DOSYA

Radyo Dünyası

 

Söyleşi : Emre Kalcı

müzikten bir evin, en şahane, en duygulu ve en yetenekli ev sahibesi Müge Barutçu... sesinin büyüsüne kapılıp gittiğiniz her sefer sizi gül bahçelerinde gezdiren, ve her seferinde daha da iyisini vadeden, işinde usta bir kadın... sözcüklerin ve şarkıların dansında, eşsiz bir tango onun dinleyiciye olan dokunuşu...

Müge Barutçu, Müge'nin Oltası adlı programıyla artık radyolarda bir efsane...

İşini en iyi şekilde yaparken zirveye çıkmış bir kadına mesleğine dair sorular sordum, o hep aşkını anlattı... Müge'nin aşkına sizi de ortak etmek istiyorum, buyrun okuyun...

Müge Barutçu

 

...müzik bir çocukluk aşkı mı Müge? ya radyo programcılığı? anlatır mısın,,,,bu aşk nasıl başlar?

müzik hep çok önemli oldu benim hayatımda ama tabi müzik içerikli bir meslek edinmeyi düşündürecek kadar değildi çocukluk zamanlarımda. sadece TRT vardı ve ben radyo dinlemekten pek hoşlanmazdım açıkçası. radyo programcısı olmak gibi bir hayalim de yoktu dolayısıyla. aklım fikrim oyuncu olmaktaydı. sanırım beni cezbeden, mikrofon oldu. kulaklığıma mikrofondan gelen sesim, yalıtılmış ve sadece senin olan bir stüdyo, herşeyden de önemlisi söyleyecek bir şeylerinin olması.. ve bunu yaparken yalnızsın , kendinle gözgözesin.. konuşmayı seven biriyim ve sanırım en uygun işi yapıyorum :) işin içine müzikte girince, bal kaymak oluyor tabi.

...sesin radyoya en çok yakışan ses bence, bir cümleni duyunca ve de üzerine sevdiği bir şarkıyla karşılaşınca insan seni bırakmak istemiyor bir daha, radyoculuğun incelikleri neler Müge? Yakışan ses mi önemli, müzik bilgisi mi ya da iletişim iyiyse hepsi ardından gelir mi?

saydığın herşey önemli Emre'ciğim. iyi bir radyocunun beyin ve ağız mesafesinin çok yakın olması gerekir. aklına gelen bir şeyi süzgeçten geçirip söylemen saliseler almalı ve hatasız olmalı. ruh halin dinleyiciyi ilgilendirmiyor ve sen daima iyi ses çıkarmalı ve mutlu şeylerden bahsetmelisin. monolog halindesin ve söylediğin her hangi bir şey yanlış anlaşılabilir, biraz dikkat gerektiriyor çünkü canlı yayının telafisi yok.tarafsız bir bakış açısı geliştirmen gerekiyor ve iyi hissettirebilmen için dinleyiciyi, senin de iyi hissetmen gerekiyor kendini. berbat bir gün geçirmiş olabiliyorum mesela ama mikrofonu açtığımda herşey şahaneymiş gibi geliyor.. olması gerektiği gibi yani :) ben samimiyete çok inanan biriyim.. her kim olursanız olun, her ne işi yapıyor olursanız olun, yaptığınız işe inanıyorsanız, o işi içtenlikle yapıyorsunuz demektir ve başarısız olma ihtimaliniz yoktur.. başarı kavramı da benim için, içsel mutluluğunuzdur.. benim içime sindiği için herkesin içine siniyor sanırım :)

...radyoculuk mesleğinde senden önce kim vardı? ve şimdilerde sen "ne iyi radyocudur" diyebiliyor musun birilerine?

izzet Öz, Cenk Koray gibi ustalar vardı ama söylediğim gibi ben birilerini örnek alarak başlamadım işime, çok tesadüfi gelişti herşey bizler ilk 'özel radyo yayıncılarıydık' ve o anlamda örnek yoktu önümüzde.. dinleyicilerle ve belki de hata yapa yapa öğrendik radyoculuğu.. TRT ye nazaran çok özgür bir yayın anlayışıyla doğdu özel radyolar ve en başta biz de tam olarak ne yapacağımızı bilmiyorduk açıkçası.. 1991 yılından bahsediyorum.. ilklerden zaten 3-5 kişi var devam eden, bir çok arkadaşımız bıraktı.. bizden sonra ki jenerasyon, bizi bir iki sene dinleyerek radyocu oldular ve bizi dinledikleri için en azından ne yapacaklarını biliyorlardı, ki bu çok gurur verici.. öğrencilik zamanlarında harçlık çıkarırım diye başladığım ve hayatımın akışını değiştireceğini hiç aklıma bile getirmediğim sıradan bir işti benim için.. ama daha sonra; aşık olduğum ve vazgeçmek istemediğim bir hayat stiline dönüştü.

Şimdilerde ise özellikle dinlemeye çalıştığım iki isim; Bay J ve Ayça Şen'dir, ikisi de sağlam radyocudur :)

...radyo programcısı değil de bir an iyi bi radyo dinleyicisi olsan... kimleri duymak isterdin, bir programın vazgeçilmezleri kimler olmalı?

sıkı playlistleri severim :) geniş bir yelpazesi olmalı, MFÖ, Candan Erçetin, Sezen Aksu, Şebnem Ferah, Zuhal Olcay,Funda Arar, Nilüfer, Vega üst üste çalsa bayılırım doğrusu :) bir de şu sıralar Bertuğ Cemil'in "Yağmur" şarkısına takılmış durumdayım :)

...yaptığın işin en büyük getirisi ve en katlanılmaz tarafı neler diye sorsam?

ben iş olarak görmüyorum aslında yaptığım şeyi Emre'ciğim çünkü gerçekten büyük bir zevkle açıyorum mikrofonu her defasında. yayın benim terapi olduğum zaman dilimi..

hiç bir şeye değişmem..

...edebiyatla aran iyi biliyorum Müge,,, hangi yazarları okurken daha içindesin anlamların, şairlerin kim... kalemini sevdiklerin özetle?

