Renkler / Parla Şenol

- Parla Şenol sanatın hemen hemen bütün dallarında kendini göstermiş çok yönlü bir insan ve aynı zamanda bu yetenekleri ile de kendisini ispatlamış başarılı bir sanatçı. Ben sizin dünyanıza bu söyleşi ile bir yolculuk yapalım, hepsine dokunalım diyorum izin verirseniz ve sizi ilk tanıdığımız o beyazperde yıllarınız ile başlayalım sohbetimize isterseniz? Sinema ile küçük yaşlarda tanıştınız ki o yıllarda hayatınızda dans vardı ve bale eğitimi de almaktaydınız. Ardından birçok filmde rol aldınız? Sinema sizin için nasıl bir aşk oldu o günden bugüne?

- Her aşk gibi :) Tutkulu, sabırsız, açgözlü, hoyrat, dikkatsiz, kendinden geçiren, üzen, yıpratan, zamanla taşları yerine oturup gerçekçi bir sevgiye dönüşen ama ateşini hiç yitirmeyen… Sevişirken çok güzel, ev işleri yaparken keyifsiz!

- Babanızın bir müzisyen olmasından ve sürekli bu ortamları soluyor olmanızdan belki öncelikle şan eğitimi aldınız ve daha sonrasında sahnelerle de tanıştınız. Bunu uzun yıllar sürdürdünüz ve 45'likler de kazandırdınız müzik dünyasına. Sinemalardan sahnelere uzanan Parla nasıl heyecanlar yaşadı bu dünyada, nasıl mutluluklar tattı özetinde neler kazandı bu yolculukta?

- Heyecan her sahneye çıkışta vardı, her yeni şarkıya başlarken, her yeni kostümde, gelen her yeni seyircide. Şarkı söylemeye bayılıyorum. Her hücremle yaşıyorum o anları. Bugün arkadaşlarla bağıra çağıra söylerken de bu böyle. Çok da üzüldüm ama, hakkı olmayan biri benden sonra sahneye çıkınca, adı benden önce yazılınca, kötü orkestra ile çalışırken, kötü mikrofonla söylerken… Ama müzik, dans ve oyunculuğun bir arada olduğu sahnede şarkı söyleme işini hiçbirine değişmem. Bana karlı dağların zirvelerinden dünyanın göbeğindeki magma tabakasında yaşamaya kadar her türlü duyguyu tattırdı. 

- Yine şarkı söylediğiniz yıllarda oldu TV dünyası ile de tanışmanız. Sunuculuk yaptınız ve dizi oyunculuğuna başladınız mesela. Birçok filminizi kendiniz seslendirmiştiniz daha sonra bunu profesyonelliğe de taşıdınız ve günümüzde de sürdürmektesiniz? Evet şimdi de TV dizilerinin oyuncusu, programların voice over'ı Parla'yı dinleyelim mi sizden? Beyazperde'den beyaz ekran'a yaşadıklarınızla uzanalım mı? 

- Sunuculuk bir kez yaptığım bir işti. Şartlar çok uygun değildi, hamile idim, dolayısı ile tadını tam alamadım. Ama bence bana çok uygun bir iş ve hâlâ pek çok kişiden daha iyi yapacağımı düşünüyorum. Seslendirme ise benim sahne üstü ve perdede yaptığım sanatsal faaliyetlerimden koptuğum yıllarda, pamuk ipliği ile olsa da sanata tutunmayı sağladığım bir işti önceleri. Sonra para kazandığım iş oldu. Çok seviyorum, ama mesela voice over olarak seslendirme yapmak beni kesmiyor, onda rol yapma unsuru yok çünkü. Film konuşmayı daha çok seviyorum. Kendi sesimi dinlemeyi hem severim hem beğenmediğim şeyler olduğunda kendime kızarım, gıcık olurum. İyi ki düzgün bir Türkçem, hoş bir sesim ve düzgün bir kültürel altyapım var, umarım sesimi kaybetmem ve uygun olduğu sürece bu mesleği sürdürürüm. Ekran oyunculuğunu ise pek sevmiyorum. Kişinin performansı ışık, gürültü, montajcının tercihleri, senaristin kalemi gibi oyuncunun dışında pek çok faktöre bağlı… Bence o noktada sanat olmaktan çıkıyor, potansiyelinizi yansıtamıyorsunuz yeteri kadar.

