Zeki Çelik

zkcelik@gmail.com

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hüsnü Arkan

 

Ne zaman haziran gelse, omuzlarıma hep garip bir ağırlık çöker. Ne zaman haziran gelse, havada leylak kokusu. Havada kar.

Bir kış günü, üçüncü kat, solda bir oda, arkadaşı Orhan Kemal.

Kim istemez ki Nazım'la hapis yatmayı, kim istemez Nazım'la birlikte ölmeyi...

Yolları hapishane de kesişen iki aydın, iki arkadaş. Ölürken bile Haziran'ı seçecek kadardılar.

Bir haziran aydınlığında Nâzım Hikmet, başka bir haziran coşkusunda Orhan Kemal. Birer gün arayla gittiler, birer gün arayla. Bir bir... 

Ahmed Arif, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Haşim, Abdurrahim Karakoç, Cahit Zarifoğlu, Cahit Külebi, Tahir Alangu, Hasan İzzettin Dinamo, Ahmet Muhip Dıranas, Fuat Köprülü, Cahit Irgat, Ebubekir Hazım Tepeyran, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Halide Nusret Zorlutuna, Cemil Meriç, Peyami Safa, İzzet Melih Devrim, Tahsin Saraç, Hulki Aktunç…

Ne çok haziran kokuyorsunuz şimdi oralarda. Ne kadar çok gerçek.

Haziranda ölmek zor. Öyle diyordu Hasan Hüseyin Korkmazgil, 3 Haziran 63’ü/Bir kırmızı gül dalı eğilmiş üstüne/Bir kırmızı gül dalı şimdi uzaklarda/Okşar yanan alnını Nazım Ustanın/ Gece leylak ve tomurcuk kokuyor/Uy anam anam/Haziranda ölmek zor.

Ancak bu kadar bir şiir düşebilir meydanların kalbine. Ancak bu kadar bir şarkı düşer sıkılmış yumruklara…

Haziranda Ölmek Zor şiirini besteleyen, şiire başka bir soluk getiren, başka bir nefes, başka bir şair, başka bir dost, başka bir yürek Hüsnü Arkan. Elbette haziran’ı konuşacağız, elbette daha çok konuşacaklarımız da olacak.

 

 

- “Haziran'da Ölmek Zor" Hasan Hüseyin Korkmazgil'in büyük bir şiiridir. Hüsnü Arkan bestesiyle de büyük bir şarkı oldu. Olaylara, tanıklara, hikayesinde geriye sadece tek siz kaldınız. Peki, o yıllarda neler yaşandı? Yasakların gölgesinde Hüsnü Arkan ne gibi süreçlerden geçti?

- Şarkının büyüklüğü konusunda yazdıklarınız için teşekkür ederim. Ben yalnızca Hasan Hüseyin’in şiirinin ruhuna uygun bir sonuç elde etmeye çalıştım. Tabii, bu sonucun geniş bir muhalif kitleye ulaşmasını Grup Yorum sağladı. Dolayısıyla hikâyeden geriye kalan yalnızca ben değilim; hikâyenin, dinleyicisiyle, yorumcularıyla devam ettiği kanısındayım.

O dönem hakkında pek çok şey yazılıp çizildi ki, yazıp çizenler arasında ben de varım. Neler yaşandığını bir tanık olarak anlatmaya çalıştım ve hâlâ da anlatmaya çalışıyorum. Bugünle kıyaslandığında, çalışan kesimler için, adalet isteyenler için, zenginlikten hakkı olan payı alamayanlar için çok şey değişmediğini görüyorum. O dönemin benzeri ve hatta bazen o dönemin uygulamalarını da aşan bir baskı ortamı hâlâ sürüyor. Hâlâ aynı süreçten geçiyoruz.

- Şarkı ilk kez 1988 Yılında Grup Yorum'un albümünde yer aldı ama sizden hiç dinlemedik bu şarkıyı. "Haziranda Ölmek Zor" bestecisinin bir albümünde yer alacak mı? Değilse, neden?

- O dönem yazdığım şarkılardan oluşan bir albüm projesi oluşturmaya çalışıyorum. Belki bu proje içinde yer alabilir ama zamanı konusunda bir karar vermiş değilim.

- ''Solo''da ve geçtiğimiz günlerde yayınlanan ''Yalnız Değiliz''de ve elbette Ezginin Günlüğü yolculuğunuzda Nazım Hikmet, Can Yücel, Orhan Veli gibi birçok şairin şiirlerine bir soluk da getirdiniz. Şiirler bestelenirken Hüsnü Arkan'ın en çok dikkat ettiği nelerdir?

