- ’'Ruhum Su Aldı’’ isimli ilk albümünüz ile henüz çok yeni buluştuk. Dünden albüme yol almamız gerekirse siz Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldunuz ve yüksek lisansınızı İTÜ MİAM (Müzik İleri Araştırmalar Merkezi) Ses Mühendisliği & Ses Dizaynı Bölümü'nde tamamladınız. Küçük yaşlarda piyano çalarak başladığınız müzik peki bu eğitim süreciniz boyunca nasıl devam etti?
- Müziğe 8 yaşında piyano ile başladım. Piyanoyu o kadar sevdim ki, çoğu çocuğun aksine piyano hayatımdan hiç çıkmadı. Liseyi Galatasaray Lisesi’nde okudum. O yıllarda çeşitli gruplarda klavye çalmaya başladım. Bu üniversitede de devam etti. Üniversiteden sonra iletişim sektöründe çeşitli firmalarda çalıştım. Ama aklım bir yandan hep müzikteydi. O süreç içinde Candan Erçetin’le birçok çalışmaya imza attım, stüdyolarda çalıştım. Kendi şarkılarımı yazmaya devam ediyordum. Evde küçük bir home studio kurarak bu şarkıları kaydetmeye başladım. Daha sonra 30’lu yaşların başında kurumsal iş hayatından ayrılmaya ve müzikle ilgili akademik bir eğitim almaya karar vererek İTÜ MİAM Ses Mühendisliği Bölümü’ne hazırlandım, kazandım. MİAM’la birlikte beni albüme götüren süreç de başlamış oldu.
- Marşandiz Stüdyoları'nda ses teknisyeni asistanlığı yaptınız ve Nezih Ünen'in stüdyosunda tonmaister olarak çalıştınız. Derken Türkiye'nin ilk pyschedelic rock grubu olan "Siddhartha" nın albümünde klavye çaldınız, konserlerinde sahne aldınız. Beraberinde Candan Erçetin'in stüdyo çalışmalarını yürüttünüz, albümlerinde besteleriniz ve düzenlemeleriniz oldu. Müzik sizin için artık nasıl bir aşk oldu ki tüm bu deneyimler siz de neleri biriktirdi?
- Albümün ortaya çıkışı gerçekten de bir anda olmadı. Seneler içinde biriktirdiğim deneyimler, yaptığım çalışmalar ve müziğe olan bağlılığım beni zaman içinde bu yola götürdü. Kurumsal iş hayatında geçirdiğim yıllarda profesyonel olarak müzik yapmadım belki, ama bir yandan üretmeye hep devam ettim. Candan Erçetin’le yaptığım çalışmalar sırasında sektörü ve dinamiklerini tanıma şansım oldu, konser salonlarını tıklım tıklım dolduran bir sanatçıyla sahne almak ve turneye çıkmak bana çok şey öğretti. Aranjör ve prodüktörlük adına da kendimi ilerletme fırsatı buldum. Tüm bu deneyimler üst üste eklenince kendi albümümü ortaya çıkarma aşamasında neyi nasıl yapmam gerektiğini aşağı yukarı biliyor durumdaydım. Ses mühendisliği okumuş olmam kafamdaki sound’u oluştururken bana yol gösterdi.
- Candan Erçetin’in albümlerinde yer alan şarkılarınızdan biri olan ‘’Bensiz’’in düzenlemesi de size ait. Ülkemizde söz yazarı ve besteci kadın müzisyenler ile elbette sıkça karşılaşıyoruz ama aranjör olarak sanırım bu sayı çok az öyle değil mi, bunun özel bir sebebi olabilir mi? Bir şarkıyı aranje etmek nasıl bir birikim ve süreç gerektirir, nasıl son şeklini alır bir şarkı? Siz bu konu üzerinde ne kadar hassassınız?
- Yaptığım şarkıları kabaca aranje edilmiş bir halde dinlemek, bitmiş haline yakın bir duruma getirmek benim çok hoşuma gidiyordu. O yüzden sabırla ve üşenmeden bilgisayarda aranjman ve kayıt programlarını kullanmayı öğrendim, evde kendi kendime kayıtlar yaptım. Candan Erçetin’le ilk buluşmamızda ona düzenlediğim parçaları dinletmiştim, benimle çalışırken kendisi de bana kendi parçalarını düzenleme şansını verdi. Bir şarkıyı aranje ederken kafamda önce o şarkının ulaşabileceği son hali duymanın en önemli aşama olduğunu düşünüyorum. Şarkının temposu, tonu, ritmik yapısı da işe başlarken karar verilmesi gereken en önemli öğeler. Dediğiniz gibi gerçekten de aranjör olarak pek kadına rastlamıyoruz ülkemizde, kadın müzisyenlerin pek ilgisini çekmiyor belki de, oysa işin en keyifli kısmı desek yanlış olmaz.
