- Biz seninle daha önce uzun uzun konuşmuştuk, şimdi ‘’United Colors Of Words’’ü konuşalım istiyorum Gülbahar, hani dünyanın renklerine bulanmanı, bürünmeni ve bizi de dahil etmeni kendi iç yolculuğuna. İlk nerede aklına geldi böyle bir albüm yapmak? Bu albümü kısaca nasıl tanımlayabilirsin bizlere?
- Bundan yaklaşık 3 yıl önce sesli bir kitap çıkarma bahanesiyle stüdyoya girip şiir kayıtları yaptım. Fikir aklıma bu eylem esnasında geldi. Uzun yürüyüşleri severim. Bremen’de nehir kenarında yürürken bazen kendimle konuşurum. Etrafı kolaçan ederim tabii öncesinden :) Gerçi bugün kim deli kim değil belli değil. Eskiden yolda sırf ‘deliler’ konuşurdu kendi kendine. Şimdi herkes telefonlaşarak yürüdüğünden klasik delilerin pabucu dama atıldı :) Neyse aklımdan geçenleri okumak yerine düşündüklerimi sesli dinlemeyi tercih edişim çoğu kez beni bi karara/sonuca ulaştırmıştır. Bu stüdyo kaydı da buna benzer bir olay. Kayda girdikçe projenin yönü değişti.
- Yıllardır çok başarılı işlere imza attın, inanmadığın hiçbir çalışmanın altına imza atmadın, bu albüm kendi içinde çeşitli riskler de taşıyordu kuşkusuz birçok kişisel ve hatta deneysel çalışma gibi; hiçbir kaygın oldu mu ya da birileri çıkıp deli misin sen’’ dedi mi?
- Dünyayı deliler kurtaracak. Bu anlamda hiç sorun değil :) Hayır, delisin diyen olmadı ama içimde ufak da olsa bi kaygı vardı. Bir kere ‘’Spoken Word’’ Türkiye’de yaygın bir tür değil. Albümde bu kategoride yer alan parçalar ağırlıkta. Bunun dışında bestelenmiş eserler var. Bildiğimiz şarkı formatında. Acaba böyle riskli bir mix/karışım nasıl karşılanır diye düşünmedim değil. İnsanlar genelde kalıplar / kategoriler içinde sunulan popüler eserlere alışmışlar. Sonuçta albümü eş dost dinlesin ya da dağıtımcıların depolarında tozlansın diye yapmadım. Bu projeye yatırım yapan plak şirketi sahibini ve içinde yer alan sanatçıları da düşünmek durumundayım. Yaptığım işin katılan herkes için maddi ve manevi dönüşümü olsun istiyorum. Maddi anlamda ekmek manevi anlamda pasta yiyelim :)
Bu projede ilk hedef bana inanan insanlarla yola çıkmaktı. Dinleyiciler ulaşmak, yani albüm ikinci hedefti. İlki gerçekleşti. Sıra ikincisinde. Birçok şeyi aynı anda planlarım ama hepsinin kafamda yine de bi sırası vardır. Hedefler belli olunca yollara da zamanı gelince çıkılıyor.
- Sıra hayata geçirmeye geldi. Tüm sözler senindi, peki kim eşlik edecekti; bu noktada da seçimleri sen yaptın, popüler isimlerle çalışmadın ama müziğin hakkını veren değerli müzisyenleri bir bir davet ettin bu dünyaya? Her çalışmada nasıl heyecanlandın, nasıl bir birikme oldu günden güne ve tüm bu süreç ne kadarlık bir zamana yayıldı?