- Şairlerin bu meseleye nasıl baktıklarını az çok biliyorum. Şiirlerinin şarkı haline gelmesini genellikle heyecan verici buluyorlar. Ama öte yandan şiirin etkisini kaybetmesinden de endişe ediyorlar. Benim için önemli olan şairi memnun etmektir. Çünkü hikâyeyi asıl o anlatıyor, ben yalnızca anlatılan hikâyeye başka bir sanatın giysisini giydiriyorum. Bu giysi dar gelmemeli, şiirin kişiliğine uymalı, ruhunu aktarabilmeli. Şiir bunu giydiğinde bobstil olmamalı.

- Her şiir bestelenebilir mi? Yoksa, şair müziği içine saklayıp şiiri öyle mi yazıyor?

- Buna kişisel olarak yanıt verebilirim. Benim, üstüne müzik yazamadığım ve yazamayacağım, bazen de yazmayı tercih etmediğim pek çok şiir var. Ayrıca bazen şairin yakaladığı ya da sakladığı müziği ortaya çıkaramayabilirsiniz. Bazen de tam tersi olur; içinde müziğe ilişkin bir şey saklamayan bir şiirden hoşa giden bir şarkı yapabilirsiniz. Bu iş daha çok şiir beğeninizin ve müzikteki becerilerinizin yönlendirdiği bir süreçtir.

 

 

- Bir eserin güzel olduğu konusunda başkasını inandırmak mümkün müdür? Güzelliğin yapısı belirlenebilir nitelikte midir?

- Popüler beğeni toplumsal ve tarihsel bir şey... Bir dönem güzel olduğuna inanılan şeyler, toplumsal yapı değiştiğinde rağbet görmeyebilir. Sanatta, edebiyatta ve mimaride dalgalar halinde arka arkaya gelen ekoller, üsluplar var. Bunlar toplumsal değişimlerin izlerini taşır, yeni beğeniler oluşturup o beğenilere yönelirler. Ama öte yandan, bütün çağların ortak kültürü olarak ifade edebileceğimiz daha genel bir güzellik tanımı da zorunlu… Müzikte, klasik ya da çağdaş-klasik eğitim almadan bir çalgıyı mükemmel bir biçimde çalmak neredeyse olanaksızdır. Klasik repertuarlara yalnızca dinleyici açısından değil, bu yüzden de ihtiyaç vardır. Edebiyat ve tiyatro için de aynı şey geçerlidir. Shakespeare’i, Brecht’i, Stanislavski’yi repertuarlardan çıkarırsanız, önce tiyatro eğitimi biter, sonra da tiyatronun kendisi.

- Her şiir yapıtınızın, şarkılarınızın dünyası, bir bakıma onu alımlayanın dünyasıyla bütünleşiyor. İki dünyanın karşılıklı alışverişinden kendi benliğinin aydınlandığını gözler mi kişi? Yoksa sadece müziğin ritimlerinde mi ilerler?

- Ben daha çok hikâyeler anlatan şarkılar yazıyorum ama arada bir iç dünyamın gözetlenmesine elverir şeyler çıktığı da oluyor. Dinleyicide genellikle kendi dünyasına ait duygular arayıp bulma eğilimi hâkimdir. Anlattığınız hikâyeye yakınlık duydularsa, sizin kendilerini gözetlediğinizi düşünürler.

- 70’li yıllarda aşk, sosyalist bireyselliğin içinde gizli yaşanan, kendine özgü nitelikleri olan özgün bir halk ruhuydu. O günden bu güne baktığımızda neler değişti? Neyi kaybetti insanlar?

- Aşk hakkında konuşmayı pek sevdiğimi söyleyemem. Konuşanlar da daha çok mitos diliyle konuşuyorlar zaten. Her tarihsel dönem, bir başkasından şu veya bu biçimde ayrılabilecek, kendi özgün aşk anlayışına sahiptir. Bence, aşk anlayışlarına saygı duyulacak insanların yaşadığı dönem 70’li yıllar değil, 1968 hareketinin dönemidir. O dönemin gençleri, toplumsal yargıların ve kutsal aile mitosunun yükü altında ezilmeyi reddettiler. Dünyayı değiştirmeye çalışırken aşkın tanımını da değiştirmeye çalıştılar. Bugünse içi boşalmış, cinsellikten arındırılmış, ayrımcı ve ahlakçı bir aşk anlayışı hâkim.

