müzik - hâl / Jöntürk

Jöntürk'e aslında sormak istediğim çok soru var. Ama öncesinde her zamanki gibi bildik söyleşi çizgimden vazgeçmiyorum ve müzikle ilk ne zaman, nasıl tanıştın onu sormak istiyorum, seni bugünlere taşıyan o müzik aşkını bizlerle paylaşmanı diliyorum burada. Özetinde seni tanımadığımız yıllardan bahsedelim ve bugünlere doğru yavaş yavaş gelelim istersen.

- Demokrat bir ailenin çocuğuyum. Evde sürekli çalınan Aşık Veysel, Belkıs Akkale, Sabahat Akkiraz, Güler Duman, Aşık Mahsuni Şerif, Ali Ekber Çiçek, Arif Sağ başta olmak üzere pek çok Türk halk müziği sanatçısının türküleriyle büyüdüm. İlk gençlik yıllarımda akışına kapıldığım Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Köroğlu, Dadaloğlu, Ruhi Su, Neşet Ertaş, Zülfü Livaneli, Ferhat Tunç, Grup Yorum, Kızılırmak, Selda Bağcan, Edip Akbayram, Grup Ekin, Ezginin Günlüğü, Yeni Türkü benim duruşumu fazlasıyla etkiledi. Sonrasında Moğollar, Fikret Kızılok, Bülent Ortaçgil, Erkin Koray, Barış Manço, Cem Karaca, Haluk Levent, Cemali, Leman Sam, Yeni Türkü, Bulutsuzluk Özlemi, Yavuz Bingöl, Yaşar Kurt, Zugaşi Perepe girdi dünyama. Onlarla moral ve güç buldum. Bugün Türkçe rap müziğinde en tutarlı, en tavırlı, en samimi sözleri yazan tek rapci olarak gösteriliyorsam eğer, bunu yıllarca ruhumu besleyen bu sanatçılara borçluyum.

- Daha sonrasında dünyada verilen startı ve kopardığı fırtınaları ile hiphop müziğini konuşacak olursak. Sende o yıllarda neler uyandırdı bu akım ve bunu alıp ülkemizde, kendi dilimizde yapmak nereden aklına geldi öncelikle? Sanırım sistemin hiphop'u sunma şekline de zamanında itirazların olmuş bu yüzden en iyi cevabı senden alacağız kuşkusuz, peki nedir hiphop?

- Doksanlı yılların başında Uğur Mumcu, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Muammer Aksoy ve Madımak'ta pek çok aydının katledildiği acılı günlere tanık olmuştum. Karşı devrim tamtamlarının çalındığı gerçekten tehlike dolu bir dönemdi. Bu dönem beni harekete geçirerek ilk kitaplarımı yazmamı tetikledi. 1995 yılında Uludağ Üniversitesi'nde okurken sadece demokrat olduğum için uğradığım saldırılar nedeniyle üniversiteden kopmak zorunda kaldım. Üniversiteden kopunca, toplum olarak içine sürüklendiğimiz bu acı yıllardan sağ salim çıkmaya katkıda bulunmak için, öncelikle 1995 yılında Atatürkçü Düşünce Derneği'nde aktif görev aldım. Bursa gençlik komisyonu başkanlığı ve dernek yönetim kurulu üyeliği yaparak tepkimizi koymaya, pek çok eylem ve etkinlikle gerici harekete karşı koymaya başladık.

1995 yılında Cartel'in ortaya çıkıp, break dance, rap, dj ve graffitiden oluşan bir başkaldırı kültürü olan hiphop'ı, şöven ve gerici bir şekle sokarak gençlere sunması, geniş kitleleri bu yolla etkilemesi beni çok rahatsız etti ve bu konuda çalışmalar yapmaya yöneltti. Böylece, Cartel'in bir karşı harekete dönüştürdüğü hiphop'ı yeni baştan alıp, doğuşundaki o asi, başkaldırıcı ruhuna kavuşturmak ve bir kent kültürü yaratarak toplumun dönüşümüne katkıda bulunmak için 1996 yılında ilk kez düzenlediğimiz bir dans yarışmasıyla hiphop'a yoğunlaşmaya başladım.