çok okurum evet, her yerde , her şart ve ahvalde okurum :) genellikle oyun okurum.. Soljenitsin, Trevanian, Dario Fo,Dimitır Dimov ve Maeve Binchy'nin kitaplarında kaybolurum. Hıfzı Topuz severim.. Ahmet Altan'ı hiç kaçırmam. Attila İlhan ve Murathan Mungan şiirlerini binlerce kez okurum .. Emre Kalcı'yı tavsiye ederim :) şu sıralar parapsikoloji kitaplarını yutmakla meşgulüm :)

...sen de yazıyorsun, bahseder misin o yazdıklarından? yakın bir zamanda okur muyuz? dinleyenindik hep, okurun da olur muyuz?

ben çok sabırlı biri olamadığımdan sanırım yazma işini de çok beceremiyorum :) yazılarım profesyonelce kurgulanmış yazılar değil, sadece bana dair şeyler. bununla birilerinin ilgileneceğini sanmam : )

...tiyatro eğitimin olduğunu da biliyorum... oyunculuğu düşünüyor musun önümüzdeki zamanda, gerçekleştirmek istediğin bir düşün var mı tiyatro adına?

tiyatro hiç çıkmadı hayatımdan. kısa aralarım oldu ama ben sahnede ölmek isteyenlerdenim :) tiyatro çok sıkı disiplin gerektiren bir iş. hayatımı derli toplu geçirmemi sağlamıştır bu tarafı ve çok şey borçluyum bu disipline. aslında radyoculuğu yapamazdım sesimi kullanmayı bilmeseydim.. turne yapan tiyatroları malesef tercih edemiyorum yayınım olduğundan ama bu sezon bir oyun hazırlıyoruz bakalım, hayırlısı olsun :) seyircinin dikkatini çekeceğinden eminim :) tiyatro hep olacak benim hayatımda ve en büyük düşüm bir sahnemin olması :)

...müzik piyasasında sence neler oluyor, sektör eskisi gibi değil... ama yapımcıların , sanatçıların ya da dinleyicinin hiç suçu yok mu?

herkes birbirine benzemeye çalıştığı için çok farklı işler çıkmıyor artık. işin mutfağında da bir kaç isim var ve o yüzden prodüksiyonlar karbon kağıdından çıkmış gibi geliyor kulağa, özellikle pop müzikte.. bu aralar alternatif yapan arkadaşlarımı çok başarılı buluyorum açıkçası.. albüm satmıyor eskiye nazaran, ama zaten artık herkes kendi parasıyla kendi prodüksiyonunu yapıyor ve dağıtım ve promosyon için firmayla anlaşıyorlar. firmalar artık risk almak istemiyor ve sadece tanıtıma ve dağıtıma para harcıyor, haklılar çünkü çok sevilen isimlerin dışında albüm satmıyor artık. bizim işimizse albümleri tanıtmak, şarkıcı hangi şarkıya destek vermek istiyorsa o şarkıyı desteklemek ve albüm satışı sağlamak. herkes birbirine zincirleme bağlı kısacası.. ama tek gerçek, samimi bir iş yapmışsanız , albümü satarsınız.. artık dinleyici daha bilinçli ve dolayısıyla daha seçici müzik konusunda ve bu sayede artık müzisyenler iş yapabiliyorlar.. yani müzikalite ambalajın önüne geçebildi nihayet...

...radyonun müziğe katkıları nedir sence? radyolarda sıkça çalınan bir şarkısı yeni birini parlatabilir mi, ya da iyi albüm yapıp playlist lere hiç uğramayan biri istediği çıkışı yakalayamaz diyebilir miyiz kimi zaman? radyonun gücünden de bahseder misin?

radyo seçici olmak durumunda müzikalite açısından. çünkü görüntü yok ve kimseyi bir şekilde kandıramazsınız, tamamen işitsel! kulağa iyi gelen bir şeyler çalmak durumundayız. albüm promosyonu için radyo birinci dereceden önemli tüm dünyada. radyolar bir şarkıyı severse, herkes sever.. radyo da çalmayan satmaz, bu su götürmez bir gerçek. gerçi bu aralar tüm radyolar birbirine benzemeye başladı. bir radyo neyi çalarsa diğerleri de onu çalıyor.. tek tip prodüksiyonlar, tek tip radyolar.. firma hangi şarkıya klip çekerse , radyo istasyonları da o şarkıyı çalar destek amaçlı ve dinleyici dikkati o şarkıya yoğunlaştırılır.. biraz dayatma gibi bir şey tabi... ben radyoların hit şarkı çıkarması gerekliliğini savunuyorum, piyasayı radyolar yönlendirmeli dünyada da olduğu gibi..bir kaç sene sonra bunu onaylayacaklarına eminim :) ve radyoda patlayan bir şarkıya klip çekilmesini pek anlamlı bulmuyorum. çünkü radyo zaten çıkarmış o şarkıyı, o noktada farklı bir şarkıya masraf yapılmalı bence bugünün şartlarında..

...programına misafir ettiğin sanatçılardan enerjisi iyi olan ve eğlendiğin birileri mutlaka vardır, ya o bir saatte başka yerde olduğunu düşlediğin konuklar oluyor mu hiç :)?

konuklarımı elimden geldiğince iyi ağırlamaya çalışırım özellikle de ilk radyo programıysa.. çok heyecanlanabiliyorlar çünkü.. arkadaşlarım olan müzisyen ya da şarkıcılarla çok daha keyifli geçiyor tabi, gözlerinden anlıyorum ne demek istediklerini :) sonuçta oraya kendilerini, işlerini anlatmak için geliyorlar ve elimden geldiğince rahat geçmesini sağlıyorum mutlu ayrılmaları için.

hiç konuşmayan olmadı bugüne kadar, ne yapar eder, en suskununu bile konuştururum çünkü :)) o yüzden çok eğlencelidir konuklu yayınlar ama en çok grupların katıldığı programlardan keyif alırım. her kafadan bir ses çıkar ve çok eğlenirim :)

......bir şarkı var, az sonra çalacaksın... neden o şarkıyı seçtin Müge? besteci, söz yazarı, yorumcu.. senin seçtiğin parçalarda şarkı öncelikle kimin?

ruh halime göre değişir :) aşıksam ve herşey yolundaysa son derece mutlu şarkılar çalarım.. aşıksam ama hiç bir şey yolunda değilse son derece mutsuz şarkılar çalarım :)))

ben sözünü müziğini kendi yapan ve söyleyenleri tercih ediyorum aslında, öncelik onların.. kendi hikayelerini yazan, anlatan ya da söyleyen insanları seviyorum. alternatif müziği seviyorum bir de.. en fazla rock şarkıyı benim programımda duyarsınız :)

...aşk, müzik, meslek,,, senin için en belirleyici olan hangisi?

of zor sordun : )))

hepsi eşit dağılımda desem.. ben d şıkkı 'hepsi' diyorum : )

ama tabi herşey mesleğimin etrafında dönüyor.. hayat tarzınızı işiniz belirler çünkü.. seçtiğim mesleğin çok doğru olduğunu biliyorum çünkü çok keyif alıyorum.