- Populer isimler her zaman avantaj değil ki; şimdiye kadar derlediğim onca albümde de - bir kaç piyasa işi hariç - ilk kriterim olmadı. İsimlere oynamak yerine tek tek parçalara, müziğe odaklanmayı tercih ederim. Hem isim populer hem de parça şahaneyse en ideali tabii ama şart değil. İsimlerden çok eserler önemli kısacası. Projeye başladığımda ‘United Colors Of Words’ adlı bir albüm yoktu kafamda. Ben yola çıkmak istedim. Bu yolda bana eşlik edecek insanları seçtim. Her şey yolda şekillendi. Şiir ve şarkı sözlerimden bir demet derledim. Sonra beni fazla yormayacak, kendimi ve yaptıklarımı uzun uzun anlatmam gerekmeyen müzisyen ve yorumculardan bir liste oluşturdum. Çeşitli ülkelerde yaşayan bu sanatçıların çoğu benim yazdığımı da biliyordu zaten. Onlara ‘saz sizden, söz benden. Ne diyorsunuz?’ diye sordum. Herkese şunu da dedim: Aman Gülbahar’ı kırmayalım olmasın. Kimseye bir vaadde bulunmadım. ‘Gönül işi bu. Katılan buyursun. İstemeyene de kırılmam. Ortada beş kuruş para yok. Her şeyiyle işin içindesiniz. Olur da yayınlanmaya değer yeterli parça birikir, o vakit bir albüm düşünülebilir. Olmazsa arkasında duracağımız parçaları ben uygun compilationlarıma alırım’ dedim. İşin güzel tarafı zaman problemi yoktu. Kimseye şu vakte kadar parçayı bitirmiş olman gerek demedim. Ne zaman gönlünüzden koparsa gibi oldu biraz :) Söylediklerim gerçekten bu kadardı. Ha bir de kimseye şu stilde bi beste ya da bu tarzda bi yorum diye diretmedim. Listemde olan yaklaşık 20 kişinin çoğundan hemen olumlu yanıt aldım. Bir iki kişi ‘Yok ben almayayım. Şiirden anlamam. Bu benim işim değil’ dedi. Kabul edenlerden bir iki isim de zaman ya da organizasyon sorunu yüzünden projeye dahil olamadı.
Artık yola çıkılmıştı ve ipler başkalarının elindeydi. Bana beklemek kalıyordu. İlk yanıt ve ilk eser Osman Seden, Şerif Gören ve Temel Gürsü gibi yönetmenlerle ortak çalışmalara imza atmış ve Aysel Gürel ile birlikte yaptığı “Amerikalı” adlı parçasıyla Altın Portakal’a layık görülmüş olan Volkan Gücer’den geldi. Ben kendi sesimi kullanmayı düşünmezken ‘Sen oku şiiri’ dedi. Bunu ondan başka bir kaç sanatçı daha isteyince projeye sesimle de katılmış oldum. Volkan parçanın demo halini gönderdi. Dinledim. Yorumlarımı ve önerilerimi getirdim. Kimilerini dikkate aldı. Kimilerini almadı ama sonuçtan ikimiz de mutlu olana kadar sevimli bi didişme yaşadık :) Bu başlangıç tabii ki beni umutlandırdı ve diğer eserleri daha bi heyecanla beklemeye başladım. Başta da belirttiğim gibi zaman sıkıntımız yoktu. Sanırım bir yıl içinde 5 ya da 6 parça birikti. Bu parçaları ben uygun derleme albümlerime aldım. Internet ortamında paylaştım. Bunu gören diğer katılımcılar gaza geldiler herhalde ikinci yılda bir hareketlenme oldu :) Ayrıca proje beklemediğim bir biçimde birden genişledi. Tanımadığım müzisyen ya da yorumcular ‘bana da şiir ya da şarkı sözü gönderebilir misin? Ben de bu çalışma da yer almak isterim’ demeye başladılar. Ben tabii hemen bunların kimler olduklarını ve şimdiye kadar neler yaptıklarını öğrenmeye dair araştırmalarımı yaptım :) Böylece tanımadığım insanlar da katıldı bu yolculuğa ki; bu gelişme beni ayrıca sevindirdi. Çok ilginç karşılaşmalar da oldu, daha doğrusu insan bazen kimlerle, hangi sessiz/gizli yeteneklerle çalıştığından haberi yok. Örneğin müzisyenlerden biri benim sesimle yapılmış şiir kaydı istiyor. Ben bu iş için çalıştığım radyoda hangi kafa dengi ses mühendisini kafalarım diye bakınıyorum. Derken onlardan biriyle kayda giriyorum. Bu eleman stüdyodan çıkarken biraz utangaç bi şekilde ‘şey acaba benim için de bir şiirini kaydedebilir miyiz?’ diye soruyor. Neymiş? Onun da müzikle alakası varmış. Kendi kendine bi şeyler yapıyormuş. Biraz şaşırıyorum ama o bana kıyak yaptı ya, aklım sıra ben de ona kıyak yapayım kafasında ‘Tabii. Neden olmasın?’ diyerek onun seçtiği bir şiiri çok da özenmeyerek okuyorum. Sonra bana bir demo geliyor. Hiç de fena değil ama o kadar ahım şahım bir şey de değil. Daha doğrusu parçanın iskeleti. Şiiri tekrar rahat bir ortamda altyapılarla birlikte kayıt edebilir miyiz diye sordu. Eh ederiz. Neden etmeyelim? Sevdiğim bir ses uzmanı. Bir pazar günü stüdyoların çoğu boşken rahat rahat kayda girdik. İstediği yorumu alana kadar beni saatlerce uğraştırdı. Ben ‘borcunu’ ödemiş, görevini tamamlamış birinin rahatlığı ile çıktım gittim. Hatta bu kaydı unuttum bile. Sonra ne oldu? Sonuç beni öyle etkiledi ki, 2. diskin açılış parçası oldu o parça :) Hayat gerçekten sürprizlerle dolu.
- İki CD’den toplam 24 çalışmadan oluşuyor ‘’United Colors Of Words’’. Almanya’da lansmanı yapıldı önce; nasıl bir atmosfer yaşandı orada; gelen ilk tepkiler nasıl oldu?
- Albümü radyo şefimize de vermiştim. Böyle bir albümden haberi yoktu. Baktı radyodan da tanıdığı epeyce isim var. Meraklandı. Yanımda hemen hızla, kısa kısa dinledi albümü. ‘Harika. Eğer lansman falan yapmayı düşünürsen, biz bu etkinliği sunarız. Bir trailer ile destekleriz’ dedi. Aklımda yoktu aslında. İnsanları biraraya getirmeyi severim ama organizasyon işini nedense pek sevmem. Aklıma bu işi organize edebilecek bir kültür merkezi geldi. Daha doğrusu orada görevli bir arkadaş. Dedim böyle böyle. Yanıt: ‘Tabii hemen yapıyoruz’. Böylece canlı performans hazırlığı süreci başladı. Albümde yer alan müzisyen ve yorumculardan dokuzu sahne aldı. Yaklaşık 100 kişinin katıldığı çok güzel bir lansman oldu. Tepkilerin çoğu olumluydu. Gelenlerin yarısı zaten beni takip eden insanlardan oluşuyordu. Uzun zamandır şiir dinletilerim olmamıştı. Dönüşümün böyle bir proje ile olmasından ayrıca etkilendiklerini belirttiler. O gece orada başka bir Kültür merkezinden yetkili biri varmış. Projede yer alan müzisyenlerden biri benimle yeni bir proje düşünüyor. Grubu var. Benim şiirlerimle ve kendi müzikleriyle canlı performans planlıyor. Bunun için maddi destek istemiş. Yetkili kişinin orada olduğundan haberim bile yoktu. Gecenin sonunda projenin destek alacağını ve gelecek yıl gerçekleşeceğini öğrenmiş oldum. Bu çok güzel bir getiri tabii ki. Ayrıca 9 Kasım tarihinde yapılacak bir resim serginin açılışında kısa bir şiir dinletisi yapacağım. Lansman gecesinin hasılatı hiç de fena değil bu anlamda :)
O gece yaşadığım en güzel olay ama yeğenlerimin performansı oldu. 18 ve 22 yaşında olan iki yeğenim de çok küçük yaşlardan beri keman çalıyor. İkisinin de tiyatroya ilgisi var. Bir gün konuşurken ‘isterseniz siz de bir şeyler yapın o gece. Alın bu şiiri. N’aparsanız yapın ama beni rezil etmeyin’ demiştim :) Çok fazla hazırlanacak zamanları yoktu. 2 gün çalışabildiler. Onları lansmanın sonlarına doğru planlamıştım. Eğer olmaz da sahneye çıkamazlarsa program bölünmesin, ben devam ederim anlamında. Sonra bunlar çıktılar sahneye, bütün havamı aldılar :) Boynuz kulağı geçti örneği tam. Yorumları, teatral sunumları epey alkış aldı ve ben geceyi, her şey bir yana, mutlu bir hala olarak bitirdim :)
- Daha sonra ülkemize geldin ve burada da bir hayli hareketli zamanlar bekledi seni. TV / Radyo konuklukları, basın söyleşileri ve hatta imza günü bile gerçekleşti peş peşe. Özetle bugüne kadar birçok albümün heyecanına tanık oldun ama bu başkaydı, bu nasıl bir heyecandı, buradaki sevenlerinden, dostlarından neler biriktirdin?