Ardından Bursa'da, tamamı gençlerden oluşan ‘Güneşin Çocukları' gençlik hareketini başlattım. Bu süreç içinde yüzlerce kültür sanat, protesto, dayanışma etkinliğine imza attım. Gençlere yönelik projelere yoğunlaştığımız bu dönemde dergiler yayınlaydık, yüzlerce kültür sanat etkinlikleri düzenledik; rock, punk, metal, halk müziği konserleri, dans gösterileri ve amatör olarak yazan çizen gençlerle ilgili projeler geliştirdik. 1998 yılında ise, tek başına dans ile, kültür sanat çalışmalarıyla topluma ulaşmanın, toplumu dönüştürmenin zorluğunu görünce imdadımıza müzik yetişti. Tüm söylemlerimizi müzik yaparak topluma aktarmaya karar verdik ve o tarihten itibaren de rap yapmaya başladık.

- Bugün çok tartışılan gruplardan biri olan Barikat, Jöntürk öncülüğünde kuruldu ve evet bir hiphop hareketi başladı da ülkemizde de. Barikat ekibi nasıl bir araya geldi ve o dönemler nasıl tepkiler aldı? Nasıl bir dinleyici yakalayacaktınız ki bunu günden güne yarınlara taşıyacaktınız, daha sonra yalnız yaptığınız müzik ile değil yayınlayacağınız yayınlar ve gerçekleştireceğiniz çeşitli etkinlikler ile yolunuza devam edecektiniz?

- 1998 yılında bir araya gelip rap yapmaya başladığımız arkadaşların hepsi de Güneşin Çocukları kadrosundandı: Mutlu, Ayhan, Alper, Hasan, Ahmet ve ben. Rap yapmaya karar verdiğimiz bu dönemde sudan çıkmış balık durumundaydık. Rap'i nasıl yapacağımız konusunda danışacağımız, yardım alacağımız, bize yol gösterecek bir tek kişi yoktu çevremizde. Yıllar önce kliplerini gördüğümde, hiphop'a hayran kaldığım Kris Kross, Mc Hammer, Dr Alban ve son olarak Cartel deneyimine uzaktan şahit olmak dışında bir birikimim yoktu. Ortalıkta ne internet, ne sample cd'leri, ne de haberdar olduğumuz başka bir albüm vardı… Aslında attığımız her adımı içgüdüsel bir sezgiyle atmıştık. Örneğin, hiphop hakkında herhangi bir yazı falan okumamama, Public Enemy gibi bir grubun varlığından habersiz olmama rağmen hiphopın bir isyan kültürü olduğunu sezgisel olarak hissetmiştim. Nasıl, hangi kaynaktan edinmiştim bu sezgileri, hatırlamıyorum. Doğrusu, beni protest hiphop hareketini başlatmaya götüren sezgilerin, Jean D Arc'ı Fransız kurtuluş savaşı öncülüğüne taşıyan sezgilerden bir farkı yoktu. Bunu bugün çok daha iyi anlıyorum.

Rap yapmaya karar verdiğimiz gün itibariyle bu müziği hakkıyla yapmak için önümüze bir yıllık bir plan koyduk. Bu süre içinde kendi kendimize rap yazmaya ve yapma çalışırken, sahnemizi ve sesimizi geliştirmek için Prodigy, Chemical Brothers, Snap müziklerini araklayarak üzerine sözler yazarak seslendirmeye, Moğollar, Cemali, Pir Sultan, Erkin Koray, Haluk Levet'ten bazı şarkıları programımıza alıp üzerinde çalışarak halk konserleri vermeye başladık. Büyük çaba harcadığımız, oldukça sancılı bir dönemdi bizim için. Buna karşın, yanımıza break dansçıları, rock gruplarını ve halk müziği okuyan gençleri de alarak on binlere verdiğimiz bu amatör konserlerimizle halktan yoğun bir ilgi ve destek gördük. Dolayısıyla buradan aldığımız pozitif enerjiyi yarına taşımakta –tüm ekonomik sıkıntılara karşın- pek zorlanmadık. Neyi, niçin yaptığımızı, ne söylediğimizi, neye karşı olduğumuzu, nasıl bir dünya istediğimizi bilmek yürüdüğümüz yolumuzu aydınlattı.

