F.Gül Yanık

fgulyanik@gmail.com

 

 

 

10 PARMAĞINDA 20 MARİFET

 

 

 

 

 

 

İşte bazı seçilmiş insanlar böyle oluyor… Mucizevi bir şekilde bir parmakta iki marifet taşıyabiliyorlar. Feyyaz Kuruş için bir atasözü geliştirilse, sanırım “Bir elin sesi, kim bilir iki elin nesi var” şeklinde olurdu (:

Sebeplerini anlatmadan sonuca geldim değil mi? Durun durun baştan alayım:

Feyyaz Kuruş’un müzik yolculuğu 16 yaşında İstanbul’da sahne müzisyenliği yaparak başlıyor. Lise orkestrası ile müzik yarışmalarında aldığı birincilik ödülleri, ileride alacağı müzik ödüllerinin teminatı oluyor adeta…

1984’te girdiği İstanbul Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuarı Temel Bilimler bölümünde viyolonsel eğitimi alıp, aynı zamanda gitar, bas gitar ve keyboard çalarak da sahne hayatına devam ediyor. Ve dahası bir de o dönemin popüler rock grubu olarak bilinen Grup Piramit’i kuruyor. Bu grupla birlikte verdikleri konserlerin ötesinde, başta Zerrin Özer olmak üzere, pek çok popüler sanatçıya sahnede eşlik ediyorlar.

1987-1990 yılları arasında üst üste 4 kere Eurovision Türkiye finallerinde besteci, söz yazarı, aranjör ve solist olarak sahne alıyor. Yine bu dönem belli başlı reklam jingle’larına da imzasını atıyor.

Türk Pop’unun altın çağları diyebileceğimiz 90’lı yıllarda hit olmuş pek çok şarkının mimarı olarak döneme damgasını vuruyor. Özellikle bu yıllarda, Türk Pop Müziği’nin kimliğinin oluşmasındaki katkıları yadsınamaz.

Toplam 130 kadar söz ve beste, 400 kadar aranje yaptığını da hesaba katarak çıkardığı hitlere ve aranjelere şöyle bir bakalım:

  • Burak Kut: Benimle Oynama, Yaşandı Bitti
  • Ebru Gündeş: Fırtınalar, Aşkta Hiç Kâr Etmedim
  • Serdar Ortaç: Yaz Günü, Sana Uzandım, Hesap Sorunu
  • Zerrin Özer: Paşa Gönlüm
  • Reyhan Karaca: Sevdik Sevdalandık
  • Hakan Peker: Ateşini Yolla Bana, Köylü Güzeli,  İllaki Aşk Arıyorum, Karam
  • Zafer Peker: Sensiz Sabah Olmuyor
  • Emrah: Narin Yarim, Dura Dura, Ya Hey, Sabır, Keyfe Keder
  • Pınar Aylin: Yalvaramam
  • Davut Güloğlu: Dur Orda Dur, Adam Olmaz
  • Kerim Tekin: Kız Bana Değer mi?
  • Mine Koşan: Yok Dostum Zor Dostum, Yalelli, Zalim

Bunların ötesinde, Mustafa Sandal, Gökhan Özen, Ferda Anıl Yarkın, Gülben Ergen, Hülya Avşar, Özlem Tekin, Grup Vitamin, Asya, Ali Güven, Murat Başaran, Asena akla gelen diğer örneklerden bazılarıdır.

Ayrıca, eserlerini seslendiren Elissa, Nawal El Zoghby, Jamshid gibi Ortadoğu asıllı yorumcularla da beraber çalışmaları vardır.

Besteci, söz yazarı, aranjör, müzik direktörü kimliğine, 1997’de kurduğu Kuruş Müzik Prodüksiyon ile birlikte müzik yapımcılığını da ekleyerek 10 parmağında 20 marifet olduğunu bizlere kanıtlamıştır (:

 

 

- Söz yazarı, besteci, aranjör, müzik direktörü, icracı, prodüktör, kimi albümlerde geri vokal ve de 1987-90 yılları arasında Eurovision finallerinde 4 kere arka arkaya besteci, aranjör ve solist olarak da sahne almış bir müzisyen olarak, müzik alanında yapılabilecek hemen her şeyi yapmışsın (: Bunların üstüne kendi kurduğun Kuruş Müzik Prodüksiyon’u da eklersek, aslında yapmadığın tek şey kendi albümün olmuş… Bir müzik projesi olarak kendi solo albümünü yapmayı düşünmez misin?

