Zeki Çelik

zkcelik@gmail.com

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Pelin Onay

 

06.05.1976 Balıkesir'de doğdu, hıdrellez'in ve Mayıs'ın çocuğu. Bütün şehirler güzel belki ama Pelin İzmir'de yaşıyor ve özel bir deniz acentesinde çalışıyor. Kim olduğunun diğer anlamlarda pek bir önemi yok.

Önemli olan paylaşmak, paylaşabilmek. Hayat üniversitesinde halâ daha yüksek lisans öğrencisi ve bitirme tezi bir türlü bitmiyor... bitirmeyi de istemiyor.

Geçmişi evi gibi kullanmadığı için, özgeçmişi bu kadar.

Şimdilerde sadece özgeleceğine bakıyor... Evli değil ev'siz ve ne sevgiyi ne de rakıyı susuz içemiyor...

Aşk'a gelince... Oonunla henüz işi bitmedi, yaşattığı bütün kırgınlıkların şarkısını besteleyip söyleyecek ama ona hiç kırılmadan...

Simurg, Ağır Ol Bay Düzyazı, Aykırı Sanat, Hayal,Frambuaz,Picus, Mor Taka, Arta, Cumhuriyet Kitap,Yasakmeyve, Varlık, No Edebiyat, Lacivert Sanat, İLe, BH Sanat ve Mavişehir Plus dergilerinde eserleri yayınlandı. Olimpos Öyküleri ve 80'lerde Çocuk Olmak isimli kitaplarda yazılarına yer verildi.

"Lirik hesaplaşmalar../..dönüyorum" şiiri ile 2004 Aykırı Sanat Jüri Özel Ödülünü aldı.

En büyük tutkusu şiir ve müzik olduğu için, düşlerini ikisiyle besliyor... Memleketi Cunda taptığı, Assos vazgeçemeyeceği ve Olympos da gitmekten usanmayacağı yerler...

İzmir ise saklı bir kent aşk yüreğinde...

Kitapları

Nü Sızı
İyi Geceler Aşk

 

 

- Her insanın gönlünün derinliklerinde, bazı şeylerin kendinden sonraya kalması, kendisinden sonra ayakta durması, kendisinden bir iz bırakması için bir tutku yatar. Bu tutku kimi insanlarda resim, müzik, heykel, sinema ya da tiyatrodur. Sen de ise bu tutkunun adı şiir. Yeni kuşak şairler arasında en inandığım, en güçlü kalemlerden birisin Pelin. Söyle bana, kaç dilek tuttun ve bıraktın suya? Kaç düş kırıkları içinde dolaşırken ayakların kanatmasıydı yolların?

- Öncelikle iltifatın için teşekkür ederim Zeki. Söz uçar yazı kalır misali, bir izden öte bir mısra bırakabilmek bile değerli. Bırakabileceksem eğer… Dileklerime gelince, ben bütün dileklerimi suya yani denize bıraktım zaten. Hepsi maviye bulandı ve kendi yollarına doğru akıp gittiler. İstediğim yerlere gidenler de oldu, bir başka dileğin peşine takılıp gidenler de… Ama kalan sağlar bizimdir der gibi, el salladım ben de denize bıraktığım her dileğe. Düş kırıklarımı da sevdim, o kırıkların üstünde yürürken ayaklarımın kanamasını da. Çünkü biliyorum, düşmeden kalkamaz insan. Önce düştüğünü kabul etmeli, ayaklarının kanadığını, dizlerinin sıyrıldığını kabul etmeli...

- Şiir, her insanın içinde yatan bir duyarlığın gizli, fakat aynı ölçüde önemli bir birikimi akılda toplanan şeklidir. Gerçek kimliğini bulmak isteyen herkesin ergeç dönmesi gereken bir kaynaktır bu. Bu kaynakta platonik  bir aşkla başlayan ilk şiir yazma sevdanı biliyorum senin. O ilk şiirsel metinlerden ayrıldıktan sonra, zamandizinsel sırayla baktığımızda Pelin Onay neye karşı çıkarak şiirler yazıyor?  Neye karşı  çarpıcı sentaks darbelerini kullanıyor?