- Tüm bu hareketliliğin içinde peki bir albüm yapma fikri var mıydı hep? Bir yanda nasıl hazırdınız bu albüme ve bir yanda nasıl hazırlandınız? Bu albümün heyecanı nasıl şu anda hayatınızda ve nasıl bir ilgi ile karşılandı dinlemiş olanlar adına, nasıl duyumlar ulaştı size? Bu albüm en çok kimleri yakalayacak?
- Albüm yapma fikri aslında yoktu. Parçalarımı dinleyen arkadaşlarım bana sürekli bu yönde baskı yapıyordu ama ben albüm konusunda çekimserdim. MİAM’da tanıştığım müzisyen arkadaşlarım parçalarımı canlı çalıp söylemek konusunda beni ikna ettiler ve birlikte yola çıktık. Şarkılarımı çeşitli mekanlarda çalıp söylemeye başladım bu grupla. Sonrası da çorap söküğü gibi geldi. Albüm tabii ki şu an hayatımın en büyük heyecanı... Ama ben bir yandan öğretmenlik yapıyorum, çocuklara piyano ve vokal öğretiyorum özel bir sanat okulunda... Dolayısıyla kendimi ikiye bölmem gerekiyor. Albüm koşturmasına bir de her gün verdiğim dersler ekleniyor. Albümle ilgili gerçekten de çok iyi yorumlar aldım. Özellikle basından ve müzik yazarlarından epey ilgi gördü, bu beni çok sevindiriyor. Dinleyenler de bana çeşitli mecralardan ulaşarak yorumlarını dile getiriyorlar. Albümde hayatımdan gerçek hikayeleri olduğu gibi anlattım, bu hikayeleri kendi hayatlarında yaşamış herkesi yakalıyor bu şarkılar.
- ‘’30 yaşımdaki ruh hallerimi anlattım’’ demişsiniz tüm sözlerin ve müziklerin size ait olduğu bu albüm için. Albümün gerçekten çok ayrı bir rengi var ki dinler dinlemez ben o elektriği çok rahat hissedebildim. Şarkı sözleriniz ve besteleriniz ile siz bu albümde tarzınızı, renginizi bildik kalıplar dışında başarı ile yansıtmışsınız gerçekten. Bu albümü ve şarkılarınızı biraz da sizden dinlesek, özetinde nasıl bir su aldı ruhunuz ki bizim ruhumuza da sızdı oradan?
- Beni etkileyen olayları ya da kişileri anlattım bu şarkılarda. Anlatılan olayları birebir yaşadım. Bunları şarkı yaparak üzerimdeki etkisinden kurtulmaya çalışıyorum sanırım. Yani bu şarkılar sayesinde yaşadıklarımı daha rahat kabullenip, kendimi dışa vurabiliyorum. Bu elektriği hissetmenize sevindim, zira albüm bence yükselişleri, alçalışları, sinirli hali, hüzünlü hali, başkaldırışları ve kabullenişleri ile gerçekten de içimdeki elektriği dışa vuruyor. ''Ruhum Su Aldı'' parçası da aynı şekilde, kendimi çok yalnız ve ruhumu parçalanmış hissettiğim bir anda yazdığım, neşeli gibi duran ama kendi içinde ironik bir hüzün taşıyan bir parça. Bu duyguları azıcık da olsa karşı tarafa aktarabiliyorsam ne mutlu bana!
|
- Sahnelere uzak bir isim olmadınız siz ki bu albüm ile birlikte daha sık karşılaşacağımıza inanıyoruz biz. Örneğin albümün tanıtım konseri geçtiğimiz günlerde Ghetto’da gerçekleşti ve nasıl bir atmosfer yaşadınız lansman gecenizde. Bundan sonrası adına sahne almaya devam edeceksiniz ve bizi konserlerinizde nasıl bir atmosfer bekleyecek? Sahne ve siz nasıl bir ilişki içindesiniz ötesinde?