- Evet. Bu kez başka bir heyecan yaşadım. Sanki evdekiler nasıl karşılayacak bu işi gibi bir şey oldu. Oysa benim asıl evim artık Almanya :) Dostların övgülerini nezaketen dikkate alıyorum. Beni tanımayanların övgü ve eleştirilerine daha fazla kulak asıyorum. Bu anlamda beş tanıdığın övgüsü bir tanımadığımınkine denk düşüyor diyelim :) Almanca’da çok hoşuma giden güzel bir atasözü vardır: Eigenlob stinkt, Freundes Lob hinkt, Fremdes Lob klingt (Kendini övme, kokar. Dostun övgüsü topallar. Kulağa hoş gelen başkalarının/tanımadıklarının övgüsüdür anlamında). Övgüler dışında bi kaç güzel yapıcı eleştiri de geldi ki; onları ilerisi için kesinlikle dikkate alacağım.
- ‘’United Colors Of Words’’ özgün bir çalışma, eşine benzerine rastlamak az; peki bu çalışmanın devamı gelecek mi? Kafanda şekillenen bir şeyler var mı yoksa zaman içinde yavaş yavaş mı tanıklık edelim sen adına bizi bekleyen başka sürprizlere?
’- United Colors Of Words’da Ezgi Özkan’ın müziği eşliğinde yorumcu olarak yer alan Ayşe Düzkan ‘Bu albüm Türkiye’nin ilk Spoken Word albümü’ dedi. Bilmiyorum doğru mu ama bu kapsamda ve uluslararası bir çalışma olması bağlamında belki haklıdır. Yine de hayatta her şeyin şimdiye kadar bir şekil yapıldığını düşündüğümden böyle bir iddia ile ortaya atılmak istemedim. Oysa reklam açısından iyi olurmuş :) Çalışmanın devamı gelecek gibi görünüyor ama farklı bir şekilde. Şimdilik bu kadarını söyleyeyim. Bir iş başlamadan ve şekil almaya başlamadan konuyla ilgili fazla konuşmayı sevmiyorum. Fikir çok. Belli bir adım atıldıktan ve ilerleyeceğinden emin olduktan sonra zaten bağlasalar susmam :) Albümü eline alan epeyce sanatçı ‘bir dahakine ben de varım’ diyor. Hayat bu. Olacağı varsa olur.
- Yeniden kadroya dönelim istiyorum ki Volkan Gücer, Cem Yıldız, Murat Eryalçın, Kerem Ülken, Hasan Tomuk, Olivinn, DJ İpek İpekçioğlu, Ebru Özpirinç, Fulya Özlem, Ezgi Özkan, Ayşe Düzkan, Kaan Gökman ekibin Türk müzisyenleri/yorumcuları. Peki yabancı müzisyenler kimler, hangi ülkelerden, onların olmasını istemendeki sebepler nelerdi?
