müzik - hâl / Zafer Cımbıl

 

- ''Belki geç kaldım belki de tam zamanıydı’’ dediğiniz ‘’Organic Şarkılar’’ isimli albümünüz geçtiğimiz aylarda müzik marketlerde yayınlandı? Öncesinde merak ettiğim müzik yolculuğunuzun nasıl başladığı sayın Cımbıl? Nasıl tanıştınız ve artık ayrılmaz bir parça haline geldiniz müzik ile?

- Bu şarkıları bir iki kuşak öncesiyle yüz yüze çalıp söylemek daha anlamlı olur diye düşünmüştüm. Daha sonra gördüm ki az da olsa tuzaklara düşmeyen bir gençlik varmış! O zamanda geç kalmadığımı anladım. Mandolini gitar akordu yapıp çaldığımda sekiz yaşındayken herkes şaşırmıştı. İçimde yanan bir ateş gibiydi; hep sıcak ama bazen alevli bazen sönmüş köz gibi. İnsanın anlatacak hikayesi varsa bu müzikle de resimle de sanatın herhangi bir dalıyla çıkıyor, yoksa zaten yoktur.

Türkiye’ye gelirken uçakta reklam metni yazdım çok komik. Beyin durmuyor ki bir an. Diyelim Hollanda Hava Yolları Yunanistan’a gidiyor. Tam Türkiye’nin üstünden geçerken pilot anons yapıyor ‘’Şimdi Türkiye’nin üstündeyiz, 35 dakika sonra Atina için inişe geçeceğiz’’ derken uçakta problem oluyor. Basınç değişince yukarıdaki maskeler yerine Tikveşli yoğurtları düşüyor veya Ülker gofretleri gibi. Şarkılarda böyle çıkıyor. Devamlı düşünüyorum.

- Bugüne kadar birçok değerli müzisyene eşlik ettiniz ve bir dönem yine dostlarınızla caz projeler gerçekleştirdiniz? Biraz bu süreci dinleyebilir miyiz sizden?

- Dünyada bakın ne kadar başarılı müzisyen varsa jazz’a bulaşmıştır. Burada bir belgeselde dinlemiştim, Pink Floyd’un keyboard  çalan ismi, senelerce jazz çalmış ve jazz eğitimi almış. Belki kimse farkında değil ama grubun en önemli adamı bence Richart Wright . Folk ve pop çalmanın yanında  jazz da  çalmak lazım dedim ve popu en popüler döneminde bıraktım. Beş sene jazz çaldım. Az paralar kazandık ama o bir etüttü, çalışmaydı, araştırmaydı. Burada da ara sıra çalıyorum. Latin çaldığım bir grubu Gypsy Kings’in iki adamı ziyaret etti ve gecenin sonunda bana kendileri ile çalışmamı teklif etti. Çok hoş bir durum tabi benim için. Perdesiz bass çalmam ve Türk melodiler eklemem enteresan geldi onlara. Tabi o zamanlar green card yoktu ve Fransa’da yasamak cazip gelmemişti. Bir kilisede de perdesiz gitar çalıyorum. Erkan hocanın kulakları çınlasın sedası nerelere ulaştı. Saz, jazz, bass çalıyorum desem yalan olmaz.

- Peki bir anda ne oldu da Amerika’ya yerleştiniz ki ‘’Organic Şarkılar’’ projesi orada şekillendi öyle değil mi ilk? Bu şarkılar nasıl ortaya çıktı, bu şarkılar size nasıl bir enerji kattı ki bir albüm olarak yayınlama hayaliniz başladı?

- Ben grup adamıyım. Beraber bir şeyler üretmekten, beraber yaşamaktan çok keyif alırım. Ama bir baktım  zaman insanları değiştiriyor. Birsen (Tezer) iyi bilir Kıbrıs’ta yaptıklarımı müzik için. Kafamda çalan müzisyenlerin listesi bile varken ben çalmak zorunda kaldım. Green kartım yoktu ve etrafımda bu işten keyif alacak müzisyen de. Fahir Atakoğlu’na piyano çalar mısım birkaç parçada dedim, çok meşgulüm dedi. Orhan Atasoy çok beğenmişti  şarkıları kendi teklif etti bir şeyler yapayım diye.

