müzik - hâl / Hüseyin Badıllı

 

- ‘’Safran’’ ilk albümünüz; geçtiğimiz günlerde bizlerle buluştu ve önümüzdeki günlerde çok daha fazla dinleyicisi olacak eminim; keyifli bir yolculuk başlıyor; önce sizin müzikle tanıştığınız o yıllara dönelim mi? Urfalısınız, orada başlıyor her şey, babanız değerli bir müzisyen, sonra kardeşleriniz de bugün müzikle uğraşıyor; siz nasıl dahil oluyorsunuz bu sevdanın içine?

- Evet, ‘’Safran’’ın yolculuğu 22 Nisan’da Amsterdam’ın hatırı sayılır mekanlarından biri olan, The Rolling Stones, Lenny Kravitz, Amy Winehouse, son olarak cazın parlayan yıldızı Esperanza Spalding gibi isimlere ev sahipliği yapmış bir müzik kulübünde, Paradiso’da start aldı ve yine Hollanda’nın en iyi caz sahnesi olarak bilinen Bimhuis konseriyle devam etti. Bu noktadan bakınca 6-7 yaşlarında evde gözlemci okulda “bu çocuğun sesi güzel” deyip ders sonlarında şarkı söyletilerek dahil oldum, edildim diyebilirim bu sevdaya.

- Evinizin dört bir yanı müzik ama ya dışarı çıktığınızda, orada nasıl bir eğitim süreci bekliyor sizi? Ve siz özümüze olan sevdanız bir yana bambaşka bir yolda yürümeyi tercih ediyorsunuz, caz müziği ile o döneme kadar olan ilginiz nasıl peki

- Dışarı çıktığınız zaman da müzik ve eğitim bitmiyor ki. Herkes bir şekilde şarkı söylüyor, Urfa repertuarını çok iyi biliyor. Mesela eski sokaklarında, çarşısında yürürken bir kapıdan, ciğerciden, bir bakırcıdan gazel ya da uzun hava duyabilmeniz pek mümkün / mümkündü. Bunun yanı sıra bir yerlerde insanlar toplanıp geleneksel bir müzik yapıyorlar ve içinde improvizasyonlar da var ve oradan müzisyenler yetişiyor. Buna da Sıra Gecesi deniyor. Benim için bu caz müziğinde  “Jamsession” olarak adlandırılan müzikal buluşmalar gibi bir etkinliktir. Bu durumda aslında dili, rengi, sistemi ve icra ediliş biçimi farklı olsa bile iç güdüsel ve fikir olarak çıkış noktaları ayni olan ve zaman içinde gelişen iki geleneksel müzikten bahsediyoruz.  Birinin icine doğdum, diğerini 23 yaşında çalışmaya başladım. Ama ilk batı müziği eğitimimi Urfa Güzel Sanatlar Lisesine başlayarak aldım, dört yıl süren bir eğitim sürecinden sonra eğitimime yine batı müziği ile İstanbul’da devam ettim.

- Çok değerli bir isim ki kendisini de anmak isterim bu vesile ile, Nükhet Ruacan’dan dersler alıyorsunuz bir dönem. Ama aramızdan ayrılması sizin yolunuzu başka bir rotaya; Hollanda’ya - Rotterdam’a çeviriyor ve profesyonel anlamda ilk adımların adresi orası oluyor. Halen de orada çalışmalarınız devam ediyor öyle değil mi? Peki yolculuğun bu yanında sizi neler bekliyor en başında?

