|
Kendi kendini yok eden tüm güzel aşklara adadığı ‘’Her Aşk Biraz Kendinin Katilidir’’ isimli şiir kitabında karşılaştık ilk kez kalemi ile. Takibinde "Habertürk" gazetesi için hazırladığı ‘’Yara Bandı’’ isimli köşesinde her hafta yazıları ile buluşmaya da devam ettik. Takvimler 2004 yazını gösterdiğinde ikinci kitabı ‘’Alçı’’ ile bir kere daha yüreklerimizde hissedildi rengin Emre hali. Kendimizi sayfalarında bulabilmemiz için hepimizin bir nedeni vardı, ederi yine aşktı. Alçıya alınmış, tekrar eski yerine özenle yerleştirilmiş; hasarsız halini özleyen kırık bir kalp başka türlü atamazdı. Gerek çeşitli internet sitelerinde, gerek seçkin dergilerde şiirleri, yazıları yer almaya, okuyucu bulmaya devam ettikçe kendisi de kayıtsız kalmayacaktı ve arayı çok açmadan ‘’Sessiz Düet, Silahsız Düello…’’ ile yeniden çıkıp gelecekti karşımıza. Şiirleri ile düete, yazıları ile düelloya davet ediyordu bu kez bizleri; kim kayıtsız kalabilirdi ki? O günden bugüne yolculuğuna editörlük, yayın yönetmenliği gibi imzalar da ekledikten sonra sürprizlerle yeniden çaldı kapımızı Emre Kalcı. ‘’Kir’’ isimli yepyeni kitabı, iki ayrı kapak tasarımı ile Liman Yayıncılık etiketiyle raflarda yerini aldı. Yalnız bu kadar değil elbet karşılaşacağımız, devamını söyleşimizde okuyacaksınız. Yazar, kaldığı yerden aşkla devam ederken yoluna, aşkta bir ihtilal yapmaya hazır mısınız?
- Öncelikle yeni kitabın ‘’Kir’’ Liman Yayıncılık etiketi ile raflarda yerini aldı. Beraberinde ikinci kitabın olan ‘’Alçı’’ sürpriz ek bir bölümle ve onu takip eden ‘’Sessiz Düet, Silahsız Düello’’ isimli kitabın da yeni şiir ve yazılarla genişletilmiş bir şekilde ikinci baskısını yaptı. Bir kere en başa dönelim mi? Kaleminin gücüne, yazmanın konuşmaktan ve düşünmekten daha sahici olan yanına? Bir gün bir yerde nasıl başladı bu yolculuk?
- Ben yazmanın bir gereklilikten doğduğuna inanıyorum Kadri. Yazmak insanın hayatında çok önemli şeylerin yerini alabiliyorsa sahici olabilir, aksi halde bir heves, bir kullanım alanı olmanın dışına çıkamaz. Ben kaleme sarılırken, bir gün sadece onunla yaşayacağımı da biliyordum... İlk kitabım "Her Aşk Biraz Kendinin Katilidir" ileride iletişim kurabileceğim insanlara ilk vaadim oldu. Onlar da benim elimden sıkıca tuttular. İlk lüksümü ilk kitabımda yaşadım... "Yaralıydım, yazdım, ne büyük şanstır ki okudular" diye özetlersem, ilk mucizem budur hayatta...
- Ardından çeşitli gazete ve dergiler için köşe yazarlığı ve editörlük yaptın ve yine çeşitli internet sitelerinde de şiirlerine ve yazılarına yer verdin. Bu süreci ve sana kattıklarını dinleyebilir miyiz beraberinde? Kaleminle yüreğinin buluştuğu noktaları kâğıda döktün hep… Peki okuyucu üzerinde nasıl bir etki buldu bu? Kendileri ile nasıl bir dostluk yaşadın sonra, o günden bugüne?
- Benim için elimde kalemle var olabileceğim her yer sahici… Gazeteler, dergiler, internet siteleri; karşımda yazdığımı paylaşabileceğim bir tek kişinin bile olması her zaman yeterli… Yazarlığı; özel hayatında, ilişkilerinde, cemiyet hayatında var olabilmek adına kullananlar var. Onlarla bir arada olmamaya özen gösteriyorum sadece. Edebiyata gerçekten gönül vermiş insanlardan oluşan her platformda hiçbir kaprisim olmadan yer alabilirim. Edebiyatta kapris ve bencilliği kabul etmem mümkün değil. Zaten günümüzde yazı ve şiir, coşkuyla hatta gelişerek yol almıyorsa bir nedeni de bu kişisel hırslardır diye düşünüyorum.