- Son romanınız ''Mino'nun Siyah Gülü'' 60'lı yıllardan günümüze kadar gelen bir sürecin hikayesi. Denizlerin idam edildiği sabah hiç uyumamışsınız mesela. Babanız, Nuri amca , Anneniz ve siz. Neler biriktirdiniz o günden bu güne ?

- Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının asılması, izleyen kuşaklar için bir travmadır. Bizim neler biriktirdiğimiz çok önemli değil. Asıl önemlisi idamlara parmak kaldıran soytarıların neden olduğu birikimler… Onlar, hâlâ süren bir baskı rejimini biriktirdiler, hızla zenginleşen yeni ve tamamen ahlaksız bir burjuva tipini biriktirdiler. Biz yalnızca, muhalif bir ruhu biriktirdik.

- Romanla birlikte içinde sunulan bir Hüsnü Arkan şarkısı sürprizi ile karşılaştık. "5 Mayıs" şarkısı, 6 Mayıs'a bağlayan bir sabahın şarkısı mıdır? Neden 5 Mayıs?

- Az önce bahsettiğiniz gibi, bu, belki affedilirler umuduyla radyo başında beklediğimiz gecenin ve o gece hissettiklerimizin şarkısı.


 

Hüsnü Arkan / 5 Mayıs

 

Bünyamin Abi

Işık esiyor bir yerden Bünyamin abi, perdeler iç çekti
Rüyamda senin çay ocağının dibinden altın fışkırdı gördüm; rüyam zengindi
Göz aç Karaköy’deyim balık ekmek yedim öğle vakti
Göz göze geldik, ısmarladı, elleri titriyordu
Lâleli’de otel odası, hayret ki terlemiyor; kravatlı bir ibneydi

Hastabakıcılar bilir, tanıyorsun deli değilim Bünyamin abi
Hap alıyorum, vakitli alıyorum; bir takım bombalar
Tur bindiriyorum kendime kafam Mevlevi ayini
Başhekim müşahedeye döndü, falçatama yakışacak yüzü var tertemiz
Basın diyor damardan; kravatlı bir ibneydi

Ben mal taşımışım bilmemneremde Bünyamin abi
Yanık ve ihtiyar bir bayıra karşı içimi boşaltmışım Afyon garajında
Pandizlenmemek için bir sivil soytarıya, aksa belinden
Boşaltsa bana mısın demezdim, kafam öyle iyi
Kapkara Browning’ini; kravatlı bir ibneydi

Bugün gazoz şişesi kadar yaklaştık çocukluğuma; doktor söyledi
Yanında kalçaları köpürüyor kız kardeşimin
Beyaz da giymiş akşamüstü etine yakışmış taşmış
Kapağını kendi açtı, olur ya gagalarım, aynı zamanda türbüşon
Sonra stajyer çıkageldi; kravatlı bir ibneydi

Başım dönüyor Bünyamin abi, Ayhan Işık sokakta tarih gibi bir kardeşime gittim
Tuttu yolumdan çevirdi bıyıklı pavyon kapısı ortam güzel dedi
Biz de güzeliz doluyuz içimizden ne geçse söyleriz dinle!
Yakıştıramadı cemâlime celâlimi, okuyamadı belimi
Kim bilir kaç çocuğu var; kravatlı bir ibneydi

Aslında kendime sokmak isterdim ben Bünyamin abi
Sevdiğim bütün karılar eski, anamın her lâfı sıkıntıya bismillâh
Küçükken nasıl döverdi nasıl döverdi
Dinmiş bir rüzgâr taşıyorum şimdi içimde
Anamın üstünde yatar, bazen gözlük de takar
Kaç defa para sayarken gördüm; kravatlı bir ibneydi

Koğuşta karpuz keseceğim cinnetten kurtulunca Bünyamin abi
Çatır çatır yarılacak dolunay parmaklığın arkasına düşecek
Bir de sen olsan yanımda bir de manzaralı ranza
Yatırsan sıksan aralasan terete üç seyretsek sonra
Oturumun Allah’ıydı desen gülüşsek beş dakka ara versek
Onlar da ara verseler onlar da bizi seyretseler
Kürsüye sürtünenler, dili sürçenler; kravatlı ibneler

Ben hayatı uzaktan gördüm Bünyamin abi
Kravatlı bir ibneydi.

Hüsnü Arkan

 

 

 

HAZİRAN 2013 / DEVE Dergisi

 

Daha Fazlası İçin

 

Zeki Çelik Söyleşileri