- Türkiyelilerin hepsi Türkiye’de yaşayan müzisyenler/yorumcular değil. Diaspora’dan da epey isim var bunların arasında. Örneğin Kerem Ülken, yıllarca Brezilya’da yaşamış ve daha geçenlerde Türkiye’ye dönüş yapmış bir DJ, prodüktör. Fulya Özlem de Istanbul – Berlin arası yapıyor sürekli. Begüm Tüzemen, Özgür Ersoy ve Sinem Altan’dan oluşan Olivinn grubu ve DJ İpek İpekçioğlu da Berlin çıkışlı. Divan grubundan tanıdığımız Gültekin Kaan da Almanya’dan. Çeşitli kültürleri özümsemiş insanlarla çalışmak çok zevkli bir iş. Yabancı müzisyenlerden en önemli isim Brian Adams, Sting, Simply Red or Laith al Deen gibi isimlerle turneye çıkmış olan Alman şarkıcı Lea Finn. Kendisi yıllardır yeni bir şey yapmamış ama bu projede çok güzel bir tesadüf sonucunda yer aldı. Zülfü Livaneli, Maria Farantouri, Sema, Telmo Pires gibi isimlerle çalışmış olan Peter Dahm var. Frankfurt çıkışlı DJ ve prodüktör Tansiyon Sequenz. Bir çok derleme albümde sayısız parçalarıyla yer alan Clelia Felix var Fransa’dan. Postmoderna, Sirena, Alex 29 ,Tango Bizarro gibi farklı mahlaslarla lounge, hiphop ve funk gibi farklı tarzlarda albümlere imza atmış olan Arjantinli müzisyen Alejandro Fernandez Lecce yer alıyor iki çalışmasıyla. İranlı müzisyen ve ressam Amir Baghiri, punktan dünya müziğine farklı tarzlarda üretim yapan Amir Arab, Portekizli ikili Linha Boys. Kısacası söyleşimizin başında bahsettiğim isim listemi hazırlarken uluslar/kültürlerarası bi sonuca varmanın da krokisini çizmişim farkında olmadan.
- Bugüne kadar birçok önemli şairin birçok şiiri bestelendi; kiminin hakkı verildi ama kimisinde de hayal kırıklığına uğradı dinleyici. Bu albümde doğal olarak böyle korkuları sen de yaşadın. Şiir müzisyene ulaştı ve bekleme süreci başladı? Çalışma tam olarak içine sindi mi bir bütün olduğunda. Keşke şöyle olsaydı dediğin bir yanı oldu mu peki?
- Sinmeseydi bu albüm çıkmazdı. İçime sinmeyen bir kaç parçayı almadım zaten. Gelenlerin hepsini kabul ederim diye bir kural yoktu. Tek koşul: hem ben hem de parçayı yapan sonuçtan memnun kalmalıydı. Birinden biri olmaz derse olmazdı. Albüme parçalarını almadıklarım profesyonel insanlar. Hala iletişim halindeyiz :) Kırılıp gücenmece olmamalı. Keşke şöyle olsaydı’lar hep olabilir. Bu dozuna bağlı. Albüm daha çok yeni sayılır. Bu nedenle henüz şöyle ya da böyle yapsaydım daha iyi olurdu’lar pek fazla yok. Çok düşündüm çünkü yaparken. Sıralamadan tut, kapağına kadar çok titiz davrandım. Hatta ilk kez bir albümün iki kez masteringi yapıldı. Yine de eminim bir kaç ay sonra bulacağım bir şeyler :) Önemli olan genel olarak albümün içime sinmesi. Her şeyin daha güzeli, daha iyisi yapılabilir. Bir sonraki daha iyi olmazsa ne anlamı var ki? En iyisini yaptım zaten dersem bırakırım bu işleri. En güzel albüm henüz çıkarmadığım/derlemediğimdir :)
- Bu yıl ‘’Lola’s World’’ olarak yine çok güzel albümler dinledik. Önümüzdeki günlerde de güzel seçkiler bekleyecek bizi ki biraz ipuçları almak mümkün mü hani?
