müzik - hâl / Fatih Ahıskalı

 

- Müziğe 14 yaşında ud çalarak başladınız ve bu süreci İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuarı’nda aldığınız eğitim ile devam ettirdiniz. Klasik Türk Müziği’nin yanında diğer telli enstrümanlara ve müziklerine de ilgi duydunuz. Müzik elbette hayatınızın parçası ama o yıllar ve bu eğitim süreci adına nasıl başladı, nasıl bir heyecandı?

- Müzik öğrenmeye Antalya Musiki Derneğinde başladığımda (1990) zaten kendi kendime de olsa bir miktar ud çalıyordum. Klasik Türk müziği, akranlarımın ilgi duyduğu o günün populer müziklerine göre daha zevkli, daha derin geldi. O heyecan ve o aşkla başladım müzik hayatıma. Antalya Lisesi orkestrasını arkadaşlarımla kurduğumda basçı yokluğundan bas çalmaya ve çok sesliliği işitmeye başladım. Her müziğin ve enstrumanın kendine ait bir keyfiyeti olduğunu o zamanlar hissettim. Konservatuara girdiğimde ise tesadüfen ve kendi kendime anladıklarım daha açık ve zevkli bir öğrenime sebebiyet verdi. Aslında o ilk heyecanımı hala muhafaza ediyorum. Çünkü öğrenmeyi çok seviyorum. Her yeni tını yeni bir heyecan.

- Konservatuar eğitimiz sırasında aynı zamanda da kariyeriniz için çok önemli bir adım attınız ve Yeni Türkü grubu ile çalışmaya başladınız. O günden bugüne bu birliktelik birçok proje olarak dinleyicinize de başarı ile yansıdı. Bu birliktelik nasıl başladı peki ve geçen süre içinde nasıl bir yolculuktu yaşadığınız Yeni Türkü ile?

- Udu ilk elime aldığımda (1987-1988) ''Tren Gelir Hoş Gelir'' türküsünden sonra ikinci eser olarak Yeni Türkü gurubunun ‘’Destina’’ isimli eserini çaldım. Albümü dinlerken ud ile eşlik ettim sayısız kere. Hemen sonra ‘’Akdeniz Akdeniz’’ albümünden Yılmaz Peşrevi çaldım. Bence Yeni Türkü’ye o zaman katılmıştım bile. Gerisi vesileler ve tesadüfler.   1997 senesinde ilk kez ‘’Yeni Türkü’’de sahne aldım. O sahneyi o kadar sevdim ki, halen devam ediyorum. Sayısız konserler, sayısız sohbetler, sayısız kavgalar.. Sevgi hep var olmuş demek ki. Sevgisizlik illetine hiç bulaşmadan ve her şeye rağmen bu günlere uzanmışız.

- Yine isminiz ile karşılaştığımız bir diğer önemli proje de ‘’Atlas Ensemble’’. 2000 yılında beş kıtadan 32 müzisyen bir araya geldi ve birçok ülkede konserler verdi. Yine bunu Kudsi Erguner gibi bir usta ile tanışmak ve çalışmak izledi. Bu projeden ve Ergüner ile çalışmanızdan biriktirdiklerinizi nasıl özetleyebilirsiniz?

- Çok özel bir projeydi benim için. Berlin Filarmoni’de konser verdik ve ben level atlamış hissettim kendimi. Bazı sahneler vardır çok özel hissettirir. Onlardan biridir. Kudsi Erguner’i orada tanıdım ve hergün daha çok şaşırttı beni. 4-5 dili anadili gibi konuşan, laf olsun diye konuşmayan, her lafından bir şeyler öğrenmeye çalıştığım dehadır kendisi. Keşke burada olsaydı da daha fazla paylaşabilseydik.

- Tüm bu çalışmalar ve birliktelikler Asia Minör, Kardeş Türküler, Ajda Pekkan, Tarkan, Kenan Doğulu, Ayşegül Aldinç, Aşkın Nur Yengi, Burcu Güneş, Fahir Atakoğlu, Funda Arar, Ferhat Göçer, Sıla, Deniz Seki, Keremcem gibi gruplarla, solistlerle devam etti daha sonrasında. Ve elbette Sezen Aksu ki birlikte çalışmalarınız sürüyor. Genç bir müzisyen olarak bu denli başarılı ve sağlıklı alınan bir yol var. Aynı zamanda da eğitmen kimliğinizin olduğunu bildiğim için sormak istiyorum. Bunun sırrı, müzikte başarılı olabilmenin ve doğru yol alabilmenin kriterleri nedir?

