Bir akşamüstü… Hafif yağmur çiseliyor… Arabayla sahilde ilerliyorum. İçimden “Hadi bu şarkı benim olsun” diyerek rastgele bir radyo kanalı tuşluyorum. Ve Mustafa Ceceli’nin ne zamandır beklediğim albümünün çıkış parçası Hastalıkta Sağlıkta’yı ilk o zaman dinliyorum. Huzurlu, naif, duru sözler… Herhangi bir makyaja gerek duymadan doğal güzelliğiyle sokağa çıkmış bir çocuğun içinden geçen herhangi bir şeyi, kalbini hiç çarpıtmadan söyleyivermesi… Öylece… Kim bu dedim… “Yanabilir saltanatlar, olsun yeniden yaparız. Bizde bu sevda sürdükçe, ölsek de yan yanayız”diye insanın kalbine işleyen sözlerin ve bestenin mimarı kim… Gülşah Tütüncü adını ilk o zaman duydum. Geç bir keşif oldu benim için. Resmen hayıflandım. Müzisyen’e kendisini davet ederek kimse benim durumuma düşmesin, Gülşah’tan hiç kimse mahrum kalmasın istedim (:
Aslına bakarsanız kalmayacak da zaten, çünkü çok yakında, öncelikle bir single, sonra da tüm söz ve müzikleri kendisine ait olan ve DMC etiketiyle raflardaki yerini almaya hazırlanan bomba gibi bir albüm geliyor. Albümde üç farklı kadın var. Değişik ruh halleri… Hepimizin içinde taşıdığı birden fazla “ben”ler… Ama yerinizde olsam, albümü bekleyecek kadar sabırlı olmam ve Gülşah’ı derhal yakın takibe alırım.
Gülşah’a sordum: “Şöyle bir çocukluğuna uzanıp, bugünlere film şeridi olup aksak ve baksak: Sen sahne için yaratılmış olabilir misin acaba?” diye, bana “Kesinlikle evet” dedi. Hakkı var… Daha konuşmayı bilmezken, TV’deki reklam jingle’larını mırıldanırmış Gülşah. Annesinin durumu fark etmesi üzerine, çok geçmeden 7 yaşında kendini TRT çocuk korosunda radyo, televizyon ve stüdyo kayıtlarının arasında bulmuş (: Hatta çocuk şarkıları yarışmasında Uğur Başar’ın şarkısı Bez Bebek ile birinci de olmuş…
İlkokuldan sonra İTÜ Devlet Konservatuarı’na girmiş. 11 yaşındayken, ruh eşiyle orada tanışmış. Kim mi o? Keman tabiî ki canım… Gülüyorsunuz ama ben ciddiyim. Sahnede siz hiç Gülşah’ı kemanıyla izlediniz mi? Sahnede kemanıyla o kadar bütünleşiyor ki, onu izlerken o mu kemanla dans ediyor, keman mı onunla ayırt edemiyorsunuz. Sanki Gülşah, sahnede kemanın kendisi oluveriyor. Bir kemanın yüz ifadesine, mimiklerine, ruhunda olup bitenlere tanık olmak istiyorsanız Gülşah’tan daha iyi bir alternatif düşünemiyorum. Zaten yay burcu (: Kemanın yayıyla belki bu yüzden arası bu kadar iyidir. (Ben burçlardan en fazla bu kadar anlıyorum işte…) Unutmadan ilave edeyim, zamanında arkadaşlarının ikinci el bir otomobil aldıkları parayla Gülşah kendine bir akustik keman almış. Aralarındaki aşka öyle kolay kolay paha biçilmez yani…
Ha ne diyorduk… Sonrasında Gülşah, İTÜ solisti oluyor. Senelerce, gelsin keman resitalleri, gitsin senfoni orkestraları… Sonra Cemal Reşit Rey Senfoni Orkestrası, devlet tiyatrolarındaki oyunlar, müzikaller… Bir yandan verdiği keman dersleri…
Konservatuar eğitimini tamamladıktan sonra klasik müzik yerine pop müziğe yönelmiş. Gülşahmaran isimli bir grup kurmuş 2003’te. Grubun hem enstrümanisti, hem solisti... Solist tabi ya sahi bilmiyorsunuz; Gülşah söz yazarlığı ve besteciliğinin yanı sıra sahnede hem şahane keman çalıyor, hem güzel şarkı söylüyor, hem dans ediyor… Sahnede müzikal kaliteyi korurken, enerjisiyle izleyenleri muazzam bir şovdan da mahrum bırakmıyor. Sahne Gülşah’ın yeri… Orda tam kendi gibi…
Bunların yanı sıra Sezen Aksu, Mustafa Sandal ve Yaşar’a sahnede kemanı ve vokaliyle eşlik etmiş, dinlediğimiz pek çok popüler albümde de enstrümanist olarak yer almış. Geçtiğimiz haftalarda müzik marketlerde yerini alan Emre Altuğ’un single albümünde yer alan Sev Diyemem isimli, gerek söz, gerek beste olarak Yeşilçam’ı anımsatan Gülşah Tütüncü şarkısını da dinlemeniz için söyleşinin sonuna ekledik.