- Evet, sevgili Nükhet Ruacan ile yolumuzu, yine Türkiye nin en iyi erkek caz vokallerinden diyebileceğim arkadaşım Ferhat Öz buluşturdu. Türkiye’de caz şarkıcılığını öğrenmek için gidebileceğim en doğru insana gitmişim. Müzisyenligi ile, açıklığı ile ve de  insan olarak hep örnek alacağım bir isimdir Nükhet Ruacan. Kapılarını başka müzik türlerine  kapatmayan, içinizde bulunanı gören ve bu doğrultuda size yardımcı olmaya çalışan bir eğitmendir kendisi ki  bu vasfa her müzisyen sahip değildir. En başından beri biliyordu benim kendimde bulunan gelenek ile bu gelenek arasında bir bağ kurmaya calıştığımı ve her zaman destekledi elbette. Zaten Avrupa’ya gitmek gibi bir düşüncem hep vardı ve Nükhet Hoca beni Almanya’da yapılacak olan seçmelere hazırlıyordu. Böylece Almanya planları değişti ve 2008 yılında Rotterdam konservatuarının master programına, şu anda ‘’Safran’’ olarak ortaya çıkan “cross -over” projem ile kabul edildim ve çalışmaya başladım. Çalışmalarım elbette devam ediyor. Bu proje ile birçok caz ve dünya müziği festivallerinde yer aldım, Hollanda çapında yapılan caz yarışmalarında final ve yarı finallerde yarıştım. Ve son olarak Safran ile  Dutch Jazz Competition da yarı finalde performans yaptım, final için sonuçlari bekliyoruz. Bunun yanı sıra Rotterdam konservatuarı World Music Academy’de vokal koçluğu yapıyorum, yolculuk böyle devam ediyor.

- ‘’Safran’’ın hayat bulması bu akışın sonucu gelen ısrarlar üzerine olmuş. Bir albüm hayali hep var mıydı peki; her şey bu anlamda beklediğiniz gibi mi gelişti. Nasıl bir stüdyo süreci yaşandı burada, nasıl bir titizlikle hazırlandınız bu albüme; ya aileniz, onlar nasıl destek verdi size?

- Bir albüm hayali hep vardı elbette ama içinde ne olacaktı? Nasıl olacaktı? Hazır mıydım acaba gibi sorularla doğal olarak ertelendi ve o ısrarlar olmasa bir üç beş yıl daha ertelenebilirdi diyebilirim. Eksikleri olması ile birlikte her şey beklediğimden çok daha güzel gelişti diyebilirim. ‘’Safran’’ bir grup çalışmasıdır ve bu grup; piyano: Kaan Bıyıkoğlu, kontrbas: Sandor Kem, Tarhu ve Ney: Michalis Cholevas ve Perküsyon: Udo Demandt tarafından icra edilerek ‘’Safran’’a can vermişlerdir. Ve bu grup 2010 yılından beri birlikte çalışmaktadır. Analog kayıt yaparak, 3 gün boyunca hep beraber stüdyoya girip kayıtları aldık ve seçmeleri yaptık. Stüdyo çok eğlenceli olmasının yanı sıra acımasiz ve sürekli doğruları söyleyen bir ayna gibidir. Üc gün boyunca bir aynaya gözünü kırpmadan, çırılçıplak bakmak gibi bir şeydi benim için. Sonrası mixing, mastering seklinde devam ediyor ki en çok bu bölümlerde eğlendim diyebilirim. Ailem her zaman olduğu gibi kararlarıma saygi duyarak sessiz desteğini sürdürdü tabiki.

- Doğunun batı ile olan bu buluşması bir hayli lezzetli öyle ki doğup büyüdüğünüz toprakların izi - bizlerin de o hiç uzak olmadığı renk - aldığınız eğitim ile ayrı bir harman olmuş. ‘’Uzun İnce Bir Yoldayım’’, ‘’Altın Hızma’’, ‘’Ben Giderim Batum’a’’ albümde yer alan tanıdığımız, ezberimiz türküler. Türkülerimizin hakikaten çok büyük, evrensel bir boyutu var öyle değil mi?

- Elbette, o türküler zamana işlemiş ve hiçbir zaman kaybolmayacak bir dokuya sahip. Çünkü içlerinde kendi trajedileri, hikayeleri, şakaları, kızgınlıkları, mutlulukları, yaşanmışlıkları var. Duygular evrenseldir.

