolların ilk mühendislerden kendileri. Hatta o zaman onlara para bile verilmiyormuş burada, böyle işlerini halletmeleri için bazı kağıtlar verilirmiş. Onlarda da Joan Sebastian Bach’ın harmonyumu var, yani dış görünüşü piyanoya benzeyen, körüğü ayakla işletilen küçük bir org. Zaten ben on sene Bach’ın yaşayan son akrabası Barbara Bach ile çalıştım ve onla on sene Alman kilisesinde çaldım. Derken ne yazık ki Barbara Bach bir talihsiz kaza yaşıyor ve o dönemin böyle arkası kuvvetli bir adamına arabası ile çarpıyor, derken bu olaydan sonra ülkesine gönderiliyor. Benim de o kilise ile bağlantım kesiliyor ama başka kiliselerde çalmaya devam ediyorum.

- Eğitimiz daha sonra nasıl devam etti peki?

- Yugoslav bir hocam oldu ve senelerce onun yanında öğretmenlik yaptım. Beni çok yetenekli görünce sırf akordeonla kalmadı bana bütün aletleri göstermeye kalktı. Herkese tek çeşit bir gitarı bana dokuz çeşit gitarı anlatmaya - öğretmeye başladı bir zaman sonra ki kendisinden sonra gelecekleri de yetiştireyim diye. Fakat o kadar çok öğrenci vardı ki ben gitarlar adına pes ettim. Ama hepsini öğrenmeyi başarmıştım, çalabiliyordum, ama profesyonel anlamda bir şeyler yapabilmek adına değildi.

Saint Benoit kolejini bitirdikten sonra Paris Konservatuarı’na gittim ve mezunu oldum. Yine buradan bütün dünyada geçerli olacak profesörlük ünvanını aldım.

Daha sonra askerlik sürecinde de müzik hayatımda devam etti. Önce Hatay’da başladım daha sonra Ankara’ya Jandarma Genel Komutanlık Bandosu’na yollandım.  Hafif Müzik Orkestrası’nda, Dans ve Müzik Orkestrası’nda, Armoni Mızıkası ve Tiyatro’sunda görev aldım. Askerlik sürecinde de bir sürü öğrencim oldu elbette. Komutanların çocuklarından akrabalarına, bir baktığımda elli kişi ders almaya başlamıştı artık benden. Döndükten sonra bir süre basında Polis Dergisi’nde çalıştım bir süre hatta polis çocuklarına da çok yararım dokundu o dönem. 1969 yılında da Kültür Sarayı’na çağrıldım ve beni kadrolarına aldılar. İstanbul, İzmir, Ankara gibi şehirlerde görevlendirildim. Bu süre içinde Damdaki Kemancı, Batı Yakası Hikayesi, Üç Kuruşluk Opera başta olmak üzere birçok oyunda sanatımı icra ettim.

- TRT ile uzun soluklu çalışmalarda bulunduğunuzu öğreniyoruz yine.

- Evet, 1965’te TRT’ye katıldım ve uzun bir süre birlikte çalıştım kurumla. Birçok yapımda görev aldım, çalışmalarda bulundum. 12 dakika boyunca 24 enstrüman çaldığım bir yapım için mesela ayrı iki çekim yapıldı ki daha sonra Amerika’ya gittim ve aynı performansı orada da tekrarlattılar.

- Bu performansınızı aynı zamanda okul okul gezerek çocuklarımıza da izlettirdiniz daha sonra.

- 50 tane okulu gezdim ve dediğiniz gibi o kayıtları paylaştım onlara ve bir anket yaptım sonrasında. Bu Milli Eğitim Bakanlığı’ndan izinle on yıllık bir sürece yayıldı ve hiçbir ücret istemedim kendilerinden. Hatta bazı zamanlar masrafları bile ben karşıladım, ilgilenen okullar için enstrümanları kamyonlara yükleyip taşıttırdım. Ama sonuçta ne oldu derseniz hiçbir şey olmadı ne yazık ki, her şey çöpe gitti, kimse oralı olmadı. Üstelik bazı okullarda bir haftada bando, üç haftada orkestra bile kurdum.

- Dünden bugüne de gerek TRT sürecinde gerek kişisel birçok değerli müzisyenle de çalışma şansı buldunuz.

- Necdet Koyutürk’ten Fehmi Ege’ye, Kayahan’dan Nilüfer’e, Sezen Aksu’dan Candan Erçetin’e o kadar çok isimle çalıştım ki çalışmadığım isim kalmadı bile diyebilirim :)

- Ve son yıllarda TV dizileri, sinema filmleri de eklendi yolculuğunuza.

- Evet, Yağmur Ağacı, Bir Şubat Gecesi, Hatırla Sevgili, Limon Ağacı, Hokkabaz, Yanlış Zaman Yolcuları, Vavien gibi yapımların müziklerine katkım oldu.

- Çocuklarınızdan biraz bahsedelim mi? Onlar da çünkü babalarının izinden gittiler.

- Bir tanesi Amerika’da yaşıyor, piyano ve akordeon çalıyor. New York Konservatuarı Akordeon bölümünü bitirdi ki onun gibi çalan yok. Ara sıra beni çağırıyor Amerika’ya konser verelim birlikte diye. Hatta bir gün Beyaz Saray’a çağırmışlar kendisini bir başka iş için, derken bir bakmış, başkan Bush ile olan resmim asılı sarayda, çok şaşırmış. Daha sonra baban yok o zaman sen çal diyerek kendisinden bir akordeon konseri bile yapmasını istemişler. Müzik onun hayatında önemli bir yerde, ara ara kurduğu gruplarla sahne alıyor ama bir de diğer mesleği var ki Washington’da iyi bir üniversitede bilgisayar profesörlüğü yapıyor. Küçük oğlum da eletrik otomasyon bitirdi, trompet, akordeon, ağız armonikası çalıyor. Önemli müzik hocalarından ders aldı. Kendisi ile de birçok yerde çaldık baba - oğul olarak.

- Çok yeni bir albüm yayınladınız. ‘’Mazida Kalanlar - 2’’.

- Bu serinin ilk albümünde daha çok Türk ezgilerine yer vermiştim. Bu ikinci albümde de 60’ların, 70’lerin, 80’lerin şarkılarını dinliyorsunuz. Altı ülkeden seçtik şarkılarımızı ki birçoğu zaten Türkçe’ye de uyarlandığı için aşinasınız. Önümüzdeki aylar içinde de Cafe Del Paris’in ikincisi ve Tango serisinin ikincisi de yayınlanacak. Bir de Ruslarla bir projemiz var, onun da yakında sizlerle buluşmasını bekliyorum.    

 

 

 

Edward Aris - Milise Mou (Senden Başka)

 

Edward Aris - O Ağacın Altı

 

Edward Aris - Fikrimin İnce Gülü

 

Söyleşi : Kadri Karahan / ŞUBAT 2012

Aznavur Sanat'a teşekkürler ...