Yeni bir şey ortaya koymadıkça üretmenin gerekliliğine inanmayanlardanım. Var olanı tekrar ya da taklit etmek görüntü kirliliği ve kalabalıktan başka bir işe yaramaz diye düşünürüm. Eğer daha önce var olmamış bir şey üretecek ya da var olanın üstüne yeni bir şey koyabilecekseniz, o zaman başka…
Bazıları sadece şarkıcıdır, bazıları sadece besteci, bazıları sadece enstrümanist, bazıları sadece söz yazarı… Bazen bazıları hepsi birden oluverir ama “aranjeyi de varsın başkası yapsın, benim işim değil” diyebilir. Gülşah’sa yazdığı şarkıların aranjelerine kadar uğraşır, bazen bir bestesine uygun kick’i 2 hafta arayabilecek kadar delidir (:
Bence Gülşah Tütüncü, içinde taşıdığı müzikal yetenek ve birikimle, ileride çokça konuşulacak şarkıların ve çokça taklit edilecek sahne duruşunun mimarı olacaktır… O gün geldiğinde, Gül demişti dersiniz (:
Bu arada, ikimizin ortasına geçip dilek tutmak serbesttir (:
- Diyelim bir sepette sana dair 5 özellik var: söz yazarlığın, besteciliğin, kemanın, şarkıcılığın ve sahne şovun (: Issız bir adaya düşsen ve bu sepetten yanına sadece 2 şey alabilecek olsan, hangilerini seçerdin? (:
- Kemanı ve şarkıcılığı seçerdim... Diğerlerini sağlama alarak tabi ki (: Söz yazmak ve beste yapmak için bana sadece üzerine nota yazabileceğim bir şeyler yeterli. Onu da doğadan, yapraktı, ağaçtı derken bulurum. Ada yerlileriyle de sahne şovu meselesini hallederiz (:
-Bu adanın tek yerlisi sensin ama Gülşah (: Issız ada bu ahahah! Ama dur, eğer sahnede benim için “Ada Sakinleri”ni söylerseniz, senin için 3-5 tane yerli indirebilirim ortama (:
- “Ada Sakinlerinde Bekliyorum” ahahaha (:
- Gelelim albüme… Kendi solo albümünle ilgili uzun zamandır çalışmaların olduğunu biliyorum. Sanırım dinleyiciye ulaşması biraz gecikti albümün. Albüm çalışmasına başlangıç sürecinden bugüne neler oldu?
- Klasikten geçen mükemmeliyet hastalığı bana da bulaşmıştı, yap bozlar, olmadı bir dahalar vb.. Klasik, klişe yada kişisel değil, popüler bir müziğe giriştiğimi hatırladım bu arada müzikte daha salt olabilmeyi, söz yazarken de kendi özelimi nasıl umumi bir hale dönüştüreceğimi öğrendim. İnşallah yakında herkesin dinleyeceği sonuçtan kendi adıma memnunum, geçti o mükemmeliyet hastalığı (:
- Peki biraz albümün içine girelim. Nasıl bir albüm olacak bu, albümün adı ne olacak, bize bu albümle en çok ne anlatmak istiyorsun, kendi şarkılarını mı seslendireceksin, sorularıma hakim olamıyorum biri beni durdursun (((:
- Adı sonradan belirlenecek albümde kendi yazdığım sözleri ve besteleri kullanacağım.. Çok lafım var içimde kalan, ne kadar dışa dönük biri gibi görünsem de kendi özelimde içine kapanık biriyim aslında, birilerine anlatmaktansa yazmayı seçmişim çocukluğumdan beri, seviyorum demeyi de bilmem ben, sövmeyi de, bunları bildiğimi hatırlatan ve kanıtlayan tek şey yazdığım ve söylediğim şarkılar... Sanırım bu yüzden slow şarkılarda sevmeler taşıyor, sövmeler, kavgada söylenmez sözler...
- Sahneye geleyim… Sence sahnede daha önce yapılmamış, ama yapılsa en büyüleyici etkiyi bırakacak şey ne olurdu?
