müzik - hâl / Çiğdem Erken

 

Piyanoyu altı yaşında ilk kez gördüm. İlk gördüğüm anı asla unutamam. Bir sene boyunca evde ağlayınca babam dayanamayıp bana bir piyano aldı. 1970'lerde küçük şehirde yaşayan bir çocuk için mucize gibi bir şeydi. Yedi yaşında çalmaya başladım. Bir daha da hiç ayrılmadım. Piyanosuz bir hayatı düşünemiyorum.

 

- ‘’Kız Kafası’’ yine bir Haziran’dı, geldi ve çaldı kapımızı. İki yıl geçti üstünden ve yine bir Haziran ve bu kez karşımızda duran bir ‘’İstanbul Kızı’’. Ne güzel yeniden sesinizle, şarkılarınızla buluşmak. O ‘’bitti’’ dediğiniz an neler hissettiniz, o an nasıl bir duygu, keyifli bir yorgunluktan çıkıyor ama başka nasıl bir ruh halinde oluyor insan?

- Gerçekten çok yorgundum işimiz bittiğinde. Albümün hem odak noktası, hem prodüktörü olmak kolay değil. Kartonet seçiminden, mikse kadar her anında yer almak beni biraz zorladı. Bittiği anda ise büyük bir rahatlık kapladı içimi. Sterling Sound'dan masteringli kopyayı yolladıkları gün Gezi olayları patlak verdi. Bu nedenle 15 gün kadar pek bir şey hissedemedim açıkçası. Sokaklara odaklandım. Genç, yaşlı, her dilden ve inançtan insanlar olarak el ele neler yapabileceğimize şahitlik etmek büyük bir hayat deneyimiydi benim için. 20 Haziran'da ilk kopya elime geçince bütün yorgunluğum geçti tahmin edersin ki.

- Bu albümde de aranjör olarak Nurkan Renda ile çalıştınız; beraberinde de çok değerli bir müzisyen kadrosu var yine size eşlik eden. Elbette ikisinin de yeri ayrı ama iki albümü birlikte değerlendirebilir miyiz, bu albüm için bir önceki albümün bir yerde devamı mı ya da bu albüm bir önceki albümden nelere göre ayrı? 

- Çok uzun yıllardır şarkı yazdığım için bohçamda çok şarkı birikmişti ilk albümümü kaydetmeden önce. Dolayısı her iki albümümdeki şarkılar yan yana duruyorlardı. Bu anlamda bir devam albümü diyebiliriz ‘’İstanbul Kızı’’ için. Ancak sound açısından değerlendirdiğim zaman başka bir noktada görüyorum kendimi. Aradığım bir sound vardı. O soundun da bir müzik direktörü ya da bir aranjör tarafından üstüme yapıştırılmasını doğru bulmuyordum. Elimden geldiğince Nurkan'a kafamdakileri anlatmaya çalıştım ve deneye deneye, yapa boza benim gelmek istediğim noktaya yaklaştık demo çalışmalarında. Kaydederken de son noktayı koyduk. Nurkan ile müthiş bir ortaklık yaşadık. Albümde çok beğendiğim müzisyenlerle çalışma şansı buldum. Bu da istediğimiz sonuca ulaşmamızı garantiledi.

- Bir anonim şarkı hariç tüm sözler ve müzikler size ait yine bu albümde. İlk albümün kapağında o çok sevdiğiniz piyanonuzu görmüştük ki bu albümde o ‘’Piyano’’ için bir de şarkı dinliyoruz. Bir gün bir piyano tuşuna dokunan ve o günden sonra hayatı değişenlerdensiniz öyle değil mi?

- Piyanoyu 6 yaşında ilk kez gördüm. İlk gördüğüm anı asla unutamam. Bir sene boyunca evde ağlayınca babam dayanamayıp bana bir piyano aldı. 1970'lerde küçük şehirde yaşayan bir çocuk için mucize gibi bir şeydi. 7 yaşında çalmaya başladım. Bir daha da hiç ayrılmadım. Piyanosuz bir hayatı düşünemiyorum. O sırada çalmayacak olsam bile piyanosuz mekanlarda kendimi biraz rahatsız hissediyorum. Tiyatroda ve şarkılarımda "Piyanom Olmadan Asla" diyorum.

