müzik - hâl / Uğur Işık

 

- Küçük yaşta notalarla tanışıyorsunuz ve bir büyük yolculuğun kapısı aralanıyor. Önce Beşiktaş Musiki Cemiyeti ve takibinde İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musîkisi Devlet Konservatuarı eğitim sürecini yaşatıyor size. Ud’la başlayan tanışıklık viyolonsel ile devam ediyor. Küçük bir çocuğun sonrasında da büyümekte olan bir gencin hayatına nasıl bir heyecan oluyor ve neler katıyor bu süreç?

- Çocukluğumdan beri müziği keşfetmeyi seviyorum. Keşfetmek bana her zaman heyecan vermiştir. Öğrendiklerimlerimle kendimi ifade etmek benim için bir yaşam biçimi. Yaşadığım hayatı müziğime katıyorum. Her an öğrenmeye ve keşfetmeye devam ediyorum.

- TRT bir sınav açıyor ve viyolonsel sanatçısı olarak bu kurumda göreve başlıyorsunuz. 90’lı yılların başında Bosphorus isimli gruba katılmanızla da profesyonellik yolunda ilk adımlar atılıyor. Anadolu Feneri, Sarband, Sultan’s Minsterels, Minsterels Era, Seyir, İnce Saz, Akis ensemble grupları ile de birçok ülkede birçok konser izliyor. Tüm bu gruplar ya da hayatımıza kattıkları tüm bu çalışmalar ayrı saklanıyor, siz nasıl saklıyorsunuz bu birliktelikleri?

- Son sınıf öğrencisiyken TRT’ye girdim. Radyoda geleneksel çizgide müzik yaşamım devam ediyor. Ayrıca TRT dışında da yoğun bir müzik hayatım var. Çok farklı gruplarla müzik yapıyor, farkılı projelerde yer alıyorum. Hem ben zevk alıyorum, yeni fikirler elde ediyorum hem de o gruplarla kendi müziğimi paylaşmış oluyorum. İçinde yer aldığım her projeyi farklı bir proje olarak düşünüp o farklılıkları korumaya çalışıyorum.

- 2005 yılında ‘’Cello Unveils Anatolian Spirit” adını verdiğiniz ilk solo albümünüzü yayınlıyorsunuz. Batı müziğine has alışık olduğumuz çello sizin bu albümünüzde Anadolu’da yaşayan farklı kültürlerin farklı ritimleri ile bize bambaşka bir soluk yaşatıyor. Çello ile bizi bu şekilde buluşturmak ya da böylesi özel bir proje ile bu ilk albümünüzü müzik dünyasına kazandırmak fikri nasıl gelişti peki, nasıl tepkiler geldi dinleyiciden?

- Hayatım boyunca biriktirdiğim bu toprakların müziklerini hissettiğim gibi kendime çalıyordum, kendim için müzik yapıyordum. Konservatuarda batı tekniği ile çello eğitimi veriliyordu ve bu teknikle bu müziğin icra  edilmesi imkansızdı. Hayal ettğim müziğe ulaşabilmek için kendi tekniklerimi yaratmak zorunda kaldım. Topraklarımızdaki müzik çeşitliliği, her yörenin bir dünya müziği kadar renkli ve farklı yapıya sahip olması yaklaşık 25 yıl kadar bu müziklerle yaşamamı, hissetmemi ve bunlara uygun yay ve parmak teknikleri bulmama sebep oldu. Bu oluşumdan haberdar olan arkadaşım Fahrettin Yarkın’ın ısrarı üzerine bu çalışmaları ilk albümümde topladım. Dünyada bir ilk oldu ve  hissettiklerimi çok iyi anlatıyordu. Çok da olumlu tepkiler aldım. Dünya basınında övgüler aldı, listelerde  yer aldı, radyolarda çalındı. Ayrıca beni mutlu eden en önemli kısmı, insanların albümlerimi evlerinde dostlarıyla paylaşmaları, birbirlerine hediye etmeleriydi. Aynı anda birçok yerde konser veriyor gibi hissediyorum kendimi.

- Bir çello ilk defa Anadolu’yu terennüm ediyor dediğiniz bu ilk albümden bir çello ilk defa Allah’a sesleniyor dediğiniz ikinci albüme yani ‘’Cello Invocations’’a gelelim beraberinde. Bu albümde ise bütün dinlerin ortak noktası müziğe kendi ruhunuzu ve kendi tekniklerinizi katıyorsunuz ki yine uzun bir çalışmanın yine titiz bir doğumu. Böylesi bir fikir ile buluşmak ve böylesi bir konseptle bizi  buluşturmak birkaç cümlede nasıl anlatılabilir bize?