- Tabiki kendi albümümü yapmayı düşünüyorum ve çalışmalarına da başladım, ama ne zaman son şeklini alır ve tam olarak biter bilemiyorum... Bu arada yanlış anlaşılmasın albüm, bildiğimiz vokal performansına dayalı şarkı albümü değil. Bunu da ayrıca belirtmek isterim.. Enstrümantal ağırlıklı ve bazı yerlerde konuk sanatçıların (tabiî ki benim de) back vokal olarak yer alacağı farklı bir tarz olacak .
 
- Bazı şarkılar, yaratım hikâyeleri ile özel ve ayrı bir yerdedir yaratan için. Hikâyesi ilginç olan bir şarkın var mı?

- Mesela Ateşini Yolla Bana (Hakan Peker) oluşurken çok enteresandı… Çok sıkıntılı ve keyifsiz; özetle mutsuz bir akşam geçiriyordum. Home stüdyoma geçip biraz çalışırsam kafamı dağıtabilirim diye düşündüm… Fakat inan saatlerce bir nota dahi yazamadım. Sonra dışardan gelen gürültüler dikkatimi çekti ve cama doğru yürüdüm. Dışarıda insanlar bir ateş yakmış, çoluk çocuk, genç, yaşlı ateşin üzerinden atlayarak o kadar eğleniyorlardı ki anlatamam sana! Hıdrellez akşamıydı. Görünen o ki herkes çok mutluydu. İşte o an “Yahu şu ateşi bana da yollayın” demek geldi içimden ve sonrası bir anda çıkıverdi. Sanırım o ruh haliyle şarkının tamamını (söz - müzik ) 10 dakikada bitirdim.

- Mucizevi!!

- Bir başka hikâye daha anlatayım sana. Bu da Sevdik Sevdalandık’la (Reyhan Karaca) alâkalı. Şarkının melodisini ve düzenlemesini zaten daha önceden hazırlamıştım. Sözlerini de o akşam Zeynep Talu ile beraber stüdyoda yazdık ve Reyhan'a pilot (demo) olarak okuttum. Aynı akşam geç saatlerde albümün yapımcısı ve çok sevdiğim arkadaşım Mustafa Kekeva'nın (Yaşar Plak) evine gittim ve demo okuma kaydını  defalarca dinledik.. Çünkü bu şarkı çok önemliydi ve muhtemelen albümün çıkış şarkısı olacaktı. Fakat her dinleyişten sonra Mustafa, “Çok güzel olmuş ama sözlerde bir şey eksik” deyip duruyordu. Ben de her defasında “Ne eksik söyle düzeltelim ya da tamamlayalım, hepimizin içine sinsin” diyordum ama aldığım cevap hep aynıydı: “Bilmiyorum bir şey eksik işte, ifade  edemiyorum” ya da “Sana tarif edemem” diyordu Mustafa. Tabiî ki benim için çok sinir  bozucu  bir durumdu bu. Sabahın 4’ü oldu ve biz aynı şeyleri konuşuyorduk.

Daha sonra, Mustafa yatmak için odasına gitti.. Tabiî ki doğal olarak uyku o gece bana haramdı artık. Ve kâğıt kalemi elime alıp sözlerdeki eksiği bulmak için oturup düşünmeye başladım… Artık gün ağarmıştı ama bana göre eksik yoktu. Ve gözlerimi kapatmadan önce bir dörtlük yazdım...

Anladım bir şey eksik
Bulamadım nerde
Sorma hiçbir şey sorma
Aklım başka yerlerde

(:

Sonuç olarak Mustafa'nın bir şey eksik dediği dörtlüğün sözlerinin yerine bu sözleri koyduk... Artık hiç bir eksik kalmamıştı (: (:         

- Severek dinlediğimiz onca şarkından sadece ikisinin hikâyesini şimdi bilerek o şarkıları dinlemek bambaşka bir keyif olacak (:

Şimdi biraz gerilere gidelim: 16 yaşında sahne müzisyenliği yaparak müzik hayatına adım atmışsın. İlk sahneye çıktığında neler hissediyordun? Şu an bulunduğun noktada olmayı hayal ediyor muydun?

