- Hayatının her karesinde bir matematik var; öyle ki kitabın ‘’Üç Vakit Ayna’’nın önsözünde bu çok güzel kaleme alınmış; tam da oradan başlayalım, o formülden yola çıkalım ve şiirin, müziğin seni nasıl, nerede, ne zaman yakaladığından bahsedelim, hani en baştan alalım mı?
- O kadar eskilere gideceksek baştan söyleyeyim bu sohbet bitmez. Beni ilk kez tanıyanların çoğu sormuştur: hep böyle mi konuşuyorsunuz diye. Sanıyorum dilimden çıkan ve dizi dizi gelen tüm cümlelerin bile kendi içinde bir formülü ve bir melodisi var. Başka türlüsünü bilmiyorum. Matematik, müzik, şiir ve bunların sebep olduğu her şey hayatımın merkezinde oturuyor, onları anlatayım, görmeyenlerle, göremeyenlerle paylaşayım diye. Şiir ve müzik ile olan birlikteliğim çok küçük yaşlarıma dayanıyor. Kendimi bildim bileli yazıyorum. Çocukluğum bir müzik bahçesinde geçti. Oyuncaklarım 45’liklerdi. Arkadaşlarımın legoları, gazoz kapakları, misketleri, benimse pikaplarım, plaklarım vardı. Okuma, yazmayı onlardan öğrendim ben. Bu nedenle başka türlü biri olamazdım. Plakların, albümlerin ve şarkıların jürisi gibiydim. Arada kendi kendime yarışmalar yapar, ilk üç plağı seçerdim, bunu yaşadığım yıllar yetmişlerin sonuydu. Nesrin Sipahi’nin “Talihin Elinde Oyuncak Oldum” hep birinci gelirdi! Enstrümantal şarkılara söz yazardım. Okul şiir yarışmaları, alınan ödüller. Dolayısı ile bu yolculuk şimdi ki Nerhan’ı hazırladı. Sonrasında baktım ki, aslında bizim aileden, hatta annemden geliyor bu özellik. Mesela annem seni görse, iki cümle söyler, seçilmiş o özel sıfatların arasına dualarını arasına sıkıştırır, bir bakmışsın senin adına rubai olmuş. Açıkçası ben tüm sanatların matematikle olan ilişkisine tapıyorum. Formülü tutan iyi sonuç veriyor. Kulağa iyi geliyor. Yaraları iyileştiriyor.
- Yüreğinden kopanlar önce Karmatürk’te sonra Pal FM’de karşımıza çıkıyor, sözün ve müziğin olduğu her yerde olan mutluluğuna her geçen gün başka hayatları da ekliyorsun. Özetle bir özetin bu radyocu adımları nasıl bir heyecan oluyor senin için?
- Ben bildim bileli hep birilerine şarkı çaldım. İthaf ettim. Adadım. Dost sohbetlerinde, arkadaş toplantılarında, apartman komşularına bile hep çaldım. Yan komşular ben müzik dolabına plak koyduğumda terlikle yan duvarı tıklatır, şarkı isterlerdi: “Nerhaaan, Mine Koşan’dan Dert Bende” diye! O kadar güzel ki, sevdiklerinizle sevdiğiniz şarkıları paylaşmak. Bambaşka bir tatda program yaptım, Karmatürk ve Pal FM’de, ismi kenarDA köşeDE olan. Mottosu “Ayrıcalıklıdır kalanlar ve o enfes şarkılar”dı. Albümlerin popüler olan şarkılarını değil, müzikalitesini yükselten kenarDA köşeDE şarkılarını çaldım. Film müzikleri, etnik kökenli şarkılar, bilinmeyen özellikli şarkılar vardı listemde. Ben top10 çocuğu değilim. Benim listem ayrıdır. Bülent Ortaçgil’in dediği gibi :”bizim şarkılar biraz farklıdır, kusura bakmasınlar”. Bu arada bu programlarda vitrindekilerden çok mutfağı konuştuk. Tonmaisterler, söz yazarları, düzenlemeciler, vokaller konuk oldu. Bak şimdi anlatırken bile radyoyu ne kadar özlediğimi fark ettim. Zamanı gelince yine yapacağım.