- 2000'li yıllara girerken çeşitli değişiklikler ile de olsa ‘'Barikat'' yoluna devam etti ve bu arada, 2002 de ilk albümleri ‘'Güneşin Çocukları'' yayınlandı. Bu albüm sıradan bir albüm değildi ve görülecekti ki bir takım dengeleri ve anlayışları da değiştirecek, bir anda dikkatleri üzerinize çekilecekti. Bu sesi yada çığlığı özetinde duruşu ile bu albümü ve sonrası yarattığı bu fırtınayı dinleyelim mi senden?

- Evet, rap yapmaya başladığımız dönemden sonra kadromuzda pek çok değişiklik oldu. Zaman içinde, ilk kadrodan benden başka kimse kalmadı. 2001 yılında, daha önce kullandığımız Güneşin Çocukları, Akıncılar, Babailer grup isimlerini bir tarafa bırakıp, ismimizi Barikat olarak değiştirip Murat Patken, Refleks, Yargı ile birlikte imkansızlıklar içinde ilk albümümüzün kayıtlarına başladık. Albümü arabesk çalışmalar yapan bir stüdyoda kaydettiğimiz için istediğimiz soundu tam olarak elde edemedik. Üstelik kayıtlarla ilgili yılan hikayesine dönen pek çok sorun yaşadık bu dönemde. Buna rağmen duruş, tavır ve söylem olarak ‘Güneşin Çocukları' Zihni Müzik etiketiyle 2002'de yayınlanınca Türkçe rap'te varolan o güne dek varolan dengeler bir anda allak bullak oldu. Türkçe rap'te ilk kez böylesine politik, muhalif bir albümle ortaya çıkıp, o güne kadar yapılmamış şekilde yurdun dört bir yanında, İstanbul, Bursa, Çanakkale, Yalova, Çorlu, Gökçeada, Mersin, Kayseri, Sivas, Adana'da yüz binlerce kişiye verdiğimiz halk konserleriyle apışıp kaldı hiphop camiası. Bu durum, camiada şöven ve gerici söylemlere sahip birilerini harekete geçirmekte gecikmedi. Dört bir yandan bizlere saldırmaya başladılar. Ama buna karşın bizler yolumuzda dosdoğru yürümeye devam edince bu saldırıları etkisi kaldı. Ve sonuç olarak, onlarda bizim yürüdüğümüz bu yoldan yürümeye, o güne kadar bizler ne yaptıksak aynısını yapmaya; bizleri, tavrımızı, duruşumuzu taklit etmeye çalıştılar. Bugün rap'in tepelerinde o ‘protest takılan' şoparların hepsi geçmişte bizlere saldırarak engellemeye çalışan döneklerden başkası değildi.

- Bu ilk albümü, yayınladığın son kitabın izledi sonrasında. ‘'Bir Gençlik Çığlığı Hiphop Kültürü'' adını taşıyan bu kitap ülkemizde bu müziğin üzerine yayınlanan ilk kitaplardan biri oldu. Geneline baktığımızda nasıl duygulardı kitaplarında da ele aldığın, kimlere neler anlatmaktı ya da nasıl mesajlar verebilmekti. Bu anlamda gözlemlerin nasıldı, müziklerinden sonra okunmak sayfalarda da sende nasıl bir hazdı.

- ‘Bir Gençlik Çığlığı Hiphop Kültürü' kitabı bir ihtiyaçtan doğdu. Her geçen gün daha geniş kitlelere yayılan; ama içi boşaltılarak zırvalıklarla doldurulmuş, başka mecralara sürüklenmiş hiphop kültürünün taşıması gereken temel değerleri, izlemesi gereken yolu ortaya koymak ve protest bir kültürün ortaya çıkmasını sağlamak; hiphop camiasını aydınlatmak; Türkiye'deki hiphop hareketini, hiphop kültürünü tanımak isteyenleri bilgilendirmek için yazdım bu kitabı.

