- İlk albümünüz ‘’Sade’’ Kalan Müzik etiketi ile geçtiğimiz günlerde raflarda yerini aldı. TRT İstanbul Radyosu sanatçılarından Erol Köker ve Sevim Seçkin’in kızısınız ki bu durumda küçük yaştan beri müzik / musiki hayatınızda öyle değil mi? Peki ailenin sanatçı olması mı / isteği mi sizi sürükledi bu noktaya yoksa içinizden gelen sesi mi dinlediniz?
- Müzik ve yeteneğin her türü içten geldiği için yapılmalıdır, Zorla yapılması zaten zordur. Hatta en güzel örneği hayatımda. Annem ben 11 yaşındayken içimdeki müzik aşkını gördüğünde İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nın sınavlarına götürmüştü. Tam zamanlı flüt öğrencisi olarak kazandığım okulumda bir senenin sonunda klasik batı müziği eğitimi aldığım halde flütle klasik Türk müziği çalmaya çalışınca sonraki sene hemen İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musiki Devlet Konservatuarına geçtim. Orada da altı sene klasik batı müziği viyolonsel öğrencisi oldum ama aynı zamanda hem Türk halk müziği hem de klasik Türk müziği eğitimi aldım. Yani sonuçta müziğimi 12 yaşında da olsam ben seçmiş oldum :)
- TSM elbette hayatımızın vazgeçilmez bir yerinde. Öyle ki öğrendiğim kadarı ile sizin türküden tangoya geniş bir yelpazeniz, bu anlamda da çalışmalarınız var ama ticari olan bir şeyin peşinden gitmediniz. Albümün adı gibi ‘’Sade’’ bir şekilde yola çıktınız; bu sizin hayalinizmiş doğru mu? Doğrusu bu zamanda böyle samimi hayalleri olan isimlere çok az rastlıyoruz.
- Bence bir insan sadece tek bir müzikle yasayamaz. Sadece bir müzik türü ile beslenemez. Ama anlattığım gibi klasik Türk müziği sanırım benim ilk aşkımdı, onun için ilk albümün de onun ışığında olması çok isabetli oldu. Hem de sadelikle...
- Belki çok satmayacak ama lezzeti yıllar sonra bile aynı heyecanda olacak çalışmalar içinde yerini alacak ‘’Sade’’. Buradan da şunu anlıyoruz değil mi? Ezgi Köker asla popüler olmayı hedeflemiyor sadece doğru yerde, doğru zamanda inandığı şarkıları söylemek istiyor. Peki mutlu mu, gelen tepkiler nasıl, bu duruş nasıl alkış buluyor?
- Popüler olmayı hedeflemiyorum ama daha önemli konu şu ki; popüler olanın güzel müzikler olmasını diliyor ve bunun için çabalamayı hedefliyorum; en azından ülkemizde. Gelen tepkiler çok genç yaşta böyle bir albüm yapmama rağmen gençliğin artık daha farklı şeyler beklediği, istediği gibi yorumlar. Ben de bir gencim ve şunu biliyorum, evet farklı şeyler de istiyorum ama özümdeki müziğin de yeri farklı, keyfi farklı. Bu benim genetiğim, kimse kaçmasın lütfen, hepimiz çok güzel bir kültürün evlatlarıyız. Kim nasıl müzik ister diye yola çıkılmamalı, müzik içten geldiği gibidir. bu albümde böyle geldi içimizden :)
- Elbette üzücü bir durum ama bu albümün içinde dikkatimi çeken bir şeyde geçtiğimiz sene kaybettiğimiz değerli kanun sanatçısı, besteci Halil Karaduman’ın son katkıda bulunduğu çalışma olması. Kuşkusuz kelimelerin düğümlendiği / düğümleneceği bir durum ama bu anıyı nasıl saklıyorsunuz, nasıl anımsıyorsunuz birlikte geçen o stüdyo sürecini?
- Halil Karaduman ile albümden önce bir yıl kadar bir TV programında canlı yayında sadece ikimiz müzik yaptık. Çok şanslıydım çünkü o bir kanun icracısı dışında da (konusunda en iyilerden) gerçek bir müzisyendi, çok çeşitli bakabiliyordu. Kesinlikle müzikte sabit fikirli ve bağnaz değildi ve duygudan asla kopmuyordu. Bu yanından da çok şey öğrendim, öğrettiği her şey için çok teşekkürler, mekanı cennet olsun.
- Yine bir başka önemli müzisyen Cengiz Özkan ile de karşılaşıyoruz albümde. Albümün müzik yönetmenliğinin yanında iki şarkıda da size eşlik ediyor. ‘’Bir Kızıl Goncaya Benzer Dudağın’’, ‘’Ben Seni Unutmak İçin Sevmedim’’, ‘’Batan Gün Kana Benziyor’’, ‘’Fikrimin İnce Gülü’’ gibi o çok sevdiğimiz şarkıları da dinliyoruz yorumunuzdan. Repertuar seçimi ve stüdyo süreci nasıl gelişti albümün?