- 2009 yılında Hermes Yayınları tarafından okurlarınla buluşturduğun şiir kitabın ‘’Üç Vakit Ayna’’ bir hayli zengin bir sunumla karşımıza çıkıyor. Mine G. Kırıkkanat, Günseli Kato, Yiğit Günel, Sevil Tunaboylu bu kitabında yüreğini yüreğine eklemiş ne güzel, nefis bir emek.
- Çok güzel dostlarım var benim. Hepsinden yüzlerce ışık sarkar. Çok güzel yürekler var yüreğimde. Taşırırlar beni. Bu buluşmaların hiç biri tesadüf değil. Köklerim su aldıkça yaprak yaprak açarım. Her dalımda binlerce renk, binlerce çiçek, bereketli meyveler var. O kadar mühimdir ki sarıldığım dostlar. Kitabımın da, internet sitemin de açılışı içimdeki bu coşkuya, bu cümbüşe ithaftır.
seçip seçip ayırdım sizleri
ta başından bugüne
öteme
sardı sarmaladı bilmem ne kimyanız
formülü tuttu yüreğin
aldım içime
billa bırakmam
- Yine kitabın bir başka sürprizi daha var. Söz yazarı - besteci - yorumcu kimliğin ile ilk buluşmamız ve yine önemli müzisyenlerle annene, tüm annelere güzel bir hediye, bir CD ve bir ‘’Anne’’ şarkın. Nerhan bu şiirlerle daha mı mutlu, Nerhan bu şarkılarla daha mı umutlu bu gelinen süreçte?
- Onların hepsi bende yaşıyor. Birbirinden ayırmam söz konusu değil. Dedim ya yazıyorum. Şu an yayıma hazır iki kitabım daha var. Biri şiir, diğeri de denemelerimi toparladığım bir kitap. Anne şarkısına gelince, Neriman benim atardamarım gibidir. Nuru tüm çevresine yansır. İstedim ki ilk kitabım “Yaşıyorken kıymeti bilinen tüm annelere, anneme” ithaf olsun. Melodik alt yapısı sözlerini çıkardığınızda tümüyle bir film müziği gibidir Anne şarkısının. Sevgili Cem Yıldız da ruhunu verdi şarkıya. Hatta bu hissettiğimi dinleyicilerle paylaşmak adına, CD’ye her iki versiyonu da ekledik. Hatta bu o kadar uğurlu geldi ki, bu şarkının peşinden bir de film müziği teklifi aldım. Hayırlısı bakalım.
- Gerek bu kitabın, gerek geçen sene yayınlanan ilk albümün ‘’Bi’ Özet Bu’’ hayata dair söylemek istediğin her şeye küçük notlar düşürmüş. Mesela bu çalışmanın içinde de baban için bir şarkı dinliyoruz. Hüznü nasıl tanımlıyorsun, dökerken kâğıda notaya yeniden yeniden nasıl yaşıyorsun?
- Her şey tek bir vücud. Herakles “insana özgü olan hiçbir şey bana yabancı değil” der. Hüzün ve mutluluk. Ölüm ve doğum. Günah ve sevap. Benim için hayat bu ikilemlerle bir bütün ve bu çelişkilerle güzel. Ben öyle hayat şahane, haydi gülüp geçelim ve çok ama çok eğlenelim diyenlerden olsaydım bu şiirleri, yazıları, şarkıları üretemezdim. Hatta bu tip insanlar yanımdayken çok rahatsız olurum. Her söyleme bir espri yapan ve sadece kahkaha atanlar beni nedense güldürmüyor, hüzünlendiriyor. O sürekli dalga geçerken ben alt kısımlarındaki boşluklarla uğraşıyorum. Dolayısı ile bu türler beni sadece yorar. Hayatın zor olduğunu biliyorum ben. Yaşıyorum, görüyorum. Çok şanslıyım ki, bu zorluğu şarkılarımla, ürettiklerimle, paylaştıklarımla hafifletiyorum. Hepsinden öte şükrediyorum. Babamı askerdeyken kaybettim. Vedasız göçtü. Ölümün yaşamla arasındaki o incecik sınırını onunla öğrendim. Fakat yalnız değilim, çevrenize baktığınızda teselliniz o kadar çok ki. Eğer bu bir oyunsa, bu oyunda daha söyleyeceğim çok şey var. O nedenle söyleyebileceklerim notaya dökülüyorsa dünyanın en mutlu adamıyım. Eğer dökemediysem orada ciddi problem var çalışmam gereken yerler var demektir. Suya yazı yazmıyorum, alnıma kazıyorum, gökyüzüne haykırıyorum.