Kitap içinde pek çok eleştiriyi de barındırdığı için, daha yayınlanmadan basında bazı alıntılar yapılarak yayınlanınca büyük bir tartışma yarattı. Kitaptaki eleştirileri kendilerine bir tehlike olarak görenler, röportajlarında, çıktıkları radyo, tv programlarında kitabı karalamaya, kitabın alınmaması, okunmaması yönünde camiaya yönelik mesajlar vermeye başlattılar. Ama tüm bu çabaları, sonucu değiştiremedi. Kitap yayınlandıktan sonra, başta bana ve kitaba yönelik karalama kampanyaları başlayanlar dahi etkilenerek değişmeye başladılar. Bu değişimlerini, kitaptan önce yaptıkları ve röportajlarında söyledikleriyle, bugün söyledikleri ve yaptıkları arasındaki farka bakarak görmek mümkün. Güneşin Çocukları, bu şöven ve gerici kitleyi sarsmış, ama kitabım onları yere sermişti.

Evet; ilk albümümüz yayınlandıktan sonra kitabımın yayınlanması, daha önce tatmadığım, tarif edilemez bir haz uyandırmıştı bende. Artık sadece yazar değildim; müzisyen ve yazardım. Müzisyen kimliğim, bu kitabın basında daha fazla yer almasını, kitabın daha büyük kitleye ulaşmasını sağladı.

- Yine birçok şehirde verdiğiniz çeşitli konserler ile günden güne sizi izleyen, dinleyen daha fazla bir kitle vardı artık. Öyle ki ikinci albüme doğru yaklaşıyordunuz ve 2003 yılında bizlerin karşısına dünyaca ünlü bir firmanın etiketi ile bu kez ‘‘Hava Su Toprak Ve Ateş'' ile çıkıyordunuz. İlk albümünüzün üzerine daha fazla bir çalışma verildiği gerçekti bu albüm üzerinde ki müzik eleştirmenleri ve yazarlarının övgüsünü almakla kalmadı ve ulusal basında da ses getirdi üstüne. Bugün bile hâlâ birçok kişi tarafından tadı hiç kaçmadan dinlenen bu albümde birçok sürpriz de – en başta konuk isimler - bekliyordu bizleri. Senden şimdi de bu ikinci albümü dinleyelim mi?  

- İlk albümümüz ‘Güneşin Çocukları' tavır, duruş ve söylem olarak rap müzikte bir kilometre taşı olmasına karşın, Bursa'da yetersiz koşullarda kaydettiğimiz için müzikal olarak istediğimiz saund'u elde edememiştik. Buna ve ilk albümün hiçbir promosyon paketi olamamasına rağmen tüm ulusal basında büyük ilgi uyandırdı. Ve yine aynı dönemlerde yurt genelinde Türkiye'nin en büyük rap konserlerini verdik.

2002'in sonunda artık İstanbul'a tamamen yerleşmiştim. Buradaki olanakları en iyi şekilde kullanmak ve ortaya son derece sıkı bir albüm çıkarmak istiyordum. Düzenlediğimiz bir rap yarışmasında tanıştığımız prodüktör Tolga Aksoy ile anlaştım. Refleks, Tolga Aksoy ile stüdyoya kapanıp kafamdaki müzikleri yaparken, bende şarkı sözlerini ortaya çıkardım. Murat ve Yargı'da albüm için İstanbul'a geldiler. Kadıköy'de tutuğum ucuz bir evde hep beraber kaldık. Parasızlık içinde geçen, stres dolu, yorgunluk verici, ama heyecan duyduğumuz bir dönemdi bu. ‘Hava Su Toprak ve Ateş' üzerinde bir yıl boyunca çalıştık. Albüm şekillenip son şeklini almaya başladığında heyecanım daha da artmıştı. Çünkü albümde, ‘F Tipi Dünya', ‘Hava Su Toprak Ve Ateş', ‘Gücün Varsa Sevgi Var', ‘Solup Giden Çiçekler', ‘Geceler Günlerimi Gömer' gibi gerçektende Türkçe rap tarihine adını yazdıracak şarkıları çıkarmıştık ortaya.