Okuyucumla aramdaki ilişki gerçekten benim için ifadesi zor bir durum. Dostluk dedin ya, dostluklarda bile uzlaşılamayan noktalar olabiliyor. Oysa bir cümle ya da bir kelimeyle başlayıp yol alabilen böyle bir ilişkinin dostluktan da öte bir yakınlığa dönüştüğüne inanıyorum. Bugüne kadar bana bir şekilde ulaşmış olup, iletişim kurmadığım kimse olmadı. Hep söylediğim gibi; kitaplarımı okuyup, sonrasında benimle hislerini paylaşmak isteyen bir okurun isteğine cevap veremeyeceğim kadar yoğun olmak ve çok satmak istemiyorum.
- ‘’Belki bir şiir kitabı, belki bir roman, belki bir şiir-roman; kim ne der bilmiyorum. Öyle bir tür kaygım da yok. Ben kendi kalbimin edebiyatını yaptım.’’ demiştin ikinci kitabın ‘’Alçı’’ için. Üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen samimiyeti ikinci baskısında bir ek ile devam ediyor kitabının. ‘’Alçı’’nın dünde yeri nasıl oldu sende? Bugün yeniden basıldığında neler hissediyorsun beraberinde?
- "Alçı", ilk kitabımla verdiğim sözü tutabildiğim, kurmak istediğim ilişkiyi bir anda istediğim yere taşıyan, her kelimesi kurgulanmamış bir gerçeği işaret eden, belki de en önemli kitabım... Bir okuyucu profili oluştuysa nedeni bu kitaptır, bir yazar-okur ilişkisi değil de, daha sahici bir yakınlık kurulduysa aramızda sebep olan bu kitaptır; benim yazarken kırıldığım, aşkta ve hayatta zayıf olduğum tüm noktaları ortak bir güce dönüştüren yine bu kitaptır. "Alçı" en çok borcum olan kitabım, bana en çok borcu olan kitabım da aynı zamanda... Çünkü yazarken her satırında aşkın ve gerçeğin sertliğiyle her an yeniden sınandım. Okuyan herkesi de buna ortak ettim. İkinci baskısında sırf bu yüzden özel bir bölüm eklemek istedim. Bugüne kadar "Alçı"yı okuyan ya da "Alçı"yı bulamayan; birkaç cümlenin peşinden gitme samimiyeti gösterip sonunda bana ulaşan tüm "yakınım" dediğim okuyuculara bir yazar olarak vefa borcumu ödemek istedim. Ödenmesine ödenmez ya, sevgi ve saygımı, benim için ne kadar önemli olduklarını, kurduğumuz yakınlığın ve ortaklığın gücünü göstermek istedim... "Alçı" hâlâ aramızda en sahici ve en kırılgan yerde duruyor...
- Tam iki sene önce bu tarihlerde bir başka kitabınla buluşmuştuk yine. ‘’Sessiz Düet, Silahsız Düello’’ da bu noktada ikinci baskısını gerçekleştiriyor. Aynı hislerin ve düşüncelerin bu kez şiir ve düz yazı olarak iki ayrı sunumla buluşmasına tanık oluyor okuyucu bu kitabında. Peki nasıl bir düet oluyor ki şiirlerinin her dizesi çığlıklar attırıyor? Ya düello; her bir cümlesi bu denli insanı yaralıyor? Bu kitabına dair sürece de bizzat tanık olduğum için biliyorum, risk almayı seviyorsun... Yeni bir şeyler denedin, peki sonuçtan ne kadar memnun ayrıldın?
- "Sessiz Düet, Silahsız Düello" adından da anlaşılabileceği gibi iki bölümlü bir kitap, hatta birbirine yakınlığından dolayı bir arada duran iki ayrı kitap. Aynı hislerle yazılmış, içinde aynı cümlelerin bile geçtiği şiirlerden ve yazılardan oluşuyor. Bu kitapta aslında şiirin ve düz yazının gücünü karşı karşıya getirmekti amacım. Karşı karşıya gelemedikleri yerde de dans ettirmek... Şiirin, büyük bir haksızlıkla, edebi türler içinde gördüğü üvey evlat muamelesini yıkmaktı biraz... Okurun düz yazı metni okurken aldığı keyfi, şiirden de alabileceğini, üstelik daha rafine bir anlatımla da okuyabileceğini göstermek istedim... Öncesinde şiirle pek yakınlığı olmayan okurların, "bu kitapla şiiri sevdik" yorumları benim için bu kitabın en büyük ödülüdür. Her iki yazın türünde de duygularımı aynı şekilde ifade edebilmek, kalemimle ilişkimde güzel bir deneyim oldu ayrıca...