- Henüz Yazar Parla'ya gelmeden bir de sizin çok az kişi tarafından bilinen diğer uğraşlarınız var onları da atlamak istemiyorum. Örneğin uzun süreler rehberlik yaptınız ve turizm alanında da kendinizi gösterdiniz. Çeviriler yaptınız yine bildiğiniz dillerin size kazandırdığı bir diğer uğraşınız oldu bu. Fotoğraf eğitimi aldınız ve bu anlamda da mansiyonlarınız var? Eğer siz anlatmaktan yorulmayacaksanız söz biz dinlemekten büyük keyif alacağız.  

- Rehberliği hiçbir zaman çok sevmedim. Ya da şöyle diyelim, turist karşısında olmak hoşuma gidiyordu; onlara bilgi vermek, şaka yapmak, yine ön planda olmak elbette, ülkeni temsil ediyorsun hem de ve bu bölümü bana uygun. Ama sabah erken kalkmak, birlikte alışverişe gitmek, şoför, yol, lokanta, otel gibi unsurlarla uğraşmak; ı-ıh, bana göre değil. Artık çok ama çok seyrek yapıyorum.

Çeviri keyifli, ama kendim dublaj yapan biri olarak çok tedirgin oluyor ve kılı kırk yarıyorum yaparken, arkamdan küfür etmesin diye meslektaşlarım :) Büyük sorumluluk ve stres yaratıyor bende. Karşılığı ise bence işe göre az. Mecbur kalırsam yine yaparım ama bayılmıyorum.

Fotoğraf çekmek harika bir uğraş. Ama onu iyi yapabilmek için bilgilenmek şart, bilgilerimi yeterli bulmuyorum. Ayrıca zaman ayırmak gerek, masraflı, ortamda kendini belli etmeden bulunmak gerek, ki bu benim için biraz zor oluyor. İstediğim fotoğrafları henüz çekemedim. 

- Öykü ve şiir dışında; köşe yazılarından anı yazılarına, roman ve deneme çalışmalarına ve karşımızda bir kalem olarak Parla. Bu arada anılarınızı paylaştığınız ilk kitabınız ‘'Parlama Noktası'' yine ayrıca huzurlarımızda. Yazmak peki sizde nasıl bir tutku ve nasıl bir mutluluk? Bu ilk kitabınızdan nasıl duygularla ayrılacak okuyucu? Bundan sonrası adına yazın dünyanızda düşünceleriniz neler, bu kitabı diğer çalışmalarınızda izleyecek mi peşinden?  

- Yazmak bilinç düzeyine getirmediğim ya da dile getirmeye daha önce gerek olmadığı için kelimelendirmediğim düşüncelerimin bir şekilde kalemden dökülmesini sağlıyor. Bu da çekmeceleri temizlemek gibi bir şey galiba. Ayrıca sanatçı teşhirciliğimi tatmin ediyor. Hazırlık, çalışma gibi tüm safhalarda kendim dışında hiçbir etken olmayan özgür bir iş yapıyorum, günahı ve sevabı bana bağlı olan, istediğim zaman değiştirebileceğim… Ve iyi yaptığım bir işi –hem de kısa zamanda- yapmış olmak sürekli özgüven tazeliyor. “Ben yaptım ve başardım” duygusunu tattıran yazmak, nerede ise vazgeçilmez bir zevk benim için. Tüm bunlara bağlı olarak, yine tek başıma yapabildiğim bir terapi oluyor.

Okuyucu yazılanlardan nelere odaklanırsa onunla ilintili duygularla ayrılacak. Eğlenceye odaklı ise gülerek; sevgiye odaklanmışsa gülümseyerek ve mutlu; hüzne odaklı ise içinde tamamlanmamışlık hissi; yorumlara odaklanmışsa düşünceli ve kendini sorgulayarak ayrılacak. Ama her hal-ü karda kendini hoş, meraklarını gidermiş ve keyifli hissedecek, devamını merak edecek.