- Tüm sözler, müzikler sana ait. Albümün kadrosunda Tansel Doğanay, Refa Falay, Kıvanch K., Ayhan Günyıl, Nurcan Eren, Eyüp Hamiş, Serhan Yadsıman, Yaşar Akpençe, Müge Zeren, Can Uğurluer ki bu liste devam ediyor, çok önemli müzisyenlerin dokusu var. Birlikte bir şeyler yaparken bu isimlerle kalbin nasıl çarptı, bir hayaldi gerçeğe dönüşen, bu buluşmalar nasıl bir coşkuda yaşandı?
- Böyle isimler sıralanınca, ben hep korkarım birisi atlanır diye. Ki sen söyler söylemez Hüseyin Bitmez, Hakan Eren aklıma ilk gelenler. Hepimiz bu anı bekliyor gibiydik. Bir single diye yola çıktık. Bir iki derken, dört oldu maksi single çıkarıyorum diye Hakan Eren’in kapısını çaldım. “Nerhan saçmalama o kadar şarkın var albüm yap artık” dedi. Gönüller bir oldu ve “Bi’ Özet Bu” ortaya çıktı. Gerçekten “Bi’ Özet Bu”. Müthiş müzisyenlerle bezeli bi’ özet. Kaç kişinin ilk albümünde bu kadar iyi isimler nasip olur ki. O yüzden bu işin coşkusu da, enerjisi de müthişti. Eğer çok istiyorsanız başarıyorsunuz. Yıllar öncesinin bembeyaz ve mavi kurdelasıyla hazırlanmış hayali, 2011’de kucağıma rengarenk bir paket olarak düştü.
- Batıdan doğuya bir de yolculuk bu. Albümde de, şarkılarda da kendini gösteriyor. Enstrümanların hemen hemen hiçbiri unutulmamış ve her biri çalışmalara ayrı bir haz, farklı bir güzellik katmış. Nerhan bir şeyleri sunarken çok mu fazla titiz, çok mu bir şeyleri atlamaktan kaçınacak kadar hassas peki?
- Benim bu işe niçin özet dememle başlayayım. Albüm ilk dinlendiğinde bu adam ne yapmış denebilir. Daldan dala konduruyoruz çünkü. Bana kalsa bu farklılıkları daha da bariz ortaya koyacaktım. Durdurdular :) Çünkü ben kırk yıldır Türkiye’nin mozaiğinde bambaşka şarkılarla büyüdüm. Yatarken abim Orhan Gencebay çalardı. Annem Hayri Şahin dinlerdi. Albümü ithaf ettiğim Çüte’m Cem Karaca, Selda Bağcan kazımıştır kafama. Emel Sayın, Ajda’lar, Fikret Kızılok’lar, Barış Manço’lar, Üç-Hürel’ler, Erol Evgin’ler, Neşe Karaböcekler ile geçti çocukluğum. Bu nedenle bu yaşamın ilk özetinde de Yorma Beni İstanbul’la hicazın içinden, Kadifeden Perdeler’le köklerimden, Bi’ Tek Sen Anlardın’la bambaşka notalara bambaşka yüreklere düştüm. Tam istediğim gibi oldu bu yüzden bi’ özet. Titizliğime gelince, hat safhadadır. İtina gösteriyorum diyelim. Dokunduğum her şey aydınlatsın, başkalaşsın ve bahar bahar koksun istiyorum. Yaşama sebebim bu.
- ‘’Kadifeden Perdeler’’di ilk açılan, ilk klip. Şimdi de bir çalışma kliplendi ve yayınlanmaya hazırlanıyor önümüzdeki günlerde: Yorma Beni İstanbul. Mine Geçili ile olan düetinize şarkıya aynı zamanda vokal de yapan Nurcan Eren eşlik ediyor. Nasıl bir klip izleyeceğiz?