- Bu albümün ‘’Naz’’ isimli şarkısında bir Umay Umay sürprizi var. Kalplerde onun yeri bir başkadır, özeldir, aşktır ki uzun zamandır sesini duymamıştık, özlemiştik; bu buluşmanın heyecanını merak ediyorum, hatta mümkünse o sürecin tüm detaylarını dinlemek istiyorum sizden?

- Umay'ın albümümdeki varlığı bir çeşit kontrşandır. Umay ile sosyal medyada tanıştık. Uzun zamandır müzik üzerine ve gündelik dertlerden mesajlaşıyorduk. Onu tanımak büyük bir ayrıcalık. ‘’Naz’’ adlı parçanın başında enstrümantal bir bölüm vardı demo çalışmamızda. O bölümde bir söz olsun istedim. O söz de bir başka ruhtan paralel bir söz olmalıydı. Tam o sıralarda Umay'ın ‘’Cevapsız Ağrı’’ isimli kitabı yayınlandı. Bir gece sabaha kadar okuyup akabinde Umay'a mesaj attım. Beni kırmadı, büyük bir samimiyetle geldi, el verdi, ses verdi. ‘’İstanbul Kızı’'nda Umay'ın olmasını istememin bir başka nedeni de şarkı yazarı olarak nerelerden gelmiş olabileceğimi hem kendime hem de beni dinleyenlere hatırlatmaktı. Dünyadaki her şarkı yazarı kendinden önce yazan birinden doğmuştur. Ardıl olmak doğanın kanunu.

 

 

Bir işi yapıyorsam tam yapmak isterim. Bu nedenle özel hayatımı biraz ihmal ediyorum sanırım. Bir yandan yaralı bir ruh oldum yıllar içinde.  Ama öte yandan da gittikçe güçleniyorum "Hayat" denilen tırnak içi zamanda büyümenin etkisiyle.

 

- ‘’Yeşil gözlü devrimimde / seni alsam kaçsam eve / olur gibi güldük birbirimize’’ diyor ‘’Cihangirde’’ isimli şarkınızın sözleri ve burada da konuk olarak Ceylan Ertem çıkıyor karşımıza. Ve şarkı devam ediyor: Benim de bazı sorunlarım var. Ah bu sorular, sorunlar bitmiyor ve notalarla buluşması kaçınılmaz oluyor, öyle değil mi?

- İnsanoğlu buhranlı bir yapıya sahip. Sorunlar, sorular oluyor ki düşünüyoruz. Yazan, çizen bir müzisyen olmanın konforunu yaşıyorum hayattaki dertlerimin karşısında. O kaçınılmaz olan şey benim kurtuluşum bir nevi. Yazınca soruları cevaplamış gibi hissediyorum kendimi. Bir de ‘’Cihangirde’’ şarkısında olduğu gibi biraz matrak bir anlatıma kaçabilmişsem sorunlarım hafifliyor.

- ‘’Albüm yapmak büyü yapmak gibi bir şey, tarifi var ama garantisi yok’’ demiştiniz sizinle gerçekleştirdiğim ilk söyleşimizde. Son yıllarda görüyoruz ki umut var artık; inanarak, içtenlikle yola çıkılan her iş bir şekilde dinleyicisini buluyor, müzisyen sahnesini daha rahat gerçekleştirebiliyor, bir sonraki albümüne daha sağlıklı şekilde hazırlanıyor? Katılıyor musunuz bu görüşe, biraz daha yolunda mı her şey?

- Evet son yıllarda insanlara bir cesaret geldi gerçekten albümlerini kaydedebilmek, projelerini hayata geçirebilmek adına. Kendi şirketimdir diye söylemiyorum ama bunda ADA Müzik gibi sırf kar etme amacıyla hareket etmeyen şirketlerin katkısı var. Özellikle son yıllarda alternatif müzik denilen türün bu kadar ilgi görmesi, gençler tarafından heyecanla karşılanması da herkesi rahatlattı. Örneğin ben ‘’Kız Kafası'’nı tek başıma yapmak zorunda kalmıştım. İmece usulü yapıldığı için de neredeyse 3 - 4 sene sürdü yayınlanması, kendine bir yol ve alan bulması.  ‘’İstanbul Kızı'’nda ise şirket himayesinde olan bir müzisyen olmanın konforunu yaşadım. Ada Müzik inanılmaz destek oldu bana. Sevgili Bülent Forta bu albümün meleğidir.