- Vedalara karşıyım Zeki ama benim karşı olmam bir şeyi değişmiyor maalesef :) Ama yine de yazarak kendimden biraz olsun uzaklaştırdığımı sanıyorum ayrılıkları, ay kırıklarını… Sanki kalemimle üstlerini çiziyorum, göremeyeceğim yerlere fırlatıyorum onları. Ya da kelimelerin altına saklıyorum belki de kendimce, harflerle yok ediyorum izlerini. Ama aşk… Üstüne ayrılıklar da değse, kırılsa da adına kurulan düşler, yine de aşk kalemimin ucunda duruyor. Kızsam da üzülsem de bazen, bir tek aşka karşı değilim Zeki…  Yüksek sesle bağırsam bile arada sırada, sırtımı dönüp gitmekle tehdit etsem de, aşkın yanındayım, karşısında değil…

- Şiir yapıtı, bir şeyi nasıl güzelleştirdiği,  bir benzerinin olmaması,  şairin öz ve biçim arasında kurduğu dengenin bir sonucu olması ve alışık olunandan farklı bir anlayışı yansıtması, sevme biçiminin teneke tehlikesinin özellikleri ile mi belirlenir? Pelin nasıl aşık olur, aşka nasıl inanır

- Altay Öktem’in “parça tesirli” kitabının içindeki şiirlerden mısralar konuk ederek bir düz yazı yazmıştım, “parça tesirli düşündüm seni” isminde. Kendisinin şiirlerinden birinde geçiyordu, “teneke tehlikesi var beni sevme biçiminde” diye. Durmuştum bu mısranın karşısında, nasıl da güzel ifade etmiş diye. Gerçekten de böyle seviliyoruz bazen, teneke tehlikesi içinde. Hepimizin kendimize göre sevilme isteği var elbette. Ama her zaman istediğimiz gibi sevilmeyi seçemiyoruz. Yücel Kayıran’ın dediği gibi, “aşkın kör nedenleri vardır”. İnandığımız gibi aşka düşemeyiz çoğu zaman. Böyle aşık olurum, şöyle inanırım diyemezsin. Pelin’e gelince… Kimin yazdığını anımsayamadım bir hikayede şöyle okumuştum: “ Kalbimi biliyorum, içinde neler var, ne hissediyor biliyorum. Bu yüzden korkmuyorum sevgimden. Ama senin kalbini bilmiyorum, içinde neler var, kimler var bilmiyorum. Bu yüzden korkuyorum beni sevmenden”. Yani Zeki, Pelin de kendi kalbini bilir ve sever, hem de inanarak ama korkar bazen sevilmekten, çok sevilmekten ürker bazen…

- Lirik şiirler müzik ile kol kola yürürler, birlikte beslenir, birlikte büyürler. Senin şiirlerinin tınısında  bu çok belirgin. Kürekten yapılmış bir turna kuşu kadar tinsel bir içsellik var. Müzik dinlerken kaleme aldığın şiirlerini biçim olarak daha romantikleştiriyor diyebilir miyiz?

- Özgeçmişimde de yazar, “bana işini yaparken şarkı söyleyen adamlar gerek” diyen Thomas Carlyle ile aynı düşüncedeyim. Müzik olmadan, şarkılar olmadan tam yerleşmiyor kalem parmaklarıma. Bir şeyler hep eksik kalıyor, oturmuyor sanki taşlar yerine. Bu yüzden yanımda şarkılar olmadan yürümek bile zor benim için. Hatta mırıldanırım, yetmez, şarkılar söylerim sesim yorulana kadar. Yoruluyor mu bari diye sorma sakın ama, ben daha şahit olmadım :) Bu yüzden yazarken bir parça müzik bulaşmış olabilir kelimelerime. Bu yüzden bazen derin, bazen hüzünlü olabilir kağıda düşenler. Yoksa, daha romantik olsun diye değil, zaten böyle akıyor dilekler denize doğru… Anlayacağın Zeki, müzik olmadan, şarkılar olmadan asla!.. Bir gün duyamazsam, işte ben o zaman kahrolurum...  