- Dini müzikler bütün müziklerin temelidir. Dini müziklerdeki güçlü ve samimi hisler beni her zaman etkilemiştir. Zevk için dinleyip çaldığım dini müziklerin hangi dinden olursa olsun birbirine benzerlikleri ve etkileyici gücü yine dünyada bir ilk olan ikinci projem için çalışmama sebep oldu. Yaklaşık 3 yılda bu projeyi bitirdim. Bu albümde ilkinde olduğu gibi övgüler aldı, listelere girdi. Bu da bana daha büyük sorumluluklar yükledi. Projelerimde tekrara gitmiyorum. Her proje bir öncekinden çok farklı oluyor. Bu yüzden de müziğimi takip edenler 3. albüm için yeni süprizler bekliyor benden.

 

 

- Her iki albümünüze de az önce de dediğim gibi titiz bir yaklaşım var, bir müzisyen hassasiyeti var ki bunu başarmak büyük de bir sabır gerektiriyor olmalı. Sanırım müziğin, müzisyen olmanın biraz da altı çizilmesi gereken bir noktası değil mi bu? Tüm bu çalışmalar siz de nasıl bir konsantrasyon, nasıl bir ruh hali gerektiriyor? İçinizdeki bu zenginliği özümüzdeki bu zenginlikle harmanlayıp dışa vururken, özetle bu iki albümü bize sunarken nasıl bir renklilik yaşıyorsunuz ki bu dinleyiciye, bu sizi sevenlere öylesi bir heyecan veriyor.

- Kayıt sırasında nota kullanmıyorum. Her çalacağım eseri uzun süre dinliyorum, hissediyorum, sonra onu kendi içimde olgunlaşırıyorum ve şekillenmesini bekliyorum. Önce kafamda fotoğraf gibi beliriyor. Üst üste çellolar çalacak da olsam, kayıt yapmadan önce kafamda belirlemiş oluyorum. Bu süreç sırasında uykusuz geceler geçiriyorum. Sonra kayıt… Galiba öncelikli hedef kendimi mutlu etmek olduğundan bu samimiyet karşıya ulaşıyor.

- Ben henüz sizi bir canlı performansla dinleme şansını bulamadım. İlk konserinizde bunun tadına varmayı iple çekiyorum ama dostlarımdan duyumlar alıyorum ki bir başka yaşanıyormuş orada da bir büyü. Sizin için sahne, sizin için konserler, bu birliktelikler hayatınızda nasıl bir yerde?

- Kayıt yapmaktan farklı birşey değil. Aynı ruh halinde oluyorum. Sahne veya herhangi bir yer benim için fark etmiyor. Samimi duygularla müzik yapıyorum. Beraber müzik yapmaktan zevk aldığım müzisyenlerle olmaya özen gösteriyorum. Buna bir de seyircinin yarattığı atmosfer eklenince her konser benim için süprizlere açık yeni bir sohbet gibi oluyor.

- İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri çerçevesinde tamamı ilk defa kaydedilen 259 eserlik Darü’l-Elhan Külliyatı’nın müzik yönetmenliğini yaptınız. Öncesi Murat Bardakçı’nın “Son Osmanlılar” belgeseli ve “Tarihin Arka Odası” isimli programları, ile Habertürk TV’nin ve AHaber kanalının jenerik müziklerini hazırladınız. Hakan Şahin’in Kanada yapımı ‘Snow” filmi ve TRT tarafından çekilen “Tuna Belgeseli”, Bloomberg TV'de yayınlanan "İlber Ortaylı ile Zaman Kaybolmaz" programı yine sizin müzikleriniz ile beslendi. Müziğiniz görsel renklerle de süslendi. Peki yeni projeler neler olacak adınıza, bir üçüncü albümün tarihi belli mi, önümüzdeki günlerde karşılaşabileceğimiz başka imzalarınız olacak mı?

- Daha önce de söylediğim gibi albümlerimin hiçbiri birbirinin devamı olmuyor. Üçüncü albüm yolda ve o da diğerlerinden çok farklı olacak. Bunun için çalışmalarım devam ediyor. 2012’de biteceğini tahmin ediyorum. Bu sefer farklı olarak kayıtları ev stüdyomda yapıyorum. Kendi projemin haricinde yapımcılığını üstlendiğim bir proje daha var. Bu da sık sık müzisyen dostlarımla bir araya gelip zevk için dinlediğimiz taş plakların devamı niteliğinde. Taş plak stilinin bitmeyip günümüze kadar devam ettiğini var sayarak günümüze uyarlanmış hali diyebiliriz. bir veya iki enstrüman eşliğinde taş plak tavrı şarkılar kaydediyoruz. Doğan Dikmen, Esma Başbuğ, Yaprak Sayar, İhsan Özer, Kemal Caba, Fahrettin Yarkın, Hasan Esen ve Murat Bardakçı gibi değerli müzisyenlerle paylaşıyoruz bu birlikteliği. Burada amacımız Taş plakları birebir taklit etmek değil günümüzde de aynı ruhla müzik yapıp bu kayıtları çoğaltmak, özlenen o eski tavırları yeniden yaşatmak. Bittiğinde çok zengin bir arşiv gün geçtikçe çoğalarak internette dinleyicilerle buluşacak..