Amacım bu kitaba iki kardeş daha doğurmak. Aynı esnada oyun yazmaya devam edeceğim. Sırası gelirse öykülerimi yayınlayacağım, zaten hazır. Sonra belki yarım romanımı bitireceğim. Tüm bunların arasında da yayıncımı kandırabilirsem şiirlerimi elbette :)

- Sizin bir web siteniz var en başta ve bizlerin de sizinle buluştuğu çeşitli internet forumları ya da portalları yine. Sonuçta sanal dahi olsa bu buluşmaların gerçekliğini bizler bir arada tadabilenlerdeniz. Siz bu ortamları ve paylaşılanları içinden biri olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?  

- Çok fazla bir yorum yapamam, çünkü benim şu an bulunduğum yaşamdersleri dışında sadece dört sitede daha üyeliğim var. Ama ikisi ile hiç mi hiç ilgim kalmadı, çok az yazdım. Birine ise kırk yılda bir uğruyorum. Esas olan yuvam benim, eşyalarım, tuvaletim, komşularım, ev halkı hep tanıdık; kendimi çok rahat hissediyorum. Şöyle veya böyle olmak kaygım yok, olduğum gibiyim. Genel olarak bakarsak, tutku ve hastalık haline getirmeden katılındığında forumda var olmak çok faydalı geliyor bana. Sizi tanıyanların yüzünüze söyleyemediklerini duyuyorsunuz, kendinizi geliştirmenize faydası oluyor. Alınması gereken dersler varsa bunları doğru almak çok yardımcı oluyor. Yazma zevkini ve becerisini geliştiriyor. İnsanları, özellikle de belki yaşamınızda karşılaşmanıza imkan olmayacak insanları tanımak, anlamak, değerlendirmek ve bilgi hanenize katmak imkanı buluyorsunuz.

- Peki şimdi de bugünün tüm amatör oyuncularına, yorumcularına, yazarlarına yani özetinde sanatın içinde bir gün adına varolmak isteyen tüm herkese bir mesaj almak istiyorum yıllarını bu mesleğe, bu aşka adamış biri olarak sizden.  

-Cevher ve kaynak içinizde varsa vardır, iş ki onu kullanmak isteyesiniz… Var ve kullanmak istiyorsanız tek yol çok izlemek, çok okumak, bunlar üzerine düşünüp kafa patlatmak ve eylemde bulunmaktır. Aynı bir akrobat gibi sanatın her dalında da performansın iyileşmesi sık sık icra ederek deneyim kazanmak ve neyi ne zaman nasıl kullanacağınızı öğrenmeye bağlıdır. Gözlem, düşünmek ve eylem. 

- Son olarak bir değil bir çok renk oldunuz bu sohbetimizle sitemizde ama ben bu köşemizde tüm konuklarıma soruyorum söyleşimizin sonunda. Parla Şenol sizin renginiz nedeni dahilinde olmak üzere en çok ne? 

- Mor. Bana morun içinden her renk çıkarmış gibi geliyor. Mor toprağı da tanımlayabilir, göğü de; hüznü de sevinci de; sükuneti de, delişmenliği de; dini, asaleti, yoksulluğu, seksi, yorgunluğu, öfkeyi, bilgeliği… Bir tek, bir tek çocukluğu, bebekliği temsil edemeyecekmiş gibi geldi şimdi şu anda yazarken. Ne tuhaf! Ünlendiğim ve sık sık anıldığım parçamı yani. Ama “çocuksu”luk aşka, “çocukluk” başka; edinilmiş bilgiyi öğrenme sürecinde geri çevirmek imkansızdır, artık hiçbirimiz tekrar çocuk olamayız. Bu da bu gerçeğin ifadesi mi ne?

- Bir ömür hiç uzağımızda olmayın ve hep parlayın o güzel gülüşünüzle yüreğimizde. Ben sizi tanımış ve bu keyifli söyleşiyi gerçekleştirmiş olmaktan dolayı çok mutluyum, çok teşekkür ediyorum size.

- Sevgili Kadri, değer veren ve tanıyan biri ile yapılan röportajın mutluluğu başka oluyor, ben de bana bu mutluluğu yaşattığın için teşekkür ediyorum sana. Güzellikleri görebilen gözlerinin ışığını içten alıyor olmalısın… Sevgiler.

 

Söyleşi : Kadri Karahan/ Haziran 2006