şarkılar çok önemlidir benim hayatımda, onların da enerjileri olduğunu ve o enerjideki insanları etkilediğini bilirim.. mesela candan erçetin'in 'yalan' şarkısı benim hayatımı değiştirmiştir.. hani 'bir şarkı dinledim hayatım değişti' demem çok yerinde olur. müzik sanırım herkes için tetikleyici unsurlardan biridir hayat içinde..işim gereği, Türk Pop Müziğini çok yakından takip ediyorum tabi ama tarzım olmayan bir konsere gitmem, iş için bile olsa... biz bir şarkıyı binlerce kere dinleriz çalarken, o yüzden iş dışında pek Türkçe müzik dinleyemiyorum artık. daha çok uzakdoğu müziklerini tercih ediyorum evimde dinlemek için.

aşk'a gelince, inanırım sevginin gücüne. hatta tek gerçeğin sevgi olduğunu bilirim ve hayatım buna göre inşa edildi tarafımdan. insanları oldukları gibi sevmeyi öğrettim kendime.. özel ilişkilerimde de bu böyle, olduğu gibi, hiç değiştirmeye çalışmadan, dayatmadan son derece özgür olmayı seçerim ve bu şansı aşkıma da veririm..

etrafım çok sevdiğim ve beni çok seven insanlarla dolu ve ben bunun için her an şükrediyorum ..

...mesleğine bir mektup yazacak olsan, zarfın üzerine de şunu yazarsın ...........???

aşkım 'a..

... derinlere dalmışsın, programın devam ediyor,,, etkisindesin şarkının, hangi şarkı çalıyor o an? Hangi şarkıyı yolluyorsun sevenlerine?

herhangi bir MFÖ veya Şebnem Ferah şarkısı beni olduğum yerden uzaklaştırabilir..

...oltana seve seve yakalanan dinleyici grubun için birşeyler söyler misin? neden seni seviyorlar sence?

uzun yıllardır dinleyen ve takip eden dinleyicilerimin beni artık çok iyi tanıdıklarını biliyorum. dinleyici kontaklı bir program tarzım yok ama bilirim ki onlar bir yerlerde beni dinlemeye devam ediyorlar :) dinleyici maillerine mutlaka cevap veririm ve eleştiriye de daima açık oldum.. beni neden sevdiklerini sanırım en doğru şekilde onlar söyleyebilirler..

...kendi markasını yaratan radyo programcısı az. senin gibi yaptığı işin kraliçesi olmaksa en zoru. "başarmış" biri olarak marka olmak isteyenlerin avucuna birşeyler yaz ve altını imzala desem,, neler yazarsın?

teşekkür ederim böyle düşündüğün için Emre'ciğim :) aslında inan bilmiyorum çünkü hiç planlayarak ve şuurluca hesaplar yaparak olmadı tüm bunlar.. ben de bilmiyorum.. tek bildiğim işimi koşulsuzca sevmem ve emek vermem.. işim hiç bir zaman bana yapmak zorunda olduğum bir yük gibi gelmedi. çok severek oluyorum mikrofonun başında.. yıllardır 4 günden uzun süre kalamıyorum tatilde, 5. gün mikrofonda olmalıyım ben deyip, dönüyorum : )

her yayınıma, çaldığım her şarkıya, ağzımdan çıkan her söze, stüdyoya aldığım her konuğa inandım. inanmadığım hiç bir şeyi yapmadım hayatımda ve işimde..

kimse gibi olmaya çalışmadım, zaten hayattaki en büyük korkum birilerine benzemek..

hesaplarım olmadı, tek derdim kendimi, kendime ifade etmek oldu..

...hayatımıza kattığın renkler için teşekkür yeter mi sevgili Müge, ben hiç yetmeyecek olanı söylüyorum. bu güzel sohbet için teşekkür ediyorum...

benim için zevkti Emre'ciğim, ben teşekkür ederim :)

 

Emel, 1979 İstanbul doğumlu, 2000 yılından beri mikrofonda. Kendini şöyle anlatıyor. ''Doğduğu ve şu anda yaşadığı bu şehri pek sevdiği söylenemez. Trafiğinden, kalabalığından ve yeşile hasretliğinden bunalmış durumda. Elinde olsa (ki bir gün mutlaka olacak) her şeyi bir kenara bırakıp mavisi yeşiline karışmış bir şehre yerleşecek''. O Tatlıses'in ve Pink'in vazgeçilmezi. Şimdilerde Oktay Gürtürk'ün ilk klip çalışmasınında rol arkadaşı.

Emel Yalçın (Çokemel)

 

- Sevgili Emel Radyo Tatlıses'te Çokemel ve Radyo Pink'te Pink Star ile iki ayrı radyoda ve programda dinleyiciler ile buluşuyorsun öncelikle bize biraz yayın akışından ve çizgisinden bahsedebilir misin?

- Tatlıses'in kitlesi biraz farklı olduğu için orada uslu bir kız var. Ama biraz da kızgın bir kız :) Müzikte ki kirlenmeye ve magazine tepkili yani. Elimden geldiği kadar güzel ve doğru olan her şeyi dinleyicimle paylaşmaya çalışıyorum. Pink olayına gelince orada ki kız tam bir deli. Kadın erkek ilişkilerine takmış durumda ve 27 yaşına gelmiş şehirli her kadın gibi aşksızlıktan yakınan birazda kadınların ve erkeklerin kirli çamaşırlarını ortaya döken eğlenceli dilinin kemiği olmayan bir program.

- Uzun süredir bu mesleğin içindesin peki ilk olarak nasıl başladı bu yolculuk ve düne baktığında bugüne nereden nereye, nasıl bir yol alındı? Bir programa nasıl hazırlanıyor Emel?

- Lise yıllarımda başladı. Bir kitapta okumuştum ve çok hoşuma gitmişti ‘'Hobimi İşe Çevirdim''. Aynen öyle oldu zevk için başladı sonra bir baktım güzel paralar kazanıyorum :) Emel kendini çok geliştirdi bu süre içerinde. Mesleğimle ilgili her türlü eğitimi aldım. Ve artık radyo dinleyicisinin ne istediğini çok iyi biliyorum. Bazen yurt genelinde hava durumuna bakarak bile yayın yaptığım oluyor. Çok sıkıcı ve kasvetli bir havada ne dinlemek ister nelerden bahsedilmesini ister, güneşli havalarda ne ister falan :) Şaka değil :)

- Aynı zamanda TV içinde programlar hazırladın ve sundun.  Radyo ile TV arasında peki nasıl benzerlikler ya da farklılıklar görüyorsun? Gerçekleştirmeyi çok istediğin başka projelerin var mı ya da olacak mı?