Bu ikinci albümümüzde yer alan Şahsenem ve Erol Büyükburç düetleri, rapçilerin pop sanatçılarla yaptığı ilk düetler olarak tarihe geçti. Albüm için aynı zamanda, rock grubu Anima'yla da bir şarkı kaydettik. Popüler sanatçılarla yaptığımız bu ilk düetler karşısında bizlere rap camiasından yoğun saldırılar aldık. Bizlere bu saldıranlar ise, daha sonra bizim yürüdüğümüz yolu izledi ve popüler sanatçılarla düetler yapmaya, popüler projelerde yer alamaya başladılar.

Gerçektende ‘Hava Su Toprak ve Ateş' duruş, söylem, müzikal olarak yirmi otuz yıl sonra bile el üstünde tutulacak bir albüm oldu. EMI etiketiyle 2003 sonu yayınlanan albüm, hiçbir promosyon paketi olmamasına rağmen, o güne kadar görülmemiş bir şekilde tüm ulusal basında geniş yer buldu. Pek çok önemli alternatif müzik eleştirmeni, albüm hakkında son derece olumlu eleştiriler yazdı. En önemli tepki ise dinleyicilerimizden geldi: bugün bile bana mesajlar atarak, piyasadaki içi boş, onca zırvalık dolu ürünlere karşılık, ‘Hava Su Toprak Ve Ateş'in Türkçe rap'in bu güne dek kaydedilen en sıkı albümü olduğunu dile getiriyorlar. Bu bize büyük bir mutluluk veriyor.

- Şimdi Jöntürk'ün olsun, Barikat'ın olsun bir çok ilk'i var. Sana dair olanlarına baktığımızda nedir birkaçı bunların. Örneğin ‘ilk hiphop Kültür Merkezinin açılışından ilk hiphop radyo programına. İlk Rap ve ilk Break Dance yarışmasından Hiphop festivaline, Oscar'larına. Hiphop üzerine yazdığın kitaplar yine bir yana birçok ilk konsere ve buluşmaya' diye bu liste böyle uzayıp gidiyor. Genç yaşına rağmen böylesi bir misyonu üstlenmen ve günden güne bunu başarıyla sürdürmeye devam ediyor olman nasıl bir duygu ve nasıl bir heyecan?

- Evet; söylediğin gibi 1996 yılından bugüne hiphopta pek çok ilklere imza attım. Yüzlerce projeyi hayata geçirdim. Binlerce rapper ve breaker'ın sahne almasını sağladım. Bu, gerçektende büyük bir inançla, yoğun bir çalışmayla ve ödün vermez bir kararlılığın sonucu olarak elde edilen bir başarıydı. Özellikle, beş param olmadan, hep sıfırdan bir şeyler üretmeye çalıştığım göz önüne alındığında yaptıklarımın önemi daha iyi anlaşılacaktır. Bazen kendi kendimle baş başa kaldığımda söylenip duruyorum: ‘ekonomik sıkıntılarım olmasaydı, cebinde parası olan biri olsaydım kim bilir daha neler neler yapardım' diye. Kesinlikle hiç kimse tutamazdı beni.

Pek çok kişi beni sadece hiphop alanında çalışmalar yapan biri olarak tanımasına karşın, gerçekte durum hiç de öyle değil. Ben aynı zamanda farklı isimle ve ilki 18 yaşımda olmak üzere toplam beş kitap yayınladım. Çeşitli dergiler yayınladım. Bursa Gençlik Merkezi'ni açtım. Bursa Amatör Yazarlar Ve sanatçılar Derneği'nin kurucuları arasında yer aldım; başkanlığını yaptım. Yüzlerce söyleşi, konferans, film, müzik, şiir dinletisi, tiyatro gösterimine, bildiri, protesto, dayanışma projesine imza attım. Yüzlerce rock, punk, metal konseri düzenleyerek binlerce gencin sahne almasını sağladım. Ekonomik sıkıntılarıma karşın bu kadar kısa bir zaman içinde, tüm bunları gerçekleştirmemi sağlayan en büyük kaynak, yarına duyduğum sonsuz inançtan geldi. Hayatım bu yüzden, barış ve özgür bir dünyaya duyduğum inanç, mücadele, kavgalarla geçti.