- Kendi kitapların bir yana, son iki sene içerisinde bazı çalışmaların altında da imzan ile karşılaştık. Umay Umay’ın yıllar sonra yeniden basılan tüm kitaplarının, Jale Demirdöğen’in ‘’Kusursuz Veda’’ isimli romanının yayın yönetmenliğini; ayrıca benim de kitabımın editörlüğünü yaptın ve konsept tasarımını gerçekleştirdin. Yazar kimliğinin yanında edebiyat adına gösterdiğin bu çaba sende nasıl izler bırakıyor? Önümüzdeki zamanlarda benzer projeler içinde olacak mısın yine?
- Yazar kimliğini çok önemsediği için, edebiyat dünyamızda yeni isimlerin var olamamasında, yeni eserlerin yayımlanamamasında büyük katkısı bulunan sevgili yazar büyüklerimize ve hatta büyük yazarlarımıza; aynı şekilde yayıncılığın "edebiyata hizmet" tarafını bir kenarda bırakabilmiş, fabrika mantığıyla çalışan bazı büyük yayınevlerine kendi çapımda ve küçük bir adımla başkaldırmak istedim. Ben sadece bir okur olarak bile bu haksızlığa tahammül edemezken, bir yazar olarak susup kenarda duramam. Edebiyat söz konusu olduğunda; bunun eskiden sadece bir ticaret aracı olmadığını, bir gönül işi, bir sevda hikâyesi de olduğunu hatırlatmak benim için bir borçtur, kendi hikâyeme de bir saygıdır. Bu çaba, sadece yapılması lâzım gelendir, yazarlıktan maddi veya manevi ne kazancım olursa, onu yine edebiyata geri döndüreceğimden hiç şüphem yok, kimsenin de olmasın...
- Peki dördüncü kitabın çıkmışken, edebiyat dünyasından desteğini gördüğün kimse olmadı mı?
- İyi ki sordun bunu Kadri... Yeri gelmişken tam teslimiyetle teşekkür etmek isterim ki sevgili İclâl Aydın'ın çok zarif ve çok büyük desteğini gördüm... Benim için yazdıklarından, röportajlarında söylediği yüreklendirici cümlelerinden, dahası kalbime ve kalemime samimiyetle yakın duruşundan dolayı ne diyeceğimi bilemiyorum. "Taş taşı" dese, taşırım; öyle bir vefa içimde hissettiğim... Okuyucularımın ve İclâl Aydın'ın dışında hiçbir desteğim yok. Bir beklentin var mı dersen, hayır o da yok... Ben sevgili İclâl Aydın gibi, ülkemizde güzel konumlarda bulunan ve kalemiyle sadece sevgi ilişkisi kurmuş çok fazla kişinin olduğuna inanmıyorum zaten...
- Yine İnternet ortamında çeşitli platformlarda da seni takip eden bir okuyucu kitlesi var zira sen de uzak değilsin kendilerinden. Yine özel etkinliklerde de buluşuyorsunuz ve paylaşımları daha anlamlı hale getiriyorsunuz birlikte. Bu dostluğu nasıl değerlendiriyorsun? Baktığımda bugün o sayfaların altında çok özel cümlelerle duygularını ifade ettiklerini görüyorum kalemin adına, her birini nasıl saklıyorsun?
- Her bir kelimede, her bir cümlede, çıkan her bir kitabımda bana ulaşan yorumlar öyle büyük ki, yaptığı yorumlarla benim yazdıklarımı gölgede bırakacak okurlar tanıyorum. Benden hiç esirgemedikleri bu desteğe ve yazdıklarımı sahiplenme duygularına kuru bir teşekküre cüret edemem. Aynı aşkla donanmış, aynı hissizliklerle donmuş tanışık ruhlarız biz... Benim için söyledikleri kelimeleri değil, kullandıkları her bir noktalama işaretini bile duvarlarıma asmak isterim... Birbirimize yalanımız, üstünlük kurma heveslerimiz yok... Yeryüzünde bir kalbe yaklaşmak, gökyüzünde bir yıldıza ulaşmaktan daha sahicidir... Sanırım hepimiz buna inanıyoruz...
- "Kir" adlı yeni kitabının arka kapağında yine kitabın içinden bir cümle karşılıyor bizi. "Aşkta herkes bir gün kendi ihtilalini yapacaktır" diyorsun... "Alçı"da da "Aşk aynı yazıldığı gibi, sesli başlıyor, sessiz bitiyor..." demiştin... Bu cümlelerin her biri kendi içinde de büyük gürültüsü ve iddiası olan söylemler. Kitaplarının sloganları denilebilir mi?