- Ghetto’daki lansman konseri harika geçti! Şarkılara eşlik eden ve çok eğlenen bir kalabalık vardı. Fotoğraflardan gördüğüm kadarıyla ben de sahnede çok eğlenmişim :) Şarkılarımı insanlara sunabilmek ve onlardan geri bildirim almak müthiş bir duygu. Konserler devam edecek. 9 Mart’ta Hayal Kahvesi Bistro’dayız. Sahnede piyano çalarak şarkı söylüyorum çünkü kendimi en rahat bu şekilde ifade edebiliyorum. Ülkemizde çok rastlanan bir sahne alma formatı olmadığı için dinleyicilere farklı geldiğini düşünüyorum.
- Albümün çıkış şarkısı ki bir o kadar da renkli bir videosu var ‘’Bardan Adam Çıkmaz’’ın. Böylesi bir durumun sonu nereye varır bilinmez ama gerçekten birçok kişiyi içine çekti bu şarkı ki klibi ile de tamamlandı durum. İkinci bir klip de en az bu şarkı kadar dikkat çekecek mi ve üzerinde şimdiden bir çalışmanız var mı? Favorimi de söylemeden geçmek istemiyorum ki ‘’Yüzme’’ :)
- ‘’Yüzme’’ benim de çok sevdiğim bir şarkı ama ikinci klip “Git Burdan” parçasına çekildi ve yayında. Parçanın sinirli yapısını birebir yansıttığımız bir klip hazırladık :) Şaşırtıcı olacağını düşünüyorum.
- Dünden bugüne müzik yolculuğunuzda kuşkusuz birçok isim ile karşılaştınız. Özellikle etkilendiğiniz müzisyenler kimler oldu peki? Peki bir gün için özellikle çalışmayı istediğiniz bir müzisyen var mı bu anlamda? Kimleri severek dinliyorsunuz ve özellikle takipçisisiniz? Son yıllarda ülkemizde yayınlanan albümleri ne kadar takip edebiliyorsunuz, yetişebiliyor musunuz?
- Kendimi yakın hissettiğim gruplar, kendi müziğimden çok farklı aslında. İflah olmaz bir Led Zeppelin hayranıyım. The Doors, Marillion ve Smiths’den vazgeçemiyorum. Şarkıyazarı/şarkıcılar arasında en çok Bob Dylan, Elliott Smith, Jeff Buckley, Morrissey, Kate Bush, Tori Amos, Regina Spektor, Emiliana Torrini gibi isimlere kendimi yakın hissediyorum. Sürekli dinlediğim gruplar arasında Interpol, Kings of Leon, the Killers, the Black Keys, Violent Femmes, Songs Ohia, Depeche Mode, Goldfrapp gibi gruplar var. Elektronik sularda DNTEL, DJ Shadow, DJ Cam, Swayzak gibi isimler hoşuma gidiyor. Bunlar ilk anda aklıma gelenler... Klasikçilerden Bach ve Beethoven hem dinlemeyi hem de çalmayı sevdiğim besteciler... Piyano çalarak şarkı söylemek konusunda Tori Amos bana epey ilham verdi. Kendi müziğimde etkilendiğim isimlerden en baskın olanları Fransız müzisyen Mano Solo ve minimalist besteci Erik Satie diyebilirim. Ülkemizde yayınlanan albümleri takip ediyorum, kaçırmamaya çalışıyorum. Bülent Ortaçgil, Duman, Sakin, TNK, Yasemin Mori, Jehan Barbur gibi isimler de takip ettiğim müzisyenler arasında.
- Hayatınızın her karesi müzik ama son olarak biz notaların sesini kısalım ve ötesinde dünyanızı biraz da tanıyalım istersek neler söyleyebilirsiniz? Hayatınızın diğer renkleri nelerdir, neler sizi mutlu eder, nerelerde olmak hoşunuza gider, en’leriniz nelerdir başka?
- Sinemayı çok seviyorum, çok fazla film izlerim. Dostlarla birlikte vakit geçirmek çok hoşuma gider, yalnızlığı her ne kadar sevsem de çevremde insanlar olmadan yapamıyorum. Çocuklarla çalışmaktan ve onlara müzik öğretmekten çok keyif alıyorum. En sevdiğim şeylerden biri de seyahat etmek. Elimden geldiğince yeni ülkeler, yeni yerler görmeyi çok seviyorum. Gitmek istediğim o kadar çok yer var ki. Çevremde olan biten herşey ilgimi çeker aslında, bir sürü şeyden besleniyorum.
- Bu keyifli söyleşi adına çok teşekkür ederim; nice albüm daha yeniden görüşebilmeyi dilerim. Çok sevgiler.
- Asıl ben teşekkür ederim. Tekrar görüşmek dileğiyle :)