- Radyo benim aşkım.. Aşk kadar kıymetlim yani. Çok daha keyifli ve samimi. Açıkçası TV olayını pek sevemedim ben. 5 yıldır kanal kanal geziyorum ama radyoda ki samimiyeti yakalayamıyorum. O küçük kutunun sihri bambaşka. Bir radyo kurmak hayalim vardı. Bu hayalimi de şu an gerçekleştiriyorum. Genel Müdürüm Atilla Şen Radyo Pink i tamamen bana bıraktı al ne istersen yap dedi. Bende bu sorumlulukla Pink'i çok kaliteli ve keyifli aynı zamanda dinamik ve her şeyin rahatlıkla konuşulduğu bir radyo haline getirmeye çalışıyorum. Çok yakında birçok transfer yapıcağız ve İstanbul'un en çok dinlenen radyosu olacağız. Genç yaşta böyle bir sorumluluk beklemiyordum açıkçası ama başaracağım :) Tv konusunda oyunculuk eğitimim ve deneyimim var. Aşk konulu, psikolojik gerilim bir filmde şizofren bir karakteri canlandırmak istiyorum :)

- Çokemel'in bir şiir aşığı olduğunu sanırım bilmeyenimiz yok peki şiir nasıl bir dünya sende? Ve programların ile nasıl tepkiler alıyorsun dinleyicilerinden? Sohbetlerini, seçtiğin şiirleri - öyküleri kısacası onlarla paylaşımlarını anlatabilir misin bize?

- Çokemel  tam bir Ümit Yaşar Oğuzcan, Nazım Hikmet aşığı. O programın çok ilginç bir başlangıç öyküsü var. 5 yıl önce erkek arkadaşım ile ayrılmıştık ve gece 12 de radyoya gidip yayın yönetmenimden bile izin almayıp yayın yapmıştım.   2 saat boyunca şiirler okudum şarkılar dinlettim. Ertesi gün bir sürü mail ve telefon geldi radyoya sonra sabitlendi program. Ben radyo başında olan dinleyiciyi hissetmeye çalışıyorum Kendimin sevemeyeceği ve dinlemeyeceği hiçbir şeyi sunmuyorum programımda. Hepimizin bir gönül yarası var ve ben önce program da o yaralara tuz basıyorum sonra yavaş yavaş iyileştirmeye çalışıyorum. Bu arada kendimden şiirler yazıyorum. Ama o ustaların şiirlerini okuduktan sonra benimkiler pek güzel gelmiyor kulağımı. O yüzden bazen okuyorum ama yayında bana ait olduğunu söylemiyorum. Fakat dinleyicilerim anlıyor ya bana gaz vermek için yada gerçekten beğeniyorlar güzel tepkiler alıyorum..  

- Her meslekte başarıya giden yol mutlaka birbirinden farklılıklar gösterir örneğin gönül vermek ki; kuşkusuz bu sadece tek başına yeterli değil. Nedir çizgileri ya da konulmuş konulmamış kuralları özetinde iyi bir radyocu olabilmenin püf noktaları?

- İyi bir radyocu olmak için kesinlikle çok iyi bir gözlemci olmak gerekir. Ve tabii ki hayal gücünün çok kuvvetli olması lazım. Düşünsene tek başına bir odadasın ve bir mikrofon bir kulaklık ve konuşuyorsun. Kime anlatıyorsun tüm bunları belki de binlerce kişi seni dinliyor o an. Ağzından çıkan her şeye dikkat etmelisin. Ve kesinlikle ne yaşarsan yaşa ruh halin ne olursa olsun pozitif olmalısın … Bazen zor oluyor ama ben sanırım alıştım artık. Birde her önüne gelen radyocu olmak istiyorum diyor. Buda bir sanat radyo sanatı ve kesinlikle çok özel bir meslek sanıldığı kadar kolay değil yani. Arkadaş ortamında sohbet etmek kadar kolay değil yani. Ne çok dolmuşum bu konuda ben :) Ve son olarak çok okumalısın, çok araştırmalısın. Örneğin ben Türkiye'de ne kadar köşe yazarı varsa sabahın köründe kalkar hepsini okurum.  Ve yayınlarıma asla hazırlıksız çıkmam. O gün ne anlatacağım hep bellidir yani.

- Radyo programların esnasında her günün mutlaka bir başka renkli ama böyle özellikle unutamadığın ve geriye dönüp baktığında sende çok özel bir yer eden bir anını bizlere anlatabilir misin?

- Geçen yıl Marmaris'e tatile gitmiştim. Motosiklet kiralayıp Marmarisin kıyıda köşede kalmış yerlerini geziyorduk. Ağaçlıkların arasında bir ev ve evden benim sesim geliyordu bangır bangır :) Bant yayını bırakıp gitmiştim tatile ve o küçücük yerde son ses beni diniyorlardı. İnanılmaz duygulanmıştım. Bak işte Emel nerelere kadar ulaşıyorsun demiştim kendime. Bu çok güzel bir duyguydu. 

- Son olarak Emel en sevdiği şarkılardan bir tanesini bizlerle paylaşabilir mi? Tüm okurlarımız için gelsin.

- Türkiye nin en iyi sanatçılarından bir tanesi bir duygu adamı bir ruh adamı Bülent Ortaçgil'den ‘'Bu İş Zor yonca'' şarkısını şu an PC başında olup bu röportajı sabırla okuyan herkese armağan ediyorum. Özellikle sana Kera'cığım :)   ‘'Bu iş zor Yonca, çünkü insanlar yıllar boyunca hiç soru sormadan yaşar …''

 

İstanbul FM'in yayın yönetmenliğini ve müzik direktörlüğünü de yapan Gürdal, hafta içi her gün 12 ile 15 arasında 106.0 frekansında dinleyicileri ile buluşuyor. Aynı zamanda 1997 yılından bugüne şiirler ve denemeler yazıyor ve bu yolculuğu çok seviyor. ''Belleği tam, ufku geniş ama kusurlu bir çocuk'' olduğunu söylüyor.

Gürdal Çakır

 

- Bu dostluk nasıl başladı ve bu mesleği kaç yıldır devam ettiriyorsun?

- Tamamen bir tesadüftü aslında ... Üniversite öğrencisiyken bir arkadaş grubuyla yapılan sohbet esnasında radyodan dinlemiş olduğum ‘Bizimle çalışmak ister misiniz? Sorusunun sonrasında başladı her şey. O soruya karşılık kendi kendime içimden ‘İsterim tabiki' dedim ve sohbet içinde yer alan eski bir radyocu arkadaşıma sordum başarıp başaramayacağımı. O da ‘Yapabilirsin' dedi ve sonraki gün başvuru için o radyo istasyonuna gittik. Klasik demo ve ön görüşme safhalarından sonra belirtilen sürenin ardından başvuranlar arasından seçildiğimi bildirdiler. Ve başladım, 6 sene önceydi.

- Birçok insana ses olmak ve onlara bazen hüznü bazen neşeyi taşımak şarkılarla nasıl bir duygu? Nasıl bir atmosfer yaşadığın her gün orada ve bu mesleği iyi ki yapıyorum demenin sebepleri ne? 