Elbette tüm bu çalışmalar zaman zaman teslim bayrağını çekmiş olsam da, bana sonsuz bir gurur ve heyecan verdi; veriyor. Demokrat, aydın biri olarak bu kısacık hayatımda üzerime düşeni yaptığımı düşünüyorum. Huzurluyum. Ama inan ki şu an çok yorgunum; bugün artık -bu yaşıma rağmen- bir tek adım bile atamayacak kadar kendimi güçsüz, ve nihai sonucu elde etmediğim için yenilmiş hissediyorum.

- Merakla beklediğimiz iki çalışma var şimdilerde senden. Bunlardan biri yazmakta olduğun ‘'Başka Dünyanın Çocukları'' adlı kitabın ve stüdyo aşamasında olduğun ‘'Şaman'' adlı ilk solo albümün. ‘'Şaman'' üzerine özellikle bizleri büyük sürprizlerin beklediği ve projede şu ana kadar yer alacağı açıklanan isimlerin heyecan uyandırdığı bir gerçek. Ne kadar zamandır hazırlanıyorsun bu albüme ve en yakın hangi tarihte buluşacak bizlerle. Ve ‘'Şaman'' sonrasında nasıl bir tat bırakacak dinleyicide?

- ‘Başka Dünyanın Çocukları' bir anı, roman olarak raflardaki yerini alacak. Bu kitapla, sohbetimizin başından beri konuştuğumuz çalışmaları nasıl, hangi koşullarda yaptığımız, hangi sıkıntılarla, engellerle karşılaştığımız, hangi saldırılılar altında yürümeye çalıştığımı okuyacaksınız. Bir aksilik çıkmazsa, Ekim ayında yayınlamayı planlıyorum.

‘Şaman' albümünün üzerinde ise tam bir yıldır çalışıyorum. Sanırım bu röportaj yayınlandığı tarihlerde kayıtları bitmiş olacak. Son derece iddialıyım; ‘Şaman' da diğerleri gibi yine rap'in kilometre taşını oluşturacak; rap'in tarihine geçecek bir albüm olacak. Albümde, şu ana kadar ismini açıkladığımız sanatçılardan biri olan Cemali'yle kaydettiğimiz ‘Bal Mumundan Kanatlar Yaptım' adlı bir şaheser sizlerle buluşacak. Yine albümde savaş ve teröre karşı, İrlandalı Rock grubu Cyclefly, Almanya'dan Albino, Yunanistan ve Arnavutluk rapperlarının bir araya gelip kurduğu Microphone Snipers, Rusya'dan Big Black Boots, Bulgaristan / Türkiye'den Elnino ve Sirhot ile bir raya gelip yaptığımız ‘Reddet, Diren, Hayır de' şarkısı var. Yine albümde, şu an için adını açıklayamayacağım daha pek çok saygın müzisyenlerin düetleri var.

‘Şaman', umudun, kavganın, yenilginin, sevginin, özlemin albümü. Dinlendikçe daha fazla sevilecek, yıllandıkça şarap gibi kalitesi artacak bir albüm olacak. Bu yaz başında, iyi bir şirketle anlaşabilirsem albümü yayınlayacağım.

