- Öncelikle o en başa dönmemiz gerekirse müzik hayatınızda kendini ilk ne zaman gösterdi, nasıl işlemeye başladı içinize ve ilk dokunuşlarınız neler oldu ve nasıl bir eğitim sürecinden o ilk profesyonelliğe taşınıldı her şey?
- Ortaokul yıllarında rock çalarak başladım müziğe. Duyduğum şeyleri kulaktan çıkartmaya çalışıyordum. Birkaç kaç yıl sonra cazla ilgilenmeye başlayınca teorik olarak kendimi geliştirmem gerektiğini gördüm ve armoni çalışmaya başladım. Sonra Ali Perret'in caz armoni kursuna devam ettim bir süre. Ayrıca sevdiğim albümlerden transkripsiyon yaptım. Sonny Rollins, Cannonball Adderley, Sonny Stitt gibi isimlerin sololarını çıkartıp analiz ettim. Sonra ufak ufak profesyonel olarak çalmaya ve projeler yapmaya başladım.
- 90’lı yılların sonlarına doğru Volkan Öktem ve Çağlayan Yıldız ile Trio Mrio isimli grubu kurdunuz ve bir de albüm yayınladınız. Daha sonrasında Quartet Muartet ile bu yolculuk devam etti ve bir albüm de bu ekiple birlikte geldi. Her iki ekiple geçen bu süreyi ve albüm süreçlerini bugün nasıl anımsıyorsunuz?
- Çağlayan Yıldız’la 1989 yılında tanışmıştık. İkimiz de caz gitar öğrenmeye çalışıyorduk. Sonra yanılmıyorsam 1996-1997 gibi bas gitarla ilgilenmeye başladı Çağlayan. İkimizin de besteleri vardı. Bir de davulcu bulup bir yerde grup olarak çalalım dedik. Volkan’ın da Ankara’dan İstanbul’a yeni geldiği yıllardı ve hep duyuyorduk ne kadar iyi bir davulcu olduğunu. İlk konserimiz Büyük Parmakkapı sokaktaki Jazz Cafe'deydi. Afişe ne yazsak diye düşünürken Jazz Cafenin sahibi Cengiz abi '’ya atın işte bir şeyler trio mrio falan'’ dedi. Grubun adı buradan çıktı. o kadar keyifli bir akşamdı ki grup devam etti ve 1998 de bir albüm yaptık.
Sonra ben askere gittim, Çağlayan da Hollanda’ya müzik okumaya gitti. Askerden dönünce basta Alp Ersönmez’le çalmaya başladık. Bu arada hem piyano, hem de synthesiser’lara hakim birini bulup grubu dört kişiye çıkarma fikri yakın gelmeye başladı. Ama kimse tam olarak uymuyordu kafamıza. 2003 te bir gün Nardis Jazz Club’te Genco’yu çalarken gördüm ve tamam bu dedim. Beraber çalmaya başladık ve bir iki ay sonra Quartet Muartet’in ilk albümünü kaydettik. 2007 yılında bir albüm daha kaydettikten sonra herkes yavaş yavaş kendi solo projelerine yönlenmeye başladı. Her iki ekipte benim için hem keyifli hem de öğreticiydi. Türkiye’de iz bırakan işler yaptığımızı ve bir sürü genç müzisyeni etkilediğimizi düşünüyorum. Bu arada Trio Mrio ile 2011 Mayıs’ında yeni bir albüm kaydettik ve sonbaharda çıkartmayı planlıyoruz.
- Ve daha sonra ‘’Bence’’ isimli ilk solo albümünüzü dinledik. Uzun bir süre bu önemli isimlerle olan yolculuğunuzun ardından yayınlanan bu albümde de Volkan Öktem, Eylem Pelit, Genco Arı, Sibel Köse gibi başarılı müzisyenler sizinle birlikte çalıştı. Moderncaz’ın latin ezgilerle buluştuğu bir albümdü ‘’Bence’’ ki bir ilk (solo) albüm olarak bu çalışmada adına neler biriktirdiniz bu çalışma adına? Nasıl karşılandı dinleyicileriniz tarafından?
- Brezilya müziğine karşı özel bir ilgim var. Hep o havalarda bir albüm yapmak istemiştim ve 2008 yılında ağırlıklı olarak latin parçalarımın olduğu bir albüm olan ‘’Bence’’yi kaydettik. Albümde herkesin çok güzel çaldığını düşünüyorum.
- Ardından ‘’Ardından’’ ismini verdiğiniz ikinci solo albüm bizleri bekledi. Geçtiğimiz sene yayınlanan albüm Adnan Karaduman, Eylem Pelit, Turgut Alp Bekoğlu, İmer Demirer ve Şehnaz Sam katkıları ile bu kez cazın daha bize ait sularında bir yolculuğa davet etti bizi. Bu albüm peki nasıl bir hazırlık süreci yaşadı? Bu ekip nasıl bir araya geldi mesela, nasıl bir stüdyo sürecinden geçtiniz?