- İlk sahneye çıktığımda aldığım keyfi sana anlatmam mümkün değil. Okul orkestrası haricinde profesyonel bir orkestrada çalmak, o yaşta çok gurur verirci ve çok keyifli bir deneyimdi benim için. Profesyonel müzisyen olmak küçüklüğümden beri idealimdi zaten ve hep bunun hayalini kurardım. Sonuçta idealim ve hayalimin peşinden gittim. Bu arada ilk bestemi 15 yaşında yaptığımı da söylemeliyim. Doğal olarak bu işin eğitimini de aldıktan sonra şu anda bulunduğum noktayı hayal etmek zor olmadı benim için.

- Peki bu müzik tutkusu ilk nasıl başladı? İlk enstrümanın hangisiydi? 

- Tam olarak hatırlamıyorum ama sanırım 4-5 yaşlarında iken Laleli'de bir müzik dükkânının önünden geçerken vitrindeki  kemanı  bana  alması için anneme yalvarmışım. Sanırım annem de, “Çocuk işte. Biraz ağlar, daha sonra susar” diye düşünmüş olacak ki; pek ciddiye  almamış bu durumu (: Sonuçta keman alınmayınca, çok üzülmüş ya da çok sinirlenmiş olmalıyım ki; annemin elinden kurtulup kaçmışım (: Saatler sonra beni  Beyazıt'ta  İstanbul Üniversitesi’nin ana kapısına yakın bir yerde bulmuşlar..İlk enstrümanımsa orta okul yıllarında harçlıklarımı biriktirip aldığım klasik gitar olmuştur.

   


 
- Gelelim aranjör kimliğine yönelik bir soruya: Bir şarkının sevilmesi için o şarkıyı düzenlerken dikkat edilmesi gereken en önemli kıstaslar sence nelerdir?

- Öncelikle şarkının kendisi önemli. Sözü ve melodisi samimi olmalı. Yorumcunun hangi  kitleye hitap ettiğini unutmadan ve popülerliğini göz önünde bulundurarak düzenleme yapılmasını doğru buluyorum. Ama yine başta söylediğim gibi şarkının kendisi (sözü ve melodisi) esastır. Buradaki samimiyeti düzenlemeye de taşımak gerekir.

- Bir müzisyen olarak en çok hangisisin: Besteci? Söz yazarı? Aranjör? Enstrümanist? Prodüktör?

- Prodüktörlük kavramını müzisyenlik kapsamına sokmak doğru olmaz bence. Ben her şeyden önce müzisyenim. Duygularımı ve birikimlerimi, beste, söz ve düzenleme yaparak yansıtabiliyorum. Bu zamana kadar yaklaşık 130 beste (beste veya söz ya da sözlü beste), 400 düzenleme yaptığımı düşünürsek sanırım aranjörlük vasfım daha ağır basıyor.

- Türkçe Pop Müzik tarihinin sence en keyifli dönemi hangisi? Şu an gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsun?

- Bence en keyifli dönem 1991-2001  yılları  arasıydı.. Bu yıllar içerisinde Türkçe Pop Müziği’nin kimliği oluştu. Şu an ki durum çok daha farklı. Çünkü sektörün içinde bulunduğu kriz yapılan işlere doğrudan yansıyor. Doğal olarak çok nitelikli ya da düzgün işlerle karşılaşamıyoruz. Umarım yakın bir zamanda bu olumsuzluklar aşılır.

- Türk Müziği eğitimi almanın aranjörlüğüne nasıl bir etkisi / katkısı oldu?

- Çok fazla bir etkisi olmadı açıkçası. Bilindiği gibi Türk Müziği tek seslidir sonuçta. Altında belli bir armoni ya da kontrpuan yoktur. Düzenleme yapmak ise çok farklı bir olaydır. Öncelikle armoni ve kontrpuan sistemini bilmeniz gerekir. Ama zaman içerisinde hangi armonilerin üzerine hangi makamların yakıştığını, ya da hangi Türk Müziği enstrümanının nasıl bir altyapı üzerinde daha iyi tınladığını ister istemez öğreniyorsunuz.
 
- En keyif alarak çalıştığın yorumcular kimler?

- Genelde bütün albümlerde keyifli çalışırım çünkü müzik bir keyif alma işidir. Ama performanslarından keyif aldığım yorumcuları soruyorsan eğer: Zerrin Özer ve Mine Koşan'ı sayabilirim.         