- Mine Geçili tüm albüm boyunca vokal koçluğu yaptı. Albüm sırasında ortaya çıktı Yorma Beni İstanbul. Albümü Renkli İşler’de kaydettik. Nurcan Eren müthiş bir yürek, sihirli bir değnek benim kıymetlim. Tüm aşamalarda evine konuk edermiş gibi karşıladı stüdyolarına. Göksun Çavdar klarnetiyle eşlik ederken, Nurcan da o müthiş vokaliyle İstanbul’daki tüm yuvasız kuşları havalandırdı. Kafamda bu klibi kısa bir film tadında çekmek vardı. Ancak bu klipte biz anlatıcı olmalıydık ve bu hikâye tüm kökleri İstanbul’da yaşayan bir rum kadınının öyküsü olsun dedim. Nurcan Eren benim için enfes bir silüet bu manada. Sevgili can dostum Gülsün Sami de açtı kapılarını ardına kadar. İlk klipte de “Yorma Beni İstanbul”da da Ramiz Bayraktar’la çalıştık. O da koskocaman bir yürek. Ben ilk seyrettiğimde gözyaşlarımı tutamadım açıkçası. Umarım tüm bu şarkıyı sevenlere veya ilk kez dinleyenlere bu duyguyu geçirebiliriz.
- Bundan sonrası adına neler olacak, yarınları adına nasıl kestiriyorsun? Bir sonraki albüm için erken ya da değil ama kafanda bir şeyler şekilleniyor mu? Bir gün için birlikte çalışmayı istediğin birileri var mı, şarkılarını söylemeyi mutlaka istediğin ya da kendisi ile birlikte bir şeyler yapmayı dilediğin?
- Şu anda stüdyoya girsem altı, yedi albümlük şarkılar hazır. Kafamda gün be gün şekilleniyor. Hatta sıralaması bile belli şimdi ikincinin. Her gün daha da belirginleşiyor. Daha da akustik bir şey istiyorum ikincisinde. Ama işe koyulduğunuzda her şeyin değişebildiğini de gördüğüm ve bunun beni yavaşlatabildiğini de anladığım için. Bu kadar planlı hareket etmemem gerektiğini de anladım. Bu arada şarkılar sahibini değil, sanırım sahipleri şarkısını seçiyor. Çok özel isimler var benim gönlümde. Gerçekten yolumun kesişip bu şarkı senindir diyeceğim isimler de var. Kendi albümümden önce Can Uğurluer’e bir single yaptık. 20 yıl öncesine ait bir çalışmamdı “Aşkım Sırrın Olsun”. Enfes bir deneyimdi benim için. İşin mutfağında olmak tanımlanabilir bir şey değil. Çünkü başka bir bedenin ve ruhun üstünde izlemek ve dinlemek sizin söylemenizden daha çok heyecanlandırıyor. Yani benim için öyle. Çok sevdiğim bir yorumcuya daha verdim bir şarkımı kısa bir süre önce. Hepinizin çok sevdiği bir isim. Şimdilik sır kalsın sen artık çıkar çıkmaz albümü de yazarsın. Ve Sevtap’ımın (Sevtap Ünal) ikinci albümünde de “Tören” isimli şarkıma birlikte düet yapacağız.
- Hayatında hangi şarkılar, eşlik etti en çok sana, hani olur ya karşılaşırsın bir yerde, ayrı bir telaş alır seni? Sevgililer Günü diye bir renk var bu ayın içinde, o en sevgili şarkıların hangisi, hangisinde bir başa ya da hangisinde bir sona dönersin?
- Bu liste de pek bir uzun. Ama bir nefeste söyleyebileceklerim: hatta şöyle bir yorum yapayım baştacım olanlar. Sezen Aksu - Şimal Yıldızı, Mehmet Güreli - Kimse Bilmez, Nazan Öncel - Göç (hatta mümkünse tüm albüm), Leman Sam - Sarılsam Üşür Müsünüz, Doğan Canku - Gecelerim, Bülent Ortaçgil - Bu Su Hiç Durmaz, Hümeyra - Canım Yanıyor, Ayten Alpman - Pencere, Orhan Atasoy - Gemiler, Sevtap Ünal - Nereye, Fatih Erdemci - Ben Ölmeden Önce, Fikret Kızılok - Yeter ki, Yasemin Sannino - Birdenbire, Nilüfer - Seni Şimdiden Özledim, MFÖ - Tam Ortasındayım. Ancak A’dan Z’ye saymakla bitmez daha çok var inan!