- Şiir yapıtları, kurmaca yapısıyla  yaşadığı dünyadan çekip çıkararak olayların salt duyularla okuyucuları izlenemeyeceği bir dünyaya mı iter? Ya da şiir yapıtları gerçek dünyayı yücelterek yeniden mi kurgular?

- Murathan Mungan, şairler arkeolog gibidir, kendilerini kazırlar, demişti bir yazısında. Buradan yola çıkarsak, kendini kazımadan yazan kalem var mıdır bunu sormak lazım asıl. Anlayacağın Zeki, okuyanın yüreğine dokunabiliyorsam eğer, okur kendi toprağından da bir parça görebiliyorsa satır aralarında, işte bu mısra benim yolumdan geçiyor diyebiliyorsa, yaşadığımız dünyanın içinden geçiyorum demektir. Elbette ki düşlerin elinden tutuyoruz, hatta o düşleri çağırıyoruz yazarken ama söylesene, düşlerimizi çağırmak ne zaman uzak bir dünya oldu ki? Hepimiz özlediğimiz ve yaşamak istediğimiz bir dünyayı, bir aşkı çağırmıyor muyuz?

- Birçok çağda tarlaya tohum ekme işi yalnızca kadınların üstlenmesi gerektiği bir inanış geleneği devam etmiştir. Bu inanışa göre, madem ki doğurma yeteneğine sahip olan kadındı, o halde tohumlar ancak kadının eliyle ekilirse toprak daha iyi ürün verirdi. Bu gelenek hala devam ediyor. Kadın eli değdiği her yer ışıldıyor aslında. Bir tek edebiyatımızda tarih boyu kadınlarımız pek yok gibiler. Kadınlarımız kendilerini ifade etmekten mi çekiniyorlar, yoksa şiiri hafife mi alıyorlar sence?

- Aslında her zaman vardı kadın şairlerimiz ve şiiri asla hafife almadılar. Hatta şiirleriyle yaşadılar bizi terk edenler, asla ölmediler. Günümüzde sayılarının daha da çoğalması ise, bana göre kadınların daha cesur olmaları ve bu cesaretlerini satırlarına işlemeleri. Artık kadınlar da yüreğini ortaya koymaya başladı. Ne hissediyorlarsa, ne istiyorlarsa, neyi özleyip, düşlüyorlarsa, yazıyorlar. Bu yüzden günümüzde daha çok kadın okuyoruz ve okudukça daha çok yüreğe dokunuyoruz. Ve kadının dokuduğu her şiir, yazdığı her yazı, daha inançlı, daha kendinden emin adımlarla yürüyor gelecek nesillere. Kendilerini ifade etmekten de hiç çekinmiyorlar ve çekinmeyecekler de… Kadının kalemi kabak çiçeğiydi, açıldı ve renklendi...

- "Nü Sızı" 2007 tarihinde yayımlanan, serseri bir kızın güncesinden kaçan, büyüdüğünü sevişirken anlayan müthiş bir kitap. Hani resmedilse bu tabloya bakmak bir eylem olacak, seyirlik değil. Bu resme baktığımız her eylem, özgür, ussal ve eleştirel bir tutumdan doğmuştur diyebilir miyiz? Pelin'in hayata dair kesin ve genel geçeri nelerdir? 

- “Nü Sızı” sevgili Engin Turgut’un özel bir çalışmasını da taşıyor kapağında ve bu resme göre konuşmak gerekirse, şiirlerle resmin bütünleşmesi tam da istediğim gibi oldu. Elbette özgür ve ussal bir tutumdan söz edebiliriz ama kadının ayrılığı yaşamasından yola çıkarsak, işte bu farklıdır. Akıl ve özgürlük bir anda uzaklaşabilir. Kadının ayrılığıdır nü bir sızı benim için. Çünkü kadın ayrılığını çıplak yaşar, her şeyden arınarak, bütün saflığıyla. Ve sonrasında bu çıplaklığını yeniden örterek kalkar ayağa. Biraz önce de dediğim gibi, Pelin’in hayata duruşunda da bu var aslında. Kaybettiysem kaybettiğimi kabul ederim, düştüysem düştüğümü…. Çünkü kabul edince yeniden başlamak daha kolay…En azından ben böyle tutunuyorum ve bakıyorum hayata…Bu yüzden ayrılıklarla yeri geldiğinde dalga geçiyorum. Eyleme gelince, annemin hep dediği gibi, sevgi bir eylemdir… Bu eylemlerim yüzünden tutuklanmadım ama isteyerek tutuldum...Bu kadar güzel bir eylem olabilir mi? Öyleyse yürümeye devam diyorum, ne olursa olsun…