- Sevmek çok sevmek. Çocuğun kadar, sevdiğin kadar, annen kadar sevmek. Zaten diğer türlü ya alkolik, yada başka şeylerin bağımlısı yapar adamı. Müziğin kendi sarhoşluğuna bırakmak işi. Bir de kendini geliştirme arzusu. Her sene üstüne bir şeyler koyan müzisyenin tırmanması kaçınılmazdır. Bu her meslek ve herkes için geçerli aslında. Şansa kesinlikle inanmam. Bir de bir yerlere geleyim arzusu taşımıyorum. Belki o enerji özel insanlarla buluşturuyordur beni. Bilmem ki?

- Tadında bir albüm ve ‘’Akide’’. Geçtiğimiz aylarda İrem Recors etiketi ile buluştu bizlerle. Zengin bir albüm ile karşı karşıyayız, dinlediğimizde kayıtsız kalmamız mümkün değil bu çalışmalara. Bir solo albüm yapma fikri hep var mıydı ya da bu albüm süreci nasıl gelişti, nasıl şekil buldu peki?

- Solo albüm yapma fikri hep vardı. Ama ne yapmam gerektiğini anlamak biraz zaman aldı. Zamanında pop ve türkü albümü yapma girişimlerim bile oldu şarkıcı olarak. Fakat bitirdiğim kayıtları acımadan çöpe attım. Arkasında duracağım şeyler olmadığına kanaat getirdim çünkü. Arkasında durabileceğim ilk albümüm Akide oldu. Enstrümantal müzikte daha iyi ifade edermişim duygularımı meğer. Ama ölmeden bir türkü albümü muhakkak yapacağım. Bir de akide isminin isim babaları olan arkadaşlarım Gülşen Karanlık ve Murad Özdemir’e teşekkür ederim. Bana akide tadında bir hediye vermiş oldular.

- ‘’Akide’’ albümünde tüm düzenlemeler size ait. Altı beste yine sizin imzanız bir çalışma Febyo Taşel ile birlikte gerçekleşmiş. Beraberinde bir ud taksimi, bir ermeni türküsü bir de Francisco Tarrega’ya ait bir eser var. Bu repertuar seçimi nasıl gerçekleşti? Yine albümde çok değerli müzisyen dostlarınız var ki gerçekten baktığımızda her biri enstrümanının özel bir ismi.

- İlk önce albümün formuna karar verdim ve eserlerimi ona göre besteledim. Formsuz hiçbir yapıdan haz etmiyorum içinde parça parça güzellikler olsa bile. Melodileri bulup sonradan da düzenlemedim. Hepsi aynı anda çıktı. Beste bittiğinde düzenlemesi de bitmiş olmalı o vakit. Bir bütün olarak. Sonradan giysi giydikmek gibi geliyor beste üstüne düzenleme. Gançum em ari ari isimli Ermeni türküsünü senelerdir bir çok platformda çalmıştım zaten. Benim repertuarıma çok yakıştırdım formu tamamlaması açısından. Febyoyla yaptığımız bestenin hikayesi ise enteresandır. Evde bir gün ud çalarken eşi Funda Arar’ın soylediği yasak elma ismli parçanın intro melodisini çalmaya başladım ve ud için ne kadar şık bir melodi olduğunu düşündüm. Sonra başka üzerine başka melodiler besteledim ve Soytarı öyle çıktı. Febyo’ya da telefon açıp ortak bestemiz var artık dedim. Çok şaşırdı tabii. Ayrıca çok da sevdi.. Tarreganın Ararp kaprisi ise biraz fazla iddialı oldu aslında. Tüm klasik camianın çok iyi bildiği kült bir gitar eserini birebir udla icra etmem çok dikkat çekti. Bence ud için müthiş bir resital eseri oldu. Tüm bunlar bir yana Akide de yer alan ustaların parmaklarından çıktı müzik. Benimle beraber tüm çalanların heyecanı ve ruhunu taşıyor. Ne mutlu bana bu ustalardan destek ve sevgi aldığım için.