- Bu yıl içinde iki albüm daha çıkacak. Birisi Berlin çıkışlı DJ Globalution’la birlikte derlediğim ‘The Electro Swing Revolution’ın üçüncü sayısı. Diğeri ‘I Love Swing Music’. Böylece bu yıl Swing/Electro Swing konulu 3 albüm çıkarmış olacağız. Bunda bu stilin Avrupa’da son 2 ya da 3 yıldır epeyce ilgi görmesinin bir rolü var tabii ama nedeni sırf bu değil. Zaten sevdiğim bir tür. Bu konuda ilk albümü 2008 yılında derledim, ki o zaman bu kadar populer değildi. Bu yıl çıkacak son albümümüz proje menejerliğini yaptığım ‘The Latin House Club Night’ adlı yeni bir seri. Gelecek yıl için planda ‘Oriental Garden Vol. 10’, ‘Made in Turkey Vol. 7’, ‘Babylon Bar Vol. 4’, ‘New World Classics Vol. 3’ var. Electro Swing konulu albümlerin de seneye devamı gelecek. Bunların yanı sıra her zaman olduğu gibi sürpriz yeni seriler de olabilir. Örneğin patronu ikna edebilirsem ‘Silent Garden’ başlığı altında sırf enstrümental parçalardan oluşan bir albüm derlemeyi düşünüyorum. Ruhunuzun fon müziği tadında. Tabii bunu burda böyle söylemek ne derece doğru bilmiyorum. Bir bakmışsın haftaya üzerinde bir ney ve bir iki semazen olan bir kapakla bütün D&R’larda :) Ama mühim değil. Herkesin derlemesi kendine :)
- Son olarak senden güzel dizelerle noktalayalım mı bu keyifli söyleşiyi bir gün yeniden kaldığımız yerden devam etmek üzere. Hadi bizim için bir şiirini seç, her zamanki gibi o güzel renklerde :)
ARIZALI HATLAR
Ay yarım.
Gece sisli.
Ses titredi.
Çığ düştü.
Yer yarık.
Dil peltek.
Su sustu.
Göl üşüdü.
Bağ kopuk.
Ot ayrık.
Ayna sırsız.
Astar asılsız.
Düzen çakma.
Hava cıva.
Ego tavan.
Aşk yavan.
El tutuk.
Ayak yalın.
Dağ küs.
Tavşan şaşkın.
Arazi mayınlı.
Yol engebeli.
Döngü kısır.
Düğüm kör.
United Colors Of Words emekçilerine Gülbahar Kültür'ü ve bu çalışmasını sorduk :)
Gülbahar, hayli hiperaktif ve gayet üretken bir müzik insanı. Ayrıca ne dediğini bilen ve yaratımlarının arkasında sağlam duran hali ile hayranlığımı sürekli taşıyacak bir dost. Şiirlerinden birini ilk kez besteleyen ve kendi sesinden kaydeden biri olarak, onu ikna edebilmiş olmaktan dolayı duyduğum onuru ve gururu tarif etmem zor.
Volkan Gücer
Gülbahar ile uzun süredir tanışıyoruz. Kendisi sevdiğim bir dostumdur. Daha önce hazırlamış olduğu albümlerde bir şekilde eserlerim yer aldı ama kendi projesinde de beraber çalışmak benim icin büyük zevkti. Bundan sonraki tüm işlerinde de umarım beraber çalışma şansını buluruz.