- Peki, Türk Pop Müziği tarihinde en beğendiğin aranjörler hangileri?

- Şerif Yüzbaşıoğlu, Onno Tunç, Ozan Çolakoğlu.

- Biraz da Kuruş Müzik Prodüksiyon’un yaptığı ve ileride yapacağı işlerden bahseder misin?

- Kuruş Müzik Prodüksiyon bu zamana kadar Ali Güven, Emrah ve Orhan Cebeci gibi isimlerle çalıştı. Ama maalesef sektörün içinde bulunduğu kriz yüzünden şu an pek faal değil. Kriz aşıldığında tabiî ki prodüksiyonlar devam edecek. Özellikle yeni ve yetenekli isimlerle yola devam etmeyi düşünüyorum.
 

- Ortadoğu-Türki Cumhuriyetler ve Yunanistan’da bir çok eserin seslendirildi. Avrupa’ya ne zaman açılıyorsun (: Buna yönelik çalışmaların var mı?

- Evet, bu ülkelerde birçok şarkım kullanıldı ve kullanılmaya devam ediyor. İşin üzücü tarafı bunların çoğunun izinsiz kullanılmış olması. (Bu konuda gerekli bütün yasal işlemleri yapmama rağmen henüz bir sonuç alamadım bunu da belirtmek isterim.) Avrupa’ya açılma meselesi biraz karışık. Her müzisyen gibi ben de bunu hayal ediyorum ama bazı gerçekleri de unutmamak lazım. Avrupa ya da gelişmiş dünya ülkelerine müzik yapmak için öncelikle onların müzik marketlerinde yaptığınız işlerin yer alması gerekiyor.. Ancak bu sayede ciddiye alınabilirsiniz ve o ülkelerin müzik sektöründe yer alabilirsiniz. Yoksa hiçbir Avrupalı yapım şirketi “Feyyaz Kuruş bizim şu artistimize (yorumcumuza) prodüktörlük yapsa ne iyi olur” diye düşünmez.. Sonuçta, öncelikle sektör olarak kendimizi geliştirip Avrupa pazarına sokmalıyız ki böyle bir durum söz konusu olabilsin. Umarım bunu yakın bir zaman içerisinde başarırız ve bu sayede ben ve benim gibi bir sürü müzisyen arkadaşımın da önü açılır.                                                                 

- Son olarak, bu söyleşide cevaplamaktan büyük keyif duyacağın (ama benim henüz sormadığım) bir soru var mı? Onu sormadan sonlandırmayalım (:

- “Sence sektörün krize girmesinin sebebi nedir? Bunda telif haklarına yeterince saygı gösterilmemesinin etkisi var mı?”                                                     

Cevaplıyorum: Kesinlikle var. Hatta en önemli etken diyebilirim. Sonuçta bu bilinci bir an önce oturtmamız gerektiğini düşünüyorum. Ve kendi adıma bu konuda üzerime düşen her şeyi yapmaya çalışıyorum. Daha önce yönetim kurulu başkanlığını da yaptığım M.S.G’de (Müzik Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği) halen yönetim kurulundayım. Bu konu sadece müzik dinleyicisinin illegal yoldan müzik dinlemesi ile sınırlı değil. Bu sorun genel olarak, müziği halka yayınlayan ticarî kurum ya da işletmelerin (T.V, radyo, bar, disko, cafe, restoran, vs.) bilinçlenmemesi ve 5846 no’lu yasaya saygı göstermemesinden kaynaklanıyor. Şunu unutmamak gerekir ki; yaratılan her müzik eserinin bir bestecisi, söz yazarı, aranjörü, yapımcısı ve yorumcusu vardır. Ve bu insanların tek derdi dinleyiciye iyi ve kaliteli bir müzik eseri sunmaktır. Bugün ülkedeki müzik sektörünün içinde bulunduğu durumu göz önüne alırsak, bu koşullarda (ekonomik olarak) bırakın iyiyi ya da kaliteyi, bu insanlardan üretim beklemek sizce ne kadar doğru olabilir? Bu yüzden telif hakkı bilincinin bir an önce oturmasını dilemekten başka çaremiz yok. Ancak bu sayede sektör kendini kurtarabilir ve kaliteli işlere imza atabilir. Eminim işte o zaman Avrupa ve dünya marketlerinde bizim de müziklerimiz yer alacaktır.

 

ARALIK 2009