- Ötesinde ‘’Akide’ dilinin çok şey anlattığı enstrümantal bir albüm ve bu denli itina ile dinleyici ile buluşması, yerini ayrı bir şekilde almış olması heyecan verici. Peki siz albüm yayınlandığı günden bugüne nasıl tepkiler aldınız, nasıl yorumlar ya da nasıl karşılamalar oldu? Bu arada albüme dair olsun ya da başka projelere önümüzdeki günlerde başka ne gibi projeler bekleyecek siz adına bizi?

- Daha henüz olumsuz bir eleştiriyle karşılaşmadım. Bu demek değilki her şey olağanüstü. Ama kayda değer bir iş yaptığımın da farkındayım. Gelen tepkilerden çok memnunum. Bundan sonrası için itici güç oluyor bana. Yakın zamanda beni çok heyecanlandıran bir albüm çıkarıyoruz Bekir Ünlüataer ile birlikte. Bu usta sotistin sesiyle benim sözlü eserlerim ve türk müziğinden seçtiklerimiz bulunmakta. İki rebetiko ve bir Sezen Aksu bestesi var ayrıca. En az Akide kadar arkasında durabileceğim bir albüm.. Keyif veren çok güzel bir albüm.. Fazla beklemeyeceksiniz.

- Enstrümanınız olan ud üzerine de biraz konuşmamız gerekirse hayatınızdaki yerini en güzel hangi cümleler ifade eder. Ud diğer enstrümanların içinde ülkemizde peki nasıl bir yerdedir? Bugünün gençlerinin ud’a göstermiş oldukları ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Ud bir dönem çok popülerdi. Coşkun Sabahın etkisi bunda çok büyük tabiî ki. Şimdi o kadar popüler değil ama yine de vazgeçilmezlerden biri. Bu günün gençleri hertür müziğe ilgi duyabilen daha açık müzikseverler. Müzikte ırkçılık git gide azalıyor. Trompeti çok seven tanburu da bir o kadar sevebiliyor. Beni bu günün gençleri çok heyecanlandırıyor. Her enstrümana ilgililer. Ud da bunlardan biri. Ud benim için sayfa sayfa yazılabilecek her şey.

- Dünden bugüne müzik hayatınızda hep vardı; peki önceliği kimler aldı? Siz müzik dünyasında bir dinleyici olarak peki kimler ile mutlu oldunuz, kimleri özellikle ayrı tuttunuz? Yine özellikle çalışmayı düşündüğünüz bir isim, bir müzisyen var mı bu anlamda?

- İyi olduğunu düşündüğüm her şeyi dinledim. İyi olan herkes özeldi benim için. Eğer isim sayarsam bitmez bu röportaj :) Herkesin ayrı bir yeri var benim için. Amaaa  kalbinin temiz olduğunu tınılarından hissettiğimde.

- Ve son olarak müziğin sustuğu yerdeyiz ve orada notalar yok. Hayatınızın diğer renkleri nelerdir, sizin için neler özeldir örneğin nerelerde olmak ruhunuza iyi gelir? Bilmediğimiz başka özel uğraşları var mı sizin? Bir gününüzün diğer tatları nelerdir özetinde?

- Tarihe ve sanat tarihine çok ilgim var. Saatlere karşı özel ilgi duyuyorum( saat takmam ama). Oğlumla vakit geçirmek ve onunla yeniden öğrenmek. Bir de geçmişte amatör futbol oynadım ve müzisyen dostlarla Pazartesi günü halı saha maçımız var. Tüm haftanın stresi orada erir.

- Daha nice albümde, nice şarkıda yeniden görüşebilmeyi dilerim. Çok teşekkür ederim bu keyifli söyleşi için. ‘’Akide’’ tadında güzelliklere …

- Ben de çok teşekkür ederim.

 


Fatih Ahıskalı - Fayton

Müzik: Fatih Ahıskalı

 

Fatih Ahıskalı Web Sitesi

Söyleşi : Kadri Karahan / Mayıs 2010