İçindeki ateşi söndüremeyenler söndüremiyor. Şarkılarda samimiyet beni heyecanlandırdı, çalımlardaki sadelik ve huzur bana cesaret verdi tabi birde satma korkusun olmaması. Tıpkı Amerika’nın Amerika olması gibi. Gelenlerin hepsi sıradan insanlardı ve yaptıklarını kimse eleştiremiyordu. İngiliz asilzadeleri gelseydi baştan Amerika Amerika olamazdı. Sıradan insanlar buldu basketbolu, jazz’ı, rock müziğini, country, blue grass aklıniza ne geliyorsa. Her zaman kalıplar yeni ve güzel şeyleri engeller. Sanırım bende özgürlük ve başı buyrukluk önde geldi.

- Akustik bir albüm dinliyoruz sizden ki adı da buradan öyle geliyor. Albümde tüm düzenlemeler ile birlikte enstrümanlar da nerede ise size ait. Bu albüm en başta size neler kattı, dinleyicileriniz albümü nasıl karşıladı, nasıl  yorumlar aldınız kendilerinden?

- Şu ana kadar hiç kimseden kötu bir feetback almadım. İnsanlar beğenmese bile böyle kendine özgü bir ise saygı duyuyorlar sanırım. Genç bir arkadaş Bodrum’da tatildeyken şunu yazmış. Hem genç hem de tatilde ama üşenmemiş demiş ki; iyi ki varsınız siz yoksa müzik uğruna ümitlerimi kaybetmeye başlamıştım. İnanın her gün yeni biri Facebook’dan beni buluyor ve iyi şeyler söylüyor. Balıkesirli gençler sahip çıktılar yine. Benim beklentim daha ne olabilir ki? 10 sene sonra da dinlenecek şarkılar dediklerinde çok sevindim. Benim tek dileğim bu zaten. Biri yazmış; bisiklete böyle şarkı yazılır mı, her gün dinliyorum ve ağlıyorum diye.  Her şarkının ayrı bir dinleyeni var, farklı yorumlayanı var. Biri demiş ki ‘’Amerika’dan nefret ediyorum ama siz varsınız diye çok da kızamıyorum’’. Çok enteresan olaylar oluyor. İşin en ilginç yanı Afgan ve İranlı insanlarda çok beğeniyorlar şarkıları. Afganistan’da öldürülen bir müzisyene çok benziyormuş sesim.

- Şarkıların bir bütün olduğu bir albüm bu. Kendimizi bir çocuk da buluyoruz bu şarkılarda bir aşık adam da, bir hasreti de kucaklıyoruz bir dostluğun sıcaklığını da anımsıyoruz? Kaygısız ve de en çok bu sebepten olsa gerek içten şarkılar denizi? Popüler olmayacak bir albüm ama kuşkusuz ki yakalayanlar arşivlerinde çok özel bir yerde tutacak? Acaba beklediğiniz, istediğiniz bu muydu hep neden daha öncesinde dinleyemedik bu şarkıları?

- Ağzına sağlık ne güzel anlatmışsın şarkıları ve beni. Bütün dinlerin ve tarikatların tek istediği şeylerden biri içinizin ve dışınızın bir olması. Bu kilit cümlede yatıyor insanlığın formülü. Bunu ben korudum, çok savaştım, şarkılarda yansıması da bundandır. Sizin gibi insanların bunu anlaması da marifet değil hakikattir. Evet beklediğim buydu özel insanlara özel şarkılar; kolay, basit ama zor.

- Amerika’ya yerleşmenizden öncesinde olsun oradan izlediğiniz sürece bugününde ülkemizde yapılan müzik adına neler düşünüyorsunuz? Bir tür renklilik mi bir tür kirlilik mi? Kimleri dinlediniz, dinliyorsunuz ya da hangi orantıda yapılan işleri başarılı buluyor ya da onaylamıyorsunuz? Müziğimiz orada nasıl karşılanıyor, neler gözlemliyorsunuz?