- Yaşadığımız şu teknoloji çağında öyle bir şey kalmadı artık demek istiyorum ama bunu da sadece buna bağlamak istemiyorum. Sonuçta ben çocuktum, Michael Jackson'ı seyircilerin önünde birkaç saniye içinde bir kapsülün içine koydular ya da bir yerlerine füze taktılar her neyse (: O da hooop uçuverdi, seyircilerin üstünde dakikalarca turladı turladı turladı sonra öööyle havada uça uça çıktı gitti adam, ben büyüdüm koca kız oldum hala Türkiye’de öyle uçan görmedim (:
- Ahahahahahah (((:
- Görsem de şaşırmam artık şu devirde ışık vb.. şov malzemeleriyle sahne ilizyonu yaratmak gayet mümkün artık. Geçtiğimiz yıllara nazaran sahne, ışık ve ses anlamında iyi ekipmanlar edinilmeye başlandı, sadece elimizde olan doğru malzemeyi hala gerektiği kadar iyi kullanamıyoruz. Bunu yapabilmek için müthiş bir hayal gücü, bu hayali gerçekleştirecek bir ekipman ve bu ekipmanı ustaca kullanabilecek olan bir ekibe, son olarak da sıkı bir çalışma sürecine ihtiyaç var.
Havada, karada, denizde çalındı söylendi. İnsanlar artık bir saniye içerisinde tümden elbiselerini değiştiriyorlar, kayboluyorlar, geri geliyorlar, o oluyor bu oluyor, internette her saniye şok edici bir şeyler görüyorum ama dünya yerinden oynamıyor, artık herkes en olmaz şeylerin dahi olabilirliğine alıştı; bu yüzden en büyüleyici diye bir kavramım yok artık sadece büyüleyici var benim için... İçinde yaratıcılığı, zekası, estetiği vb.. olan bir çok şeyden büyülenebilirim...
- Bir müzisyen olarak seni diğerlerinden farklı kıldığına inandığın şeyler neler?
- Farklı değilim uzaktan bakıldığında. Yakından görmek lazım… Bütün dünyada kullanılan topu topu sekiz nota ve aralıkları var; herkesin derdi, tasası, neşesi, eğlencesi genele vurursak aynı. Ölüm, kalım, sevgi, özlem, neşe, yalnızlık, savaş, nefret, haksızlık ve böyle uzayıp giden başlıklarla dolu bir listeden oluşan, adına hayat dediğimiz gerçek... Ben de bunlardan bahsediyorum bu sekiz notayı kullanarak, dünyanın öbür ucundaki bir adam da… Kimin neyi nasıl dediği ve nasıl sunduğu mühim olan... Kendi farklarımı kendim isimlendirmem yakışık almaz, bu sözün sırasını dinleyene, izleyene bırakmak lazım. İnsan kendi adını bile koyamıyor ebeveyni istediğini veriyorken. Siz istediğiniz kadar güzelim deyin, karşıdaki sizi güzel bulmadıkça güzel değilsiniz. O kadar gerçek, o kadar samimi ve o kadar .... olmalısınız ki karşıdaki siz söylemeden olduğunuz doğru hali size yakıştırsın.
- Sence müzisyen olmak için ne yeterlidir / ne yeterli değildir?
Bir müzisyen için hiçbir şey yeterli değildir; hep daha fazlası vardır, son nefesine kadar da yarım kalmış bir şeyleri hep olacaktır, bu sadece müzik için değil her sanat dalı için geçerlidir.
- Türkçe müziğin geldiği noktayla ilgili ne düşünüyorsun? Nerdeyiz, nereye gidiyoruz, nerede olmamız lâzım, seni kızdıran, bağırtan, “kardeşim bu da böyle olmaz ama!” dedirten olaylar, durumlar var mı? Hadi paylaş bizimle (:
- Birçok insanın aksine çok iyi gelişmeler olduğunu düşünüyorum, elbette hala çok eksiğimiz var ama asla yetenek anlamında değil. Ülkemden yetenekler fışkırıyor. Çalışma, mantık, hayal gücü gibi eksiklerimiz var. “Bu da böyle olmaz ki” cümlesini pek az kurarım, hatta kurduğumda bile karşımdakine değil kendime kızarım. Böyle bir haddim olmamalı; çünkü alıcısı varsa, satıyorsa, konserine gidiliyorsa, bir kesim bunu seviyor demektir. Benimse sevilen, seçilen bir şeye söz söyleme hakkım olmamalı. Seçmiyorsam eğer, dinlemem, izlemem. Bu kadar yani, dert değil. Ben asıl çalışmak yerine, saatlerce, günlerce konuşa konuşa müziği, ülkeyi kurtaranlara kızıyorum. Bana göre az laf çok iş. “Bu da böyle olmaz” biçiminde konuşma; “Bu da böyle olur” biçiminde yap.