- Albümün sebebi zaten Cengiz Özkan’dır. Onun aracılığı ile Kalan Müzik ile çalışma imkanı buldum. Cengiz abi benim gerçekten uzun yıllardır tanıdığım ve hayran olduğum bir insandır. Şarkı söylediğimde beni hissettiği için çok mutlu olurum, çünkü ben de onu dinlerken aynı hissi yaşarım. Repertuarı da beraber seçtik, En sevdiklerimiz diyebiliriz repertuara. Bir de Hasan Saltık için ‘’Fikrimin İnce Gülü’’ :) Albümde tüm enstrümanlar hücum kayıt çaldılar yani aynı anda. Hepsinin emekleri çok değerli, çok güzel isimler. ‘’Batan Gün Kana Benziyor’’ aslında tek okuduğum bir eserdi, miksler sırasında Cengiz abi keşke sen de söylesen dedim, o an girdi stüdyoya söyledi o eseri, kırmadı beni.
- Yorumcu kimliğinizin yanında besteci kimliğinizi de öğreniyoruz ki bu albümde karşılaşamıyoruz ama. Bir ikinci albümde değerlendirmeyi düşünüyor musunuz kendi çalışmalarınızı da. Belki erken diyeceksiniz ama bir sonraki albümü de şekillendirmeye başladınız mı acaba? Yine bu yolda, bu çizgide mi hayata geçecektir böyle bir çalışma, sürprizler olabilir mi başka?
- Beste yapmayı, söz yazmayı nefes almak gibi seviyorum yani sevsem de sevmesem de yapmalıyım:) Şarkılar genellikle içimden geldiği gibi, hiçbir tarza benzesin diye olmuyor ama benzetmem gerekirse tango, jazzy diyebilirim. İkinci albümün tasarısı kafamda hazır, daha çok benim şarkılarımın yer aldığı bir proje olacak muhtemelen. Benim için çalıştığım müzisyenler çok önemli. Bende enstrüman çaldığım için ve bunun ne kadar özel bir çaba ve yetenek olduğunu bildiğim için bir sonraki albümümde çalışacağım müzisyenlerle birlik olmak istiyorum, biraz daha grup gibi. Belki besteler benim, ses benim ama ruh beraberlikten çıkıyor. Sahnede de albümde de.
- Halen Cumhurbaşkanlığı Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nda görev yaptığınızı öğreniyoruz. Müziğin / müziğinizin dinleyiciler ile buluştuğu noktada / sahnede nasıl bir heyecan var, orada olmak nasıl bir heyecan adınıza?
- Sahne performansı bir sanatçı için su gibi bence. İnsan gerçekten susuzluk çeker gibi olabiliyor bir süre sonra.
- Ülkemizde müzikal anlamda son yıllarda çok daha samimi işler yapıldığını düşünüyorum. Artık çok daha rahat müzisyenler, çok daha uygun şartlarda albümlerini bizlere buluşturabiliyorlar, dinleyiciler üzerinde de hassasiyetler oluşmaya başladı, ne dersiniz umut hep var değil mi, daha da yolunu / tadını bulacak gibi geliyor mu size de her şey?
- Umut en çok kullandığım kelimedir, çok şey anlatır. Her an umut vardır, her yeni nefeste. Özgünlüğümüzü yitirmemeliyiz, popüler sunumlara aldanmamalı kimse. Biraz araştırınca çok daha özel şeyler bulunabiliyor. Kabuktaki inci tanesi gibi. Ülkemizde son dönemlerde özellikle kadınlardan çok başarılı besteciler, solistler çıkıyor ve tabii enstrümantal manada düşünürsek Türkiye gerçekten bir müzik krallığı.
- Peki siz kimleri dinliyorsunuz? Hayatınıza müzikleri ile kimler eşlik ediyor dünden bugüne?
- Özellikle enstrümantal müzikleri her türde tarzda dinleyebilirim. Caz, Türk müziği, klasik batı müziği, Brezilya, Küba müzikleri ve tabii ki Flamenko. Aklımdan çıkmayanlara gelirsek Sade, Melody Gardot, İncesaz, Camaron, Safiye Ayla, Amira Meducanin, Haris Alexiou, Yansımalar, Birsen Tezer, Cesaria Evora, George Benson.
- Ve son olarak müzik dünyanızın dışında nasıl bir portre var karşımızda? Günlük hayatınızda başka neler sizi mutlu ediyor, hayatınızın diğer renkleri nelerdir de diyebiliriz kısaca?
- Sanırım buna ilk olarak demek lazım :) Ezgi olmaya çalışıyorum; kendimi buluyor, kaybediyor, deneyimliyor, mutlu oluyor, üzülüyorum ama yürüyorum bazen de duruyorum, okuyorum, sözler yazıyorum. Dostlarım var hayatımın hediyeleri. Çok sevdiğim dostum Ayça Gürelman’ın eşliğinde yoga yapıyorum, muhteşem bir şey yoga. Felsefesi çok derin...