- Bir şiirinde ‘’aşktan özür diliyoruz’’ diyorsun. Yine bir başka şiirinde aşka bir başka seslenişin oluyor ‘’gel al beni buralardan’’. Aşk için ışıkların bir yandığı da oluyor bir söndüğü de; aynı senin söylediğin gibi, söyleyeceklerinin de belki içinde? Aşkı nasıl yaşıyorsun derininde? Nasıl çarpıyor yüreğin o vakit geldiğinde?
- Aşk öyle programlı gelmiyor. Aşkın tanımı bende yılların ritminde ve deneyiminde çok değişti. Aşığım dediklerimin aslında aşk olmadığını sonrasında anladım. Aşk, aşka varmak için yaşanır, bulduğunu sandığında değil. Tutulmaz, görülmez bi’ şey. Nesnel, cisimsel, tensel değil artık benim için. Bunu keşfettiğimden beri aşk sözcüğüne daha kutsal bakar, daha az sarfeder oldum. Aşk herkesin harcı değil bana göre. Sürekli birine aşığım diyenler de yalancının ta kendisi. Ama ben, mütemadiyen aşığım :)
- Peki şimdi de o sevgililere, sevgiyi yüreğine bir başka hissedenlere bir şiirin gelsin mi, paylaşır mısın bir tanesini burada bizimle?
- O zaman vakti hazır gelmişken ben mütemadiyen nasıl aşık olduğumu paylaşayım…
MÜTEMADİYEN
Kayıp coğrafyasını arayan biriyim
Başka türlü geçmiyor nehirler içimden
Hangi denize döküldüğümün önemi yok
Ben mütemadiyen âşık
Önsözümü çalmışlar daha doğmadan
İştahı kabaranların saçları dökülmüş
Üşüdüğümde o mevsim yazmış
Ben mütemadiyen âşık
Apansız yağmurların zencefil rüzgârı
Artık tam vaktidir doğunun diyor
Bir münzevi gölgeme göz kırptığında
Ben mütemadiyen âşık
Bana hiç dinlenmemiş bi’ plak çalın
Yetmiş dörtte kaydı yapılmış
Beni anlamasanız da olur pusulam yok
Ben mütemadiyen
Mütemadiyen ben âşık
- İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü mezunusun ve yüksek lisansını insan kaynakları üzerine tamamladın. Şu anda da bir şirkette insan kaynakları ve iletişim direktörlüğü yapıyorsun. Müzisyen ve şair seni tanıdık, bir de iş dünyası içindeki seni tanıyalım mı? O cephede nasıl bir hareketlilik, nasıl bir tempo içindesin?