- İlk olarak belirtmek istediğim şu ki, radyoculuk için ilk adımı attığım ana dek hiç aklımda bu fikir yoktu, sanırım kendimi keşfetmekte daha doğrusu tam olarak ne istediğimi belirlemekte biraz gecikmiştim. Sonrasında anladım ki sesimi seviyorum, duygularımı dile getirmek ve onları müzikle süslemek bana en çok haz veren şey. Kendin iyi ve doğru olduğun bir şeyi bir çok insanla paylaşıyorsun ve belki de o anda bir çok insan senin söylediklerine göre hareket ediyor. Bunun ihtimalini düşünmek bile bence heyecanını doruğa çıkarmak için yeterli. Bitmek bilmeyen bir keyif, her gün sana farklı şeyler hissettirebilen, ruhunu tamamlayan melodiler ve sana kulak veren bir çok insan. Daha ne isteyebilirim ki? :)

- İçinde bulunduğun İstanbul FM ile ilgili olarak bize bir özet yapabilir misin? İlk özel radyolardan ve bugüne kadar birçok ilke de imza atan bir kanal burası? Nasıl bir dinleyici kitlesi ve izlediği nasıl bir yol var başta ve sonra nasıl bir dünya?

- İstanbul FM senin de belirttiğin gibi öncelikle köklü bir radyo istasyonu. İlk olmanın ve dinleyenlerine ilkleri yaşatmış olmanın sağladığı ‘marka' sıfatıyla her şeyden önce bir ‘teminat' ... Aynı zamanda 7'den 70' e herkesin dinleyebileceği ve dinlediğinde mutlaka hayatına bir ‘artı' daha ekleyebileceği bir radyo istasyonu. İlk amaç, şarkılarda güncelliği korumak ve bunun yanı sıra geçmişi de unutmayıp hala keyif vermeye devam eden en kaliteli şarkıları dinleyicilerimizle paylaşmak ... Dolayısıyla kalite beraberinde kaliteyi getiriyor, AB dinleyici kitlesinde Türkiye genelinde hedefimize yaklaşmak üzereyiz. Özümüzü koruyup, yeniliklerimize devam ediyoruz.

- Bir radyoda görev alabilmenin kriterleri ne olmalı sence? Nasıl bir birikim ya da nasıl bir yetenek gerektirir orada olmak? Kişi nasıl başlamalı ve bu işi nasıl profesyonelliğe taşımayı başarmalı sonra? Bu yolculukta bu mesleği başarılı ve örnek alınması şekilde yürüten birkaç isim vermeni istersek kimleri söyleyebilirsin?

- Radyo demek her şeyden önce müzik demek, radyocu demekte her şeyden önce güzel bir ses ve düzgün bir diksiyon demek ... Hepsi birbirini tamamlıyor aslında... Ama temel olan ses. Sonrasında kişi eğitimle birlikte diksiyonunu geliştirebilir ve bunun yanı sıra müzikal anlamda birikimini arttırabilir. Genelde ülkemizde radyoculuğa başlangıç olarak yerel radyolar seçiliyor çünkü yerel radyolar hem yeni yeteneklere fırsat verme konusunda daha esnekler hem de kişinin radyoculuğu öğrenmesi açısından biçilmiş kaftan diye düşünüyorum. Tabi ki bu süreç içerisinde kişinin kendine de çok büyük iş düşüyor. Yeniliklere açık, öğrenmeye meyilli ve hırslı olduğu taktirde başarmamak, iyi bir yerde olmamak için hiçbir sebep yok. Örnek vermem gerekirse keyif alarak dinlediğim isimler arasında Cem Ceminay, Geveze, Müge Barutçu ve Romina yer alıyor.

- Radyonun web sitesinde olsun kendi kişisel sitende ya da özel buluşmalarımızda yazın dünyası ile de ilgili çalışmalarına tanık oluyoruz. Yazmak sende nasıl bir tutku peki ve bunu orada dinleyicilerle de paylaşmak? Bu çalışmalarını ilerleyen zamanda çeşitli şekillerde değerlendirmeyi düşünüyor musun?

- Yazmak ... Aslında pek tarifi mümkün olmayan bir duygu benim için. Çünkü inan o an neler hissettiğimin ben de farkında olmuyorum. Hep şöyle derim; ‘Gözümü kapatıyorum, bir tablo geliyor önüme ... Sadece onu tasvir ediyorum, en ince ayrıntısına kadar ... Şekli önemli değil, önemli olan gerçek olması ...'

Yazdıklarım ne şekilde olursa olsun insanlarla paylaşmaya başladığım andan itibaren aynı zamanda değerlendirilmeye de başlamış sayılıyor aslında benim için... Ama kısa soluklu paylaşımlar yerine, okuyuyu/dinleyici' nin birinden diğerine geçişi için beklemesine gerek kalmaması adına hepsini bir isim altında toplamayı düşünüyorum. Er ya da geç ... :)

- Ve yayınlarında çalmaktan büyük bir keyif aldığın, senin için çok özel şarkılarından biri şimdi bizim için gelebilir mi? Peki hangisi?

- Belki de bir radyo yayıncısı için sorulabilecek en zor ya da en çok seçenekli sorulardan bir tanesi ... :) Keyif ve kalite söz konusuysa yayında yer verdiğim her şarkıdan keyif alıyorum, kaliteli olduğuna inanıyorum ki onları da insanlarla paylaşıyorum. Ama kişisel olarak düşünmem ve benim için özel bir anlam ifade eden bir şarkı armağan etmem gerekirse; size, güncel olarak ‘Emre Aydın – Belki Bir Gün Özlersin', geçmişten de ‘Kumdan Kaleler – Sana Dair' derim :)

 

1979 Zonguldak doğumlu. İTÜ Mimarlık Fakültesi'nden mezun. Devam eden mimarlık yaşamının dışında müzik tutkusu, koleksiyonculuğa ve arşivciliğe uzanarak çeşitli belgesel ve radyo programlarından sonra onu Radyo Viva'ya sürüklüyor. Radyo dışında TNN'e ve Forum Diplomatik gazetesine yazdığı müzik yazılarıyla da okuyucularla buluşan Olcay, 2007 Mayıs ayından itibaren JoyTurk frekansından bizlere ulaşıyor.

Olcay Tanberken

 

- Olcay Tanberken aslında bir mimar ve radyo mesleğine bir hobi olarak başlıyor peki hâlâ da öyle mi devam ediyor? Öncelikle kendi yolunda ilerlerken birdenbire radyoda bir program hazırlamak ve sunmak nereden aklına geliyor?