Cem Yıldız
Gülbahar gerçekten zengin müzik arşiv bilgisi ve müzikalitesi olan bir kişilik.. Çok zor beğenen bir yapıya sahip olması onu diğer müzik insanlarından farklı bir noktaya koyuyor kafamda... Bunca compilation albümü hazırlamak ve dünyanın her noktasından farklı motiflerde ve duygularda müzik dinlemek, araştırmak sanırım bir noktadan sonra Gülbahar’ın kriterlerinde üst düzey bir algı oluşturmuş... Günümüz dünyasında çok çabuk tüketilir bir hal alan müzik türlerinin ve sanatçıların Gülbahar Kültür gibi işini iyi yapan kişilere ihtiyacı olduğunun altını çizmek isterim. Bu arada ben ona çoğunlukla üstad diye hitab ederim :)
Murat Eryalçın
Gülbahar çok uzun yıllardır tanıdığım bir arkadaşım. Yazı ve şiir çalışmalarından da hep haberim oldu. Bu projeyi çok heyecan verici buluyorum, bildiğim kadarıyla Türkiye'nin ilk spoken world albümü. Hayatımda ilk kez stüdyoya girdim, müzisyen arkadaşım Ezgi Özkan'ın sabrı olmasaydı ne yapardım bilmiyorum. Onu tanımış olmak da büyük şans benim için. Onunla ve Gülbahar' ile çalışmak ve İpek İpekçioğlu, Cem Yıldız gibi has müzik insanlarıyla adımın yan yana anılması bile büyük şeref.
Ayşe Düzkan
I had already been a passionate fan of Gülbahar Kültür's literary works as well as her musical vision for some time when I was asked to participate in the project "United Colors of Words". I was thrilled to be part of such a unique artistic collaboration and felt like a kid in a candy store being allowed to musically interpret excerpts from her rich catalog of works that had always stimulated me on both an intellectual and emotional level.
‘’United Colors Of Words’’ projesinde yer almam istendiğinde zaten Gülbahar Kültür'ün edebiyat çalışmalarının ve müzikal vizyonunun hayranıydım. Bu özel artistik paylaşımın bir parçası olmaktan heyecan duydum.Beni entellektüel ve duygusal açıdan etkileyen geniş çalışma katalogundan sözleri müzikle yorumlarken kendimi şekerci dükkanına girmesine izin verilmiş bir çocuk gibi hissettim.
Thomas Feurer
Intended Immigration adlı oluşum adına
Projenin bir parçası olmak çok zevkliydi. Biz Volkan Gücer ile birlikte Almanya / Köln'de kaydettik parçamızı. Gülbahar'ın en güzel şiirlerinden birini çok hisederek seslendirdim. Bizi ve albümü dinleyen herkese teşekkürler.
Ebru Özpirinç
I met Gülbahar 2009 on Myspace, since it's fun to work with Gulbahar.
2010, she released my title "Tansiyon sequence - Club Bazaar 2010" on the CD Combilation "I love Istanbul," which was compiled by her, and also released on Lola's World.
2011 Gülbahar asked me, if I could imagine to produce a track for a Turkish poem, which she wrote, but she told me as well, she's not sure if she would ever be released this on a CD, they would first like to earn track's for this Compilation (United Colors of Words) - I immediately said yes, because I found this idea very interresant.
I have the text translated and was inspired by Gülbahars voice, I began at once to write the track... the result is "Elde Var 0", an slow electronic track with heavy drum's, much hall and delay'seffects - enveloped by Gülbahars nice poem.
Myspace’de tanıştık Gülbahar’la..Onunla çalışmak eğlenceli. 2010’da Lola’s World’den çıkan kendi hazırladığı ‘ I Love İstanbul’ toplama albümünde benim ‘Tansiyon sequence-Club Bazaar 2010’ çalışmamı yayınladı.
2011’de kendi yazdığı Türkçe şiiri için müzik yapma fikrine nasıl baktığımı sordu.Projenin ilerde büyüme olasılığı vardı ama kesin de değildi.Başka yeni parçalar yapmak ta gerekiyordu..Hemen evet dedim çünkü bu fikir bana enteresan geldi.
Şiiri benim için tercüme etti. Onun sesinin bana verdiği ilhamla yazmaya başladım müziği. Sonuçta ‘Elde Var 0’ ortaya çıktı; Gülbahar’ın güzel şiiri ile hayat bulan ağır ritmli, bol delay ve efektli,slow bir elektronik parça.