- Kenan Evren’den sonra sanat ve sanatçılar yok oldu. Çoğu kalanlarda yurt dışına kaçtılar. 82 - 84 Diyarbakır’da askerlik yaparken fark ettim. Düşünen ve düşündüğü için suçlu olanlar. Benim annem ve babam köy enstitülerinden, Karadeniz bölgesindeki bir okulda radyo icat eden ve radyonun Rusya’dan bir kanalı çekmesi üzerine kominist yetiştiriyorlar diye kapatılan bu okullardan sonra ne diyebilirim ki. Başarı cezasız kalmaz kelimesini hangi ülkede kullanabilirsiniz. Bugün Serdar Ortaç’a on bin kişi gidiyorsa bunun suçu ne Serdar’da ne de gidenlerde. Bence müzik devrini tamamladı her türü ile sonuna geldi. Edep ve saygı içinde çalan ve söyleyenler dışında müzik bence bitti. Erkan Oğur, Bülent Ortaçgil, Musa Eroğlu, Zara dinliyorum. Türkiye’de inanılmaz yetenekte müzisyenler var. 

- Albümde yer alan şarkılarınız içinde bir tanesini ayrıca seçmenizi istesek ve de onun hikayesini yazılma ve bestelenme sürecini paylaşmanızı rica etsek çünkü gerçekten her bir şarkınızda bir hikaye var ve de merak ediyorum …

- '' Karasevdalı''; beşinci şarkı. TV seyrederken gördüm onu zayıf, çelimsiz, ayağında naylon terlikler, üst baş eskimiş. Sigarayı cektiğinde avurtları değdi birbirine, duvarın dibine çömelmiş öylece bakıyordu şehit düşen oğlunun tabutuna. Anneanneler, halalar, teyzeler bağırıp çağırırken onun yüzünde gördüm ilk defa sessiz çığlığı. Derken şarkı geldi ve bitti. 

- Bundan sonrası adına çalışmalarınız ne şekilde yol alacak, çeşitli projeler var mı yeniden hayata yansıtmayı düşündüğünüz örneğin bir ikinci albümü sizden yeniden dinlemek için bir daha uzun süre beklememiz gerekecek mi?

- Çok şarkılarım var umarım beğenirsiniz. Sizin gibiler oldukça bu şarkılar adam olur, Bülent Ortaçgil’e katılmamam elde değil. Sanırım 94 – 98 arasında doğanların çok yetenekli olduklarını ve dünyayı değiştireceklerini söylüyor adamın biri. Onlar çok özel ve aşırı duygusal çocuklarmış, dünyayı barışa götüreceklerine inanıyorlar. Umarım öyle olur. Her gün yeni bir faciayı belki de dinlemek zorunda kalmayacağız. Tabi bir de şu var; hayatımda gördüğüm en komik yarışma, Popstar; ‘’American İdol’’den çalınma ya da kiralanma olan facia. Jüri deseniz bir başka ayrıca Simaon diye bir İngiliz’in taklidi bile var. Gördüğünüz her yarışma programı çalındı. Böyle bir duruma gelen ülkede nasıl güzel şeyler yapılsın. Ülkenin yarısından çoğu Amerikan düşmanı, bütün ülke bunları seyrediyor. Tabi bir de şu laf çok önemli. Türkiye’de başarı cezasız kalmıyor eğer güzel bir şeyler yaparsanız başınıza her şey gelebilir.

- Ve son olarak müziği zor olacak ama bir yana bırakacak olursak ötesinde sizi tanımak istersek neler ile karşılaşırız; bir gününüz nasıl geçmekte, ötesinde nasıl bir portre var karşımızda ve sizi neler memnun etmekte gündelik hayatınızda?

- Gitar çalarım bol bol, marangozluk yaparım. Motorumla yağmurda gezerim. Hep havaya bakarım, ağaçları süzerim. Doğanın içinde yaşadığımı hiç unutmam. İnadına çimlere basarım, konuşurum börtü böcekle. Denizi severim, odun kokusunu severim. Yeni şarkılarımdan birinin adı ‘’En Güzel Duman Kamp Ateşi Dumanı’’.

- Bize vakit ayırdığınız ve müziğinizin ötesinde Amerika’dan ses olduğunuz için ayrıca teşekkür etmek isterim bu keyifli söyleşi adına? Sizi tanımak bizim için büyük bir mutluluk oldu. Çok sevgiler.

- Ben bu güzel sorularınız için çok teşekkür ederim. Başlarsa güzel gider demiş ya ozan umarım dostluğumuz baki kalır. Sağlıcakla kalın. Uzağa değil öteye baktığından yalnızdır ustam.

 

 

Zafer Cımbıl Web Sitesi

Söyleşi : Kadri Karahan / Aralık 2008