- Albümde dikkatimi çeken bir başka çalışma da ‘’Bu da Geçer’’ ki İbrahim Tatlıses’in sesinden kulağımıza aşina ama çok fazla öne çıkmamış bir çalışma sanki, bu şarkı nasıl oldu albüme; özetinde gayet başarılı, güzel bir repertuar var önümüzde; nasıl tepkiler geliyor size, neler biriktirdiniz bu kısa zaman içinde?

- Geçtiğimiz Ekim ayında Amsterdam’da cok başarılı bir Türk Film Festivali gercekleşti  ve bu festival açılışında performans yapmam istendi. Repertuar olarak zaten benim ne yaptığımı biliyorlar fakat benim aklıma eski Türk filmi soundtrackleri üzerinde çalışmak geldi. Müslüm Gürses, İbrahim Tatlıses’in yanı sıra aslında ben ‘’Bu da Geçer’’i bir Kemal Sunal filminden hatırlıyorum. Film festivali için özel bir çalışma hazırladım ve yine ısrarlar sonucu albüme koydum.  Tepkiler oldukça güzel. Albüm lansmanı ile ilgili çok güzel eleştiriler aldık. Bimhuis konseri için İstanbul’dan featuring olarak Bilal Karaman geldi ve bu performans ile ilgili hatırı sayılır Hollandalı  bir gazeteciden oldukça güzel eleştiriler aldık. Ve Hollanda genelinde yapılan caz yarışmasında yarı finale kaldık, daha ne isterim :)

- Bu albümle ilgili önümüzdeki günlerde sizi, siz adına bizi neler bekleyecek; sizinle buluşacağımız konserler olacak mı mesela; önümüzdeki zamanda nerelerde karşılaşacağız sizinle?

- Albümün daha geniş kitlelere ulaşması için çalışmalar devam ediyor fakat birçok şey yazdan sonra hız alacak. Türkiye’de yayınlanmasi ve bir Türkiye turnesi sonbahar ya da kışa doğru gercekleşebilir. Önümüzdeki yıl Turkiye’de yapılan caz festivallerinde de görmeniz pek mümkün.

- Hayatınızda dünden bugüne size eşlik eden dokuyu biliyoruz ama özellikle kimlerin sizi etkilediğini merak ediyorum. Müzik dünyanızda kimler özel bir yerde, bir gün için birlikte çalışmayı istediğiniz bir müzisyen var mı?

- Oldukça isim var fakat Bobby Mcferrin, Aziza Mustafa Zadeh, Maria Joau, Al Jarreau, Beatles, Freddy Mercury, Billy Holiday, Frank Sinatra, Sarah Vaughan, Ella Fitzgerald, Eryka Baddu, Ismail Badıllı, Mukkim Tahir, Kazancı Bedih, Münevver Özdemir, Erkan Oğur, Kristina Fuchs, David Linx şeklinde uzar gider...

- Ve son olarak müziğin bir soru da olsa susacağı yerdeyiz, son soruda hayatınızın diğer tatlarını, sizi mutlu eden anlarını, müzisyen dışındaki portreyi soracağım; orada nasıl bir kimlik var; dünyanızın diğer dokunuşları nelerdir?

- Orada, sevmeye ve sevilmeye doymayan, yemek yapmayı ve yemeği seven, bağımsız ve alternatif sinemaya bayılan,  modern ve post modern sanat isleri (art works) karşısında heyecan duyan, başka ülkeleri ve kültürleri merak eden, doğaya saygı duyan, az ve organik tüketerek yesil yasamaya calisan, kendine ve başka insanlara karşı yararlı ve dürüst olmak icin çabalayan, samimi olmayan insanlardan ve işlerden uzak durmaya calışan, sürekli öğrenme ve keşfetme isteği içinde olan, dünya için iyi dileklerde bulunan ve endişelenen bir insan işte...

- Sizinle ve müziğinizle tanışmaktan büyük mutluluk duydum, çok sevgiler, teşekkürler.

- Ben teşekkür ederim.

 

Bu da Geçer / Let it Go

 

Yerine Ulaşmayan / Not Responding

 

Hüseyin Badıllı Web Adresi

 

Söyleşi : Kadri Karahan / Mayıs 2012