Kanal müzikleri de dünyada bir ilkti. Sadece çelloyla iki tv kanalının tüm jenerik, tanıtım ve teaserları yapıldı.  Bu çalışmaların da devamı olacak tabi ki. Bu çalışmalarıma ek olarak pek çok ülkede Türk müziği hakkında seminerlerde vermeye devam ediyorum.

 

 

- Hayli hareketli bir müzik sektörümüz var; ardı ardına albümler yayınlanıyor. Takip edebiliyor musunuz diye sormanın yanında acaba bazı isimler de alabilir miyim diye merak ediyorum. Son  yıllarda keyifle takip ettiğiniz, beğenerek izlediğiniz müzisyenler kimlerdir? Bir gün için özellikle çalışmayı istediğiniz bir isim var mı?      

- Bütün dünyayı takip ediyorum. Uzun zamandır dinlediğim müziklerin başında Nusrat Fateh Ali Khan geliyor. Bıkmadan bir daha bir daha dinliyorum. Bana yeni kapılar açtı. Safiye Ayla ve Münir Nurettin, Ravi Shankar, Paco de Lucia, Mariza, Diego el Cigala, Sting özellikle Winter Night albümü, sevdiklerimin başında geliyor. Barok müzik albümlerini de her zaman takip ediyorum.

Gelecekte kimlerle aynı sahneyi paylaşırım bilinmez. Bu önceden karar verilecek birşey değil. Aynı müzik anlayışında kesiştiğim müzisyenlerle her zaman çalışabilirim. Bundan önce de planlanmış değildi ama hepsiyle de çok güzel konserler paylaştık.

- Geçtiğimiz sene tam da bu zamanlar sürecinde bir başarı ödüllendirildi. ‘’Kar Beyaz’’ filminin müzikleri Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi müzik dalında birincilik kazandı. Ama siz bu sevinci tam olarak yaşayamadınız çünkü bu proje yani müzikler Mircan Kaya tarafından size ilk geldiğinde bunların bir film müziği olamayacağını anladınız, üzerinde ayrıca çalıştınız. Netice de kazanılan bu ödül adına beklediğiniz küçük bir incelikti ve sadece adınızın geçmesiydi. Siz açıklamalarınızı yaptınız, söyleyeceğinizi söylediniz belki ama sormak istiyorum böylesi bir kırılma, incinme nasıl bastırılır?

- Yarışmadan sonra hemen ilgili kişileri mahkemeye verdim. Hukuki süreç devam ediyor. Benim emeğimin, ruhumun üstüne imza atanlara hakkımı helal etmiyorum.  Umarım müziklerim en kısa zamanda bana iade edilir. Bu benim için yeterli.

- Başarılı bir müzisyen olmanın kriterleri nedir size göre ve henüz başında olan müzisyen adaylarına günümüzün şartlarında nasıl bir yol izlemelerini tavsiye edersiniz?

- Başarının en büyük anahtarı insanın kendi müziğini, kendi kültürünü öğrenmesidir. Kaliteli müzik dinlemek, kötü müziklerden uzak durmak, bütün dünya müziklerini tanımak ve takip etmek ve ufkunu geliştirebilecek film, belgesel izlemek çok önemli. Mümkün olduğu kadar hayal gücünü geliştirmek, hayal kurmak lazım. Çoğu insan kabiliyetli olabilir ama çok az insan yaratıcıdır. Ve en önemlisi bir müzisyen ne kadar köklerine ulaşabiliyorsa o kadar başarılı olacaktır. Sonra kendi hissettiklerini bunun üstüne inşa edecektir. Çünkü kökleri ona yapması ve yapmaması gerekenleri öğretecek, kendini doğru şekilde ifade etme özgürlüğünü sunacaktır. Müziğin önüne geçmemek de çok önemli. Ama yukarıda bahsettiğim aşamaları tamamladıklarında bunu zaten anlamış olacaklar.

- Ve müzik elbette hiç susmuyor ama son sorumuzda biz hayatınızın diğer lezzetlerini öğrenelim istiyoruz, müziğin dışında nasıl bir dünyanız var, hayatınızın diğer güzellikleri nelerdir, hangi renklerinde olmayı seversiniz; özetinde müziğin dışında ama sizin içinizde olan her şey…?

- Müzik haricinde sessizliği seviyorum.  Sakin bir hayatım var. Küçük yaştan beri sporla ilgileniyorum, resim yapıyorum. Mümkün olduğunca sinemaları takip ediyorum. Doğayı ve hayvanları çok seviyorum. Evde iki kedimiz var. Bütün bu renklerin müziğime katkısı olduğunu düşünüyorum. Son zamanlarda fotoğraf da çekmeye başladım.

- Müziğinizin ötesinde sizi de yakından tanımak, konuk etmek benim için / bizim için çok özeldi. Çok teşekkür ederiz bu keyifli söyleşi için. Yeniden görüşmek üzere, sevgiler diliyorum yüreğinize …

- Ben teşekkür ediyorum…

 

 

Uğur Işık - Haydar Haydar

 

Söyleşi : Kadri Karahan / Ekim 2011