- Evet, mimarlık asıl mesleğim olarak devam ediyor. Bir kere seçmişseniz bırakmanız imkansız zaten, Türkiye'de maalesef gerçek anlamda mimarlığın keyfine varılamıyor bir çok nedenden ötürü, ama fiilen bile vazgeçseniz ilgilendiğiniz her alanda yaşam tarzı olarak mimarlığın size kattığı enerjiyi ve heyecanı bulabilir, kullanabilirsiniz. Müzik de bunlardan biri. Koleksiyon meraklısı ve eski şarkıların müptelası biri olarak şarkıları arkadaşlarımla paylaşırken gösterdiğim özen ve istek benim daha çok kişiye bunları ulaştırmam yönünde gelişti ve konuk olarak katıldığım bir programda birden radyodan, o mikrofondan seslenmek istediğimi farkettim. Esasında bu şarkıları çok özel bir dinleyici kitlesi dinliyor, ben çalarken ne hissediyorsam onlar da eminim dinlerken aynı duyguları hissediyor. Şarkılar sayesinde onlarla ortak bir dil kurmuş oluyoruz böylece.

- Tamba Tumba yayınlandığı günden bugüne bizi eski 45'liklerle buluşturuyor. Peki eski şarkılara neden özlem duyuyoruz ve bu şarkıları dinlemekten sıkılmıyoruz. Programların esnasında nasıl yorumlar alıyorsun mesela biz neden bu şarkıları çok seviyoruz?

- O şarkılar bize şu zaman dilimi içinde artık iyice kaybettiğimiz duyguları ve insanlığımızı hatırlatıyor belki de? Aslında eski 45'likler yeni kuşak tarafından da dinleniyor ve beğeniliyor, gelen yorumlar ve mesajlar da bunu gösteriyor. O yılları bizzat yaşayan ve çocukluğunu - gençliğini bu şarkılarla geçirenler ise daha başka duygularla dinliyor. Çaldıklarımdan biriyle ilk aşklarını, ilk flörtlerini yeniden hatırlayıp telefon açanlar oluyor mesela …

- Programında zaman zaman özel şarkılara da yer veriyorsun ki bunlar müzikseverler için gerçekten sürpriz oluyorlar. Ulaşmak nasıl oluyor bu şarkılara ve başardığında nasıl bir haz alıyorsun o şarkılar sende ve dinleyicide nasıl bir büyü yaratıyor?

- Haklısın, Tamba Tumba'nın diğer nostalji programlarından bir farkı da fazla bilinmeyen ama bilinmeyi - dinlenmeyi hak eden şarkıları da yeniden ya da ilk kez dinleyiciyle buluşturması. Bu yüzden insanlar yıllar önce dinlediği bir şarkıyı yeniden bu programda duyabileceklerinden emin ve rahat bir şekilde istek isteyebiliyorlar. Biz de seve seve araştırıp buluyoruz ve o şarkılarla onları buluşturuyoruz. Dinleyici için çok özel bir ana dönüşüyor aslında böyle buluşmalar, tarifi yok. Bir de dediğin gibi bazı çok özel parçaları da ilk kez bu programda çaldığımız oluyor. Ajda Pekkan'ın Yunanca söylediği şarkılar gibi …

- Dünün şarkıları ile bugünün şarkıları arasında nasıl bir ilişki var ya da özetle nereden nereye geldi müzik piyasası. Bir de eski şarkıların bugün birer cover olarak hemen hemen her albümde birer ikişer yer almasını nasıl değerlendiriyorsun? Kim hangi söylediği şarkı ile başarılı mesela bir iki örnek verebilir misin?

- En önemli fark müzikalite olarak özellikle son 4-5 yıldır çok yavanlaştığımızı ve Türkçe popun giderek dibe vurduğunu hissediyorum. Tamam pek çok yenilik, teknolojik anlamda çok iyi düzenlemeler ortaya çıkarılabiliyor ama eskisi kadar güçlü besteler pek çıkmıyor. Herşeyi geçelim, düzenlemelerde ‘orkestra' farkı var bir kere. Bu da doğrudan ‘duygu' demek bana kalırsa. Cover olayı da tamamen beste yetersizliğinden aslında. Hemen her şarkıcı albümünde bir cover'a ihtiyaç duyuyor, çünkü ‘yeni beste' üretimi pek başarılı sayılmaz. Tutmuş ve başarısı zamanında kanıtlanmış şarkıları yeniden yorumlayarak başarıyı tekrarlamak istiyorlar. Deniz Seki bence cover konusunda en başarılısı. Son dönemden ilk aklıma gelen Hepsi'den “Olmaz Böyle Şey”, fena değil ama sözler bir şekilde kendini ele veriyor, günümüz için biraz sırıtıyor. Betül Demir 90'ların başından bir Aşkın Nur Yengi şarkısını yeniden coverladığında yadırganmıyor mesela, çünkü nispeten daha yakın bir tarih ve yeni nesil bu şarkının bir cover olup olmadığını bilmeden dinleyebiliyor. Önümüzdeki 1-2 yıl içinde 90'lar daha çok coverlanacak gibime geliyor …

- Programına bugüne kadar çok değerli sanatçılar da konuk olarak katıldılar. Özellikle unutamadığın ve sohbetin, şarkıların bitmesini hiç istemediğin hangi isim ile gerçekleşti? Ve programında en çok kimi, neden ağırlamak istersin?

- İlk konuğum Saadet Sun'la olan program benim için çok özeldi. Kadının 60'lı yıllardan ilk plaklarını çaldığımda gözleri dolmuştu, dinlemeyeli kimbilir kaç yıl oldu demişti. Yanımda bütün plak kayıtlarını getirmiştim ona hediye ettim, çok sevindi. Seyyal Taner çok tatlıydı, o da inanılmaz keyifli bir programdı. Erkin Koray'da çok heyecanlandığımı hatırlıyorum, Türk rock tarihine adını altın harflerle yazmış gerçekten çok büyük usta kendisi. En çok 2 divayı, Ajda Pekkan'ı ve Sezen Aksu'yu ağırlamayı isterim ki; hiçbirşey imkansız değil bence. Umudumu koruyorum yani :)

- Aslında bu konu ile ilgili seninle çok uzun konuşmak isterdim ama bir özet yapmamız gerekirse sen sıkı bir Eurovision takipçisisin? Sana göre bu yarışmanın önemi düne göre bugün nerede ve ülkemizin son yıllardaki performanslarını nasıl değerlendiriyorsun?