- Siz uzun yıllardır tiyatro müzikleri de yapıyorsunuz ki bu sene Afife Jale Tiyatro Ödülleri’nde Şehir Tiyatroları’nın bir oyunu olan ‘’Zengin Mutfağı’’na yaptığınız müzikler size en başarılı sahne müziği ödülünü de kazandırdı. Bir tiyatro oyununa müzik yapıyor olmanın heyecanı nasıl peki, nasıl bir çalışma gerektiriyor?

- Bir tiyatro oyununa müzik yapmak, şarkılar bestelemek dünyanın en zevkli işi kanımca. Tiyatro müthiş bir sanat dalı. İçinde tüm disiplinleri barındırıyor. Ben yeni bir oyunu çalışırken öncelikle meselenin dramaturjik yönüne takılıyorum. Oyunda geçen durum hakkında okuyabildiğim her şeyi okuyorum. Dönemin ruhuna bürünmeye çalışıyorum. ‘’Zengin Mutfağı’’ çok uzun yıllardır üstünde çalışmak istediğim bir projeydi. Aslı Öngören teklifi getirince havalara uçtum. Oyun bana uğurları ve ödülleriyle geldi. Vasıf Öngören'e de buradan selam olsun.

- Geçen süre içinde konsept konserler de dinledik sizden. Fırat Tanış ile birlikte bir sahneniz oldu mesela. Sonra ‘’Sahneden Aşk Şarkıları’’ adı altında tiyatro sanatçısı dostlarınızı da konuk ettiğiniz bir başka sahneye geçtik. Sahnelerinizde bir aynı olma durumu yok, hepsine ayrı bir aşkla hazırlanıyorsunuz biliyorum ve zor olmuyor mu bu adınıza? Nasıl geçiyor dinleyici ile buluşmanız / buluşması?

- Çok uzun yıllardır profesyonel olarak müzik yapan biri olduğum için müzikteki üretimlerim dallanıp budaklanıyor. Müziğimin kalbi piyano, şarkılarım ve tiyatro arasında bölünüyor. Bu tip projelerin çıkması tek tip bir sahne anlayışından uzaklaştırıyor beni. Elbette biraz daha fazla prova yapmanız gerekiyor ama bir müzisyenin kendini formda tutması için sürekli çalışması şarttır. Yapı olarak da sahne sahne dolaşıp aynı repertuardan heyecanlanacak biri değilim. Dinleyici ile buluşmak harika bir deneyim. Şarkılarınızı mırıldanan insanları sosyal medyada değil de kanlı canlı karşınızda görmek harika. Bir de benim çok aydınlık bir dinleyicim var. Silme çapulcu hepsi maşallah!

- Biliyorum ki ses hiç kısılmıyor, şarkılar hiç susmuyor ki susmasın da ama ötesinde nasıl bir hareketliliğiniz ya da nasıl bir yalnızlığınız var kendi içinizde? Müziği bir yana bırakalım ve biraz hayattan konuşalım mı? Nedir, nelerdir, kimlerdir mutluluğunuz / mutsuzluğunuz?

- Ailem, piyanom, şarkılarım, tiyatro provalarım ve dostlarım en büyük mutluluklarım. Aslına bakarsan müziği hayatımdan çekip çıkarırsan çok fazla bir şey kalmıyor. Aşk ve müzik benim için hayatın en önemli temaları. Tabii ki günlük mutluluklarım, mutlu geçen zamanlarım, sevgilerim, aşklarım, herkes gibi ufak tefek dertlerim ve iyi kötü dünlerim oluyor. Ancak belki de akademisyenlikten gelme biri olduğumdan mesleki başarı ve tatmin her zaman çok önemlidir benim için. Bir işi yapıyorsam tam yapmak isterim. Bu nedenle özel hayatımı biraz ihmal ediyorum sanırım. Bir yandan yaralı bir ruh oldum yıllar içinde.  Ama öte yandan da gittikçe güçleniyorum "Hayat" denilen tırnak içi zamanda büyümenin etkisiyle. 

 

 

 

Stüdyo Halleri

 

 

Çiğdem Erken Web Sitesi

Çiğdem Erken ''Kız Kafası Söyleşisi''

 

Söyleşi : Kadri Karahan / TEMMUZ 2013