- Bahsettiğin cümle "Alçı" adlı kitabımın sevilmesine ve duyulmasına neden olmuş ilk cümledir. Ancak slogan demek kitabın bütününe ve aşkı giyinmiş, gerçeğe soyunmuş diğer cümlelere haksızlık olabilir belki. "Kir" için kullanılan cümle de yine aynı şekilde kitabın içinde geçen bir cümle. Aşkta herkes bir gün kendi ihtilalini yapacaktır dedim çünkü bu cümle tüm yazdıklarımın, bugüne kadar altına imza atmış olduğum her kelimenin arkasında durabilecek güce sahip. Aşkın gücüne...
- "Alçı" dediğinde, insanların bu dolaylı ve sert isimle "aşk" algısını ortak bir noktada buluşturmasını sağladın. Şimdi aynı şeyi "Kir" ile yapıyorsun... Bu kitapların "aşk" hakkında olduğunun altını özellikle mi çizmek istemiyorsun?
- Kitaplarımın adını koyarken, okurun okumadan önce üzerinde düşünüp kendine bir hikâye kurabileceği kelimeler aradım hep. Sürekli kullanılan kalıpları, "aşk" denildiğinde okuyucuya dayatılan, ezberletilmek istenen aynı kelimeleri, okuyucularımın kalplerine, algılarına ve zekâlarına saygısızlık olarak görüyorum... "Alçı" için o kadar doğru hikâyeler kuruldu ve kitabın adı o kadar ortak kırığı bir araya topladı ki, "Kir" için de en ufak kaygım yok bu yüzden... Ortak bir yağmuru bekleyen hepimiz yine aynı zamanda, aynı yerde toplanacağız ve birbirimizin avuçlarına artık temizlenmiş hikâyelerimizi bırakacağız... Biliyorum bunu...
- "Kir" ile okuyucularına ne vaat ediyorsun?
- "Kir" ile okuyucularıma yeni bir vaadim yok aslında, daha önceki vaatlerimin ve verdiğim sözlerin arkasında durduğumu gösteriyor olabilirim en fazla. Aşkta kirlenirken de, temizlenirken de yine yalnız olmadıklarını hatırlatabilmeyi; kalplerimizdeki ortak aşk duygusunun birleştiriciliğini gösterebilmeyi, aramızda hep aşk kadar büyük ve ayrılık kadar kırılgan bir sahiciliğin var olduğunu yeniden hissettirebilmeyi diliyorum...
- “Alçı” ve “Kir” arasında bir bağ olduğu, iki kitabın kurgusunda okuyucu için aynı zamanda büyük bir yapboz oluşturduğun doğru mu?
- Gerçekten bunu okuyucuya bırakmak isterim. Dikkatli ve aşkta çok kırılmış, çok canı yanmış bir okuyucu, kitapları okuduğunda cevabı verilmemiş hiçbir sorunun kalmadığını görecektir. Hangi hislerin, hangi olaylar sonucunda başkalaştığını; hangi gelişmelerin hangilerinden önce ya da sonra olduğunu; detaylardan, olayın bütününe vararak anlayacaktır. Herkesin aşk hikâyesi gün gelip o kadar ortak bir yerde kesişiyor ki, yazanın ve okuyanın bazı detaylarda birbirine teslim olmaması ve anlaşmaması mümkün değil diye düşünüyorum…
- Edebiyatın haricinde de sanatın tüm dallarına yakınlığını, seni tanıyan herkes biliyor. Hayatın şarkıları, filmleri, oyunları, fotoğrafları... Bu denli her biri ile buluşabilmek, hepsinin rengine dokunabilmek, dokusunu hissedebilmek de sanırım ayrı bir yetenek. Tüm bunların yazdıklarına katkısı ya da yazdıklarının tüm bunlara uyumu nasıl bir yerde peki?
- Yazarken de, yaşarken de sadece sanattan besleniyorum... İzlediğim filmlerin, oyunların, dinlediğim şarkıların, okuduğum kitapların, benim hayatıma ve kalemimin gücüne katkısı tartışılmaz... Her bir kelime, her bir his, bir diğerinin esin kaynağı bence... Sanatın insan ilişkilerini bile en güzel şekilde düzenlediğine inanıyorum... Herhangi bir sanat dalını, yaşamının merkezine önemle ve özenle yerleştirebilmiş her insanla, medeni ve çok gerçekçi ilişkiler kurulabileceğine de eminim... Sanat, evrene ve yaşadığımız zamana uyumun en büyük aracısı bence...
- Kaleminden aşk damlamaya hep devam etsin. Bu keyifli söyleşi için çok teşekkür ederim sevgili Emre. Nicesinde yeniden karşılaşacağımıza inanıyorum.
- Edebiyata ve bizi var eden kelimelere teşekkür edelim Kadri, sadece onlara...