- Şiir dizelerinde anlamı güçlendirmek için soru sormayı seviyorsun. Her soru ilerleyen, gelişen, yeni ufuklar arayan ve insanı bulunduğu yerden daha üst katlara, ötelere götüren bir süreçtir.  Bu süreci iyi işletiyorsun kendine. "şimdi kim terk edecek/ kimin ellerinde sıra/kimin dudakları susacak, susatacak sevdaya?"  Söyle bana Pelin, bir balık neden bayat kokar? Kim bunlar, neyi götürdüler?

- Hemen şunu söylemem lazım Zeki, balığın bayat kokmasına asla izin vermem :) Soruna dönmek gerekirse, bazen çok şeyleri alıp götürdüler, bazen de güzel düşler getirdiler. Kim mi onlar? Aslında hepimiz. Hepimiz yeri geldi bir şeyleri aldık, yeri geldi bir şeyleri ellerimizle uzattık. Ama soruları seviyorum. Önce kendimi sorgulamamı sağlıyor. Önce kendi cevaplarım uçuşuyor beynimde. Sonrasında okuyana geliyor sıra. Hem söylesene Zeki, sen hiç düşlerine şarkı söyledin mi?

- Şiirlerinin dışında ama şiir disiplininden vazgeçmeyen çok başarılı bulduğum düzyazıların var. "Parça Tesirli” Düşündüm Seni / "Mahcup” bir sızıyla yanaştım gözlerinize" gibi birkaçı bu yazdıklarının, sevgili Engin Turgut ve Altay Öktem şiirleri etki alanında, o şiirler üzerine küçük denemeler yazıyorsun. Bunları ayrıca kitaplaştırmalısın da, herbiri okuyucuya mutlaka ulaşmalı. Bir şirinden yola çıkarak küçük bir yol hikayesi tadında bir çalışma isteyeceğim senden. Okuyucularımızla buluştuğunda ne kadar hak vereceklerine bir ışık olsun istiyorum biraz.  "vakit gece yarısından az ötedeydi, geceyi giyinip, cüzdanıma birkaç şiir sıkıştırdım her an size acıkabilirim diye"

- Ah evet, seviyorum o tarz düz yazıları ve emin ol onları da toparlayacağım kısa süre içinde. Engin Turgut ve Altay Öktem şiirlerinden yola çıkarak yazdığım deneme yazıları oldu. Bir nevi kitap tanıtımı gibi, şairin mısralarıyla bezenmiş. Ama başka şairler için de bunlara benzer çalışmalar yaptım. Hatta biraz ileri giderek, sevdiğim şarkı sözleri için de benzer yazılar yazmaya başladım. Düz yazının başka bir büyüsü var. Şiirsel, içinde melodisi olan yazılar, yüreğimi başka türlü coşturuyor. Kendi şiirimden yola çıkarak nasıl yazarım bilmiyorum. Denemeye çalışayım senin için.

“…sizi düşündüm, bana doğru yürüyen gözlerinizi… adımla andığım adınızı fısıldadım, bir kuş kanatlanıp göğüs kafesime girdi… heyecanımı tutamadım, “vakit gece yarısından az ötedeydi”, koşar adım dudaklarınızda çağlayan ırmağa aktım… ”geceyi giyinip” yürüdüm yollarda… düştüm, düşledim, döşedim en güzel kelimelerimi yol kenarlarına… bilmeniz lazım ki,  “cüzdanıma birkaç şiir sıkıştırdım”…sakın sormayın sebebini diyeceğim ama dayanamam söylerim yine de, her an, “her an size acıkabilirim” diye…

Kısa bir şeyler yazabildim Zeki… insanın kendi şiirini kullanarak yazması da kolay olmuyormuş bu arada :) ...