- Ben bir bütünü temsil ediyorum beynim sağ ve soluyla çok mutlu. Onlar çatıştıkça, kavga ettikçe orta yolu, dengeyi buluyorlar. Nefes almam ve bir şeylerin içinde var olmam bu beslenmeye bağlı. Sadece birini yapamadım. Yapamazdım. Hiçbir zaman. Liseyi dereceyle bitirirken Fransa’da bir resim yarışmasında mansiyon ödülüm vardı. Matematik okurken ilk bestelerim o yıllarda yapıldı. Hem şiir yazanlar çok romantik insanlar gibi görünür. Şiirin matematiğini kurduran ve başarısını sağlayan sol beyninizdir. Sağdaki hayal gücünüz ve duygunuzu sol ise bunu kurgusal manada dile getirendir. Aristo “eğer bir matematikçi biraz da şair değilse, tam bir matematikçi değildir” demiş. Gerçi komik olan nasıl hepsine birden yetişiyorsun sorusu. Buna tarihte bile o kadar isim var ki. İnsanlar eskiden böyle yaşarlarmış. Şimdi tek düze meslekler ve kartvizitler söz konusu. İnsan denilen yaratık öyle bir malzeme ki, ben şarkılarımda masama konu olan veya öğle tatilinde arkadaşlarımla gündemi tartıştığım dünya düzeni, coğrafya, politikadan faydalanıyorum. Ben dünyanın gündeminden kaçan, kendinden bi’ haber, bohem bir sanatın peşinde değilim. Ben güncelim. Bir gazetenin üçüncü sayfası da, iş yerinde destek hizmet kadrosunda görev yapan arkadaşımın ailesinin başından geçenlerle varım. Benim mesleğim problem çözme üstüne kurulu. Çoğu insanın kariyer gelişiminde onlara rehberlik ve onların kişisel gelişiminde koçluk yapıyorum. Hiç kimse kapıma “varlığınıza müteşekkerim” diye gelmiyor. Memnuniyetsizlikleri veya daha iyi neler olabilir diye aşındırıyor. Artık yılların tecrübesi, insanın duygusal sürecini ve nasıl el uzatabileceğimiz konusunda uzmanlaştık. Birinin sorunu diğerine benzemiyor ama o kadar çok seviyorum ki mesleğimi, elinden tuttuğunuz çalışanlarınızın değerli yöneticiler, saygın insanlar olarak örnekler arasında yer alması yüreğinizi kabartıyor. Çalıştığım tüm kurumlarda kalite, çalışan bağlılığı, motivasyonu, gelişimi, seçimi gibi katma değer sağladığım birçok konu var. İtiraf etmeliyim, tüm bu yolculukta onların hayatına değdiğim noktalar kimi zaman bir yazı, bazen bir şiir, bazen bir şarkı olarak kalemimden, yüreğimden çıkıyor. Çoğunun haberi bile yok. Ama bunu bir biçimde akıtmazsam hepsinin biyografisi sizi sağlıksız bir insan haline getirebilir. Bu nedenle şarkı, şiir, roman benim topraklanmam gibi bir şey. Bir çalışanımızın çok saygı duyduğum edebiyatçı annesi kitabımı okuyup, albümümü dinledikten sonra bana mesaj atmış: “Nerhan Bey rönesans dönemlerindeki insanlara benziyorsunuz” diye. Bu lütuf ve benzetme beni ancak hep daha iyisi için kamçılar.
- Son olarak hepsini bir yana bırakalım mı ve hayatının sana keyif veren, dünyanı renklendiren diğer lezzetlerine dokunalım mı? İş yok, şiirler - şarkılar yok, belki eksiksin tamam ama orada başka bir şeyler mutlaka var, neler onlar; nasıl mutluluklar ya da paylaşımlar?
- Koskoca bir ailem var. Klan halinde yaşıyoruz. Neriman var, annem. Dünyanın kıymetlisi. Her hafta bir akşam mutlaka onda kalırım. Altı kardeşiz, ben altıncı ve en küçüğüm. Dolayısı ile şu an yeğenlerimin bile çocukları var. Yeni doğan ve şu anda iki yaşında olan yeğenim, hatta ismini verdiğim Nar Sena Abdulov, hayatımızda görmediğimiz pencereler açtı bize. Tekrar öğrenmeye başladık onunla. İnanılmaz bir kulağı var. Geçenlerde annesine “düşündüm de sana şarkı yaptım” demiş. Annesi şok etkisinde kalakalmışken, Nar devam etmiş “ama Tarkan’dan” diye. Kolik bir bebekti Nar Sena doğduğunda. Tarkan’dan “Sen Çoktan Gitmişsin” benden de “Bi’ Tek Sen Anlardın”la uyuyabiliyordu ancak. Bunun haricinde filmler seyrediyorum. Avrupa sinemasına meraklıyım. Çok iyi yemek yaparım. Hem de kendi lezzetlerim vardır. Doğaçlama türetirim şimdiye kadar zehirlenen olmadı, aksine “Nerhan uzun zamandır hiç çağırmadın” diyenler var. Şöyle ki, benim evde dışardan sipariş verilmez. Ocak yanar, fırın kullanılır. Peynir, ekmek bile olsa evde onu masaya dolaptan çıktığı gibi getirmem. Ben hayatı bana geldiği gibi değil, ya şölene ya törene çevirir yaşarım.