- Bu albümde yer alacak bir çalışman olan ‘'Namlu Ucunda Kadınlar''ı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesi ile web sitende dinleyiciler ile paylaştın. Program sunucusu Serpil Vurucu'nun eşlik ettiği ve Türkiye'de kadına yönelik töre, namus, aşk cinayetlerine tepki verdiğin sert bir şarkıydı bu dinleme şansına eriştiğimiz. Buradan da anlaşıldığı gibi toplum olarak yaşadığımız olaylara sizlerin her zaman için bir duyarlılığı ve söyleyecek bir şeyleri hep var. Biraz bu felsefe üzerine devam edelim sohbetimize? Ve hep olumlu ve güzel tepkilerden bahsettik, olumsuz tepkiler ile karşılaştığınız oldu mu bu duruşunuz üzerine?  

- Serpil Vurucu'yla kaydettiğimiz ‘Namlu Ucunda Kadınlar', yine albümde yer alan diğer bir önemli şarkı; bu şarkıyı albüm öncesi internet'ten dinleyicilere sunduk. Şarkı şu ana kadar binlerce kişi tarafından indirildi bile.

Evet; maalesef duruşumuz, tavrımız nedeniyle yoğun bir saldırıya uğradığımız; dile getirdiğimiz barış ve özgürlük dolu dünya özlemimiz nedeniyle yolumuza çıkıldığı çok oldu. Ancak sözünü ettiğim bu tepkiler halktan gelmedi. Tam tersi; bugüne kadar Türkiye'nin dört bir yanında verdiğimiz yüzlerce halk konseriyle yüz binlerce dinleyiciyle buluştuk. Her konserimizde hep el üstünde tutulduk halk tarafından. Tepki veren ise, dünyadan bir haber yaşayan daha çok muhafazakar, çelişkiler içinde yaşayan it kopuk tayfası. Kendilerine yol açmak için önümüze her türlü engeli koyarak bizleri engellemek, karalamak uğruna her şeyi yapıyorlar. Bunların kimler olduğunu bizim hiphop camiasını az bucuk takip eden herkes çok iyi biliyor. Bu tip zibidileri hiç önemsemedim; benim için asıl olan, genel olarak halkımızın bizlere verdiği değer.

Yaptığımız şarkıların tümü somut ve doğrudan söylemlerle dolu. Gevelemeyi, zırvalamayı sevmiyorum. Tutarlılıktan, bilinçli duruştan yanayım. ‘Namlu Ucunda Kadınlar', ‘Yan Ankara Yan', ‘F Tipi Dünya', ‘Barikat', ‘Hava Su Toprak Ve Ateş', ‘Güneşin Çocukları' şarkılarını dinleyen herkes, ne düşündüğümüzü, neye inandığımızı, nasıl bir dünya özlemi duyduğumuzu açıkça görebilir. Bizlere saldıran soytarılar bugün var, yarın yok. Ama bu halk, Yunus Emre'yi, Pir Sultan Abdal'ı nasıl beş yüz, yedi yüz yıldır ayakta tutuyorsa, beni de tutacaktır.

- Türkiye'de özellikle son yıllarda müzik dünyası beklemedik bir renklilik yaşıyor. Birbiri ardına yayınlanan albümlerde çeşitli arayışlar, farklı tarzlar sürekli deneniyor, denenmeye çalışılıyor ve başta özellikle cover şarkılar ile ne kadar samimidir ya da değildir çeşitli birliktelikler ile albümler destekleniyor bu böyle de gidiyor. Sen bu piyasadaki hareketliliği nasıl değerlendiriyorsun ve ne kadar samimi buluyorsun?

- Mutlaka samimi birliktelikler vardır bu işleri yapanlar içinde. Ama genel olarak, tamamen ticari nedenlerle ve sipariş üzerine hazırlanan şarkılar dolaşıyor ortalıkta. Bunlar ise gelip geçici çalışmalar. Pop kültürünün gereği olarak süslenip püslenip piyasaya verilecekler; son damlasına kadar emdikten sonra posalarını çıkarıp atılacaklar bir kenara. Özel bir duruşu ve değeri olan türkü ve şarkılara el atılmadığı sürece kendi adıma çok önemsemiyorum bunları. Yaptığım işin ruhuna inandığım, kalıcı ürünler ortaya çıkardığımı bildiğim için son derece rahatım.