- "İyi Geceler Aşk" çok yeni raflarda yerini aldı. Bu kitabında okuyucuyu şiirlerinin yanında hayatının önemli kalemlerinden dizeler - satırlar da bekliyor. Kitap kapağının Azime Akbaş'ın kalemiyle resmedilişi, ritmik o ruhun yakalanışı, kitap ile bir bütünlük kazanması çok hoş, çok başarılı bir çalışma olduğunu söyleyebilirim. Kitap oluşurken başka neler yaşandı, bilemediğimiz göremediğimiz neler gelişti, sırasıyla hangi şairlerimizle çalıştın? Hangi anılarla yola çıktı diyebiliriz bu kitap için?

- Evet, “İyi Geceler Aşk”… Yeni bir bebek, yeni bir heyecan, henüz emekliyor… İki kitapta da  değer verdiğim iki ressamın fırça darbeleri renk verdi kapaklara.. Engin Turgut dan sonra bu defa da ressam/yazar Azime Akbaş Yazıcı’nın bir resmi kapak sahibim oldu. Azime Akbaş, kitabın ismiyle ve içeriğindeki şiirlerle bağlantılı olarak özel bir çalışma yaptı. Fazlasıyla da içime sinsi. Bunun dışında kitabın içinde de özel konuklarım var elbet. Her sayfada bir şairimizi ve iki mısrasını ağırladım. Müsade ettikleri için, bu vesileyle yeniden tek tek teşekkür ederim bütün kalemlere. 44 şiir ve 45 şair var kitapda. İstedim ki, kitabı alıp okuyanlar benim de hangi şairleri okuduğumu bilsinler, etkilendiğim mısralarını okusunlar istedim. Çünkü o mısraların hepsi, kütüphanemde bulunan şiir kitaplarından alındı. İnternetten ya da ödünç alınan kitaplardan değil. Elbette ki konuk etmek istediğim daha çok mısra ve şair vardı ama 44 şiir bile fazlayken daha da öteye gidemedim. Ama ilerleyen zamanlarda sevdiğim diğer kalemleri de misafir etmek istiyorum. Yani Zeki, bu yüzden özel bir kitap benim için, özel konuklarım olduğundan.

Yola çıktığım anılarım elbette olmuştur ama her zamanki gibi ben yola yine aşkla çıktım Zeki… Aşkla da yürümeye devam edeceğim sanırım...

 

Söyle Şarkımı Yunanlı Kadın

 

aşk yerinde ağır
veda göğüs kafesinde
tıkanır boğazda birkaç yüklü cümle,
alıp başını gidemez

söyle şarkımı Dora! Yunanlı kadın
“divane aşuk gibi dolanirum çöllerde”
aşk, bütün dillerde aynı
bütün dillerde göçebe

tut ki delirdim gözü kanlı gidişlerin ortasında
tut ki ser verip sır vermez yüreğimin ateşinde yanıyorum
tut ki çanak çömlek patladı, oyunu bozdum
kim gönderecek sürgüne yılan gibi uzayan dilimi?

al işte kahır
al işte sitem
alsanıza! İşte çığlık
korkutamazsınız bu yüreği, üç beş başı bozuk terk edişle

söyle şarkımı Irini! Yunanlı kadın
“bir kızıl goncaya benzer dudağın”
aşk, bütün dillerde geveze
bütün dillerde darmadağın

durduk mu şimdi bu sürüklenmenin ortasında?
kimin yalnızlığı daha tutkulu, hadi soyun! İspatlayalım
artık delirecek gücüm yok dersem,
kalbimi ortaya koyup yağmalayalım

al işte ses
al işte ömrüm
alsanıza! İşte ateş
savuramazsınız bu yüreği, birbirimizi kandırmayalım

söyle şarkımı Maria! Yunanlı kadın
“ bil ki artık dönüşüm yok, gitti son vapurlar”
aşk, bütün dillerde sürgün
bütün dillerde ağlar

 

 

MAYIS 2011

 

 

Zeki Çelik Söyleşileri