- Ülkemizin en iyi alaturka kemancılarından Adnan Karaduman’la yıllardır arkadaşız ve beraber çok çaldık. Bu coğrafyadaki seslerle armonik müziği harmanlayan bir proje yapmak istedim ikinci albümümde. Enteresan ve öğretici bir deneyim oldu benim için. Daha önce hep caz projelerinde yer aldığım için dinleyenler için şaşırtıcı olduğunu sanıyorum. Ana kayıtlar 2 günde yapıldı. Daha sonra İmer’i ve Şevval’i kaydettik ve ben klasik ve akustik gitar çaldım bazı parçalara. Ben genelde elektrik gitar çalıyorum, klasik ve akustik gitar çaldığım ilk albümdür ''Ardından''.
- Bir söyleşinizde ‘’albümler yaşadığım ve çaldığım insanlarla birlikte şekilleniyor’’ demişsiniz. Peki bundan sonra karşılaşacağımız albüm adına bir şeyler kendini göstermeye başladı mı, bir üçüncü albümde bizi neler bekleyecek?
- Üçüncü albümümü 2011 Mart ayında kaydettim. 2011 Ekim ayında da çıkarmayı planlıyorum. Adı ‘’Durgun Sular’' olacak. İki yıldır beraber çaldığım arkadaşlarım Engin Recepoğulları, Matt Hall ve Derin Bayhan’la kaydettik. Genelde ağır parçaların olduğu bir akustik caz albümü. Çok içime sinen bir çalışma oldu. Aynı ekiple sonbaharda bir albüm daha kaydetmeyi istiyorum.
- Yurtiçinde ve yurtdışında birçok festivalde / konserde bugüne kadar sahne aldınız. Öncelikle sahne sizin için nasıl bir dünya, orada dinleyicileriniz ile buluşmak nasıl bir duygu adınıza? Müziğinizi dinleyicilerinizle paylaşmanın her anı eminim ayrıdır ama içlerinde böyle çok özel sakladığınız var mı, hani en unutamadığınız?
- Sahne, müziği insanlarla paylaştığım yer. Ben bir entertainer değilim, sahnede sadece müziğe konsantre oluyorum ve elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Eğer iyi bir ses ve ilgili bir dinleyici varsa ve güzel müzik çıkıyorsa bu benim için büyük bir mutluluk. Özel anlar müzikle bir olup aktığım anlar. Böyle anlar için müzik yaptığımı söyleyebilirim. Böyle anlar çok oldu, aralarından özellikle birini seçmem zor.
- Önceki yıllara göre cazın daha çok dinleyicisi oluşmaya başladı ülkemizde. Gerek albümlere gerek konserlere her geçen gün bir yeni isim, bir yeni proje / albüm ve belki de sahne ekleniyor ki bu durum elbette çok güzel. Bu süreci peki nasıl değerlendiriyorsunuz, gelinen noktanın düne göre yeri nerede size göre ya da bugünün yeri yarınlara göre nasıl bir yerde?
- Evet gerçekten eskiye göre daha canlı bir ortam var. Hem gelen yabancı müzisyenler hem de cazın değişik dallarında çalışmalar yapan yerli müzisyenler çok daha fazla artık. Bu çok güzel bir şey. Ama genelde yoğunluk İstanbul’da. Bunun diğer şehirlere de yayılmasını isterim şahsen. Özellikle genç kuşakta kendi projelerini yapan çok iyi müzisyenler var. Bunların desteklenmesi lazım. Bütün olumlu gelişmelere rağmen caz müzisyenlerinin kendi müziklerini yaparak yaşamaları hala çok zor ülkemizde. Ama yine de geleceğe umutla bakıyorum.
- Bugüne kadar birçok müzisyenle çalıştınız ki ama bir o kadar da müzisyen ile çalışacaksınız belki ve bundan sonraki projelerinizde takip etme şansını bulabileceğiz. Ama bugüne kadar bu şansın olmadığı ya da bir gün için birlikte çalışmayı çok istediğiniz bir müzisyen var mı?
- Bugüne kadar istediğim müzisyenlerle çalışma konusunda çok şanslı oldum. Bugüne kadar çalıştığım müzisyenlerle çalışmaya devam etsem yeter bana.
- Ve son olarak hayatınızın diğer dokularını, dokunuşlarını öğrenebilir miyiz? Diğer keyif aldığınız tatları nelerdir hayatınızın, hani müziğin sustuğu yerde başka neler güç, renk ver size?
- Hayatım sadece müzikten ibaret değil tabi. Hayatın içindeki her şeyle ilgiliyim ve her şeye açığım. Doğanın içinde olmayı, gezmeyi, farklı kültürleri tanımayı seviyorum.
- Çok teşekkür ederim bu söyleşi için. Daha nicesinde görüşmek üzere, çok sevgiler.
- Ben teşekkür ederim, sevgiler.