- Bu yolculuğunda peki sen kimleri keyifle dinliyorsun? Özellikle başarılı ve kendine yakın bulduğun yorumcular, müzisyenler ve yine bir gün için birlikte çalışmayı istediğin isimler kimler? Bir gün için müzikte ya da müziğinde düşlediğin, içinde olmak ya da üstlenmek istediğin bir proje – projen var mı?

- Türkçe rap müzikte hiç kimseyi dinlemiyorum. Rock müzikte ise önünde saygıyla eğildiğim pek çok isim var. Zaten röportajın başında bu isimleri genel olarak saymıştım. Beni besleyen, bugüne getiren, rapime hayat veren tüm müzisyenlerle şarkılar seslendirmek istiyorum; bu bana onur verecek.

- Sıkı bir dinleyici kitleniz var sizin. Attığınız her adımı izleyen ve günden güne sizlerden aldıklarını kendi harmanları ile renklendiren ve bazen yol çizmeye çalışan, kendine hedefler koyan, idealler yaratan. Bu işin öncüsü bir isim olarak evet, en başta Hiphop olmak üzere müzikle ilgilenen bu genç ve amatör arkadaşlarımıza ne gibi mesajlarınız ya da tavsiyeleriniz olabilir?

- Her zaman için barıştan, özgürlükten, evrensel değerlerden yana olun. Okuyun, düşünün, araştırın. Hayata farkı pencerelerden bakmayı deneyin. Sürüden kopun; her biriniz Aşık Veysel, Nazım Hikmet, Aşık Mahsuni Şerif, Bruno, Galileo, Pir Sultan, Yunus Emre, Ainstain, Freud, Erich Fromm gibi öncü olun; kendiniz olun. Bulunduğunuz limandan kopmadığınız sürece yeni limanlar keşfedemezsiniz. Kendinize, gücünüze inanın; hiç kimse sizden daha önemli, daha güçlü değil. Kararlı olduktan ve işin gereğini yaptıktan sonra başaramayacağınız hiçbir şey yok.

Bir web siteniz var ve sürekli aktif halde tutarak internet ortamında dinleyicileriniz ile buluşmaya devam ediyorsunuz. Burada kendileri ile başta müzikleriniz olmak üzere tüm size dair olan duygu ve düşüncelerinizi paylaştığınız gibi forum sayfanızda da seslerini duyurmalarına fırsat veriyorsunuz. Sanal bir ortamda böylesi keyifli bir paylaşım size neler katıyor? Son olarak söylemek istediklerin ile söyleşimizi daha sonrasında yeniden görüşmek üzere noktalamak istiyorum burada.  

- Gerçekten de, sitemiz www.barikat.com'u her ay on binlerce kişi tarafından ziyaret ediliyor. Böylece insanlar bizleri daha yakından tanıma ve takip etme imkanını elde ediyor. Dinleyicilerimiz ile doğrudan bir iletişim kurma, sıcağı sıcağına tepkilerini ölçme imkanına da sahip oluyoruz bu sayede. Özellikle iletişim ağlarının tümünün popüler kültüre göre şekillendiği ve protest söyleme sahip olanlara yer verilmediği bir dünyada sitemizin işlevi çok daha büyük önem kazanıyor. Bu yüzden, bazı saldırılara ve teknik sorunlara karşın sitemizi mümkün olduğunca güncellemeye çalışıyoruz.  

Son olarak ise, ‘bizleri takip etmeye devam edin' diyorum. Barış, özgürlük ve isyan şarkılarını nefesim yettiğince söylemeye devam edeceğim.

- Seni tanımak ve böylesi bir sohbet, söyleşi gerçekleştirmek beni çok mutlu etti sevgili Jöntürk. Yüreğin ve dostluğun için teşekkürler, bir ömür güzellik ve beraberinde hep başarı dileklerimle.

- Ben teşekkür ediyorum Kadri. Lütfen şiirlerinle, yazılarınla bizleri ısıtmaya, aydınlatmaya devam et. Sağlıcakla kal.

 

Jöntürk Web Sitesi

Söyleşi : Kadri Karahan Nisan 2006