- Evet önceki yıllarda Türkiye Eurovision Kulübü'nün başkanlığını yapmıştım, yarışmayı en son Atina'da yerinde izleyip izlenimlerimi Türkiye'ye aktardım. Aslında Eurovision ile bağım çok eskilere, 80'lere dayanıyor. Çoğumuz gibi … İlginçtir ki o yıllarda Eurovision'u deli gibi izleyen Türkiye, yarışmayı kazanan ve ev sahipliği yapan bir ülke olmasına rağmen maalesef bu yarışmayı takip etmiyor, dedikodusunu yapmak ya da sanatçıyı ve şarkısını karalamak daha fazla tercih ediliyor. Sertab'ın kazanmasından sonra halkın ilgisi artmış gibi gözükse de, yarışmaya olan ilgi sınırlı kalmaya devam ediyor. 2007 şarkımızı hiç beğenmedim, çünkü yeni-orijinal değildi, keza şov da öyle ... Birçoklarının aksine Sibel Tüzün'ün şarkısını daha yaratıcı buluyorum ama o da Türkçe okunduğu için ve güçlü bir düzenleme yapılamadığı için gerilerde kaldı. Herkes Gülseren'i eleştirdi ama o da yarışmayla geldi nihayetinde. Keşke profesyonel sanatçılar eskiden olduğu gibi ulusal finallere katılma cesaretini gösterebilseler, o zaman tabii ki daha iyi şarkılar çıkar, Türk popu daha fazla şarkı ve yeni besteler kazanır. Bence olması gereken de bu, böylece kamuoyu da daha bir merakla izler. Athena ve Sertab'ın şarkıları böyle giderse son başarılı Eurovision şarkılarımız olarak kalacak. Kimse önemli olanın şarkıcı değil şarkı olduğunu anlamıyor, dinleyiciye yeni ve orijinal bir şey sunmazsanız nasıl derece beklersiniz ki?

- Ve son olarak senin için çok özel olan şarkılardan birini bizler için seçmeni istesek? …

- Hangi birini saysam?… İlle de birini seçeceksem, benim için her şarkısı özel olan bir sesten, Sertab Erener'den “Yara”…

Bir tesadüf eseri başlayan radyo yolculuğundan editörlüğe ve beraberinde seslendirmeden TV sunuculuğuna bugüne kadar hayatın birçok noktasında rastladık onun adına. Herşeyden önce kocaman bir kalbi var. Aynı zamanda bir edebiyat tutkunu ve başta şiir onun vazgeçilmezi. Yakında yeni projeleri ile kaldığı yerden devam etmeye hazırlanıyor.

Sibel Ayerdem

 

- Öncelikle en başa dönelim istiyorum ve Sibel'in radyo macerası nerede ve nasıl başladı merak ediyorum. Dünü anımsadığında nasıl bir heyecandı taşıdığın ve nasıl bir amatörlük süreci oldu yaşadın? 

- Radyoculuğa ilk olarak 97 yılında Fenerbahçe Fm'de başladım. O dönem Tevfik Gelenbe tiyatrosunda öğrenci olarak eğitim alıyor ve aynı zamanda oyunculuk yapıyordum. Aslında bir şakayla başladı her şey. Bir gün evde annemle sohbet ediyorduk, daha doğrusu ben sürekli konuşuyordum ve annem dinliyordu. O sırada radyo bir anons yayınlandı. İlgi duyan gençlerin başvuru yapabileceklerini belirten bir anons yapıldı, annem de aa bak ne güzel git bari konuşarak para kazanırsın ömrümü tükettin dır dır dır :) deyince tabir-i caizse beynimde şimşekler çaktı. Hemen radyoyu aradım randevu aldım bir saat içerisinde görüşmeye gittim ve aynı gün yayına alındım. Üstelik başvuruda bulunan yüzlerce kişiyi görüp hayal kırıklığına uğradığım sırada.

- İlk anonsumu ilk programımı ve oradaki arkadaşlarımı unutmam mümkün değil. Her şey çok heyecan vericiydi. Birkaç saat önce dinlediğim bir radyoda mucize bir şekilde yayına başlamıştım. Mikrofon potansını açıp ilk cümlelerimi kurmaya başladığımda kendimi aşık olmuş gibi hissettim. Basit bir heyecan değildi ve öyle olmadığını da gördüm.

- Fenerbahçe Fm'den sonra Şahin Özer müzik yapımın radyosu Radyo Şahin'de 3.5 yıl kadar yayın yaptım. ‘'Sibel'le Kapsama Alanı'' isimli bir show programı yaptım. O dönemde bayanların show programı yapması hem zor hem de sıra dışıydı. Esprileriniz her zaman düzeyli olmak durumunda, güldürebilmelisiniz ve aynı zaman da da laubali olmadan dinleyicinin size saygı duymasını da sağlamalısınız. Patronum başta olmak üzere tüm çalışma arkadaşlarım bana çok destek olmuşlardı o dönem ve kendimi geliştirdiğim pozitif bir süreç yaşadım.

- Daha sonra bu süreyi İstanbul FM'de genel yayın yönetmenliği izledi. Ve artık neler değişiyordu hayatında ve nasıl bir tutku haline geliyordu radyo? Burada olan yolculuğun ne kadar devam ediyordu ve neler katıyordu sana?

- İstanbul Fm benim için son derece önemli bir yerdedir. Hem yönetici hem de yayıncı olarak görev aldığım ve mesleğimin bana geri dönüşüm sağlamaya başladığını hissettiğim bir yer. Türkiye'nin en önemli radyolarından birinde sorumluluk almak hem çok onur verici hem de önemliydi. Sadece mikrofon başına geçip kitlelerle bir paylaşımda bulunmanın çok daha ötesinde farklı sorumluluklar almaya başladığınız bir konumdasınız artık. Dinleyici kitlenizin profili,beklentileri, kurumsal kimliğiniz, yayın ilkeleriniz, yönetim anlayışınız, rakipleriniz, global değişimler ve bunların size maddi manevi tüm getirilerini düşünmek durumundasınız.. İstanbul Fm de görev aldığım 4 yıl benim için son derece önemli bir tecrübeydi ve beni mesleki anlamda olgunlaştırdı :)

- Yayınlanan programlarında nasıl bir kitle seni dinledi Sibel ve kendileri ile nasıl bir iletişimin olduğuna inandın? Sana göre neden radyo dinlemeyi seviyoruz ve orada hiç tanımadığımız bir sesle neden hayat buluyoruz? Senin özellikle takip etmeyi sevdiğin isimler kimler bu anlamda?

- Bugüne kadar yapmış olduğum programlar farklı formatlar içerdi. Show programından, haber programına kadar farklı formatlar içeren çok sayıda program yaptım. Bu da farklı kitlelerle iletişim kurmamı sağladı tabiî ki. hangi kitleler tarafından dinlendiğimizi yapılan genel araştırma sonuçlarına göre değil daha çok programımıza katılım gösteren dinleyici profillerinden anlamaya çalışmak daha somut bir veridir bana göre. Mesela ben ‘'Kapsama Alanı'' programımda adına uygun bir konsept belirlemeye çalışmıştım. Hemen her kitleden dinleyicim vardı; öğrenciler, ev hanımları, üst düzey yöneticiler vs.. herkesin ortak noktası müzik ve çok fazla alternatif var. O halde sizi neden tercih etsinler?? dinleyicilerinize nasıl bir enerji verdiğinizde çok önemli ve ayrıca ciddi bir empati kurmak gerekiyor.

Bana göre radyo dinlemeyi sevmemizin en önemli nedenlerinden biri müziğin temel amacına hizmet ediyor olması. Müzik dinlenir, dinlenmelidir. Video klip kanalları hiçbir zaman radyolara rakip olamadılar bu anlamda Bir sonraki şarkının ne olacağını bilmeden biraz da heyecanlanarak dinlemek, şarkılardan fal tutarak “sıradaki şarkı benim olsun” demek, sürekli dinlediğin bu kişi nasıl biri acaba?? diye sormak ve onunla iletişim kurmaya çalışmak farklı bir dinamik yaratıyor sanırım.

Ayrıca bir çok kişi “gizemli” oldukları düşünüldüğü için radyocuları merak eder görüşüne katılanlardan değilim mesela. Bence durum bu değil, programcının düşüncelerini cümlelere nasıl aktardığı, birikimlerini nasıl paylaştığı, anlattıklarına ne kadar “inandığı” dinleyicinin dikkatinden kaçmaz ve o kişiyi her gün dinlemek istediğini fark ettiğinde artık onu merak da etmeye başlar. Mesela okudum bir kitap beni çok etkilediyse mutlaka yazarının biyografisini ve fotoğrafını görmek isterim. Farklı bir iç güdü bu sanırım.

- Ve ara ara farklı farklı noktalarda da karşılaştık seninle. Editörlük de yaptın seslendirme de sonrasında TV dünyası ile de tanıştın. Radyo ile aralarında nasıl ortak ya da farklı yanları vardı bu tecrübelerinin, biriktirdiklerin neler oldu burada? Yine yeni projeler ya da sürprizler var mı yolda?

- Evet farklı noktalarda karşılaştık ve karşılaşmaya da devam edebiliriz aslında :) her şeyden önce çalışmayı ve üretmeyi çok seviyorum. Yeteneğimin olduğunu düşündüğüm konularda kendimi geliştirmeyi de. Editör olarak profesyonel anlamda deneyimler kazandım ve devam etmeyi de düşünüyorum. Çünkü “düşüncelerimi cümlelere emanet ettiğim” bir durum benim için yazmak. Paylaşımda bulunmak için en ideal iletişim araçlarından biri olarak görüyorum ve çok keyif alıyorum.

Öte yandan profesyonel olarak seslendirme yapıyorum. Çizgi filmler, reklam filmleri, belgeseller vs. Bu arada son derece meşakkatli bir iş olduğunu söylemeden geçmemeliyim Kadri :) Bu mesleğe ne kadar ehemmiyet gösteriliyor bu da farklı bir tartışma konusu tabi ki.

Tv dünyası ile tanışmama gelince ... Çalışmakta olduğum yapım şirketi vesilesi ile oldu aslında. “İş Gündemi” isimli haber programı için sunucu ve yapım koordinatörü olarak kendileriyle anlaştım ve Business Channel'da 13 bölüm yayınlandı bu program. Şu anda ise bir haber kanalında yeni haber programı projesi var. Aynı zamanda da radyo programıma başlayacağım yeniden. 

- Sibel bu mesleğin artıları olduğu gibi eksileri de var mı peki? Seni zaman zaman küstürdüğü ya da üzdüğü oldu mu mesela? Yine bu mesleği yapmak isteyenlere ne gibi tavsiyelerin olabilir? Nereden başlanmalı ya da hangi özellikleri üzerinde taşımalı en başta?

- Bu mesleği gerçekten seviyorsanız sadece artılarını görürsünüz. Mesleğime karşı bir küskünlüğüm olmadı.. ama nasıl şartlarda çalıştığınız çok önemli. Mesela program yaparken kendiniz gibi olmalısınız. Bir takım yayın kuralları ile siz “ihlal” edilmemelisiniz. Kaç sn'de ne konuşmanız gerektiği dikte edilmemeli. Pek bilinmez ama böyle durumlar fazlasıyla yaşanır. Bu tarz yaptırımlar beni oldukça rahatsız etmiştir mesela.

Bu mesleği seçmek isteyen arkadaşlarımıza da şunları söylemek isterim. Radyocu olmak isteyen çok sayıda kişi ile tanışmış bir çoğuna staj yapması konusunda yardımcı olmaya çalışmıştım. Bir kısmı “bana göre değil ben daha kolay sanmıştım” deyip gitti. Bir kısmı ise bu iş için yaratılmış gibilerdi. Benim tavsiyem mutlaka bir radyo istasyonuna giderek stajyer olarak görev almaları yönünde olacaktır. alaylı yada mektepli fark etmez. Yetenek ve disiplin gerekli her daim.

- Ve senin bir başka vazgeçilmezinin şiir olduğunu biliyorum en başta hatta ben bir ‘'Şiirbaz''ı hala saklarım J Peki biraz da bu sevdandan bahsedelim mi? Şiir senin için nasıl bir dünya? Yazmak sana neler katıyor ve kimleri severek takip ediyorsun?

- Öncelikle şiiri hala saklıyor olman çok güzel teşekkür ederim : )

‘'düşüncelerimi cümlelere emanet ettiğim” bir durum benim için yazmak demiştim. Şiir yazarken de duygularımı mısralara emanet ediyorum dersem pek de yanlış olmaz sanırım :) zaten aslında hepimiz öyle yapmıyor muyuz biraz da. Şiirin farklı tanımları vardır bende. bir “formül”dür mesela şiir benim için. Yazdığında da okuduğunda da aynı problemi çözersin. Aslında hep bildiğin duygular farklı cümlelerle anlatılır sana ve sen o cümlelerden kendine en yakın olanı seçersin. Mesela sen ve Emre Kalcı; benim için çok farklıdır yerleriniz. Şiirlerinizi ilk okuduğum da çok etkilenmiş ve kendime yakın hissetmiştim. Bir de kelime oyunlarını çok severim ben. Yılmaz Erdoğan da bu anlamda başarılı bulduğum isimlerden biridir. Aslında beğendiğim ve takip ettiğim şairlerin hepsini sıralayabilmek mümkün değil ama ilk aklıma gelenler, Ümit Yaşar Oğuzcan, Can Yücel, Can Dündar, Nazım Hikmet, Sunay Akın, Murathan Mungan, Cezmi Ersöz ve Özdemir Asaf :)

- Sibel, radyo programlarında çalmaktan bıkmadığın ve her seferinde seni hala ilk günkü tadı ile etkileyen mutlaka birçok şarkı olmalı. Bir tanesini bizlerle paylaşmanı istesek ve hepimiz için gelse bize hangisi olur bu?

- Candan Erçetin ve “Elbette” dinlemekten ve dinletmekten bıkmayacağım şarkılardan biridir. Hüzünlü bir melodisi olmasına rağmen sözleri her zaman bana güç verir : )

 

Hazırlayan : Kadri Karahan & Emre Kalcı (Müge Barutçu Söyleşisi)

 

EKİM 2007