- Yıllarca senfoni orkestralarında, klasik keman resitallerinde çalmanın yanı sıra, Sezen Aksu, Yaşar, Mustafa Sandal gibi pek çok şarkıcıya sahnede vokalin ve kemanınla eşlik ettin. Eminim bilsek kahkahalarla gülebileceğimiz kadar komik ya da “vaaay şu işe bak” diye şaşırabileceğimiz kadar ilginç pek çok anı biriktirmişsindir. Bu anılardan bize bir buket yapsan?
- Dört gün kaldığımız Dubai konserinde çok misafirperver olmaları bir yana, yağları ya da damak tatlarının bize pek uymamasını anlatayım o zaman, belki şu an gülümsüyorum ama o zaman bayağı bir ağlamaklıydık, bildiğin aç kaldık! Açlıkla terbiye olamadık, neredeyse birbirimizi yiyecek hale geldik (: Birinin çantasının kenarında kraker kalmış mesela, on dört kişi üstüne atlıyor filan... Son gün Türk büyükelçiliğinde yemek verildi sanırım, bizim yağlardan, bizim aşçılarla yapılmış olsa gerek; ne ayıp kaldı, ne karizma, bütün ekip resmen saldırdık, dolup taşan tabaklar yetmedi utanmadık, ikinciyi, üçüncüyü aldık ((:
- Sen sahneyi bütünüyle kullanmayı seviyorsun değil mi? Yani çıkıp sadece şarkını söylemektense, şov kızı da olarak beklenenin çok çok üstünde bir performans sergiliyorsun. Müzikal yeteneğini, yaratıcılığıyla birleştirip, seyircisine hem anlamlı, hem eğlenceli bir gösteri sunan, şov kızı olduğunu düşündüğün başka yetenekler var mı sence Türkiye’de?
- Sadece kız değil, erkek olarak da potansiyel kişiler var harika dans eden, tiyatral yeteneklerle şarkı söyleyen vb.. Fakat bu insanlar ekseriye önde duran isimlerden ziyade, onların yanında sahneyi renklendiren kişiler oluyorlar. Bu insanların fark edilmeleri lazım, kimse de kimseyi bu kalabalıkta kolay kolay fark etmiyor. Bunu yaptığına inanan insanlar varsa, vakit kaybetmeden projelerini hayata geçirmeliler.
- İlerisi için müzikal hedeflerin neler?
- Sürekli üreten ve sahneleyen biri olmak istiyorum, bu yeterinden fazla derin, karmaşık ve bitmeyen uzun bir süreç zaten...
- Türkiye’de ve dünyada kimleri takip ediyorsun?
- Müzikte ayrım yapmam, her tarzın öncüsünü, bu öncülüğün ipini hakkıyla göğüsleyip alıp götüren herkesi severek, merak ederek, inceleyerek dinlerim.
- Besteciliğinin yanı sıra, iyi bir söz yazarısın… Edebiyatla aran nasıl?
Edebiyat genel kültürü olarak çok eksik yanım olduğunu bilmekle beraber müzik kadar yakın, derin ve kopamayacak derecededir. Bazen okuduğum bir dizedeki naifliğe imrenecek, hayran olacak, manasının ve edebi ahenginin tadına doyamayıp cümleyi 3-5 kez yineleye yineleye okuyacak kadar iyidir edebiyatla aram... Yazardan ziyade şair severim.. Tasavvuf, halk edebiyatı severim, aslında okumaktan ziyade çocukluğumdan beri yazarım. Çoğu çocuk gibi günlükle başlayan sonra düz yazılara dönüşen, sonrasında da kâğıdı, kalemi elinden düşmeyen...
- Müzik dışında nasılsın? Hayat nasıl bir şey sence?
- Bu çok uzun ve derin bir konu, fakat özetlemek gerekirse; hayat onu çözebilme bilgeliğine adım adım ulaşabildikçe kötüleşen (ulaşabildikçe diyorum çünkü hep ulaşmak istiyoruz buna, sonunda mutlu da olacak olsak mutsuz da, hep bilmek bilmek bilmek istiyoruz, artık bunun iyi bir şey olduğundan o kadar da emin değilim...) belki de her şeyi de bilmeyiverince, keşfedilir bir yerleri hep kaldıkça, içimizde bir yerlerde saflık, masumiyet kaldıkça keyif alınabilir bir yer. Diğer türlü, kocaman, devasa bir kafes...
- Son olarak, bu söyleşide sorulsaydı cevaplamaktan büyük mutluluk duyacağın, ama henüz keşfedilip sorulmayan bir soru var mı? Varsa, cevabıyla birlikte duyabilir miyim (: